23 KASIM 2018
Üçü yerli olmak üzere, toplam altı yeni film merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
YAZ
-Bütün o hassas şeyler üzerine-
2016 tarihli etkileyici dram ‘(M)uchenik / Öğrenci’ ile dikkatimizi çeken, ülkesi Rusya’da ev hapsinde tutulan yaman yönetmen Kirill Serebrennikov’un, Cannes’de ‘Altın Palmiye’ adayı olan yeni müzikal biyografisi ‘Leto / Yaz’, 80’li yılların Sovyetler Birliği’ne götürüyor bizi. Lou Redd’li, Iggy Pop’lu, Led Zeppelin’li, Talking Heads’li, David Bowie’li efsane şarkılar eşliğinde kırılgan ve romantik bir üçlü aşk öyküsü! 1955-1991 yılları arasında yaşamış ünlü Rus müzisyen Mike Naumenko ve Grup Kino’nun kurucusu Viktor Tsoy (1962-1990) odaklı güzelim hikaye; yaşanmışlıklardan ve gerçek anılardan derlenmiş.
80’lerin Leningrad’ındayız. Yaz… Ünlü bir Rock müzisyeni, onun eşi ve koruma altına aldığı genç müzisyen arasındaki aşk üçgeni! Dostluk ve melodram unutulmadan, 80’lerin Sovyetler Birliği ve rock’n’roll’un kaderi; dönemin ruhuyla yansıyor perdeye. ‘Perestroyka / Yeniden Yapılanma’ yaklaşmakta, elden ele dolaşan Rock plakları, yeni bir kültürün gürültülü ayak seslerini oluşturmakta. Bu hengâme ve değişim ‘durumları’ arasında sıkışıp kalmış hisler! Ötelenemeyecek insani haller ve geçiştirilemeyecek ‘hakiki’ duygular. Şüpheyle, tedirginlik arasında geçen zorlu günler. Umutsuzluk ve iflah olmaz insan yalnızlığı öte yandan!
Teo Yoo, Roman Bilyk ve Irina Starshenbaum’un başı çektikleri enfes oyuncu kadrosu. ‘Böyle olmadı gerçekte fakat eğer olsaydı durumu’, filmin enfes biçimiyle ne denli güzel gitmiş! Bir deniz kenarında gitar, alkol, sigara ve bastırılamaz bir melankoli rüzgarı. Adı konamayan eski güzel anlar, aşk, sahici dostluk ve bütün o hassas şeyler üzerine. Kaçırılmaması gereken, yüreğin en güzel odacığında yatıya kalan enfes bir film ‘Yaz’. İnce bir sızı bırakıyor geride! (5 / 5)
GRİNÇ
-Mutluluk içimizde-
Çocuklar için yazdığı kitaplarla tanınan Theodor Seuss Geisel, bilinen adıyla Dr. Seuss’un (1904-1991) ilk kez 1957’de yayımlanan ‘How the Grinch Stole Christmas!’ adlı ünlü kitabında yarattığı Noel düşmanı anti kahraman ‘Grinç’, yeniden beyazperdede.
Noel ruhunu yok etmek, insanın mutluluğunu elinden almak için kolları sıvayan Grinç, küçük bir kızın kocaman yüreğinden ve Noel anlayışından etkilenip, alaycı bir huysuz canavardan, düşünceli bir yetişkine dönüşecektir. İnsanlardan ve gözlerden uzak bir mağarada sadık köpeği ve tek dostu olan Max ile yaşayan Grinç, sadece yemeği bittiği zaman gördüğü insanlar arasına Noel baba kostümü ile girerek, onların Noel neşesini, acıya dönüştürme planları yaparken olan bitenler…
En ünlü beyazperde uyarlaması 2000’de Ron Howard tarafından gerçekleştirilen eserde, Noel düşmanı yeşil canavarı, usta oyuncu Jim Carrey canlandırmıştı. Karanlık tarafıyla dikkat çeken uyarlama, bu kez bir animasyon olarak yansımış perdeye. Yarrow Cheney ve Scott Mosier imzalı animasyonda Grinch’i, günümüzün yaman aktörlerinden Benedict Cumberbatch seslendirmiş. Tekniği ve içeriğiyle akılda kalıcı bir animasyon duruyor karşımızda. Asıl ‘Noel-yeni yıl-bayram’ neşesinin insanın aldığı hediyelerde, süslenen sokaklarda, çamlarda filan değil, yüreğinde olduğunu söyleyen, incelikli, zarif animasyonun Noel ve yılbaşı şarkılarının ağırlıkta olduğu soundtrack’i de dikkat çekici. Hangi yaşta olursanız olun, iyileştirici bir etkisi var bünyede. (3,5 / 5)
PUT ŞEYLERE
-Avangart bir deneme-
Onur Ünlü, on birinci uzun metrajında, varoluşun acılı hallerini yansıtıyor yine. İstanbul’da, Cihangir’deyiz. Semtte oturan sanatçı ve marjinallerin karmaşık hayat akışları, bir kamera sayesinde iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Kadınların ilgi odağı olan narsist bir yönetmen, birbirilerine kabloyla bağlı iki ev arkadaşı, bir morga dönüşen tiyatro sahnesi, ölüleri hayata döndüren tuhaf hemşire, ekibin torbacısı. Hepsi işin içinde! Zaman ve mekanla başka başka ‘oynayan’ avangart bir deneme. Varoluş acısını kaşıyan gerçeküstü oluşlar!
Doğum, süren-sürmeyen-süremeyen hayat, anlam, anlamsızlık, gerçek, ölüm, anne, baba, inanç, bilim, insan… Onur Ünlü yazıp yönetirken, kalabalık oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse, Türkü Turan, Öykü Karayel, Öner Erkan, Elit İşcan, Feride Çetin, Yiğit Sertdemir, Erkan Kolçak Köstendil, Kadir Çermik, Beril Kayar ve Rüzgar Erkoçlar. Farklı, bir miktar kişisel, Onur Ünlü’nün kaotik ve düzene uymayan zengin hayal dünyasından süzülmüş, alışagelmedik bir yerli yapım. ‘Bi dolu’ şahsi itiraza, her bünyeye ve sinema bakışına göre olmasa da, ilginç kesinlikle! (2,5 / 5)
Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ için yarışan Thomas Stuber imzalı Almaya yapımı dram ‘In den Gängen / Muhtemel Aşk’ ile birlikte iki yerli yapım; Çağan Irmak’ın yeni filmi olan, başlıca rollerini Altan Erkekli, Tolga Tekin ve Özge Özberk’in üstlendikleri ‘Bizi Hatırla’ ve Osman Kaya’nın yönettiği tarihi aksiyon ‘Deliler Fatih’in Fermanı’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yeniler. İyi seyirler tekrar herkese. MURAT ERŞAHİN