23 MAYIS 2014
Yeni haftanın beraberinde getirdiği yeni film sayısı, sekiz. Brezilyalı kalem Vasconcelos’un, yoksul bir ailenin çocuğu olan Zeze’nin serüvenini öykülediği 1968 tarihli ünlü romanı ‘Şeker Portakalı’nın yine Brezilya yapımı aynı adlı beyazperde uyarlaması, özellikle kadın izleyiciye seslenen Fransa yapımı romantik komedi ‘Les Gazelles / Aşk, Tutku, Dedikodu’, korku-gerilim sinemasının önemli yönetmenlerinden Tobe Hooper imzalı Birleşik Arap Emirlikleri sermayesi ile çekilmiş ‘Djinn / Cin’, İrlanda-İsveç-Fransa ortak yapımı korku filmi ‘Dark Touch / Telekinezi’, üç boyutlu Walt Disney animasyonu ‘Tinker Bell and the Pirate Fairy / Tinker Bell ve Korsan Peri’ ve tamamen İngilizce çekilmiş yerli yapım ‘The Blue Man / Mavi Adam’, haftanın notlarımızda yer alamayan filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini asla bırakmayın. Herkese iyi seyirler!
X-MEN: GEÇMİŞ GÜNLER GELECEK
İlk olarak yeni milenyum’da, 2000 yılında beyazperdeye uyarlanan DC Comics’in sevilen karakterlerinin öyküsü, sinemada yeni bir efsaneyi, ‘X-Men’i müjdeliyordu… Bryan Singer’ın yönettiği ilk filmi, 2003’de yine Singer imzalı ‘X2’ izledi. ‘X-Men: Son Direniş’ 2006’da perdeye yansıyor, yönetmenlik koltuğunu Brett Ratner devralıyordu. Yönetmenliğini, ‘Tsotsi’ ve ‘Rendition’ filmlerinden tanıdığımız Güney Afrika’lı Gavin Hood’un üstlendiği ‘kısmi prequel’ (bir seri halini almış filmlerin başlangıç öyküsü) olarak adlandırabileceğimiz serinin dördüncü halkası ‘X-Men Başlangıç: Wolverine’ 2009’da çıkageldi. 2011’de ise karşımızda, serinin gerçek ‘prequel’ macerası duruyordu: ‘X-Men: Birinci Sınıf. ‘Mutant’ların ortaya çıkışı… Profesör Charles Xavier ile ezeli dostu ve düşmanı Magneto’nun, bilinen kimliklerini oluşturma serüvenleri… Çocukluktan, zorlu ‘kendini keşif’ yıllarından, Mutant akademisinin kurulduğu ilk günlere, yani iki eski dost Xavier ve Magneto’nun yollarının kesişip, tamamen ayrıldığı ana dek süren oluşlar… İnsanlığın yanında ve karşısında yer almak. Bizi biz yapan seçimlerimiz. Profesör Xavier’in gençliğini James McAvoy canlandırırken, Magneto’ya ‘filmde karizması daha güçlü hissedilen’ Michael Fassbender hayat veriyordu. İki ünlü aktöre, ‘şeytani Sebastian Show’ rolünde Kevin Bacon eşlik etmişti. Tempolu, orijinal öykünün çıkış noktasını gözler önüne seren, stilize, şık, zeki, atmosferi ve matematiği gayet düzgün bir filmdi, yönetmenliğini, 2004 tarihli “Layer Cake” ile adını duyuran İngiliz Matthew Vaughn’un üstlendiği sürükleyici yapım. James Mangold imzalı 2013 tarihli ‘Wolverine’, genetikleriyle oynanmış bir X-Men filmiydi. Bu kez karşımızda, serinin yedinci filmi duruyor: ‘X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’. Orijinal üçlemedeki karakterlerin kendi gençlikleriyle karşılaşmasını öyküleyen filmi, serinin mimarlarından Bryan Singer yönetmiş. Perdedeki hikaye, tam anlamıyla, distopik bir bilimkurgu! Zamanda yolculuk, mutantların kendileriyle olan çatışmaları, insanlığa farklı bakışları ve insanlığı yok etmek isteyen robotlar gibi temalar var karşımızda. Değişmeyen ana mesele ise, farklı olana karşı verilen tepki! Mutantları ortadan kaldırmak üzere özel olarak tasarlanmış sentinel robotlar kontrolden çıkıp, bütün insanlığa karşı bir savaş başlatırlar. Bu robotların karşısında direnebilecek tek güç ise yine mutantlar olacaktır. Profesör X, sadık dostu Wolverine’i; özelliklerini göz önüne alarak, savaşın başlamasını önlemek üzere; geçmişe gönderme kararı alır. Ortaya çıkış tarihi itibariyle, dönüşüm içindeki bir toplumun metaforu olarak okunabilecek seri, yeni bölümünde, içerdiği politik temalarıyla yine ilginç bir hale bürünüyor. Öteki olmak, otorite, kontrolden çıkan güç ve özgürlük kavramları etrafında gelişen macerada eski dostlar bizimle yine. James McAvoy, Michael Fassbender, Hugh Jackman, Jennifer Lawrence, Ellen Page, Ian McKellen ve Patrick Stewart, yedinci filmin yıldız isimleri. Görkemli efektler ve oldukça ayrıntılı biçimde kaleme alınmış öykü, heyecanlı serüvene değer katıyor. Kapanış jeneriğinin ardından izlediğimiz özel ‘bonus’ ise, serinin ‘karanlık’ bir devam filmiyle süreceğini müjdeliyor! (4 / 5)
ZAYIFLIĞIN ESARETİ
Geçirdiği felcin ardından vücut fonksiyonlarının bir kısmını yitiren kadın yönetmen Maud Schoenberg, yeni filminde, karizmatik ama üç kağıtçı Vilko Piran adlı adamla çalışmayı planlar. Londra ve Varşova Film Festivallerinde yarışan dram, usta feminist sinemacı Catherine Breillat imzası taşıyor. ‘Bir bıçağın sırtında sinema yolculuğu yaptığımın farkındayım. Bunu her defasında söylüyorum. Fakat benim yapmak istediğim bu. Bu, hem benim başkaldırım, hem de sığındığım sanatım’ diyen Breillat, en çok, ‘Une Vraje Jeune fille / İlk Sevişme’, ‘36 Fillette-Virgin’, ‘Perfect Love / Kusursuz Aşk’, ‘Romance’, ‘A ma soeur! / Kız Kardeşim’ ve ‘Sex Is Comedy’ adlı filmleriyle seviliyor. Yönetmenin, 2004 yılında geçirdiği felcin ardından yaşadıklarından esinlenerek çektiği oldukça ‘kişisel’ filminde başrolleri, usta aktris Isabelle Huppert ve Fransa’da Hip hop’un önde gelen ismi Kool Shen üstleniyorlar. Fransa-Almanya-Belçika ortak yapımı; her daim tartışılan filmlere imza atmasıyla tanınan usta yönetmen Breillat’ın bildik sinematografisini oluşturan güçlü yapımlardan uzak olsa da, bağımlılık, tutku, güç, aldanış, beden, mülkiyet, çekim gibi; yönetmenin tanıdık temaları üzerinden; netameli, ‘özel’ bir ilişkiyi öykülüyor. (2 / 5) MURAT ERŞAHİN