Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

23 EYLÜL 2022

22 Eylül 2022 Perşembe 18:38
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz çok yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!
Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler umduğumuz o ki, bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!

Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!


ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

The Big Country / Büyük Ülke
(Yönetmen: William Wyler / 1958)

Rio Bravo / Kahramanlar Şehri
(Yönetmen: Howard Hawks / 1959)

The Man Who Shot Liberty Valance / Kahramanın Sonu
(Yönetmen: John Ford / 1962)

The Cowboys
(Yönetmen: Mark Rydell / 1972)

The Shootist
(Yönetmen: Don Siegel / 1976)

 

 

Vizyonda bu hafta (23 Eylül 2022)

Altısı yerli yapım olmak üzere toplam on yeni filme ev sahipliği yapıyor 23 Eylül haftası!
Cem Kaya’nın yönettiği Almanya yapımı belgesel ‘Love, Deutschmarks and Death / Aşk, Mark ve Ölüm’ ile Gizem Kızıl’ın yazıp yönettiği yerli dram ‘Bana Karanlığını Anlat’ haftanın notlarımız arasında yer alan yapımları arasında!


AŞK, MARK VE ÖLÜM
-Değişim ve müzik-

Almanya’da yaşayan göçmen edebiyatçılardan Aras Ören’in şiiri ‘Aşk, Mark ve Ölüm’, Berlinli post-punk grubu İdeal tarafından bestelenmişti. Adını bu şiir ve şarkıdan alan belgeselin senaryosu Cem Kaya ve Mehmet Akif Büyükatalay imzası taşıyor. Yönetmen koltuğunda oturan isimse yine Cem Kaya. 2014 tarihli ‘Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema’ ile adını duyuran Cem Kaya’nın bu sıra dışı belgeseli, Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin, onların çocuklarının ve torunlarının yaşattığı bağımsız müzik kültürünün eşi benzeri görülmemiş hikâyesini eğlenceli bir üslupla ve ilk defa gün yüzüne çıkan eşsiz arşiv görüntüleri eşliğinde yansıtıyor perdeye. 
Orijinal adıyla ‘Love, Deutschmarks and Death’, alternatif bir tarih ve sosyoloji çalışması öte yandan! Altmış yılı geride bırakan, Almanya ve Türkiye arasında imzalanan işgücü anlaşması çerçevesinde Türkiye’den Almanya acı vatana yerleşenlerin ve onları ağırlayan ev sahiplerinin hayatlarının değişimi üzerine bir bakıma bu titiz belgesel! Değişimin ana damarını oluşturan müzikse filmin odağında! Gün yüzüne çıkmamış müzikal kayıtlarla Türkiye’den göçenlerin ilmek ilmek ördüğü müzik kültürü. İki ülkede de efsane haline gelen Cem Karaca’nın yanı sıra Köln Bülbülü Yüksel Özkasap, Derdiyoklar, Erci E. Gibi sanatçıların yanı sıra, İsmet Topçu, Cavidan Ünal, Hatay Engin gibi sadece Almanya’da, gurbette bilinen ve çok sevilen Türkiyeli müzisyenleri taşıyor öyküsüne. Muhabbet, Killa Hakan, Kâbus Kerim, belgeselin diğer ünlü isimleri. Onca yoksulluk varken göçmenlik, yabancı olmak, yalnızlık, memleket-sıla özlemi, ‘Deutschmark’ın gücü, İkinci Dünya Savaşı sonrası toplumsal kurgu, iki arada bir derece kalmak, entegrasyon sancıları, kendini ifade etmenin en kestirme yollarından olan müzik ve insanın en çıplak hali… Kurgusunu da Cem Kaya’nın imzaladığı son derece önemli ve etkileyici yapım, önemini biraz da Almanya’da yani batıda ele geçirilebilecek müthiş arşive borçlu. Kaçırmayın! (4,5 / 5)

 

BANA KARANLIĞINI ANLAT
-‘Gasilhane’de hayat-

Geçirdiği kalp krizi sonrası vefat eden Veli’nin defni öncesi getirildiği gasilhanede ailesi arasında yaşanan gerilimli olaylar… Veli Tanyeli’nin defni öncesi gasilhaneye getirilmesiyle aile üyeleri arasında gizli kalmış bütün çatışmalar su yüzüne çıkar. Yıllardır mutsuz bir evliliğin içine hapsolan Nermin, eşi Veli’nin ölümünün ardından geçen yılların hesaplaşmasını gasilhanede, Veli’nin ailesiyle yüz yüze yapmaya karar vermiştir bir kere! 
41. İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünde Taner Yücel’le ‘En İyi Özgün Müzik’ ödülü alan dramı yazıp yöneten isim, kısa metrajlarından sonra ilk kurmaca uzun metrajına imza atan Gizem Kızıl. Başlıca rolleri Aslıhan Gürbüz, Serpil Gül, Gizem Güçlü, Giray Altınok, Ersin Arıcı ve Mehmet Yılmaz Ak’ın üstlendikleri filmin kurgusu ise Selda Taşkın imzası taşıyor. İlişkinin gerçek yüzü, aile arası gerilim, hesaplaşma, yüzleşme, yalanlar, açık ve kapalı yaralar, gerçeklik, insan ruhu ve bir ölüm anında yaşanan ‘derin aile tablosu’. Bir takım uzak yerlere gidebilecekken yakında kalmayı seçmiş, derinlikten adeta bilerek uzaklaşmış yapım, eksilerine rağmen kendini pekâlâ izlettiriyor yine de. (2,5 / 5)

Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak… 
Ülkemizde vizyona ilk kez 18 Aralık 2009’da giren James Cameron filmi ‘Avatar’, 4K HDR formatıyla yeniden vizyonda. ‘En İyi Görüntü Yönetimi’, ‘En İyi Görsel Efekt’ ve ‘En İyi Sanat Yönetimi’ dallarında toplam üç Oscar ödülü kazanmış üç boyutlu fantastik aksiyon, ilk kez beyazperdede izleyecek izleyici için heyecan uyandıracak bir yapım. Tüm zamanların en çok hasılat yapan filmi unvanını koruyan yapım, bir bakıma epik bir bilimkurgu olarak da görülebilir. Avatar’ın dört devam filminden ilki olan ‘Avatar: The Way of Water / Avatar: Suyun Yolu’ ise 16 Aralık tarihinde salonlarda olacak!
Gizem yüklü gerilim ‘Don’t Worry Darling / Endişelenme Sevgilim’, Olivia Wilde imzalı. 1950’lerde ütopik bir deneysel toplumda evi bir çift ve gizlenen rahatsız edici sırlar. Başlıca rollerde Florence Pugh, Olivia Wide, Chris Pine ve Harry Styles yer alıyor.
‘Ella and the Little Sorcerer / Sindirella ve Sevimli Arkadaşları’, bir fareye çevrilmiş prensi kurtarabilmek için mücadele veren Ella ve arkadaşlarının öyküsü. Bütün aile üyelerine seslenen animasyonu Alice Blehart yönetmiş.
‘Reflection / Akis’, senaryosunu Mehmet Kala’nın kaleme aldığı ve İlker Savaşkurt’un yönettiği gizemli bir yerli dram. İstanbul’da, çalışanları ve konukları arasında giderek kaosa sürüklenen olayların yaşandığı bir oteldeyiz. Tuhaf bir resepsiyon görevlisi, günlük mücadeleleriyle boğuşan konuklarını karşılarken, onların koruyucu azizi olduğunu ilan eden gizemli bir adamın gelişinden sonra her şey bir kargaşa ortamına sürüklenir. Selçuk Yöntem’e eşlik eden isimler Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreya Tuncer ve Elit Andaç Çam.
Onur Aldoğan’ın yazıp yönettiği korku filmi ‘Gazap’ adını taşıyor. Gençliklerinde bir türlü kavuşamayan iki aşık Kenan ve Nazlı’nın, ilerleyen yıllarda Kenan’ın başka biriyle evlenmesi ve Nazlı’nın bu durumu tersine çevirmek için bir büyücüye başvurması sonrası başından geçenleri taşıyor perdeye. Tayfun Turhan, Özgür Konak, Sinan Taşkan, Zeynep Ülkü Kam ve Filiz Cercis başlıca rolleri üstleniyorlar. 
Çocuklarıyla olan mutlu yaşamları cinlerin musallat olmasıyla değişen Zeynep ve Hakan’ın hikâyesi! Yıldıran Akın’ın yönettiği ‘El Hass’da Ayşen Nergis Baca, Sercan Boztepe, Havva Tuana Başaran ve Mona Özlem Yeşil rol alıyorlar.
Özgür Murat Sönmez’in yazıp yönettiği komedi Macera ‘Deli Kazım’da başlıca rolleri, Ceyhun Yılmaz, Meral Peirn ve Vedat Erincin paylaşıyorlar. 1920’li yıllarda, savaş yıllarından beri bir adada kalan arkadaşlarına ulaşmak için zorlu bir yola çıkan Kazım ve arkadaşlarının adadaki maceralarına tanık oluyoruz. 
Mekke’den Medine’ye annesini kurtarmak için zorlu bir yolculuğa çıkan genç tay Riyah ile yol üzerinde tanıştığı ihtiyar deve Jabal’ın, hicretin izlerini takip eden serüveni. Yerli animasyon ‘Tay’ı Nurullah Yenihan yönetmiş.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese! 

 


TARİHTE BU HAFTA

On iki ve altı yıl öncesine, 201o ve 2016 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.

 

Vizyonda bu hafta (24 Eylül 2010)
Bu hafta dört yeni film var vizyonda. Yerli korku denemesi ‘Üç Harfliler: Marid’ ile genç kızların sevgilisi Zac Efron’u başrole taşıyan ‘Kardeşimden Sonra’ izleyemediğim iki film. Bunda kuşkusuz, hafta başında 17. Adana Altın Koza Film Festivali’ne doğru yola çıkışımızın rolü büyük. Fakat haftanın merakla beklenen iki önemli filmi izlendi ve notlarımız arasında. Herkese iyi seyirler!


ANNEMİ ÖLDÜRDÜM
Katıldığı festivallerde yirmiden fazla ödül kazanan Kanada filmini yazıp yöneten ve başrolü üstlenen Xavier Dolan, sadece 21 yaşında. İzlediğiniz filmin yirmi yaşında bir gencin zihninden çıktığına inanamıyorsunuz. Özellikle Fransız Yeni Dalgası’ndan etkiler taşıyan yapım, ilk sinema filmini çeken değil; aksine oldukça olgun bir yönetmenin eseri gibi duruyor perdede. 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de büyük ilgi gören ve ‘Altın Lale’ için yarışan yaralayıcı dram, annesiyle fırtınalı bir sevgi-nefret ilişkisi yaşayan lise öğrencisi Hubert’in öyküsü. Belki de hepimizin… Ergenliğin tekinsiz gizeminde yol alan, oldukça açık sözlü ve dürüst bir öykü Dolan’ınki. Sevgi manevraları, suçluluk, aşk, nefret, şefkat, isyan, sıcaklık, cinsellik, dostluk, yüzeysel ayrıntılar, sanat, marjinal oluşlar, öç, yalnızlık ve insan ruhunun kırılgan coğrafyasında bir yürek restorasyonu… Tecrübeli aktris Anne Dorval ve oğlu rolünü üstlenen Xavier Dolan’ın uyumlu kimyaları, gerçek bir ana-oğul öyküsü yaşatıyor izleyene. Binlerce kez pişmanlıkla örülmüş nefret sözlerinin sarmalandığı katıksız bir sevginin yarı karanlık, samimi ve çıkarsız fotoğrafı duruyor perdede. 


BORSA: PARA ASLA UYUMAZ
80’lerin önemli filmlerinden ‘Wall Street’ bir tür ‘devam’ filmi sayabileceğimiz yeni yüzüyle beyazperdede. Oliver Stone imzalı 1987 tarihli yapım, başrol oyuncusu Michael Douglas’a, acımasız borsacı ‘Gordon Gekko’ karakteriyle ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar ve Altın Küre kazandırmıştı. 80’lerin Yuppie kültürünü, vahşi kapitalizmin cilalanan sağ politikalar altında insanı nasıl önemsiz kıldığını etkileyici biçimde anlatıyordu Stone. Ekim 1987’de patlayan ve ‘kara pazartesi’ olarak anılan ekonomik krizden hemen sonra vizyona girmesi, filmi bir fenomen haline getirmişti. Gekko’nun eli kanlı bir canavar olan sistemle tanıştırdığı çaylak ‘Bud Fox’ rolünde ise Charlie Sheen vardı. 2009’da dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizin ardından, olası büyük bir global krizden konuşulduğu sırada vizyona giriyor yeni film. İlk filmden yirmi sene sonrasındayız bu kez. Gordon Gekko, uzun süredir kaldığı hapishaneden çıkmış. ‘Efsane geri döndü’ modunda ince planlarını gün ışığına çıkartma gayretindeyken, aralarına mesafe girmiş kızının en az kendisi kadar hırslı bir borsacı olan nişanlısı Jacob ile tanışıyor. Jacob, ‘paranın asla uyumadığı’ gerçeğini duyuyor Gekko’dan. Her ikisi içinde zor günler ve yeni planlar demek anlamına geliyor bu karşılaşma… Michael Douglas’ın karşısındaki yeni çaylak bu kez, Hollywood’un referansı güçlü isimlerinden Shia LaBeouf. ‘Aşk Dersi / An Aducation’ ile Oscar adayı olan Carey Mulligan, Gekko’nun kızı rolünde. Yaşlanmayan kurt aktör Eli Wallach, Susan Sarandon, Frank Langella ve Josh Brolin, yeni ‘Borsa’nın ünlü isimleri. İlk film kadar güçlü değil yeni yapım. Oliver Stone, günümüzün acımasız şartlarına biraz yüzeysel bakmış gibi. Gerçek tablo, izlenenden daha sert ve daha acımasız oysaki. Siyaset ve ekonominin at başı bir zulüm makinesi görevi görerek, küçük insanı, hatta ülkeleri yok ettiği günümüzde, Gordon Gekko karakteri bile oldukça, hatta tamamen ‘naif’ kalmış. Yine de tespitleri, değinileri, oyuncu kadrosunun nüanslı performansı, yerinde müzik seçimi ve eğlenceli göndermeleriyle keyifli bir izlence vaat ediyor yeni ‘Borsa’. Bir sonraki sabah ‘nasıl ve neye uyanılacağı meçhul bir dünyanın cani gerçekçiliği’ yanında, ‘temiz’ kotarılmış bir peri masalı diyebiliriz kolaylıkla.

 

Vizyonda bu hafta (23 Eylül 2016)
Yeni haftanın beraberinde getirdiği film sayısı tam on bir. Kalabalık vizyonda sekiz yerli film yer alıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


MUHTEŞEM YEDİLİ
Hepsi birbirinden oldukça farklı yedi silahşör, vahşi haydutların tehdidi altındaki fakir bir köye yardım etmek için bir araya gelirler. Eski batının, tamamen vahşi düzeninde kendini sanayici ve iş adamı olarak tanıtan acımasız hırsız Bartholomew Bogue’un şiddet ve korku dolu baskısı altında çaresiz kalan sakin Rose Creek kasabasının umutsuz halkı, yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Sonunda, topraklarını ellerinden almak isteyen bu acımasız, kötü adama karşı kendilerini korumak için yedi silahşörle anlaşırlar. Ödül avcıları, kumarbazlar, kanun-sistem dışı karakterler ve kiralık silahlı adamlardan oluşan bu tuhaf grup, kendilerini paradan daha fazlası için savaşırken bulacaklardır. Yedinci sanatın büyük ustalarından Japon sinemacı Akira Kurosawa’nın 1954 tarihli ünlü klasiği ‘Shichinin no samurai / Yedi Samuray’ın yeniden çevirimi, karşımızda duran aksiyonu yüksek western. 2001 yapımı ‘Training Day / İlk Gün’ ile dikkat çeken ve çıtayı ‘fazla’ düşürmeden beyazperde serüvenine devam eden Antoine Fuqua’nın yönetmen koltuğunda oturduğu yeniden çevrimin başrolünde, yönetmenin başucu oyuncusu, usta aktör Denzel Washington’u izliyoruz. Chris Pratt, Ethan Hawke, Vincent D’Onofrio, Byung-hun Lee, Manuel Garcia-Rulfo ve Martin Sensmeir, filmin diğer ‘silahşörleri’! Kurosawa’nın ‘Yedi Samuray’ı, Ortaçağ Japonya’sında bitmek tükenmek bilmeyen vahşete ve Samuray kurallarına değinen, görkemli bir görsel destandı adeta. Şiddetin yoğun bir biçimde içselleştirilerek yaşandığı Japon toplumundaki sosyal ve ekonomik motifler, başarıyla yedirilmişti başyapıta. Hollywood, klasik filmi 1960’ta, John Sturges yönetiminde hemen hemen aynı akışta yeniden çekti. Başrolü üstlenen Yul Brynner’a, Steve McQueen, Charles Bronson, James Coburn eşlik ettiler. Fuqua’nın yeni çevirimi, Kurosawa’nın orijinal filminden uyarlanmış. Hikayenin ‘özü’ tamamen korunmuş ama lezzet ve içsel yoğunluk, orijinal filmin çok gerisinde kalmış haliyle. John Sturges’in filminden aşağı olduğunu söylemek ise yanlış olur. Amerikalıların ‘ortak’ ve ‘kurucu’ değerlerinden taviz vermeyen bir kahramanlık ve fedakarlık öyküsü ‘Muhteşem Yedili’. İyi çekilmiş, özellikle klasik westernin kalıplarına sıkı sıkıya bağlı, temposu oldukça iyi ayarlanmış ve başta Denzel Washington olmak üzere leziz performanslarla donanmış keyifli bir seyirliğe dönüşmüş. ‘Avatar’ ile ‘en iyi görüntü yönetmeni’ Oscar’ını elde eden İtalyan Mauro Fiore’nin kamerası da filmin artılarından. Yeni neslin sinemanın altın zamanlarının unutulmaz klasiklerini keşfetmesi ve yeniden ‘çok’ gişe yapmak için başvurulan ‘yeniden çevirim’ metodunun, örneğine pek fazla rastlanmayan ‘iyi’ ve ‘şık’ örneklerinden biri yeni ‘Muhteşem Yedili’ (3,5 / 5)

Üç boyutlu Walt Disney animasyonu ‘Storks / Leylekler’ ve ‘buluntu film’ çılgınlığını tetikleyip, birçok yeni korku filmine güvenli bir yol açmış olan ‘The Blair Witch Project / Blair Cadısı’nın yeniden çevrimi olan ‘Blair Witch / Blair Cadısı’nın yanı sıra tam sekiz adet yerli yapım, Seren Yüce’nin yeni filmi ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’, Soner Caner ve Barış Kaya’nın yönettikleri ‘Rauf’, ‘İkinci Bahar’, ‘Yeditepe İstanbul’ gibi başarılı TV dizileriyle tanıdığımız Türkan Derya’nın ilk uzun metraj filmi romantik dram ‘Çok Uzak Fazla Yakın’, iki usta ismin kamera ardında yer aldığı; Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı ve Yılmaz Atadeniz’in yönettiği ‘İkimize Bir Dünya’, Burak Donay imzalı dram ‘Ot’, yerli bir korku denemesi olan ‘Gece Seansı’ ile birlikte iki komedi örneği; Gürgen Öz’ün başrolünü üstlendiği ‘Müthiş Bir Film’ ve Ali Erşen imzası taşıyan ‘Saftirikler’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler.


MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar