Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

25 NİSAN 2014

24 Nisan 2014 Perşembe 20:59
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

On bir filmlik, hayli kalabalık yeni haftada, notlarımız arasında üç film yer alıyor. Notlarımızda bulunmayan yapımlara gelirsek; 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, en iyi film ödülünü paylaşan Ferit Karahan’ın ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi ‘Cennetten Kovulmak’, Hüseyin Eleman’ın, ilk filmi ‘Fedakar’ın ardından yönettiği ikinci uzun metrajı ‘Mutlak Adalet’, Semir Aslanyürek’in, 1974’te, Yılmaz Güney’in film setine girebilmek için zorlu bir mücadele veren iki arkadaşın hüzünlü öyküsünü perdeye yansıttığı ‘Lal’, haftanın üç yerli filmi. Başrolünde Jude Law’un yer aldığı suç komedisi ‘Dom Hemingway’, Hindistan’dan gelen iki örnek, ilki açılışını Cannes’de yapan duygu yüklü dram ‘Dabba / Sefer Tası’, diğeri aksiyona, romantik komedi ekleyen ‘Chennai Express / Aşk Treni’ ile birlikte, İspanyol yapımı romantik dram ‘Tengo Ganas de Ti / Sensiz Olmaz’ ve Güney Kore-Meksika ortak yapımı üç boyutlu animasyon ‘Jungle Shuffle / Ormanda Karmaşa’ haftanın diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana, sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın! Herkese iyi seyirler.


İNANILMAZ ÖRÜMCEK ADAM 2
Stan Lee ve Steve Ditko’nun, Marvel için yarattıkları süper kahramanların en sevilenlerinden olan Örümcek Adam, (1962 yazında yaratıldı) toplum içindeki gerçek adıyla Peter Parker, beyazperdeyle yeni nesil örümcek adam serüvenleri için tekrar buluştuğunda yıl, 2012’ydi. Sam Raimi’nin, 2002, 2004 ve 2007 tarihlerinde yönetmen koltuğuna oturduğu üç filmi izleyen 2012 yapımı ‘İnanılmaz Örümcek Adam’, ‘Aşkın (500) Günü / (500) Days of Summer’ filmiyle tanıdığımız Marc Webb’e emanet ediliyordu. Özellikle ilk gençliklerini süren 14 yaş civarı izleyiciyi derinden etkilemeyi başardı film. Devam filmi gecikmedi doğal olarak. İki yıl aradan sonra, yine Marc Webb imzasıyla karşımızda, kostümlü kahraman. Peter Parker’ın, amcası Ben Parker’dan aldığı ilke, örümcek adam evreninin temel meselesini özetler: Büyük güç, büyük sorumluluk getirir! Yeni film de, bu ilke etrafında gelişiyor. Sevdiği kadın, tek aşkı Gwen Stacy’nin hayatını kaybeden babasının, ‘onun mutluluğu için, kızımdan uzak duracaksın’ sözü yüzünden, hayatı allak bullak olan Peter Parker, aşağılık kompleksi yüzünden, müthiş bir canavara dönüşüp, elektriğe hükmedebilen Electro ve kötücül OsCorp şirketinin yeni patronu olan, çocukluk arkadaşı Harry Osborn ile müthiş bir mücadeleye girişecektir. Peter Parker’ın sıradan hayatı ile süper kahramanlığın gerekleri ve sorumlulukları arasında tercih yapmak zorunda kalan örümcek adamın trajedisi, bir bakıma, gündelik hayatı idame adına; sıradan insanların, bizlerin ‘zorlu’ seçimlerini getiriyor akla. Yeni nesil örümcek adam Peter Parker rolünde, yine Andrew Garfield bulunuyor. Güzel ve yetenekli aktris Emma Stone ile usta oyuncu Sally Field; Parker’ın en yakınındaki isimleri canlandırmaya devam ediyorlar. Garfield, biraz fazla yeni yetme bir örümcek adam görünümünde yalnız! Önceki filmlerin yıldızı Tobey Maguire’in, gizemli ve netameli hali, genç aktörün eksiği gibi gözüküyor. Jamie Foxx, filmin en başarılı oyuncusu olan Dane DeHaan, Paul Giamatti, Colm Feore, Felicity Jones kadronun öne çıkan diğer önemli isimleri. Marvel’in; beyazperdeye uyarlanan kahramanlık evreninde, belirgin olarak öne çıkan bir yanı yok filmin. Hatta daha çok, süper kahramanlara inancını asla yitirmeyen çocuklara sesleniyor öykü. İçindeki çocukla yaşayan ve asla umudunu yitirmeyenleri de unutmamalı tabii! Eli ayağı düzgün, artık alışılmış biçimde, özel efektleri gayet iyi ve yerinde kullanan yapım, çizgi romanın özel hayranları ve serinin takipçileri ile fantastik macera tutkunları tarafından, zaten kaçırılmayacak bir fırsat anlamına geliyor. (2,5 / 5)

AŞK BİLMECESİ
En çok, 2002 tarihli ‘L´auberge Espagnole / İspanyol Pansiyonu’ adlı filmiyle tanınan senarist-yönetmen Cédric Klapisch, sevilen filminin devamı niteliğindeki ‘Casse-tête chinois / Aşk Bilmecesi’ni, on bir yıl aradan sonra çekmiş. New York sokaklarında geçen enerji yüklü, iyimser, ‘hafif’ melankolik, kıpır kıpır bir romantik komedi bu! Kahramanımız Xavier Rousseau, ‘İspanyol Pansiyonu’ deneyiminden on bir yıl sonra, artık kırk yaşına gelmiş, çok sayıda problemle boğuşan, sıradan bir adamdır. Henüz boşanmıştır ve eski eşi olan İngiliz Wendy’nin peşinden, çocuklarıyla birlikte olmak ve yeni bir şeyler yazabilmek, yeniden üretebilmek için New York’a gelir. Çin mahallesinde tuttuğu ev, yeni hayatının sakin geçmeyeceğini kanıtlar ona. Bir süre sonra aniden beliren sorunlar, Xavier’in varoluşsal dertleriyle birleşince, ortaya trajikomik durumlar çıkar. Hayat, gerektiği kadar komplikedir öyleyse onu yaşayalım, diyen sevimli film, bazı anlar kendini iyi hisset senaryosu olmanın ötesine geçiyor ve hayat mücadelesi üzerine içi dolu tespitler yapıyor. Küçük insanın dertleri, düşleri, idealleri ve umutlarını unutmadan! Bazen de, yüzeyde seyreden bir Hollywood seyirliğine dönüşüyor. Başrolü Romain Duris’in üstlendiği Fransız yapımında, Audrey Tautou, Kelly Reily, Cécile De France gibi yıldızları izliyoruz. En İyi orijinal müzik dalında Fransız Oscar’ları olarak bilinen César’a aday olan romantik yapım, etkisi ve gücü sınırlı, mütevazı yapısına rağmen, hayatın ‘sıradan bayağılığına’ inat, hınzırca gülümsetiyor izleyicisini. 33. İstanbul Film Festivali’nin hemen ardından taze taze vizyonda! (2,5 / 5)

SIFIR TEORİSİ
Yedinci sanatın usta isimlerinden Terry Gilliam, 33. İstanbul Film Festivali’nin ‘ustalar’ bölümüne konuk olduğu filmiyle vizyonda bu kez. Gelecekte, Britanya’nın başkenti Londra’da geçen öyküde, varoluşsal acılarıyla boğuşan bilgisayar dâhisi Qohen Leth’i tanıyoruz. ‘Ben neden varım’ sorusunun cevabını arıyor! Zorlu görevi ise, ‘hiçbir şeyin her şey olduğu’ hipotezini, yani ‘sıfır teorisini’ çözebilmek. Çevresi bırakmıyor ki, rahat rahat çalışabilsin ve bir başına kalabilsin yalnızlığıyla. Gilliam, 1984’de çektiği ‘Brazil’de, dünyayı nasıl görüyorsa onu anlattığını, yeni filminde de yine bu önemli tespiti yaptığını dile getiriyor. Dünyanın gidişatını, kendine göre yorumlamış usta yönetmen. Oldukça öznel bir film olmuş işin aslı, orijinal adıyla ‘The Zero Theorem’. Konuşan pizza kutularıyla, tedirgin edici bir karmaşa arasında, tipik bir distopya öyküsü, perdede duran. Fantastik bilimkurgu dram, seçkin oyuncu kadrosuyla da cezbedici. Christoph Waltz, Mélanie Thierry, David Thewlis, Matt Damon, Ben Whishaw, Tilda Swinton ve Peter Stormare, ünlü yıldızları; Gilliam’ın filminin. Venedik Film Festivali’nden özel ödülle ayrılan yapım, mesafeli, tavizsiz ve oldukça kişisel yapısı yanında, ustalıklı dokunuşlarıyla dikkat çekici. Uçuk, absürd tasarımlarla dile gelen; Metafizik, kuantum, varoluş, inanç, ideal, aşk, dostluk ve insan hayatı… Provokatif, zeki, zorlayıcı, alaycı ve hafif ‘snop’ bir ‘alan çalışması’! (3 / 5) MURAT ERŞAHİN








Diğer Yazılar