Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

26 TEMMUZ 2024

25 Temmuz 2024 Perşembe 21:53
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Temmuz ayının son vizyon haftasındayız!
Geçtiğimiz haftaki giriş yazımda, ‘hem sinema hem de Kadıköy aşığı olunca, Kadıköy Sinemalarından söz etmemek imkânsızdır’ demiştim. Önümüzdeki yaz vizyonu haftalarında artık tarihte ve anılarda kalmış bir Kadıköy sinemasından bahsedeceğimi açıklamıştım.
İstanbul’un orta yeri sinemadır ya; Kadıköy’ün her köşesi sinematografiktir! Saint Joseph’in duvarı, Kadıköy Anadolu’nun denize inen yolu, Çarşı’nın balıkçıları, Kalamış’ın ağaçları, Kızıltoprak’ın rüzgârı, Moda’nın iskelesi, okulları, çeşmeleri, kiliseleri, köşkleri, çayırları, eczaneleri, lokantaları, meyhaneleri, kulüpleri, lokalleri, esnafları, doktorları, yazarları, şairleri, spor kulüpleri, hamamları, tramvayları, kedileri, köpekleri, renkli simaları ve elbet sinemaları…

Kadıköy, günümüzde olduğu gibi eskiden de kültür ve sanata ev sahipliği yapıyordu. Beyoğlu ve Şehzadebaşı gibi Kadıköy de sinema salonlarının merkez semtlerinden biriydi. Bahariye Caddesi ve civarından Bostancı’ya dek uzanan bölgede çok sayıda kışlık kapalı salonlar ve yazlık bahçe sinemaları vardı. Çok azı günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarırken birçoğu yıkıldı, yok oldu, dönüşüme uğradı ve isimleri unutulmaya yüz tuttu.
Bu hafta; Mısırlıoğlu sinemasını anacağız!

MISIRLIOĞLU SİNEMASI
Halitağa Sokağı ile Söğütlüçeşme Caddesi’ni birleştiren oldukça dik bir yokuş olan Yavuztürk Sokağı’nın sağ tarafı iki katlı bir sıra ahşap evden oluşur, sol tarafı ise bütün yol boyu devam eden bir buçuk metre yükseklikteki duvarlar üzerine konmuş demir parmaklıklar büyük bir bahçenin hududunu sınırlardı. Duvarın arkasına sık dikilmiş taflanlar bahçeyi meraklı gözlerden gizlerdi. Yavuztürk Sokağı’ndan iki basamakla girilen bir kapısı varsa da asıl görkemli giriş Halitağa ve Söğütlüçeşme caddelerine açılan çift taraflı, gene demirden yapılan kapılardan olurdu. Bahçenin önceden çok güzel tanzim edildiği, fıskiyeli bir havuzun mermerlerinden, yolların zevkli kıvrımlarından anlaşılır, büyük malikâneden başka bazı binaların da varlığı bu geniş arazinin içinde bambaşka bir hayatın yaşandığı izlenimi bırakırdı insanda. Burası Mısırloğlu adında bir vatandaşa aitti. Mısırloğlu vefat edip, malikânenin gelir kaynakları azaldıktan sonra, her geçen yıl biraz daha bakımsızlığa itildi bahçe. Varisler bahçeyi yazlık sinema işletmecilerine kiraya vererek kazanç temin etme yoluna gittiler. Yaz akşamları sinema oynatıldığı gibi bazı geceler tiyatro temsilleri de verilir, bilhassa Komik Fahri Bey burada seyredilirdi. Naşit ve Şevki Beyler de zaman zaman bu bahçeye gelirlerdi.
Bahçe, büyük ağaçlar, taflan, ligustrum, lavanta gibi fazla yükseklikleri olmayan yeşilliklerle dolu idi. ‘Binnaz’ isimli Türk filmi, ‘Kamçılı Medeniyet’ adıyla gösterilen ‘Tom Amca’nın Kulübesi’ gibi popüler yapımlar, bu sinemada buluştu izleyiciyle. Bahçeye giriş, küçük bir demir kapıdan yapılır, biletler de burada satılırdı. Kurban ve Şeker bayramlarında Halitağa Caddesi tarafındaki yarı karartılmış bir binada, zamandan tasarruf etmek maksadıyla, film makinesini hızlı işleterek, bir saatlik filmi yarı süresine indirip halka izletirlerdi. Film bitince bina hemen boşaltılır, yeni müşteriler içeri alınırdı. Mısırloğlu Malikânesi’nin geniş mutfağı veya ahırı, gündüz sinema salonu olarak kullanılırdı. Mısırlıoğlu Bahçesi yaz günlerinde çay, kahve ve bira içilen bir bahçe, geceleri de sinema ve tiyatro olarak yirmi beş yıldan fazla süre kullanıldı. Zaman içinde parsellenerek satıldı ve apartmanlarla doldu. 

 

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
La Grande Bouffe / Büyük Tıkınma
(Yönetmen: Marco Ferreri / 1973)

La montaña sagrada / Kutsal Dağ
(Yönetmen: Alejandro Jodorowsky / 1973)

Cet obscur objet du désir / Arzunun O Belirsiz Nesnesi
(Yönetmen: Luis Buñuel / 1977)

Caravaggio
(Yönetmen: Derek Jarman / 1986)

The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover / Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı
(Yönetmen: Peter Greenaway / 1989)

 

 

 

HAFTA SONU AİLE SİNEMASI

ANNE VE BABA İÇİN
Shakespeare in Love / Aşık Shakespeare
(Yönetmen: John Madden / 1998)

Cold Mountain / Soğuk Dağ
(Yönetmen: Anthony Minghella / 2003

Girl with a Pearl Earring / İnci Küpeli Kız
(Yönetmen: Peter Webber / 2003)


ÇOCUKLAR İÇİN
The Goonies / Define Avcıları
(Yönetmen: Richard Donner / 1985)

How the Grinch Stole Christmas / Grinç
(Yönetmen: Ron Howard / 2000)

Elf
(Yönetmen: Jon Favreau / 2003)

 

 

 

Vizyonda bu hafta (26 Temmuz 2024)
24 Temmuz Çarşamba günü vizyona merhaba diyecek olan ve sevilen Marvel kahramanlarını buluşturan mizah katkılı aksiyon bilimkurgu ‘Deadpool & Wolverine’ dahil olmak üzere, biri yerli yapım; toplam dört yeni film vizyona giriyor bu hafta!
Şehir dışında bulunduğumdan ve kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan dolayı 26 Temmuz haftasının filmlerine yapım notlarıyla değineceğim.
Kanada asıllı sinemacı Shawn Levy’nin yönettiği komedi katkılı bilimkurgu aksiyon ‘Deadpool & Wolverine’, sevdiklerini ve tüm dünyayı tehdit eden bir tehlikeye karşı harekete geçen Deadpool’un, Wolverine’i ikna ederek bu tehlikeye karşı birlikte savaşma çabasını anlatıyor. Marvel kahramanlarını bir araya getiren avantürde başrolleri paylaşan Ryan Reynolds ve Hugh Jackman’a, Jennifer Garner, Patrick Stewart, Matthew Macfadyen, Dafna Keen, Morena Baccarin, Emma Corrin ve Kelly Hu eşlik ediyorlar. 24 Temmuz Çarşamba günü vizyon gören yapım, üç boyutlu ve IMAX seçenekleriyle hayranlarını bekliyor.
Usta yönetmen Woody Allen’ın elli birinci uzun metraj kurmacası olan ‘Coup de Chance / Şans Eseri’, komedi ile dramı harmanlayan bir suç öyküsü. Fanny ve Jean, Paris’in seçkin bir mahallesinde, muhteşem bir dairede yaşayan çok başarılı, ideal evli bir çifttir. Birbirlerini ilk kez gördüklerinden beri aşıklardır. Ancak bir gün Fanny eski lise arkadaşı Alain ile karşılaşır ve her şey değişmeye başlar. İkili tekrar tekrar görüşür ve daha da yakınlaşırlar. Lou de Laâge, Niels Schneider, Anna Laik ve Melvil Poupaud, başlıca rolleri üstleniyorlar.
Yönetmeni Fred Searle’nin ilk uzun metraj kurmacası olan İngiltere yapımı ‘Alien Invasion / Galaktik Saldırı: Uzaylı İstilası’, korku ve bilimkurguyu buluşturuyor. Bir grup arkadaş, tanımsız bir yumurta bulurlar ve korkunç, melez, dünya dışı bir ırkın avı haline gelirler. Sarah T. Cohen, Amber Doig-Thorne, May Kelly ve Benjamin Colbourne, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
Tatil için arabalarıyla yola çıkan dört arkadaşın, bir anda yolda kalan arabaları için çekici çağırmalarıyla başlarından geçen korkunç olayları perdeye taşıyan yerli korku-gerilim örneği ‘Ahbar’, Recep Fakiroğlu tarafından yazılıp yönetilmiş. Kadir Pınarbaşı, Buse Pehlivan, Furkan Yenice, Yağmur Gezer ve Ekrem Köz, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!


 

TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (26 Temmuz 2013)

Yedi filmlik yeni haftanın notlarımız arasında yer alan film sayısı üç.  Her üç yapımın, ülkemizdeki ilk gösterimleri, 31. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşmişti. James Mangold imzalı, popüler bilimkurgu ve fantastik aksiyon ‘The Wolverine / Wolverine’, Nicolas Cage, John Cusack ve Vanessa Hudgens’in başrolleri paylaştıkları gerilim ‘The Frozen Ground / Karanlık Cinayetler’, İtalyan yapımı romantik komedi ‘10 Regole Per Fare Innamorare / Aşkın 10 Kuralı’ ve yerli yapım ‘Süper İncir’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın! Herkese iyi seyirler.

 

CAMILLE CLAUDEL 1915
‘L’humanité / İnsanlık’ ile zihne kazınmış, her daim tartışmalı işlere imza atan provokatif yaratıcı Bruno Dumont imzalı ‘Camille Claudel 1915’, günümüz için çekilmiş adeta! Toplum dışına sürülmüş, deli damgası yemiş bir sanatçının, özgür bireyin değişmez kaderi. Heykeltıraş Camille’nin akıl hastanesine yatırılması, en yakınları tarafından isabetli bir karar olarak görülmektedir. Oysa bir sanatçı, yaratıcı bir insan olarak kabul görmeyi, anlaşılmayı bekler Camille. 31. İstanbul Festivali’nde Jüri özel ödülünün yanı sıra FIPRESCI ödülünü de kazandı Dumont’un yeni filmi. Geçtiğimiz yıl, Dumont’un ‘acımasız filmi’! ‘Hors Satan / Şeytanın Ötesinde’ ile uğradığımız çöküntüden sıyrıldık. Biyografik dramda, Juliette Binoche, yine her türlü övgünün ötesinde. Sanatçının tutucu ağabeyi, yazar Paul Claudel rolünde Jean-Luc Vincent’de gayet iyi. Iskalanması, yedinci sanat meraklıları için ‘eksi’ hanesine çok şey katacaktır. (4 / 5)

 

SON KONSER
Beethoven’ın yedi bölümden oluşan ünlü eseri Opus 131. Bir klasik müzik dörtlüsü. Çello, birinci keman, ikinci keman ve viyola. Yıllardır birlikteler… 25. Yıldönümleri için düzenleyecekleri konser öncesinde hayati bir karar vermeleri gerekiyor. Ya tamam, ya devam! Geçen zamanla birlikte değişenler. Sağlık, yaşlılık, yavaşlayan eller, emek ve itina ile süren birliktelik. Dört dostun arasındakiler. Aşk, özveri, dostluk, şefkat, kapanmayan veya yeniden açılan hesaplar, duygusal fırtınalar. Dört müthiş oyuncu. Philip Seymour Hoffman, Catherine Keener, Mark Ivanir ve asla eskimeyen karizma Christopher Walken. ‘Ben yukarı çıkıyorum, siz kavganızı ederken burada duramam. Aşağı indiğimde gitmiş olun’ diyerek tavrını ortaya ‘net’ olarak koyan grubun emektar ağabeyi. Her şeyin eskisi gibi olduğu gerçeği, her şeye rağmen… Hayali Fugue dörtlüsünün canlı performansları, gerçekte, Brentano dörtlüsü tarafından icra edilmiş. Bol ödüllü belgeseli ‘Watermarks’ ile tanınan Yaron Zilberman’ın ilk kurmaca filmi ‘A Late Quartet / Son Konser’, olabildiğince insanca. (3 / 5)

 

SANAL HAYATLAR
İnternetin hayatımıza kattığı değer ve zenginlik nedir? Bizi tutsak mı kılar, özgür mü? İç içe geçen ve bir noktada buluşan öyküler. İnternetin gündelik hayatımıza etkisi. Olmadığımız kimlikler, yerler ve durumlar üzerinden, başka insanların hayatlarına yaptığımız etkiler. Kimlik hırsızlığı kurbanı gergin çift, sanal zorbalık yapan oğluyla uğraşan eski polis, oğulları intihara kalkışan sevgi dolu anne-baba, yetişkin sitelerde internet kamerasını asla kapatmayan, hırslı TV muhabiri. İnsan yanımıza dair incelikli sorular soran film, galasını Venedik Film Festivali’nde yapmıştı. Henry Alex Rubin’in ilk uzun metraj kurmaca filminin zengin bir oyuncu kadrosu var. Jason Bateman, Hope Davis, Michael Nyqvist, Frank Grillo, Alexander Skarsgård ve Max Thieriot. (2,5 / 5)

 

Vizyonda bu hafta (26 Temmuz 2019)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni film merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

 

RİTÜEL
-Kutlamalar başlasın!-

İlk uzun metraj kurmacası ‘Hereditary / Ayin’ ile büyük ses getiren Ari Aster’in merakla beklenen yeni filmi, yine gizemi bol bir korku-dram!  Aster’le tanıştığımız ‘Ayin’, bir ölüm ilanıyla açılıyordu. Ölen yaşlı kadının kızı, damadı ve iki torunu, aile geçmişinde yatan ürkütücü sırrın etkisi altına giriyorlardı! Karanlık ve dehşetengiz aile sırrının, kapkara mirasın, başka bir nesle uzanan lanetini izliyorduk. Bir tarikat, spiritüel oluşlar, karanlık mitler ve nesiller öncesinden taşınan lanetli miras. Kapalı mekanlarda kurulan müthiş atmosfer, filmin son derece sağlam zeminini başarıyla besliyordu. Bir ev ve aile maketi ile açılan hikaye, maket-minyatür üzerinden; ölçeği küçültülmüş insan-batıl-inanış üçgeninde tuhaf salvolar atarak, izleyicisini tekinsiz bir karanlığa davet ediyordu. 
Pawel Pogorzelski’nin birinci sınıf kamerası, metronom düzenindeki kurgu ve detaylandırılmış enfes yapım tasarımının desteğiyle; perdedeki öykünün etkileyiciliğini kat be kat arttırıyordu. Eski usul klasik korku sinemasının bildik kalıplarını, modern bir dokunuşla yeniden cazip hale getirmişti yönetmen. Başta Roman Polanski olmak üzere, birçok ustaya ve türün başucu örneklerine göndermeler vardı filmde. Dramatik unsurlar, ufak politik detaylar dahi unutulmadan, elini korkak alıştırmayan bir korku öyküsüne başarıyla yedirilmişti. Polanski’nin 1968 tarihli ‘Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği’ne direkt saygılarını sunan film, Nicholas Roeg’in 1973 yapımı şaheseri ‘Don’t Look Now / Karanlığın Gölgesi’ne de referanslar adamıştı. Kontrolün insandan; iradeden çıkıp, karanlık bir oluşun, başka bir şeyin; tarihi bir lanetin eline geçtiği anda ortaya çıkan çaresizlik hissi kanımızı dondurdu. İpleri başka bir şey ve bilinmezin elinde olan minyatür halindeki insan. Bildiğimiz, dokunduğumuz, ölçüp, biçtiğimiz dünya gerçeğinin ötesinde yatan, tehditkâr bir cadı masalı, dehşet yüklü bir kötülük resitali duruyordu perdede. Sahiciliği zedelemeden, bildiğimiz gerçekle bağını tamamen koparmış karanlık taraf üzerine, güçlü ve etkileyici bir denemeydi ‘Ayin’! 
Ari Aster yeni filminde İskandinavya’nın izole, derin bir yerine götürüyor bizi. İsveç’in içerlek bir kasabasında yaz gün dönümünün belli ritüellerle kutlandığı Midsommar etkinliklerine katılan genç bir çiftin ve arkadaşlarının sarpa saran hikâyesini izliyoruz bu kez! Genç Amerikalı çift Dani ve Christian, zayıflayan ilişkilerini güçlendirmek için, İsveçli arkadaşlarının davetini kabul edip, beş kişilik bir grupla İsveç’e giderler. İlk bakışta huzur dolu, yemyeşil, rengarenk bir cennete benzeyen bu izole boşlukta doksan yılda bir gerçekleşen gizli bir ayine tanıklık edecek ve apayrı bir gerçekliğe dahil olacaklardır. Aynı ‘Ayin’ gibi, ‘Ritüel’de ölümle açılıyor. Karşı durulması imkânsız gerçek, anne, baba ve sorunlu kardeşini intihar sebebiyle kaybeden Dani’yi buluyor bir şekilde! Genç kadının içindeki derin boşluğu doldurma ihtiyacı, aklına asla gelmeyecek fakat ihtiyaç duyduğu bir şekilde gelişiyor!
Netameli atmosfer, yine Pawel Pogorzelski’nin neredeyse kusursuz kamerası ve Aster’in yanından ayırmadığı ekibin ayrıntılardaki ustalığıyla içimize işliyor bir kez daha! Aile, aidiyet, ihanet, içsel dünya, doğa, insan ve evrenin gizemli karanlığı… Doksan yılda bir düzenlenen ayrıksı bir ritüel eşliğinde Nordik gün dönümü şenlikleri! Son derece egemen bir yönetmenlikle, doğanın, insanın ve bildik döngünün karanlık, netameli ve dile fazla gelmeyen tarafını, ayın bilinmedik yüzünü resmediyor Aster. İşin içinde Polanski etkisi yine var! İsveç halk masalları ve hurafeler… ABD ve Macaristan’da çekilmiş filmin başrol oyuncusu İngiliz aktris Florence Pugh muhteşem bir performans sergilemiş. (3,5 / 5)   


KOD ADI: HUMMINGBIRD
-Milisaniyeler ve hayatın anlamı-

New Yorklu iki kuzen; Vincent ve Anton Zaleski, dijital dünyanın acımasız kuralları içinde var olma mücadelesi vermektedirler. Başta borsa olmak üzere, bitcoin, kripto para ve neredeyse bütün bankacılık sistemlerini al aşağı edebilecek yüksek frekans ticaretinden yararlanıp, hayatlarını yeniden inşa etme derdine düşerler. Kansas ve New Jersey arasında bir fiber optik hattı döşeyerek, milisaniye hesapları içinde sistemi ele geçirme savaşı kontrolden çıkacaktır.
Günümüz dünyasında vahşi kapitalist sistemin insanı getirdiği nokta! Her şeyin para ve hız ile ölçüldüğü çılgın dünyada durup, doğaya, insana, dışarda yağan yağmura bakma ihtiyacı. Demode olan hayati kavramlar: Emek, dostluk ve dayanışma! Modern toplum epiği, hüzün dolu, öfkeli ve etkileyici bir gerilim işin aslı. Belçika-Kanada ortak yapımını, 2012 tarihli sarsıcı dram ‘Rebelle / Savaş Cadısı’ ile dikkat çeken yaman yönetmen Kim Nguyen yazıp yönetmiş. Başrolleri; ağır makyaj altında anında tanıyamayacağınız İsveçli aktör Alexander Skarsgård ile Jesse Eisenberg paylaşıyorlar. Salma Hayek, Michael Mando ve Johan Heldenbergh, etkileyici kadronun öne çıkan diğer isimleri. Nicolas Bolduc’un egemen kamerasıyla öyküsüne ayrı bir derinlik katan anlatı; vahşi kapitalist değerlerin insanı getirdiği nokta üzerine kara kara düşündürüyor! Sıkı film. (3,5 / 5)


KORUYUCU
-Kızım için!-

Klasik fedakârlık hikâyesi Jean-Claude Van Damme’in başrolde olduğu sürükleyici bir aksiyonda yeniden vücut bulmuş. Gece kulüplerinde güvenlik elemanı olarak çalışarak küçük kızı Sarah’ı büyütmek için mücadele veren Lukas, işlerin kontrol dışına çıkmasıyla kendini şiddetle sarmalanmış bir suç dünyasının içinde bulur. Belçika-Fransa ortak yapımının yönetmenliğini, aynı zamanda senaryo ortağı olan Julien Leclercq üstlenmiş. Artık iyice olgunlaşmış, yumruklarının yanına yüreğini de koyan Van Damme’in rol arkadaşları ise, yetenekli aktör Sami Bouajila, Sveva Alviti ve Kevin Janssens. 
Kimi iyi çekilmiş anlarıyla kara filmin kodlarından taviz vermeyen dramı yüksek aksiyon; fazla tanıdık olsa da sıkılmadan izleniyor. JCVD hayranları içinse ayrı bir motivasyona gerek yok zira. (2,5 / 5)

 

Senaryosunu Paul Laverty’nin yazdığı, yönetmenliğini İspanyol Icíar Bollaín’in üstlendiği Kübalı dans efsanesi Carlos Acosta’nın öyküsünü anlatan biyografik dram ‘Yuli’, İngiltere’den çıkagelen korku örneği ‘Curse of the Scarecrow / Korkuluk’, ABD-Endonezya ortak yapımı animasyon ‘Little Hero / Küçük Kahraman’, özellikle küçük izleyicilere seslenen Hollywood animasyonu ‘Feather Friends / Tüylü Arkadaşlar’ ile birlikte iki yerli korku filmi; Battal Karslıoğlu’nun yazıp yönettiği ‘Cin Aşk Büyüsü’ ve Vecihi Ener imzası taşıyan ‘Gaip’; haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar