22 NİSAN 2016
Çok kalabalık yeni bir haftaya merhaba diyoruz. Vizyonda tam on bir yeni film var. Bunlardan yedi tanesi yerli yapım. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.
KOR
Zeki Demirkubuz’un on birinci uzun metrajı, galasını, Altın Lale Uluslararası Yarışma bölümünde yapmıştı. Yönetmenin, 1998’de senaryosunu yazmaya başladığı dramı, bildik Demirkubuz sinemasının ana motiflerini içeriyor. Zeki Demirkubuz ne çekse izleyen ve beğenen biri olarak, ‘Kor’, bir miktar uzun ve kendi içinde; bir parça tekrara dayalı geldi bana. En son söylenecek olanı başta söyleyelim, 145 dakikalık süre, öykünün yoğunluğu açısından fazla uzun. Başrollerini Taner Birsel, Aslıhan Gürbüz ve Caner Cindrouk’un paylaştıkları filmde, İştar Gökseven ve Çağlar Çorumlu da yer alıyorlar. Cemal, iş hayatında yaşadığı sıkıntıların ardından Romanya’ya gider ve orada tutuklanır. Acilen ameliyat olması gereken hasta çocuğu ile bir başına kalan eşi Emine, dışarıdan el işi aldığı atölyede, eski patronu Ziya ile karşılaşır. Bir zamanlar Emine’den çok hoşlanan ve Cemal’in düşmanca bir kin beslediği Ziya, kadının ve çocuğun muhtaç durumuna kayıtsız kalmaz. Çocuğu ameliyat ettirir ve duygularını Emine’ye açar. Cemal, Romanya’dan geri döndüğünde açığa çıkan sırlar, kıskançlık, nefret ve sevgi gibi karmakarışık duyguların yaşanmasına yol açacaktır. Belli bir çıtanın üzerinde tabi ki Demirkubuz’un yeni filmi ama “Masumiyet”e, “Kader”e oranla sarsmıyor bizi, usta sinemacının, yürek cebinde kala kalan diğer eski filmleri gibi. Üç ana karakter de netameli, kapkara ruh coğrafyalarında iyi çizilmiş. Alışkanlıklarına teslim olan küçük sıradan insan, söyleyememek, yapamamak, sınıf, öfke, kin, nefret, konformizm, kompleksler, vicdan, tutku, hayat ve ölüm… Yüzleşmek ve ötelemek, devam etmek, şuursuz, zaaf yüklü alışkanlıklar arasında kararsız kalan küçük insanın trajedisi. Yine hakiki, yine sarsıcı, yine kızgın, yine karanlık tabii. (3 / 5)
SAKLI
Selim Evci, ‘İki Çizgi’ ve ‘Rüzgarlar’ın ardından üçüncü uzun metrajında, yönetmen ve senarist olarak olgunlaştığının kanıtını sunmuş. Ayakları daha fazla yere basan, daha hakim olduğu bir filmle, ‘Saklı’yla karşımızda. Birbirinden farklı sosyo ekonomik sınıflardan iki aile. Herkesin bir saklısı var. Vakur, saygın, olgun kişiliği ile toplumda saygı gören, özellikle geçmişin ünlü müzisyeni Mahir bey ve kızının arkadaşı olan gencecik Duru’nun gizli ilişkisi. Duru’nun, orta sınıf mensubu, ataerkil, muhafazakar, despot, ahlakçı ama riyakar, günün değer yargılarına uygun yaşayan babası Ali beyin de saklı bir hayatı var. Yalanlar ve saklanan sırlarla süren gündelik yaşam, her duygunun üzerinde, sert ve acı bir gerçekliğe sahip. Gelenekler arasında sıkışmış küçük insan yüreği, erkek egemen toplum düzeni, kendimize bile inandırdığımız yalanlar, gizli, saklı sırlarımız, toplumsal baskı, sınıflar, duygular, kötülük, iyilik ve insan doğası… Settar Tanrıöğen, Türkü Turan ve İlhan Şeşen, başlıca rolleri paylaşıyorlar. Orijinal müziğe imza atan isimse Cengiz Onural. Galasını, 52. Uluslararası Antalya Film Festivali bünyesinde yapan dram, FİLMYÖN’ün en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı. (3 / 5)
KRAL İÇİN HOLOGRAM
Usta Alman sinemacı Tom Tykwer’ın, ABD-Almanya-İngiltere-Fransa ortak yapımı yeni filmi, hüzün yüklü bir dram. Çok başarılı bir iş adamı olmayan satıcı Alan Clay, Suudi Arabistan’a bir hologram satışı için gider. Kötü giden özel yaşamı yanında, çok sevdiği kızına yüksek öğrenim parası sağlamak için, çölün yabancı duyarsızlığında ve tamamen uzak olduğu bir kültürde ayakta kalmaya çalışır. Çölde geçen bir varoluş yolculuğu da denilebilir Tykwer’ın filmi için. Usta aktör Tom Hanks’in başrolde olduğu film, Dave Eggers’ın romanından, yine Tykwer tarafından uyarlanmış perdeye. ‘Burgonya Dükü’nden tanıdık Danimarkalı aktris Sidse Babett Knudsen, Hint asıllı İngiliz aktris Sarita Choudhury ve bir diğer usta isim Tom Skerritt, Hanks’e eşlik ediyorlar. İçli içli gülümseten kara mizahı ve insanı sıfırlayan düzen eleştirisinin ötesinde, yeni bir başlangıcın bizi nerede karşılayacağı belli olmaz söylemiyle keyifli bir seyirlik Tykwer’ın filmi. Fala tanıdık oluşlar ve kavramlar var filmde. Charlie Kaufman ve Duke Johnson imzalı zeki animasyon ‘Anomalisa’nın kurmaca hali gibi öte yandan. Sosyokültürel farklılıklara vurgu yapan değinmelerini bir yana bırakırsak, yeni bir ‘Satıcının Ölümü’ belki de. İlgiyle izletiyor kendini. (3 / 5)
AVCI: KIŞ SAVAŞI
Haziran 2012 tarihinde vizyona giren ‘Snow White and the Huntsman / Pamuk Prenses ve Avcı’ filmi eleştirisini şu cümlelerle noktalamışız: ‘Masalı farklı bir hale sokup, ‘Yüzüklerin Efendisi’ tadında, tempolu bir fantastik avantür yaratılmaya çalışılmış. Bu gayret, içerik anlamında sınıfı geçemiyor ama perdeye yansıyan zengin görsellik ve filmin dokusu ‘olmuş’! İzlenen, hoşça vakit durumunu aşıp, belirli bir tatmin yaratıyor bünyede! Adı, ‘Pamuk Prenses ve Avcı’ olan bir film, eğer malum bildik hikâyeyi işliyorsa; daha fazla ne beklenebilir ki? Kötü değil yani!’ Evet… Bir seriye dönüşen fantastik macera, ikinci bölümü olan ‘The Huntsman: Winter’s War / Avcı Kış Savaşı’ adıyla karşımızda. İlk filmden tanıdığımız Avcı Eric, kötücül kraliçe Ravenna ile mücadelesini sürdürüyor. Bu kez Pamuk Prenses kadrajda yok! Kraliçe Ravenna’nın kız kardeşi Kraliçe Freya, sevdiği hemen her şeyi yitirip, hayata küstüğünde, ablasının kendisine sunduğu güçleri, sevginin ve aşkın karşısında kullanmayı seçer. İnsanlara değil, ‘aşka’dır dğşmanlığı. Elini neye değdirse, bir buz kütlesine çeviren Freya, iki savaşçı aşık; Eric ve Sara’nın kaderlerine de müdahale eder. İlk bölümün iki yıldızı; Chris Hemsworth ve Charlize Theron’a, iki yıldız isim daha; Jessica Chastain ve Emily Blunt da eşlik ediyorlar. Görsel efekt departmanından yönetmen koltuğuna terfi eden Cedric Nicolas-Troyan’ın ilk uzun metrajının görüntü yönetmeni ise Oscar adayı usta isim Phedon Papamichael. Şık yapım tasarımı ve cazip oyuncu kadrosunun yanı sıra; ‘aşk asla ıskalamaz’ diyen fantastik macera fazla tanıdık. (2 / 5)
YOLCULUK
Mustafa Kenan Aybastı’nın yazıp yönettiği dram, sonu intihar bombacılığına varan illegal bir yolculuğun detaylarını yansıtıyor perdeye. Muhafazakar bir esnaf ailesinin küçük oğlu olan Mehmet, radikal dinci bir grupla vakit geçirmekte ve hayatını son derece tutucu esaslara göre düzenlemektedir. Baskıcı babası ve ayak uydurmakta zorluk çektiği gündelik hayattan, şeriatçı gruplara yakınlaşarak kaçmaya çalışan Mehmet, kendisini adım adım felakete götürecek olan bir yola sapar. Genç bir adamın, kim ve ne olduğu sorularına cevap ararken, uçurumun en kenarına sürüklenmesinin öyküsü, ülkemiz ve dünyayı ilgilendiren cihatçı terör örgütleriyle ilgili bir öyküde işlenmiş. İnsanlık mücadelesi, sarsıcı öyküde usta ve yetenekli oyuncuların da katkısıyla yansımış perdeye. Cezmi Baskın, Arda Kavaklıoğlu, Bedia Ener, Ahmet Karslı, Ahmet Sarıcan, Erkan Akbulut ve misafir oyuncu olarak yönetmen Semir Aslanyürek başlıca rolleri üstleniyorlar. Yanı başımızda sinsice örgütlenen terör ağı ve kurbanlarının öyküsü, olabildiğince çıplak ve sahici sunulmaya çalışılmış. Bir ölçüde de başarılmış bu. Son derece iyi niyetli bir çaba ‘Yolculuk’. Sorun, hayati öyküsünü, sinemalaştırmada yaşanan problemlerde yatıyor. Bu noktada tabi ki, kısıtlı yapım tasarımı imkanlarının yaşandığını bilmek gerek. Yine de yürekli, dürüst bir film, sarsıcı dram. (2,5 /5)
Fransa-Almanya-Polonya ortak yapımı ‘Kleine König Macius / Küçük Kral’ ve Rusya’dan çıkagelen ‘Volki i Ovtsy / Kuzular Kurtlara Karşı’ adlı animasyonlar haricinde, ‘Şeytan Pabuçta’ ile ‘Kabr-i Cin Mühür’ adlı korku örnekleriyle, ‘Yola Geldik’ ve ‘Babaların Babası’ adlı komediler, haftanın notlarımız arasında yer alamayan yerli yapımları. Herkese tekrar iyi seyirler!
MURAT ERŞAHİN