Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

27 EKİM 2023

26 Ekim 2023 Perşembe 19:28
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Ekim de bitiyor… İki ay sonra da koca yılı devirip, bir yenisine merhaba demeye hazırlanıyor gezegen! Jeologların edindiği kapsamlı bilimsel kanıtlara göre dünya 4.54 milyar yıldır dönüyor… Bu tahmin, uranyum-kurşun tarihlendirmesi yöntemiyle zirkon minerallerinin yaşının tespit edilmesine dayanıyor. Epey yaşlı bir gezegen… Yorgun… İçindekiler, aslına bakarsak sadece ‘insan’ ırkı çok kötü davranıyor ona. Ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapıyorlar ama dünya halen dönmeye devam ediyor… Bitkiler ve hayvanlar tek başlarına; insansız olarak yaşamaya devam etseler, ömrü kesinlikle çok daha uzun olur gezegenin. İnsan ırkı hatalı ve zararlı! Kötücül organizmalar insanlar. Sadece birbirlerine değil, hemen her şeye karşın düşmanca güdülere sahip. Sadece kendini sevip, önemsiyor her birey… Bencillik getirecek gezegenin sonunu muhtemelen!
Gerilimi yüksek bu bilimkurgu stili girişten sonra pek çok koyu, kapkara drama tanıklık ettiğimiz günlerin vahşet ve elem yüklü gidişatından söz etmeye gerek var mı, bilemiyorum… 

Bu ay içinde İngiliz sinemacı Terence Davies’i yitirdik. Enfes kısaları, belgesel ve kurmacaları: ‘Distant Voices, Still Lives / Uzak Sesler, Durgun Yaşamlar’, ‘The House of Mirth / Keyif Evi’, ‘The Neon Bible / Neon İncil’, ‘The Long Day Closes / Uzun Günün Sonu’, ‘Of Time and the City / Zaman ve Şehre Dair’, ‘The Deep Blue Sea / Aşkın Karanlık Yüzü’, ‘A Quiet Passion / Sessiz Bir Tutku’, ‘Benediction / Bereket’… Bu şahane öyküler ve eşsiz atmosfer için çok teşekkürler Terence Davies! Bu ay içinde hayatını kaybeden bir diğer sinemacı usta aktör Burt Young oldu! Çocukluğumun bir kısmı. Çok sevdiğim yaman bir aktördü Burt Young. Aileden biri adeta! Beyazperdeye ve TV’ye yansıyan irili ufaklı 168 rol! Geniş kitleler onu Rocky Balbao’nun işe yaramaz ama iyi yürekli kayınbiraderi ‘Paulie’ olarak tanıdı. Rocky’ye destek veren koca yürekli ufak tefek adam! Popüler Rocky serisi dışında rol aldığı diğer önemli filmleri sıralayalım: ‘Chinatown / Çin Mahallesi’, ‘Convoy / Konvoy’, ‘Once Upon a Time in America / Bir Zamanlar Amerika’, ‘The Pope of Greenwich Village / Soyguncu Kuzenler’, ‘Last Exit to Brooklyn / Brooklyn’e Son Çıkış’, ‘Land of Plenty / Bolluk Ülkesi’, ‘Win Win / Kazananlar Kulübü’… 
Yönetmen koltuğunda Mehmet Ada Öztekin’in oturduğu, altı bölüm halinde çekilen iki filmden oluşan ‘Atatürk’ün ilk üç bölümünü, yani ilk filmi basın gösteriminde izledim. Aras Bulut İynemli’nin ‘Atatürk’ü canlandırdığı tarihi biyografik dram, Atatürk’ün hayatının fazla bilinmeyen tarihsel noktalarına değinen, yetim bir çocukken, gerçek bir kahramana nasıl dönüştüğünü, hangi özellikleriyle bir lider haline geldiğini; ezber edilen değil, yaşanmış gerçeklikleri büyük lidere yakıştığı gibi; devrimci ve muhalif bir tonda aktaran başarılı bir biyografi! Hatta oldukça başarılı. Ayrıntılı yazımı, film vizyona girdiği 3 Kasım haftası kaleme alıp paylaşacağım!     
29 Ekim… Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında! Cumhuriyet değerlerinin günbegün daha iyi anlaşılacağı nice yüzyıllara. Kutlu olsun! Yaşasın Cumhuriyet!
Ekim ayına yakışır güzellikte bir sonbahar şiiriyle koyalım noktayı. Usta şair Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980) imzalı:

‘Ekseri sonbahar gecelerinde
Sızarken camlardan ince bir yağmur,
Düşünürüz, her şey yerli yerinde
Ama gözlerimiz niçin doludur?

Bazen ellerinde gümüş bir tasla
Ümitler yaklaşır bize, bin nazla,
‘Kapa gözlerini’, der, ‘uyu hazla!…’
Sızarken camlardan ince bir yağmur.’

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Metropolis
(Yönetmen: Fritz Lang / 1927)

La passion de Jeanne d’Arc / Jeanne d’Arc’ınTutkusu
(Yönetmen: Carl Dreyer / 1928)

City Lights / Şehir Işıkları
(Yönetmen: Charles Chaplin / 1931)

Le Corbeau / Kuzgun
(Yönetmen: Henri-Georges Clouzot / 1943)

La Ronde / Halka
(Yönetmen: Max Ophüls / 1950)

 

Vizyonda bu hafta (27 Ekim 2023)
Dördü yerli yapım olmak üzere toplam yedi yeni filme ev sahipliği yapıyor Ekim ayının son haftası!
Miyazaki ustanın merakla beklenen yeni animasyonu ‘Kimitachi wa dô ikiru ka / Çocuk ve Balıkçıl’ ile birlikte iki yerli yapım; Levent Onan’ın yönettiği tarihi dram ‘Son Akşam Yemeği’ ve senaryosunu Hasan Can Kaya’nın kaleme alıp, başrolü üstlendiği, Kıvanç Baruönü’nün yönettiği komedi ‘Çok Aşk’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri!


ÇOCUK VE BALIKÇIL
-Hayat, Ölüm ve yaratım üzerine-

İkinci Dünya Savaşı sırasında annesini yitiren küçük Mahito, babasının ve onun yeni eşinin yanına taşraya gönderilir. Evin hemen yanında büyük amcasının yaptırdığı terk edilmiş kule ilgisini çeker ve onunla ilgilenen gri bir balıkçıl kuşu. Sihirli bir dünyanın kapısı, Mahito büyüsün diye açılacaktır!
Dev auteur, Japonyalı anime ve manga sanatçısı, efsane Ghibli stüdyolarını yaratan isim 1941 doğumlu Hayao Miyazaki’nin otobiyografik tatlar içeren son animasyonu, fantastik bir varoluş masalı adeta! Yaşam, ölüm, yaratılış, dostluk ve daha pek çok şey üzerine derinlikli bir anlatı. Toronto Film Festivali’nin açılış filmi olarak gösterilen ‘Çocuk ve Balıkçıl’, tam yedi yılda tamamlanmış ve bütün film, altmış kişilik bir ekip tarafından elle çizilmiş. El emeği göz nuru animasyon, Miyazaki ustanın başta ‘Spirited Away / Ruhların Kaçışı’ olmak üzere birçok filminden ve Stanley Kubrick’in ‘2001: A Space Odyssey / 2001: Uzay Yolu Macerası’ndan referanslar içeriyor. 
Büyümek, yas tutmak, acı, elem, yaratmak/yaratılmak ve evrenin sırları dahil birçok önemli meseleyi, masallardan da beslenen fantastik bir düş yolculukta taşıyor perdeye Miyazaki. Kozmik dünya, İkinci Dünya Savaşı’nın zor günlerinde sevdiğini yitirmek, yalnızlık, arkadaşlık, sevgi, bilgi ve sırlar üzerinden bir büyüme/olgunlaşma öyküsü aslında izlediğimiz. Savaşın ruhlarda ve bedende yarattığı tahribat, korku toplumu, yaşamın omuz başında süregelen ölüm ve yaratılışımızın sırları… Miyazaki ustanın ‘Ruhların Kaçışı’, ‘Prenses Mononoke’, ‘Yürüyen Şato’, ‘Gökteki Kale’, ‘Küçük Cadı Kiki’, ‘Komşum Totoro’ gibi başyapıtları seviyesinde olmayan fakat büyük ustanın bildik dehasıyla yaratılmış incelikli bir varoluş acısı resmi duruyor perdede. (3,5 / 5)

 

SON AKŞAM YEMEĞİ
-Cumhuriyet menüsü!-

28 Ekim 1923’te Çankaya köşkünde hareketlilik vardır. Özellikle köşkün mutfağında! Ülkenin kaderini sonsuza dek değiştirecek önemli ve hayati karar bir gün sonra halka açıklanacaktır ve 28 Ekim akşamı köşkte, özel davetlilere verilecek yemek için hazırlıklar sürmektedir. Baş aşçıdan yamağa dek herkes telaş içindeyken, mutfak personelinin geçirdiği talihsiz bir kaza sonucu akşam yemeğini hazırlayıp sunmak, mutfakta ateşçi olarak çalışan, Osmanlı sarayının efsane aşçılarından Ahir efendiye düşer! Bu arada Çanakkale’de çarpışmış ve orada bir elini bırakmış Ahir beyin, köyden gelen çok önemli bir misafiri vardır ve üst katta yeni yönetim şekline geçiş tartışmaları yaşanırken, aşağıda bambaşka telaşlar ve tartışmalar hüküm sürmektedir!
Levent Onan’ın yönettiği yapımın senaryosu Ayla Hacıoğulları ve Vilmer Özçınar imzası taşıyor. Cumhuriyetin ilanının bir gece öncesinde geçen dram, çoğunlukla, mutfak personelinin, halkın bakış açısından yaklaşıyor meseleye. Evin hanımı Latife Hanım’ın, baş aşçı Mahmut Ağa’ya basit ve net ‘cumhuriyet’ nedir tarifi, Mahmut ağanın Pazar esnafına kendi, yani halkın tarifi olarak sunduğu açıklama, Atatürk ve Ahir ustanın mutfaktaki karşılıklı sohbetleri, filmin kimi önemli anları. Genel olarak Osmanlı kültürüne ve mutfak geleneğine saygı sunarken, o günün gerçeklerine değinen ve modern Türkiye’nin oluşum sürecinin karar gecesine bakan yapımda başrolü usta aktör Engin Şenkan üstleniyor. Atatürk’ü Onur Tuna’nın canlandırdığı tarihi dramda Necip Memili, Mustafa Kırantepe, Pelin Akil, Yasemin Baştan, Nehir Gökdemir, Tuğba Daştan, Aslı Tandoğan, Cemal Hünal ve gencecik aktris Azra Aksu, oyuncu kadrosunun diğer isimlerini oluşturuyorlar. 
Son Akşam Yemeği’nin Ahir usta imzalı efsane menüsüne gelirsek; Hünkâr Tarhana Çorbası, ıspanaklı bir börek çeşidi olan Marmarina, Mantarlı Saray Kebabı ve tatlı olarak da ünlü Helva-i Hakani! Bütün menüyü, özellikle de Atatürk’e özel olarak ayrılan helvanın tadını; izlerken çok merak ettim doğrusu! Sinema tadının, şahane menü yanında bir miktar yavan kaldığını belirterek koyalım noktayı! (3 / 5)

 

ÇOK AŞK
-Aşk, düş ve bedel!-

Sinema tutkusunun ve hayatının aşkı Ayla’nın peşinden koşan, senaryolar yazan ve ilk başta korsan film satıcısı olarak tanıdığımız Coşkun’un öyküsü! Annesi, babası ve ağabeyi ile birlikte yaşayan Coşkun, ilerde iyi bir sinemacı olmanın ve Ayla’ya kavuşmanın düşünü kurmaktadır!
Stand-up komedyeni olarak tanıdığımız Hasan Can Kaya’nın senaryosunu yazdığı ve başrolü üstlendiği romantizm de içeren komediyi Kıvanç Baruönü yönetmiş. Büşra Pekin, Barış Yıldız, Şebnem Sönmez, Bahtiyar Engin, Berkan Şal, Ege Aydan ve Uğur Yücel, oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Özelikle ağabey rolünü üstlenen Barış Yıldız oyuncu kadrosunda öne çıkan başarılı isim. Kimi sosyal-ekonomik ve politik oluşa değinen anlar da içeriyor öykü. İnce bir hüznün, mizaha eşlik ettiği yapım; popüler bir tür filmi olarak kotarılmış. Daha fazla insana seslenebilmek için başvurulan kaba mizahın yerine, kimi zamanlar yapımın ruhuna sinen naiflik adına; bir miktar daha ince, zarif olunabilseymiş keşke. İzletiyor kendini öte yandan yine de. (2,5 / 5) 

Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak
Almanya yapımı aksiyon komedi ‘Manta, Manta - Zwoter Teil / Bas Gaza Bas’, aktör-yönetmen Til Schweiger imzası taşıyor. Schweiger’ın başrolü de üstlendiği yapımda, bir dönem Galatasaray’da da top koşturan Alman futbolcu Lukas Podolski’de rol alıyor.  
Ukrayna-ABD ortak yapımı animasyon ‘Mavka: Lisova pisnya / Mavka: Ormanın Şarkısı’, sevgi ile ‘ormanın kalbi’ni koruma görevi arasında zor bir seçim yapmak zorunda kalan ormanın ruhu Mavka’nın öyküsü. Yönetmen koltuğunda oturan üç isimse; Oleh Malamuzh, Oleksandra Ruban ve Yevheniy Yermak. 
Gökhan Arı’nın yönettiği, senaryosunu Taner Şahin’in yazdığı aksiyon ‘Oyun Bitti’, air soft oyunları oynayan Cenk, Cihan ve arkadaşlarının, başka bir Rus air soft takımı tarafından aldıkları maç teklifinde yaşadıklarını konu alıyor. İlker Aksum, Can Nergis, Melih Selçuk ve İlay Erkök başlıca rolleri üstleniyorlar.
Seri cinayetlerin gündemde olduğu bir dönemde, bir baş komiserin satanik bir cinayeti araştırmasını perdeye taşıyor korku gerilim türündeki ‘Sır Şeytanın Kurbanları’. Yavuz Duman’ın yazıp yönettiği yapımın oyuncu kadrosunda Murat Sarıyıldız, Yavuz Duman, Şehnaz Dilan, Aksin Ay ve Melek Aydemir rol alıyorlar.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!


 
TARİHTE BU HAFTA
On yedi ve altı yıl öncesine, 2006 ve 2017 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (27 Ekim 2006)

KARANLIKLAR ÜLKESİ: EVRİM
Üç yıl önce vizyona giren “Underworld”, vampir ve kurt adam filmlerine yeni bir soluk getirmiş, nefes kesen bir aksiyonla korku-gerilimi başarıyla harmanlamıştı. Bütün dünyada hatırı sayılır bir gişe hasılatı elde eden filmin ikinci bölümü, kaldığı yerden devam ediyor. Son dönemin popüler aktrisi Kate Beckinsale’i aksiyon yıldızı haline getiren filmin yönetmeni, ilk filmde olduğu gibi aynı zamanda Beckinsale’in eşi olan Len Wiseman. ‘Lycans’ olarak adlandırılan Kurt adamlarla vampirlerin kanlı savaşı devam ederken, ikinci film, bolca fantastik öğeden de faydalanarak, kökleri geçmişte yatan bir intikam öyküsünü beyazperdeye yansıtıyor. İlk filmin kadrosuna usta aktör Derek Jacobi ve Tony Curran’ın dahil olduğu filmin üçüncü bölümünün de çekileceği söyleniyor. Genetik kodlar, vampirler, kurt adamlar, su gibi akan kan, intikam üstü romantizm, muhteşem görsel efektler ve türün meraklıları için olmazsa olmaz bir seçenek.

 

KORUYUCU
İnsanları doğal afetlerden kurtarmak dışında elinden başka iş gelmeyen bir adam ve ona gençliğini hatırlatan yetenekli, cesur öğrencisi ekseninde ilerleyen fedakârlık öyküsünü, adı “Kaçak”la anılan Hollywood’un emektar isimlerinden Andrew Davis yönetmiş. Başrolleri, kimilerinin burun kıvırdığı karizmatik isim Kevin Costner ve Ashton Kutcher’in paylaştığı dramatik aksiyon “Koruyucu”, “Subay ve Centilmen”e saygı duruşunda bulunan senaryosuyla dikkat çekiyor. Costner filmde özel bir isim olduğunu, 50 yaşını aşıp hâlâ dalgalarla boğuştuğu roller için değil, ne yaparsa yapsın hep ‘Kevin Costner’ kaldığı için ispatlıyor. Filmin neredeyse bütün karakterleri emektar tipler. Unutulan, içi boşalan bütün o değerlere inanıyorlar. Dostluk; yardıma koşan adamın, ‘işte geldim’ değil, yardım edilenin ‘ben senin geleceğini biliyordum’ dediği cinsten. Aşk ve romantizm en incesinden. Ayrılan ve birleşen çiftler çok inandırıcı. Ayrılırken o son kelimenin söylenip söylenmemesi, artık bitmesi gereken ama sona ermemiş bir aşk… Fedakarlık, cesaret, hayatta önemli olan şeyler ve diğerleri… ‘Hayat, kurtardıklarının değil, geride bırakıp kurtaramadıklarının hesabının yapıldığı bir yer olsaydı’ diyen filmi izleyin, beğeneceksiniz.


 

Vizyonda bu hafta (27 Ekim 2017)
Üçü yerli, dört yeni filmle merhaba diyor yeni vizyon. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese!


AYLA
-Düzgün ve gözyaşlı o kadar -

Türkiye’nin, ‘yabancı dilde en iyi film’ dalında Oscar aday adayı olan ‘Ayla’, yaşanmış bir ‘sevginin bağladıkları’ öyküsü. Kore Savaşı’na katılmış Türk askerlerinden olan Astsubay Süleyman Dilbirliği ile onun; savaş sırasında bulup, babalık yaptığı beş yaşındaki kimsesiz kız çocuğu Ayla’nın hikayesi, dokunaklı bir dram.
1950’de Güney ve Kuzey Kore arasında başlayan savaşa, ABD’nin girişimiyle; Birleşmiş Milletler’in yardım çağrısı üzerine katılan ülkelerden olan Türkiye, Kore’ye bir tugay gönderir. Bu askerlerden biri olan Astsubay Süleyman Dilbirliği, kimsesiz halde bulduğu Koreli küçük kız çocuğuna, ay gibi yüzü sebebiyle Ayla ismini verir ve himayesine alır. On beş ay boyunca Süleyman ve diğer bütün askerler, küçük kızın ailesi olurlar adeta. Ayla ise, Türkiye’ye dönmesi gereken Süleyman’a artık ‘baba’ demektedir ve ayrılık gerçeği, Süleyman’ı derinden üzmektedir. Sevginin, en kötü koşullarda birbirine bağladığı bu iki insan, bu baba-kız, ayrılığın üstesinden gelmek için yarım yüzyılı aşkın süre beklemek zorunda kalırlar.
Yönetmenliğini Can Ulkay’ın üstlendiği ve senaryosunu Yiğit Güralp’ın kaleme aldığı filmin müzikleri Fahir Atakoğlu imzalı. Süleyman Astsubay’ı İsmail Hacıoğlu, küçük Ayla’yı ise sevimli minik aktris Kim Seol’ün canlandırdıkları tarihi dramda, Ali Atay, Taner Birsel, Murat Yıldırım, Çetin Tekindor, Mehmet Esen, Damla Sönmez, Meral Çetinkaya, Altan Erkekli, Büşra Develi ve Eric Roberts kadronun öne çıkan diğer isimlerini oluşturuyorlar. Filmin senaristi Yiğit Güralp’in adının açılış jeneriklerinde yer almamasının ise neye dayandığı belirsiz.
Savaşın zorlu koşullarında temiz kalmış olan insan, karşılıksız sevgi, baba-kız sevgisi, vicdan, dayanışma, sorumluluk, fedakarlık, cesaret, arkadaşlık, dostluk gibi son derece önemli kavram ve duyguları perdeden yeniden hatırlattığı için naif ve olumlu bir film ‘Ayla’. Temiz çekilmiş, emek harcanmış, eli yüzü düzgün, ana akım bir sinema örneği. Fakat ürün yerleştirmeye gidilmiş (THY, Ziraat Bankası, Hyundai) ve televizyon için çekilmiş titiz bir film olarak da bakılabilir öte yandan; milliyetçi damarı öne çıkarılmış, duygu yüklü tarihi drama. ‘Sinema’, içinde çok başka sanatsal ve estetik nüanslar barındırıyor çünkü. Mesele ve biçim, ‘neyi, nasıl’ anlattığın anlamında yedinci sanatın karşılığı oluyor.
‘Ayla’, ‘en iyi yabancı dilde film’ dalında ülkenin Oscar aday adayı olarak gösterilince, bu noktada biraz takılıyor insan. Geriye dönüp, 1929 yılından bu yana, ABD’nin kendi sinema endüstrisini ödüllendirdiği, diğer deyişle Hollywood’u kutsadığı, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından verilen ve Oscar olarak bilinen Akademi Ödüllerinin, son yıllarda ‘en iyi yabancı dilde film’ dalında Oscar kazananlarına şöyle bir bakmak önem arz ediyor. 2012’de Asghar Farhadi imzalı ‘Jodaeiye Nader az Simin / Bir Ayrılık’ (İran), 2013’de Michael Haneke filmi ‘Amour / Aşk’ (Avusturya), 2014’de Paolo Sorrentino’nun yönettiği ‘La Grande Bellezza / Muhteşem Güzellik’ (İtalya), 2015’de Pawel Pawlikowski imzası taşıyan ‘İda’  (Polonya), 2016’da yönetmenliğini László Nemes’in üstlendiği ‘Saul fia / Saul’un Oğlu’ (Macaristan) ve 2017’de ise yine Asghar Farhadi imzalı ‘Forushande / Satıcı’ (İran). Akademi tarafından 1947’de verilmeye başlanmış ‘en iyi yabancı dilde film’ kazananlarının listesine bakınca farkı fark ediyor insan. Yedinci sanat kıstasının en dikkat çekici biçimde öne çıkarıldığı dal bu, akademi ödülleri arasında… Bir nevi prestij sağlıyor popülist Hollywood’un endüstri tarafına bu ödül. Gönül ister ki, ülkemizin aday adayı gösterdiği filmler de her yıl adaylar içine girsin hatta her yıl biz kazanalım bu daldaki Oscar heykelciğini. ‘Ayla’, işte mesele ‘yedinci sanat’ olunca, gereken özellikleri barındırmıyor içinde. Mesele bu! Bir ülkenin tanıtımı için çekilen iyi niyetli, temiz filmler ödüllendirilmiyor bu kategoride. Neyi ve nasılıyla yedinci sanatın vaat ettiği bütünselliği karşılayan art house tarafı törpülenmiş filmleri ödüllendiriyor Akademi. 
‘Ayla’, bütün bu sebeplerden ötürü, temiz bir ana akım örneği olarak duruyor perdede. O kadar. Keşke bütün türdeşleri onun gibi olsa fakat mesele, vicdani bir sinema sorumluluğuyla bakmaya gelince, yedinci sanatta karşılığı çok daha fazla olmalı perdede ‘Ayla’nın. (2 / 5)


 

İŞE YARAR BİR ŞEY
-Bir gece yolculuğu hayat-

‘Oyun’, ‘11’e 10 Kala’, ‘Gözetleme Kulesi’ filmlerinin yönetmeni Pelin Esmer, beş yıl aradan sonra çektiği yeni filminde, duyarlılığı yüksek bir dram izletiyor bizlere. Trendeki gece yolculuğunda, raylar üzerinde yolları kesişen birbirlerinden tamamen farklı iki kadının ve pencere kenarındaki yatağında ölümü gözleyen bir adamın öyküsü. Evler, sokaklar, insanlar, öyküler, düşler, hayal kırıklıkları, geri dönüşler, dönemeyişler, beklentiler, gece yolculukları, hayat, ölüm ve şiir geçer raylar üzerinden.
Galasını yaptığı 36. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünden FIPRESCI (Uluslararası Sinema Yazarları Birliği Ödülü) ile ayrılan, 24. Adana Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünde, ‘en iyi kadın oyuncu’ (Başak Köklükaya), ‘en iyi senaryo’ (Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı) ve ‘en iyi görüntü yönetmeni’ (Gökhan Tiryaki) ödüllerini kazanan yapımın başlıca rollerini, Başak Köklükaya, Öykü Karayel ve Yiğit Özşener paylaşıyorlar. 
Hayatla yoğrulmuş naif satırların yazarı Barış Bıçakçı’nın senaryo ortağı olduğu film, son derece iyi çekilmiş bir tren yolculuğu bölümü ile başlıyor. İzlediğiniz hikayenin nasıl gelişeceğini merak ederken, Pelin Esmer’in karakterlerini, trenden indirmemesini diliyorsunuz içinizden. Tren duruyor. Ardından başka bir film başlıyor sanki. Trendeki gece yolculuğunda oluşan atmosfer birdenbire dağılıveriyor. O gizem, o burukluk, o çaresizlik, o yoksunluk, o gariplik, o tek başınalık… Yirmi beş yıl aradan sonra buluşulan lise arkadaşları yemeği ve o kesintisiz plan sekans, hiçbir şey katmıyor, eksiltiyor büyük resimden. Çalıyor adeta. Şıklık ve gereksiz gösteriş, filmin ruhundan çok uzaktayken üstelik. 
Fazla rastlanmayan bir dram sinemamızda. Fazla rastlanmayan bir söylem ve atmosferle desteklenmiş, enfes bir ilk bölüm… Sonrası kan kaybı. Olsun, o kan kaybına rağmen değerini teslim etmek gerek, duyarlıklı yapımın. Genel gidişatta önemli oyuncu performansları ayrıca. Şiirsiz kalmışlığımız geliyor aklımıza son tahlilde! (3 / 5)


 

THOR: RAGNAROK
-Dinmeyen kakafoni-

Marvel’in süper kahraman ekibi ‘Avengers / Yenilmezler’in sıkı elemanlarından çekiçli Thor, beyazperdeye yansıyan üçüncü filmi ‘Thor: Ragnarok ile yeniden karşımızda! Öncelikle, Thor ile ilk kez tanışacaklar için kısa bir özet sunalım: İskandinav mitolojisinde baba tanrı Odin’in oğlu olan Thor, yıldırım ve şimşeklerin tanrısı olarak bilinir. Elindeki kocaman çekiç ve bitmez, tükenmez gücüyle insanlığı koruyup kollamaktır görevi. Aynı zamanda Marvel Comics’in ünlü kahramanlarından birine de ilham kaynağı olmuştur mitolojik kahraman. Stan Lee, Jack Kirby ve Lary Lieber üçlüsünün ürünü Thor, ilk kez 1962’de buluşmuştur okuyucuyla. 
2011’de beyazperdeye uyarlandı Thor, Shakespeare uzmanı Kenneth Branagh ve Joss Whedon, yönetmen koltuğunu paylaştılar. Branagh, Shakespeare eserlerinde yer alan iyi-kötü çatışmasının, iktidar, güç, siyaset, meydan okuma temalarının ve birbirine karışmış duyguların, Thor’un öyküsünde fazlasıyla yer aldığını söylemişti. Genç, atletik, kaslı ve yakışıklı aktör Chris Hemsworth, ‘Thor’ rolünde çok sevildi! Yeryüzüne sürgüne gönderilen Thor ile uzay ve gök bilimleri uzmanı Jane’in duygusal öyküsü, kötü güçlerin dünyayı ele geçirme planları odaklı aksiyonu bol fantastik bir macerada işlenmişti. Sonuç olarak sevilen bir seriye dönüşüverdi mitolojik kahraman. TV çalışmalarıyla tanınan Alan Taylor oturuyordu ikinci filmin yönetmen koltuğunda. 2013 tarihli ‘Thor: The Dark World / Thor: Karanlık Dünya’da, karanlık Elf’lerle mücadele ediyordu bu kez Thor. Kainatı ve dolayısıyla sevdiği kadının yaşadığı dünyanın yok olmaması için elinden geleni yapıyordu yine. Natalie Portman, ‘Jane’ rolündeydi. ‘Baba Odin’e Sir Anthony Hopkins, karanlık ve kötü kardeş Loki’ye yine Tom Hiddleston hayat veriyorlardı.
Thor’un yeni macerasının adı ‘Thor: Ragnarok’. Yönetmen koltuğunda bu kez Yeni Zelandalı aktör-yönetmen-senarist Taika Waititi oturuyor. Ülkesi Asgard’ı, acımasız kız kardeşi Hela’nın elinden kurtarmak için mücadele ediyor bu kez, eli çekiçli kahramanımız Thor! Yenilmezler ekibinden müttefiki Hulk’u da yanına almayı ihmal etmez Odin’in oğlu. Chris Hemsworth’a eski kadrodan Tom Hiddlestone, Idris Elba ve Anthony Hopkins eşlik ediyorlar yine. Yeni maceraya eklenen ünlü yıldızlar ise Cate Blanchett, Jeff Goldblum, Mark Ruffalo, Karl Urban ve Tessa Thompson. Mark Mothersbaugh’un orijinal müziği, yeni maceranın lokomotifi adeta. 
Teknik işçilik üst düzey yine. Öykü ise, belirli bir tekrara sırtını dayayan cinsten. Yavan bir tat, üç boyutlu IMAX bir karmaşa, devamı gelecek ani bir oldubittiye evriliyor adeta. Uyumsuzluk, tekrarlama, boğulma anlamı taşıyan bir kakafoni duruyor hemen her filmde perdede. Hangi ekipten, hangi süper kahraman olursa olsun; çözümlemeler, göndermeler, gürültüler ve karmaşa aynı neredeyse. Hemen her Avengers ve Adalet Ligi filminde olduğu gibi, belirli kurallar ve gidişat giriyor devreye; bu nokta da; heyecansız bir boşluk hali oluşturuyor elde değil. Özetle, ‘Yenilmezler’ evreninde yeni bir şey yok! Thor, tanıdık kakafoniye eşlik ediyor. (2 / 5)

Bedran Güzel’in yönettiği, başrollerini Oğuzhan Koç ile İbrahim Büyükak’ın üstlendikleri komedi türündeki ‘Yol Arkadaşım’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan bir diğer yenisi. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar