27 OCAK 2017
Beş yeni filmle merhaba diyor yeni vizyon. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.
SATICI
-İnsanın ruh haritası ve ahlak üzerine-
Öykü anlatmayı çok iyi bilen bir yönetmen İranlı usta Asghar Farhadi. Kendisini, 2011 tarihli ‘Jodaeiye Nader az Simin / Bir Ayrılık’ ile tanımış ve hayran kalmıştık. Her dinleyişte yüreği kanatan o türkü gibiydi; ‘bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm’! Ardından 2013 yapımı ‘Le Passé / Geçmiş’ çıkageldi. Yaman sinemacı Farhadi, sınıf, adalet, ahlak, inanç, vicdan, sevgi temalarını, belgeseli andıran çırılçıplak bir gerçeklik ve doğallıkla yansıtıyordu perdeye. Son tahlilde, insanlık vardı öykülerinde. Her şeyin ötesinde, doğru olanı yapabilmekle ilgiliydi meselesi. Gidebilme seçeneğine karşılık, kalmanın ahlaki zorunluluğu örneğin! İnsanı hiçe sayan yerde insan kalma mecburiyeti. Rahat anlatım, her şeye ‘içerden’ tanıklık eden kamera, gerçeğe bürünmüş unutulmaz oyunculuklar ve izleyeni sarıp sarmalayan o insani atmosfer… Söz konusu insansa, her şey son derece teferruatlıdır diyor Farhadi. Bir yanı olabildiğince karanlık, netameli, bol bilinmezli büyük resimde, herkesin kendine göre haklı-haksız veya suçlu-suçsuz olduğu hikayeler anlatıyor. İnsan denen karmaşık bilinmezi, olanca sadelik ve yalınlıkla çıkarıyor karşımıza. Bağırmadan, yüksek sesli, iddialı diyaloglarla değil, tam tersine küçük harfli önemlerle. Bir mutfağa sığdırıyor söz gelimi ömrümüzü!
Bu kez, temeli zarar görmüş, çatlamış, yarılmış, zemininden kaymış bir apartman dairesinde açıyor filmini anlatı ustası. Cannes’de ‘Altın Palmiye’ için yarışan ve prestijli festivalden ‘en iyi senaryo’ ile ‘en iyi erkek oyuncu’ (Shahab Hosseini) ödülleriyle ayrılan yeni filmi ‘Forushande / Satıcı’ da, ülkesinin sarsılan dinamiklerini, insanın ruh altıyla birlikte anlatmış yine. Günümüz İran’ında, Arthur Miller’ın ünlü eseri ‘Satıcının Ölümü’nü sahneleyen tiyatrocu çift Rana ve Emad, temelinden sarsılan ve duvarları çatlayan dairelerinden, başka bir daireye taşınırlar. Rana, bu evde, beklenmeyen bir saldırıya uğrar. Yaşadığı travmayı sakin ve sessiz biçimde içine atan ve bu kötü kabustan kurtulmaya çalışan kadının aksine eşi Emad, intikam almak için her türlü sınırı aşmayı göze alır. İran toplumunun analizi ve ahlaki değerler haritası, insan doğasının çetrefilli labirentinde işlenmiş. Umutsuz ve kapkara resim, tıkır rıkır işleyen bir senaryo ile yansıyor perdeye. Tırmanan gerilim, Eric Rohmer’in ‘ahlak öykülerine’ ve Dardenne kardeşlerin ayrıntılı toplumsal ruh analizlerine denk düşen, müthiş bir sosyal değini ve eleştiriye varıyor. Ingmer Bergman ustanın başyapıtlarından 1968 tarihli ‘Skammen / Utanç’a, birden fazla karede yer alan orijinal afişleriyle saygı duruşunda bulunulması, öykünün ‘sahici’ ruhunu da seriyor ortaya. Başrol oyuncuları Shahab Hosseini ve Taraneh Alidoosti’yle birlikte, onlara eşlik eden diğer isimler birinci sınıf performanslar sergiliyorlar. Trajik bir olayın çevresinde şekillenen insan davranışları, yargılamadan yapılan tespitler, ahlak, vicdan ve insana ait hemen her şey! Sadece usta bir sinemacı değil Farhadi, toplumsal ve bireysel tarihin adaletli not düşücüsü. (4 / 5)
İÇERİDE
-Sürprize yer vermeyen sorumsuz öykü-
ABD’nin kuzeydoğusunda yer alan New England taşrasında yaşayan klinik psikolog Mary Portman, daha çok çocuklar üzerine uzmanlaşmıştır. Eşi ve problemli üvey oğlu ile birlikte yaşayan Mary, üvey oğlu Stephen’ın okuldaki problemleri ve uyum sorunlarıyla başa çıkamamaktadır. Portman çifti, Stephen’ı, yatılı bir okula göndermeye karar verirler. Baba-oğul bu yolculuk sırasında bir trafik kazası geçirirler ve felaketle sonuçlanan kazada baba can verir, Stephen ise ağır yaralı biçimde kurtulup; yatağa mahkum olur. Hiç hesapta olmayan bu felaket sonucu Mary, yatalak üvey oğlu ile bir başına kalakalır. Son derece sert bir fırtınanın yaklaştığı kara kışın ortasında, Mary, kabus dolu bir gerçekle yüzleşecektir.
Naomi Watts’ın başrolü üstlendiği gerilimde, ünlü yıldıza; genç İngiliz aktör Charlie Heaton ile usta karakter oyuncusu Oliver Platt eşlik ediyorlar. Farren Blackburn imzalı film, vaat ettiği gerilimi yansıtamıyor perdeye. Son derece özensiz yazılmış senaryo, birçok mantık hatası ve boşluğa sahip. Ayakları yere basamayan öyküyü, kısmen başarılı çoğu tek mekana sığdırılmış atmosfer de kurtaramıyor. Hemen her oluşu; henüz ilk dakikalarda fark ettirip; sürprizleri yok eden öykü, Naomi Watts hatırına çekilebilir sadece. (1,5 / 5)
25 Ocak Çarşamba günü vizyona giren Mahsun Kırmızıgül imzalı ‘Vezir Parmağı’ ile birlikte; Vin Diesel’in yeni nesil ajan serisine dönüş yaptığı aksiyon ‘xXx: Return of Xander Cage / Yeni Nesil Ajan: Xander Cage’in Dönüşü’ ve Ukrayna’dan çıkagelen animasyon ‘The Dragon Spell / Cesur Kahraman Ejderha Büyüsü’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN