Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

28 TEMMUZ 2017

28 Temmuz 2017 Cuma 09:23
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Üçü yerli toplam altı film merhaba diyor bu hafta yeni vizyona. İstanbul dışında bulunduğumdan 28 Temmuz haftasının yeni filmlerinden hiçbirini izleyemedim. Christopher Nolan’ın 21 Temmuz’da vizyon gören yeni filmi ‘Dunkirk’ün basın gösterimine de katılamamıştım. Filmi yeni izledim ve bir hafta gecikmeyle bu hafta yazıyorum. 28 Temmuz haftasına gelince; usta aktör Brian Cox’un, efsane İngiliz devlet adamı Winston Churchill’i canlandırdığı biyografik dram ‘Churchill’, tarihi aksiyon ‘David and Goliath / Davit ve Calut: İnanç Savaşı’, özellikle küçük izleyicilere seslenen üç boyutlu Fransız animasyonu ‘Les As de la Jungle / Orman Çetesi’ ve üç yerli yapım; korku türündeki ‘Cin Ayet-i Aşk’ ile iki komedi örneği; ‘Düzensiz Düzenbazlar’ ve ‘Çılgın Kolej’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan yenileri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler!


DUNKIRK (21 Temmuz 2017)

-Eve dönme arzusu-

Yaman İngiliz sinemacı Christopher Nolan, ‘Following / Takip’, ‘Memento / Akıl Defteri’, ‘Insomnia / Uykusuz’, ‘Batman Begins / Batman Başlıyor’, ‘The Prestige / Prestij’, ‘The Dark Knight / Kara Şövalye’, ‘Inception / Başlangıç’, The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor’, Interstellar / Yıldızlararası’ gibi kalburüstü filmlerinin ardından yeni uzun metrajı ‘Dunkirk’ ile son derece ciddiye alınması gereken, ‘has’ bir sinema adamı olduğu gerçeğini pekiştiriyor.

‘Umut bir silahtır, hayatta kalmak ise zafer’ diyen film tanıtım cümlesi, her genç insanın eve dönme arzusu üzerine son derece insani ve önemli bir gerçeğin altını çiziyor. Sizi, savaşın ortalık yerine, tam ortasına bırakarak yapıyor bunu üstelik. Sinema tarihinin, birinin adını ansak diğerine ayıp olacak onlarca iyi savaş filminden birine dönüşüyor Nolan’ın epik sanatsal gösterisi. Filmi açtığı ilk andan kapadığı sahneye dek, gencecik çocukları savaşa gönderen yaşlı adamların itiraflarına, acılarına, o genç adamların eve tek parça olarak dönebilme arzularına, onları hayatta tutan ellerindeki tek umuda ve savaş durumunun yok edici gerçeğine ikna ediyor bizi usta sinemacı.

Tarihin en büyük geri çekilme harekatlarından birinin, 1940’ın Haziran ayında, Fransa’nın Dunkirk sahilinde gerçekleşen ‘Dunkirk Tahliyesi’ veya diğer adıyla ‘Dinamo Operasyonu’nun ortalık yerinde buluyoruz kendimizi. Alman ordusu, sahilde sıkışıp kalmış müttefik ordusunu yok etmeye hazırlanırken, kısıtlı sayıdaki askeri gemi ve İngiltere kıyılarından karşı kıyıya hareket eden sivil halkın tekneleriyle tahliye edilen askerlerin gerçek hikayesini, yine son derece ustalıkla ve gerçekçi biçimde naklediyor Nolan. Tahliye sürecinin farklı uzunluktaki üç ayrı açısını, defalarca kurgulayarak, bir noktada buluşturuyor cin fikirli yaman İngiliz. Kumsalda ve mendirekte kurtulmayı bekleyen askerlerin can pazarındaki çırpınışları (bir hafta), denize açılmış sivil teknelerden birindeki acılı baba ve teknedeki karakterlerin öyküsü (bir gün) ve üç İngiliz pilotun kıyıdaki askerlere saldıran Alman savaş uçaklarıyla mücadelesi (bir saat) filmin bir kurgu harikası olarak yansımasını sağlıyor perdeye!

Film, tarihi ve İkinci Dünya Savaşı’nın gerçek hikayesini olabildiğince çarpıtmadan öykülemiş. Dunkirk Tahliyesi’nin İngiltere açısından önemi de oldukça açık! Bizim büyük kahramanlık destanlarımızdan Çanakkale Savaşı gibi bir önemi var Dunkirk’in İngilizler için. O da, büyük bir mağlubiyet olarak da nitelenecek tahliyeyi, zafere ve savaşı kazanmak için bir araya gelmelerine olan inançlarını pekiştirdikleri yer olarak görmeleri. Sivillerin, askerleri kurtarmak için, buldukları hemen her deniz aracıyla denize açılıp, canlarını düşünmeden yardıma koşmaları, Nazi Almanyasının, Avrupa kıtasında fink atacağını düşünüp, hemen her şeyi yapmaya olan inançlarının karşısında dikilip duran insanlar olduğunu görmeleri gerçeğinin ilk kanıtlarından birini oluşturuyor. İngilizlerin, nazilerle olan mücadelelerinin önemli adımlarından biri Dunkirk işin aslı! Bu yüzden de bazı eleştirilerde yer alan filmin milliyetçi bir söylem içerdiği görüşü, çok sağlam bir zemine oturmuyor. Bir kahramanlık hikayesini, kendi çocuklarını savaşa gönderip, sonra da kurtarmak için yardımlarına koşan yaşlı insanların ve o gencecik çocukların, hayatta kalmayı bir şekilde başarıp, evlerine dönme istekleri olarak yorumlamış Nolan. Bütün saflığı, masumiyeti, hayatı yok eden savaş meydanından, evine geri dönmek isteyen genç insanların ve o insanlara yardım için yollara düşmüş vatandaşların ‘içerden’ ve ‘sahadan’ nakledilen öyküsü ‘Dunkirk’.

Adeta izleyiciyi Dunkirk’ten tahliye etmek amaçlı müthiş bir plan sekans açılışla başlayıp süren yapım, Nolan’ın ustalıklı yönetimi yanında, Hans Zimmer’in gerilimli ve huzursuz edici ses efektlerinin üzerine eklediği müzikle ve bazı bölümleri IMAX 65 mm kamerayla çekilmiş, usta görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema’nın becerisiyle de artı değer kazanıyor. Filmin genel yapım tasarımı da çok üst seviyede. Bu arada Nolan’ın oyuncu kadrosunda son derece dev isimleri birer figüran gibi kullanması dikkat çekiyor. Mark Rylance, Tom Hardy, Kenneth Branagh, Cillian Murphy gibi isimler, ‘görev adamı’ modundalar! Filmin üç genç oyuncusu Fionn Whitehead Aneurin Barnard ve Barry Keoghan’ın isimlerini ise yakın gelecekte çok sık duyacağız.

Film, ‘yaşanmış’ bir savaş öyküsünün, ‘neyse o’ olan gerçeklerin filmi. Gerçekçi anlatım, destansı bir moda evriliyor elbet fakat bu ‘destansılık’, rahatsız edici ve bazıların değindiği milliyetçi, hamasi damarla bir hayli mesafeli kanımca. Tarihi gerçekleri ‘o anı yaşarmışçasına’ perdeye yansıtan savaş filmi, süsten arınmış bir mükemmellik ve sinema sanatı açısından kesin bir meydan okuma içerisinde ‘yaratılmış’. Şapka! (4,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN











Diğer Yazılar