Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

27 EYLÜL 2024

26 Eylül 2024 Perşembe 20:02
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Ve Eylül de bitti işte… Önümüz Ekim! 

‘Eylül toparlandı gitti işte 
Ekim filanda gider bu gidişle 
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar’ diyor Turgut Uyar ‘Acıyor’ adlı şiirinde…

Siz bu haftanın vizyonunu okurken ben Adana’da, 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde olacağım. Adana’da Ulusal Yarışma’da on bir film yarışıyor. Haftaya filmlere ve yarışma sonuçlarına değiniriz. Vizyon filmlerinin tanıtımı ve artık sizin de ilgiyle takip ettiğiniz ‘Sinema Tarihinden 5 Klasik’ ‘Hafta Sonu Aile Sineması’ ve ‘Tarihte Bu Hafta’ bölümleri dışında, haftalardır artık tarihte ve anılarda kalmış bir ‘Anadolu Yakası / Kadıköy’ sinemasını anımsatıyorum sizlere. Devam ediyoruz!

İstanbul’un orta yeri sinemadır ya; Kadıköy’ün her köşesi sinematografiktir! Saint Joseph’in duvarı, Kadıköy Anadolu’nun denize inen yolu, Çarşı’nın balıkçıları, Kalamış’ın ağaçları, Kızıltoprak’ın rüzgârı, Moda’nın iskelesi, okulları, çeşmeleri, kiliseleri, köşkleri, çayırları, eczaneleri, lokantaları, meyhaneleri, kulüpleri, lokalleri, esnafları, doktorları, yazarları, şairleri, spor kulüpleri, hamamları, tramvayları, kedileri, köpekleri, renkli simaları ve elbet sinemaları… Kadıköy, günümüzde olduğu gibi eskiden de kültür ve sanata ev sahipliği yapıyordu. Beyoğlu ve Şehzadebaşı gibi Kadıköy de sinema salonlarının merkez semtlerinden biriydi. Bahariye Caddesi ve civarından Bostancı’ya dek uzanan bölgede çok sayıda kışlık kapalı salonlar ve yazlık bahçe sinemaları vardı. Çok azı günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarırken birçoğu yıkıldı, yok oldu, dönüşüme uğradı ve isimleri unutulmaya yüz tuttu.

Bu hafta sırada Üsküdar Sunar ve Yeldeğirmeni Özen Sinemaları var…

ÜSKÜDAR SUNAR SİNEMASI
1947 yılında, Üsküdar’da Doğancılar tarafında açılan o dönemin lüks sinema salonuydu Sunar Sineması! Şimdi yerinde Sunar İş Merkezi bulunmaktadır.  

 

YELDEĞİRMENİ (ÖZEN SİNEMASI)
Yeldeğirmeni’nde Duatepe Sokağı’nın tren yoluna bitişik kenarındaki Yeldeğirmeni Sinemasıydı. Yeldeğirmeni Sineması Duatepe Sokak boyunca, geceleri ışıklı ampullerini yakarak semte renk verirdi. Her ne kadar bazı anı yazılarında; ‘ahır gibi, hangardan bozma’ benzetmeleri ile tarif edilse de Yeldeğirmeni Sineması, içinde balkonu ve locaları olan gayet düzgün ve konforlu bir sinema binasıydı. Yeldeğirmeni, Kuşdili ve Apollon (Hale) Sinemalarını Sroçkin isminde bir Musevi Rus işletmekteydi. Sroçkin, tasarruf amacıyla tek film makarasını üç parçaya bölerek, bu üç sinemada matine saatlerini de ayarlayarak film oynatmaktaydı. Aralarda film makaralarını bir çocuk koşarak diğer sinemaya yetiştiriyor, ancak bu çocuk bazen sokakta oyuna dalıp geciktiğinde ise aralar uzayabiliyordu. Ayrıca o zamanlarda Anadolu Yakası’na henüz elektrik gelmediği için, bu sinema elektriğini kendilerine ait bir dinamo ile elde ediyordu. Diğer sinemalar gibi burada da bir motor dairesi bulunmaktaydı. Özellikle Sroçkin sinemayı devrettikten sonra motor ve dinamo eskimiş, gereken onarım yapılmamıştı. Bu sebepten sık sık motor arıza yapar filme ara verilirdi. 

Daha sonra Özen Sineması adını alan Yeldeğirmeni Sineması 1970’li yıllara kadar semte hem hizmet hem de canlılık vermiştir. Zamanın en iyi ve en tercih edilen filmleri, sessiz film devrinden başlayarak, bu sinemada sinemaseverlere gösterilmiştir. Kuşdili’ndeki orijinalliğini kaybetmiş Tramvay Müzesi Binasını saymaz isek Özen Sineması Binası, Kadıköy’ün günümüze kalmış en eski sinema binasıdır. Halen içindeki balkonu bile yerinde duran bu bina küçük bir elden geçirme ile tekrar eski esas işlevine döndürülebilir belki de! Özen Sineması da zaman zaman semt insanlarının bazı şakalaşmalarına sahne oluyordu. Örneğin: Semtin iki ünlü alkol bağımlısından biri olan Gazcı lakaplı İhsan’ı arkadaşları ikna ederek sinemaya götürürlerdi. Ancak ışıklar sönüp ortalık kararınca Gazcı’nın karanlıktan korkması ve bağırarak Sinemadan kaçması onları eğlendirirdi. Ayrıca 1960’lı yıllarda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bazı Genel Kurullarının Özen Sineması’nda yapılması da bu sinema ile ilgili önemli notlar arasında yer alır!

 

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Stalag 17 / Casuslar Kampı
(Yönetmen: Billy Wilder / 1953)

Funny Face / Şahane Macera
Yönetmen: Stanley Donen / 1957)

The Nun's Story / İnsanlık Uğruna
(Yönetmen: Fred Zinnemann / 1959)

How to Steal a Million / Hırsız Aşıklar
(Yönetmen: William Wyler / 1966)

Wait Until Dark / Karanlığa Kadar Bekle
(Yönetmen: Terence Young / 1967)

 

 

HAFTA SONU AİLE SİNEMASI

ANNE VE BABA İÇİN
Tess
(Yönetmen: Roman Polanski / 1979)

Wittness / Tanık
(Yönetmen: Peter Weir / 1985)

Always / Daima
(Yönetmen: Steven Spielberg / 1989)


ÇOCUKLAR İÇİN
The Jungle Book / Orman Çocuğu
(Yönetmen: Jon Favreau / 2016)

Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children / Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları
(Yönetmen: Tim Burton / 2016)

Spider-Man: Into the Spider-Verse / Örümcek Adam: Örümcek Evreninde
(Yönetmen: Bob Persichetti, Peter Ramsey, Rodney Rothman / 2018)

 

 

Vizyonda bu hafta (27 Eylül 2024)
Dördü yerli yapım olmak üzere toplam on bir yeni film, Eylül ayının son vizyon haftasını oluşturuyor. Yedinci sanatın dev isimlerinden Francis Ford Coppola’nın merakla beklenen yeni filmi ‘Megalopolis’ ile Fransız yapımı romantik dram ‘Une Nuit / Bir Gece’, haftanın notlarımız arasında ayrıntılı olarak yer alan yenileri.


MEGALOPOLIS
-Gelecek yaratmak üzerine-

Bütün zamanların en büyük yönetmenlerinden, yedinci sanatın babası Francis Ford Coppola’nın yapım hikâyesi tam kırk yıl süren, yıldız oyuncu kadrosu ve sanat yönetimiyle müthiş ses getiren en son filmi ‘Megalopolis’ epik bir bilimkurgu dram, masalsı bir trajedi!
Geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes’da dünya prömiyerini yaparak eleştirmenlerle izleyicileri bölen yapım, MÖ 63 yılında geçen Cicero ile Cesar Catilina komplosunu bilimkurgusal bir geleceğe taşıyor. ‘Ütopya nedir bilir misiniz?’ diye soran Coppola’nın ‘yoz, hayali, modern bir Amerika’da geçen, antik Roma’dan bir kahramanlık hikâyesi’ olarak tanımladığı film, yaşanan büyük bir felaketin ardından değişimlere gebe -eski New York- Yeni Roma Şehri’nde geçiyor. İdealist, dahi mimar Cesar Catilina kendi kendine yetebilen, ütopyaya yakın geleceğin şehrini hayal ederken, skandallar ve yolsuzluğa gömülmüş, gözünü para hırsı bürümüş, değişim işine gelmeyen Belediye Başkanı Franklyn Cicero ile karşı karşıya gelir. Bu arada Catilina ile Cicero’nun kızı Julia arasında gerçek bir aşk filizlenmiştir. 
Henüz ilk gösteriminden sonra beğenileri kutuplaştırıp, izleyiciyi ikiye bölen ‘Megalopolis’ siyaset, ırkçılık, mimari, felsefe, başarı, güç sarhoşluğu, cinsellik, aşk ve sadakat gibi kavramlara değinirken, farklı biçimiyle de yenilikçi bir atmosfer kuruyor kurmasına! Filmin yıldızlarla dolu oyuncu kadrosunda başrol Adam Driver’ın. Giancarlo Esposito, Nathalie Emmanuel, Aubrey Plaza, Shia LaBeouf, Jon Voight, Jason Schwartzman, Talia Shire, Grace VanderWaal, Laurence Fishburne, Kathryn Hunter ve Dustin Hoffman, kadronun diğer önemli isimleri. Yapımın finansmanını kendi üstlendiği, uğruna kendi kaynaklarından 120 milyon dolar harcadığı açıklandı Coppola’nın Filmin senaryosu ilk yazımından bu yana 40 yılı aşkın sürede neredeyse 300 kez elden geçip, değişmiş. 1939 doğumlu Coppola, son filmi için şöyle diyor: ‘Her şeyimi kaybedebilirim. Bir yandan da artık kaybedecek bir şeyim yok.’
Geleceği pek net gözükmeyen ABD’nin güce tapan, kirli siyaset ve ayak oyunlarıyla kirlenmiş iktidar mücadelesinde dünyanın faşist tarihi de gözler önüne seriliyor. İnsanlığın hak ettiği gelecek konseptine bir bakıp çıkmış Coppola! Tabii her şey iyi, güzel, yapım tasarımı şık ama büyük resimde Coppola gücünde olmayan, tadı tuzu eksik, sıkıcı bir film duruyor perdede! Seksen beş yaşın verdiği bilgelik ama esneklik ve ritim yoksunluğu göze çarpıyor. İzleyin, bakın, düşünün, kararınızı verin ama benden iki yıldız. (2 / 5) 

 

BİR GECE
-İki yabancı, kalpler sözleşmiş-

Kalabalık Paris metrosunda hararetli biçimde tartışan bir kadın ve erkek… Çevredeki diğer yolcuların bakışları altında, aralarındaki kıvılcım bir arzuya dönüşür ve ikili hızlı bir sevişmenin ardından geceyi birlikte geçirmeye karar verirler. Sokaklarda, kimliksiz, telefonsuz, telaşsız, partilere uğrarlar. Hiç denemedikleri tecrübelere atılırlar ve gün doğarken ayrılmayı planlarlar… 
Aktör Alex Wurtz’un üçüncü uzun metraj yönetmenlik denemesinde öykünün orijinal fikri de Wurtz’a ait. Senaryo ortağı olan Wurtz, başrolü de usta aktris Karin Viard ile paylaşmış. İki insanın aşkı oldukça samimi ve dürüst yansımış perdeye. Bol diyaloglu senaryo, sürprizli finale rağmen bazı anlar yoğunluktan sıksa da izletiyor kendini film bir şekilde. Duygusal ton doğal ve zorlama yok zira. İnandırıcı. Orijinal müzik ve son jenerikte yer alan film şarkısı da çok etkileyici ve yerinde. Perdedeki aşkın ve yaşanan ‘durumun’ inandırıcı olup olmaması yaşadığımız zamanın ‘düzlemine’ ve bizlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir pekala! Duygusuz, değerleri savrulmuş, yüreksiz, sevgisiz insanların kol gezdiği sokaklarda, Adem ile Havva’dan kalan eski bir yalan olduğu gerçeği var aşkın zira! Buna karşı bir şeyler söylemek de çok kolay öte yandan. Seçim sizin. (3 / 5)
Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…

Kazakistan yapımı gerilim ‘Diriliş Adası’, Aysulu Onaran tarafından yazılıp yönetilmiş. 1992 yılındayız. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen önce geçiyor olaylar. Gizemli bir adada biyolojik silahlar için yapılan deney ve çalışmalar esnasında tesadüfen bulduğu gizli bir savaş silahının kullanılmasını engellemeye çalışan CIA ajanı ve esir askerlerin mücadelesine tanık oluyoruz. Dulyga Akmolda, Mariyam Baisakalova ve Malika Baygubenova oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
Nick Moore imzalı ‘This Time Next Year / Gelecek Yıl Aynı Yerde’, İngiltere yapımı bir romantik komedi. Minnie ve Quinn, yılbaşında Londradaki aynı hastanede tam bir dakika arayla doğarlar. Hayatları birlikte başlayabilir ama ikisinin dünyaları bundan daha farklı olamaz. Otuz yıl sonra kendilerini yılbaşı gecesi aynı şehirde yeniden bir arada bulurlar. Sophie Cookson ve Lucien Laviscount başrolleri paylaşıyorlar. Oyuncu kadrosunda usta aktör John Hannah da yer alıyor. 
E.L.Katz’ın yönettiği Estonya-ABD ortak yapımı ‘Azrael / Azrail’ aksiyon katkılı bir korku örneği. Artık kimsenin konuşmadığı bir dünyada, kadınların liderliğindeki bir topluluk, hapisten kaçan Azrail adında genç bir kadının izini sürer. Tekrar yakalandığında kötü niyetli bir ruha karşı savaşmak için kurban edilmesi gerekecektir. Vic Carmen Sonne, Samara Weaving ve Nathan Stewart-Jarrett, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
Endozenya yapımı bilgisayar animasyonu ‘Kiko in the Deep Sea / Küçük Kahramanlar: Deniz Altı Maceraları’, Heri Kurniawan, Dezi Ruwah Rezeki ve Sally Wongso üçlüsü tarafından yönetilmiş. Denizlerin altında yaşadıkları huzurlu hayatı tehdit eden canavarlara karşı mücadele eden deniz kızı prenses Clara ve arkadaşlarının öyküsüne tanıklık ediyoruz. 
İranlı Meisam Hosseini ve Hossein Saffarzadegan ikilisinin yönettikleri ‘Kuzugiller ve Uçuş Hayali’, özellikle küçük yaştaki izleyiciye seslenen bir animasyon. Woolina uçmayı hayal eden genç bir koyundur ancak yalnızca kuşların uçak uçurmasına ve göklerde uçmasına izin verilen bir dünyada yaşamaktadır. Dünya ve babası ona karşıyken Woolina ve arkadaşları, en sevdikleri kahraman karakter Süper Baykuş’un izinden giderler ve bir uçuş okuluna katılırlar. Hayatlarını sonsuza dek değiştirecek yarışa katılmak için büyük bir mücadele vereceklerdir.
Bütün parasını telefon dolandırıcılarına kaptıran hukuk profesörü Erdem Kuş’un parasının peşine düşmesiyle birlikte gelişen olayları konu alıyor Ömer Kaydı’nın yazıp yönettiği komedi ‘Meşru Gayrımeşru’. Kendini hâkim, savcı, emniyet müdürü olarak tanıtan telefon dolandırıcılarının eline düşen, aynı zamanda baktığı davalar yüzünden baskı gören bir hukuk profesörü Erdem Kuş, işini de kaybetmiştir. Kendini dolandıran çetenin peşine düşen ve bir yandan da bildiği doğruları kendi içinde yeniden tartışmaya açan Erdem Hoca, karşılaştığı dolandırıcılık çetesiyle kendisini hiç beklemediği bir maceranın içinde bulur. Usta aktör Erkan Can’a eşlik eden isimlerse; Kemal Uçar, Şahin Sarsu, Yusuf Uyar ve Rıza Sönmez.
Arkın Aktaç’ın yönettiği korku örneği ‘Büyücü’, tek yumurta ikizlerinin dehşet dolu öyküsünü taşıyor perdeye. Çağla Kıvrık, Bülent Arat ve Duru Demirhan, yapımın oyuncuları.
Selin ve Ece kardeştir. Selin kardeşi Ece’yi ne kadar sevse de Ece’nin doğumu sırasında annelerini kaybettikleri için Ece’ye kin tutmaktadır. Bu kin, Selin’in içinde hiç bitmemiştir. Selin Ece’den kurtulmanın bir yolunu bulmuştur ama bulduğu bu yol onu felakete sürükleyecektir. Ogan Şenyolcu’nun yazıp yönettiği korku türündeki ‘Fussilet’, Melis Aslan, Cengizhan Alphan, Yalın Tarhan, Elifnur Sakal, Utku Arslan ve Sena Yıldız isimlerinden oluşan oyuncu grubundan oluşuyor.
‘Tan Vakti’, Süleyman Karadağ’ın yönettiği duygusal bir dram. Halil İbrahim Kalaycıoğlu, Ali Sürmeli, Melda Arat, Bilal Akif Yörük ve İskender Bağcılar, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 

 

TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (27 Eylül 2013)

Sekiz yeni filmin merhaba dediği yeni vizyonda, yerli yabancı birbirinden farklı türler ve seçimler sizi bekliyor. ‘You’re Next / Katliam Gecesi’ adlı korku gerilimle birlikte iki yerli yapım, Aydın Bulut’un yönettiği ‘Benimle Oynar Mısın?’ ile ‘3 Kadın 3 Kader’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan yenileri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini asla bırakmayın. Herkese iyi seyirler!


MAVİ YASEMİN
Yetmiş sekiz yaşındaki Woody Allen, halen o kadar genç ki! Tıkır tıkır işleyen, zeki, incelikli, müthiş bir iş. Büyük usta, Avrupa dönüşü sonrası, ülkesinde çektiği filmle, ince bir mizahın omuz başında yükselen can acıtan, yürek sökücü bir drama imza atmış. Perdede müthiş tespitler var yine. Sosyo ekonomik oluşlarıyla yeni dünyada yaşanan kâbus. New York jet sosyetesinden, müthiş bir düşüşle, kan bağı olmayan, kendi gibi evlatlık kardeşinin yanına, San Francisco’daki yoksul eve gelen Jasmine’in öyküsü. Dolandırıcı eşinin hapse düşmesiyle, şaşalı geçmişine veda eden problemli kadının çıkmazı. İyilik ve kötülük. Sınıfsal durumlar, kapitalist ahlak, karakter ve insan halleri. Müthiş bir kurguyla, ‘Match Point / Maç Sayısı’ndaki mesele ve görkeme geri dönüyor usta sinemacı. Başrolde Cate Blanchett tek kelimeyle olağanüstü! Sadece kendisinin değil, bütün zamanların beyazperdeye yansıyan en önemli performanslardan biri kesinlikle. Mike Leigh oyuncusu Sally Hawkins’de gayet iyi. Alec Baldwin, Bobby Cannavale, Peter Sarsgaard ve Michael Stuhlbarg kadronun diğer önemli isimleri. Sezonun kaçırılmaması gerekli yapımlarından! İzlendikten sonra devam eden ve uzun süre sizinle kalan filmlere taze bir örnek. (4 / 5)


MALAVİTA: BELALI TANIK
Kısa bir özet yapacak olursak durum şu: Martin Scorsese yapımcı, Luc Besson yönetmen. Robert De Niro ve Michelle Pfeiffer başroldeler. Bazı hoş anlara karşın, dağ fare doğuruyor! Büyük mafya patronları aleyhine şahitlik yapmış Fred Manzoni, tanık koruma programına alınmış, eşi ve iki çocuğuyla birlikte oradan oraya gizli kimlikler ve aşırı güvenlikli gözetimle savrulmaktadır. Ailenin son durağı, Fransa’nın küçük, sakin bir kasabasıdır. Bütün aile üyeleri, Normandiya yakınlarındaki kasabada, problemlerini, bildik mafya yöntemleriyle halletmektedirler. İntikam yemini eden mafya, aileye ulaşınca; birbirlerinden başka güvenecek kimseleri olmadığını görürler. Mizah soslu suç filmi, iki usta oyuncusuna, Sinan Çetin’in Fransa şubesi Luc Besson’un yönetmen koltuğuna bizzat oturmasına ve Martin Scorsese ustanın yürütücü yapımcılığına rağmen vasata zor ulaşıyor. Kasabanın sinema salonundaki film çözümleme sahnesi ve karikatürize edilmiş figürler haricinde sevimli yanı pek az. (2 / 5)


KARNAVAL
Otuzlu yaşlarının sonuna doğru ilerleyen Ali Sinan, yani ‘Alis’, babasıyla kavga ettikten sonra evinden ayrılmış, dayısının ona verdiği arabada yaşamaya başlamıştır. Annesinin getirdiği ev yemekleriyle idare etmektedir vaziyeti. İş başvuruları da sonuçsuz kalınca, ‘karnaval’ adlı halı yıkma makinesini pazarlarken bulur kendini. Yolu, düğün pastaları yapan ve babasıyla yaşayan güzel Demet’le kesişir. Galasını, 32. İstanbul Film Festivali, ulusal yarışma bölümünde yapan komedi, Can Kılcıoğlu’nun ilk uzun metrajı. Başrolleri Serdar Orçin ve Tülin Özen paylaşıyorlar. İki oyuncu da ellerinden gelen katkıyı yapıyorlar. İyi açılıyor ama sonrası öyle gitmiyor. Hafif gerisi. İçi doldurulamamış hayati meseleler, sakin anlatıyı darmadağın eden aceleye gelmiş finalle noktalanıyor. İzmir’de geçiyor, orta sınıf ailelerin içinde birey olmanın zorluğunu perdeye taşıyan, bir yanı trajik kara komedi. R2-D2 oynuyor filmde bir de! (2,5 / 5)


BÜYÜK KUMAR
Prestijli Princeton Üniversitesi’nin parlak öğrencilerinden olan Richie Furst, okul parasını ödemek için, internet üzerinden kumar oynatan sisteme bulaşır. Elindeki bütün parayı kaybedip, dolandırıldığını anladığında, soluğu bu işin merkezinin bulunduğu Kosta Rika’da alır. Dolandırıcı iş adamı Ivan Block’un teklifine evet diyen genç adam, bol paralı ama netameli dünyada, bir yanı ihanet olan iki ucu keskin bıçağın üzerinden yürümektedir adeta. Yapımcılığını Leonardo DiCaprio’nun üstlendiği suç filmini, ‘The Lincoln Lawyer / Güneşin Karanlığında’ filminden tanıdığımız Brad Furman yönetmiş. Başrolleri paylaşan ikili ise; Justin Timberlake ile geçtiğimiz yılın parlak işlerinden ‘Argo’ ile çok ses getirip, Oscar’ı kapan Ben Affleck. ‘Hansel ve Gretel: Cadı Avcıları’ filminin Gretel’i, güzel aktris Gemma Arterton ise, filmin iki popüler aktörüne eşlik ediyor. Öykü iyi gözüküp, oyuncular ‘isimli’ olsa da ortadaki iş, beklentiyi karşılamıyor. Son derece zorlama, lüzumsuz, ‘yaptık oldu’ bir iş orijinal adıyla ‘Runner Runner’. Çekimleri Porto Riko’da gerçekleşen film, maliyet hesaplarına, oyuncularının olası tatil planlarına ve kurnaz bir pazarlamaya borçlu sanki varoluşunu. Son derece sıradan, hatta sıkıcı. (1,5 / 5)


ÖYLE SEVDİM Kİ SENİ
Karadenizli kadınların doğaya karşı verdikleri mücadeleyi ve onların makus talihini, ‘İfakat’ adlı belgeselinde ele alan Orhan Tekeoğlu, ilk uzun metraj kurmacasını imzalamış. Trabzon’da geçiyor öykü. Çalışıp, para kazanmak, hasta annesine bakmak için ülkesi Ukrayna’dan Trabzon’a gelen Olga, burada kadın tüccarı Murat’ın tuzağına düşer. Bir tesadüf eseri karşısına çıkan Cemal, genç kadına yardım eder. Şehirde esnaflık yapan, evine bağlı, evli, çocuk sahibi, dürüst adam ile tek derdi, alın teriyle çalışıp para kazanmak olan Olga arasında yaşanan yoğun duygular, işleri karıştıracaktır. Kadına uygulanan her türlü şiddeti, Karadeniz’de yaşanan insan sefaleti olarak nitelenebilecek sosyal sorunlarla harmanlayan film, anlattığı gerçek ve duygu dolu öyküye rağmen, sinemasını güçlü tutamıyor. Bir canlandırmaya dönüşüyor perdeye yansıyanlar. Etkileyicilik de bütün iyi niyete rağmen kısıtlı kalıyor. Yedi yönetmenin imzasını taşıyan Türkiye-Yunanistan ortak yapımı ‘Unutma Beni İstanbul’ ile Angelina Jolie’nin yönettiği, Bosna’da geçen romantik savaş dramı ‘In The Land of Blood and Honey / Kan ve Aşk’ta da rol alan Bosna Hersek’li aktris Alma Terzic ve TV dizilerinden tanıdığımız Oktay Gürsoy’a, yılların usta oyuncusu Kayhan Yıldızoğlu eşlik ediyor. (1,5 / 5)  

 

Vizyonda bu hafta (27 Eylül 2019)

İkisi yerli, toplam sekiz yeni filmin merhaba dediği vizyon haftası, başta dram olmak üzere, farklı türlerden oluşuyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
Siz bu satırları okurken, 26. Adana Altın Koza Film Festivali’ni yerinde izlemek üzere, her yıl olduğu gibi Adana’da olacağım. Bu hafta vizyona giren filmleri izleme şansına önceden sahip olamadım. Bu sebeple minik notlar halinde yer alıyor yine bu hafta. 
İrlandalı yönetmen John Crowley imzalı dram ‘The Goldfinch / Saka Kuşu’, annesi Metropolitan Sanat Müzesi’ne yapılan bombalı saldırıda hayatını kaybettikten sonra varlıklı bir aile tarafından evlat edinilen Theodore Decker’ın hikâyesini anlatıyor. Genç aktör Anser Elgort’a, usta isimler Nicole Kidman, Jeffrey Wright, Luke Wilson ve Sarah Paulson eşlik ediyorlar.
Çarpıcı ilk uzun metrajı ‘The Childhood of a Leader / Bir Liderin Çocukluğu’ ile dikkat çeken aktör kimliği ile tanıdığımız Brady Corbet’in yazıp yönettiği müzikal dram ‘Vox Lux’, lisede silahlı bir saldırganın katliamından kurtulan tek öğrenci olan Celeste’in, bu travmatik kabus sonrası bir popstar ikonuna evrileceği kariyer yolunu öykülüyor. Başrolde Natalie Portman var. Jude Law, Stacy Martin ve Jennifer Ehle, kadronun öne çıkan diğer isimleri.
Kısa metrajları ve belgeselleriyle tanınan Nora Fingscheidt imzalı ‘Systemsprenger / Oyunbozan’, hayatını sürdürdüğü sosyal hizmetlerin kendisine bulduğu her koruyucu ailenin yanından kaçan dokuz yaşındaki asi Benni’nin hikâyesi! Sarsıcı dram Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmıştı.
Aktör Jeff Sinasac’ın yazıp yönettiği ilk uzun metraj, aksiyon yoğun bir korku denemesi. Kanada yapımı, vampirlerin istilası altındaki bir dünyada geçiyor. Vampirler, insanlığın neredeyse yok olmasına neden olan bir istila başlatmışlardır. Hayatta kalmayı başaran bir grup insan, sevdiklerini bulmak için bir araya gelirler. Sinasac, kendi filminin başrolünü de üstleniyor.
Çin yapımı komedi aksiyon ‘Pang zi xing dong dui / Şişman Harekât Timi’, fiziksel kondisyonlarından ötürü özel ajan yapılmayan iki obez kafadarın bir araya gelerek, mafyaya açtıkları savaşı yansıtıyor perdeye.
ABD-Çin ortak yapımı animasyon, özellikle küçük izleyiciye sesleniyor. ‘Komedi macera Abominable / Yeti Efsanesi’, evinin çatısında Yeti olarak bilinen dev bir kar adam ile tanışan Yi ve arkadaşlarının Şangay sokaklarından Himalaya’nın zirvelerine dek uzanan macerasını öykülemiş.
Başlıca rollerini Büşra Pekin, Alper Kul, Korhan Herduran ve Ferdi Sancar’ın üstlendikleri yerli komedi ‘Fırıncının Karısı’, Murat Onbul imzası taşıyor. Haftanın ikinci yerli yapımı ise Kayhan Başoğlu’nun yönettiği ve bir devam filmi olan korku denemesi ‘Sir-Ayet 2’.
Salonları boş bırakmayın. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar