23 OCAK 2015
Yeni hafta, beraberinde yedi filmle geliyor! Yerli yapımların ağırlıkta olduğu bir hafta. Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’in başrolleri üstlendikleri romantik dram ‘Aşk Sana Benzer’, özellikle genç izleyicilere seslenen, Hollywood yapımı macera ve komedi yüklü kamp filmlerinin yerli örneği olan ‘Çılgın Kamp’, küçük yaştaki izleyiciyi daha çok ilgilendirecek yerli yapım ‘Köstebekgiller: Perili Orman’ ve İspanya-Küba ortak yapımı bir animasyon daha, ‘Cesur Tom ve Sihirli Ayna / Tom Little and the Magic Mirror’ haftanın notlarımızda yer alamayan filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
ARAYIŞ
Toplam beş Akademi Ödüllü 2011 yapımı ‘The Artist / Artist’ ile ‘en iyi yönetmen’ Oscar’ını kazanan Michel Hazanavicius, Cannes’de Altın Palmiye için yarıştığı yeni filmi ‘The Search / Arayış’ ile karşımızda. Savaş dramını yazıp yöneten Hazanavicius, Fred Zinnemann ustanın 1948 tarihli aynı adlı filminden esinlenmiş. Zinnemann’ın filmi, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Berlin’de bir askerin, kayıp bir Çek çocuğuna, annesini bulması için yaptığı yardımı ve bu zorlu arayışı öykülerken, Hazanavicius, hikayesinin temeline, 1999’a, ikinci Rus-Çeçen savaşı günlerini oturtmuş. Kötücüllüğün, yaşanan insanlık trajedisinin, yaşamlarını kesiştirdiği insanların öyküsü. Ailesinin öldürülmesine tanık olan küçük bir çocuk olan Haci, kaçtıktan sonra, mülteci merkezinde tanıştığı Avrupa Birliği Delegasyonu görevlisi kadına tutunur. Bu arada, ablası da, Haci’yi aramaktadır. Bir Rus askeri olan Kolya ise, Çeçen’lerle savaşmak üzere zorla cepheye gönderilir. Yönetmen, İkinci Dünya Savaşı sırasında mülteci olan anne-babasının yaşadıklarından da büyük ölçüde esinlenmiş filminde. Özetle, 2000’li yıllara merhaba derken, Avrupa’nın burnunun dibinde yaşanan büyük bir insanlık trajedisi duruyor perdede. İyi çekilmiş, iyi kurgulanmış, işçiliği de gayet iyi bir film ‘Arayış’. Bütün bunlara karşılık, fazlasıyla taraf tutan, ‘ajite’ bir hali var. Çok düz yazılmış, ‘egzajere’ oluşlar da dikkat çekiyor. Aynı zamanda yönetmenin eşi olan, ‘Artist’ ve İranlı yönetmen Asghar Farhadi imzalı ‘Le Passé / Geçmiş’ filmlerinden tanıdığımız güçlü aktris Bérénice Bejo ve usta oyuncu Annette Bening’in yanı sıra, genç Rus aktör Maksim Emelyanov ve özellikle Haci rolünde ilk sinema tecrübesini yaşayan sevimli çocuk oyuncu Abdul Khalim Mamutsiev döktürüyorlar. Mamutsiev’e yeni bir keşif gözüyle bakılabilir pekala! Bütün eksilerine ve soru işaretlerine rağmen, iyi kotarılmış, etkileyici, yürek ezen, insancıl bir yapım, perdede duran. (2,5 / 5)
NEDEN TARKOVSKİ OLAMIYORUM?
İlk uzun metrajı ‘Hayatın Tuzu’ filminden anımsayacağınız Murat Düzgünoğlu’nun senaryosunu Şebnem Vitrinel ile birlikte kaleme aldığı yeni filmi, 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü’nü kazanmıştı. Yine Adana’da Film-Yön ‘en iyi yönetmen’ ödülünü ve 51. Antalya Altın Portakal’da ‘en iyi sanat yönetmeni’ ödüllerini aldığını da belirtelim filmin. Büyük hayalleri, idealleri, yedinci sanat adına gerçekleştirmek istediği ‘ciddi’ projeleri olan otuzlarındaki yönetmen Bahadır’ın hikayesi. Televizyon için ucuz filmler ve reklam işleri yöneten Bahadır’ın, hayran olduğu Tarkovski gibi filmler çekme arzusu, her gün yeni hayal kırıklıklarıyla yüzleşir. Sektörün, ülkenin şartları, kültürel kuraklık, imkansızlık, özensizlik ve ilgisizlik, sanatla ilgilenen insanların peşini bırakmamaktadır asla! Hayat ve gerçekler de, kendi olanca seyriyle sürerken, arkadaşları, ailesi, işi ve idealleriyle bir sinemacı durmaktadır perdede. Tansu Biçer’in başrolü üstlendiği yapım, ideal, emek, gerçek üçgeninde gayet sıcak, bir o kadar hüzünlü bir halde hayatı seriyor önümüze. Törpülenen, harcanan ömürler, yapacağın her neyse o konuda gerçekten yeterli olabilmek, görünen şartlar, ilkeler, olanaksızlık yüklü düşler, ilişkilerin tutarlılığı, hayata yara bandı olan ince meseleler ve yüreği törpüleyerek geçen hayat. Emek ve belki de, ötesinde değerini yitiren her şey. Menderes Samancılar, Vuslat Saraçoğlu, Kadim Yaşar, Hakan Karsak ve Esra Kızıldoğan, oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Ali Aga’nın özenli kurgusu ve görüntü yönetmeni Serdar Güz’ün düzgün kamerasıyla, içi dolu bir film olmuş ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’. Mütevazı, naif, o ölçüde hakiki ve içli! (3,5 / 5)
BENİM KOMŞUM BİR MELEK
Orijinal adı ‘St. Vincent’ olan komedi-dramın başrolünü, usta aktör Bill Murray üstlenmiş. Kısa filmleriyle tanınan Theodore Melfi’nin yazıp yönettiği ilk uzun metrajında, diğer önemli rolleri, Naomi Watts, Melissa McCarthy ve Terrence Howard gibi yıldızlar üstleniyor. Küçük oyuncu Jaeden Lieberher ise, gelecek için ümit veren bir yetenek! Yeni boşanmış bir anne olan Maggie ve on bir yaşındaki oğlu Oliver, Brooklyn’deki yeni evlerine taşınırlar. Yan evde oturan komşuları, huysuz, alkolik, kumarbaz emekli asker Vincent, Oliver’ın bakıcılığını üstlenir. Kısa süre içinde iki dost olan bu garip ikili, birbirlerine iyi gelirler. Biri büyürken, diğeri olgunlaşır. Yerinde esprilerle güldüren yapım, incecik bir hüzünde içeriyor. Bir parça Walt Disney Pazar sabahı aile filmleri ruhu içerse de, rahatlıkla kendini izletiyor, Bill Murray’in her zamanki gibi, ‘döktürdüğü’ sevimli büyüme ve olgunlaşma öyküsü. Herkesin birbirini tedavi etmesi, ve herkesin bir diğerine iyi gelmesi odaklı filmde, oldukça fazla klişe de var tabii. Altın Kürelerde müzikal-komedi dalında ‘en iyi film’ ve ‘en iyi erkek oyuncu’ ödüllerine aday olan yapımda Bob Dylan şarkısı ‘Shelter From The Storm’, zengin soundtrack’e renk katan ezgilerden biri olarak öne çıkıyor. Son jeneriklerde, Bill Murray’de eşlik ediyor şarkıya. Jefferson Airplane, Green Day, The National ve Radical Face, öteki sürprizlerden bazıları. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN