22 OCAK 2010
Bu haftanın film sayısı dört. Basın gösterimi düzenlenmeyen ´´Kutsal Damacana 2: İt Men´´ ve Hugh Grant ile Sarah Jessica Parker´lı komedi ´´Morganlar Nerede?´´ haftanın izleyemediğim filmleri. Uğur Yücel´in üçüncü sinema filmi ´´Ejder Kapanı´´ ile ´´Prenses ve Kurbağa´´ ise bu hafta kaleme aldığım iki film. İyi seyirler!
EJDER KAPANI
Öyküsü, dolayısıyla senaryosu daha iyi olsaymış, eli yüzü düzgün bir polisiyemiz olurmuş hissi uyandırıyor, Uğur Yücel´in yönettiği ´´Ejder Kapanı´´… ´´Yazı Tura´´ ve ´´Hayatımın Kadınısın´´ın ardından üçüncü sinema filminde Yücel, başrolü ´gerçek bir yıldız´ olarak tanımladığı Kenan İmirzalıoğlu ile paylaşıyor. Nejat İşler, Berrak Tüzünataç ve Ceyda Düvenci oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Bir de Sırrı Süreyya Önder… Senarist-yönetmen Önder bu kez, işe renk kattığı ´konuk oyuncu´luktan, ´en iyi yardımcı erkek oyuncu´luğa terfi etmiş. Ceyda Düvenci ise bence kariyerinin en iyi oyununu sergilemiş. Filmin en gerçeği, doğalı o. Aksiyon sahneleri için Fransız bir ekiple çalışan Yücel, genel anlamda yapım tasarımına gereken ağırlığı vermiş. Öykü ve tuhaf bir hızla akan ´kurgu´ filmin eksileri. Zayıf öyküden kuşkuya düşüren ve bir başkasının parmağı varmış intibası uyandıran bazı diyaloglar, ´içerden´ ve oldukça doğal. Bu da filmin izlenebilirliğini ve akıcılığını destekliyor. İyi çekilmiş aksiyon sahneleri ve bazı anlar atmosfere egemen olan gerilim duygusu filmin en azından bir bölümüne yayılmış. Oyunculuklar da iyi olunca, insan, ´keşke öyküye biraz daha ilgi gösterilseymiş´ diye geçiriyor içinden. Hollywood´un çok iyi bildiği bir tür bu. Adamlar o kadar iyi filmler çekiyor ki, hani, şöyle sıradan birini ele alıp, ´detay´ itibariyle biraz karıştırsanız neler çıkar ortaya. Yine de, kolaylıkla ´gülünesi´ olabilecek bir iş, Yücel´in komutası altında izlenebilir, hatta kendi türünde ´yerel bir örnek´ olmayı başarıyor.
PRENSES VE KURBAĞA
Disney´in geleneksel, yani elde çizilmiş animasyonu, adından da anlaşıldığı üzere, Grimm Kardeşler´in ünlü masalı ´Kurbağa Prens´ten esinlenmiş. Bildik masal, birçok farklılıkla yansımış perdeye. Prensimiz bir caz tutkunu. Onu öpüp, eski bedenini kazandırması gereken prensesimiz ise Afro-Amerikalı. Blues, Gospel ve cazla yoğrulmuş duygusal bir müzikal ´´Prenses ve Kurbağa´´. Animasyon, Amerikan rüyasına ´içerden´ bakarken, liberal bir yaklaşım sergiliyor. Obama´ya saygılarını sunan yapım, demokratlara selam duran yapısıyla, vaat edilen yeni Amerika ve umut adına ´emek yoğun´ şeyler söylüyor. Tek bir sahnesini oluşturmak için çizerlerin ortalama otuz saat çalışmak zorunda kaldığı filmin yönetmenleri, daha önce, ´´Küçük Denizkızı´´, ´´Aladdin´´, ´´Hercules´´ ve ´´Define Gezegeni´´ni çekmiş olan ikili Ron Clements ve John Musker. Mississippi´nin caz ezgileri yükselen, ´yoksun´, tutucu, mistik ve hüzünlü fonunda, düşlerine yolculuk eden bir kahramanın, yoksul Afro Amerikalı Tiana´nın umut dolu öyküsü, sadece çocuklara değil, masalların dünyası ve sıcaklığına inanmış ama onları ters yüz edip, yaşanan gerçeklikle ortak paydalar kurmak isteyen sinemaseverlere de sesleniyor. Sonuçta ´dışardan´ bakıldığında, içerik anlamında kolaylıkla ´kâbusa dönüşebilecek bir rüya´ duruyor perdede. İşçilik ise noksansız.
MURAT ERŞAHİN