Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

22 MART 2024

21 Mart 2024 Perşembe 12:10
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

22 Mart haftasına hoş geldiniz! Yine bol filmli, kalabalık bir hafta.

Sinema takviminde 22 Mart’a bakıyoruz… Usta aktris Fanny Ardant’ın yanı sıra ünlü oyuncular Reese Witherspoon, Lena Olin ve Matthew Modine 22 Mart günü dünyaya gelen beyazperde yıldızları.

Öte yandan kışın vedası… Bahar müjdeliyor kendini….  

Ziya Osman Saba’nın ‘Beyaz’ adlı şiiriyle karşılayalım Bahar’ı…

‘Bir bademin altına, yorgun, oturmak biraz,
Ayrı ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı.
Artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı:
Beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz.

İş bitti... Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz,
Duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı,
İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı,
Ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz...

Bir kuş ötecek şimdi... Havada bir durgunluk,
Mermeriyle konuşan açık kalmış bir musluk,
Beyaz çiçeklerini tektük düşüren kiraz.

Bahar pınarlarından içime damlayan su,
Bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu,
Kış bitti... Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz…’

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Vincent, François, Paul... et les autres / Sen, Ben ve Diğerleri
(Yönetmen: Claude Sautet / 1974)

La meilleure façon de marcher / En İyi Yürüme Tarzı
(Yönetmen: Claude Miller / 1976)

Rendez-vous / Randevu
(Yönetmen: André Téchiné / 1985)

Tous les matins du monde / Dünyanın Bütün Sabahları
(Yönetmen: Alain Courneau / 1991)

Les amants du Pont-Neuf / Köprü Üstü Aşıkları
(Yönetmen: Leos Carax / 1991)

 

 

HAFTA SONU AİLE SİNEMASI


ANNE VE BABA İÇİN

Singles / Bekarlar
(Yönetmen: Cameron Crowe / 1992)

(500) Days of Summer / Aşkın (500) Günü
(Yönetmen: Marc Webb / 2009)

Heat / Büyük Hesaplaşma
(Yönetmen: Michael Mann / 1995)


ÇOCUKLAR İÇİN

Ma vie de Courgette / Kabakçığın Hayatı
(Yönetmen: Claude Barras / 2016)

Charlie and the Chocolate Factory / Charlie’nin Çikolata Fabrikası
(Yönetmen: Tim Burton / 2005)

Shrek / Şrek
(Yönetmen: Andrew Adamson / Vicky Jenson / 2001)

 

 

 

Vizyonda bu hafta (22 Mart 2024)
Altısı yerli yapım olmak üzere toplam on üç yeni filme merhaba diyor 22 Mart vizyonu!
Notlarımız arasında yer alan haftanın iki yeni filmi ise gizemi yüksek korku öyküsü ‘Haunting of the Queen Mary / Queen Mary’nin Laneti’ ile İngiltere’den çıkagelen aynı türdeki yapım ‘Evie’!


QUENN MARY’NİN LANETİ
-Kötülüğün evi-

2014 tarihli ‘Dracula Untold / Dracula: Başlangıç’ ile anımsayacağımız İrlandalı yönetmen Gary Shore imzası taşıyan ABD-İngiltere ortak yapımı, gizem ve korku ağırlıklı ‘sert’ bir dram. Tarihin en ünlü transatlantiklerinden birinde, farklı zaman dilimlerinde Queen Mary’de geçen ürkütücü hikâyenin başlıca rollerini Alice Eve ve Joel Fry üstleniyorlar. Will Coban, Tim Downie, Wesley Alfvin, Nell Hudson, Jim Piddock ve Dorian Lough, kadronun öne çıkan diğer isimleri.
Bir ailenin 1938’de Cadılar Bayramı gecesi yaptığı yolculuğu çevreleyen gizemli ve vahşet dolu olayları, talihsiz ailenin; günümüzde demir atmış ve müzeye dönüştürülmüş kötü şöhretli okyanus gemisindeki başka bir aileyle iç içe geçmiş kaderlerini öykülüyor. Elini korkak alıştırmayan, sertlikten taviz vermeyen yapım, başarılı klostrofobik sahnelere sahip. Görüntü yönetimi ve kurgu gayet titiz ve etkili. Üst düzey yapım tasarımı, incelikli sanat yönetimi, kostüm, makyaj ve dekor, diğer kuvvetli tarafları filmin. Özellikle 1938’deki karakterler özenle çizilmiş. Geminin eksantrik yolcuları arasında Amerikalı dansçı, koreograf, şarkıcı ve oyuncu, efsane isim Fred Astaire’in de olması hoş bir detay!
Queen Mary’nin gerçek öyküsünü hatırlarsak, 1912’nin 14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan gece Atlantik’in ortasında korkunç bir şekilde ikiye bölünerek batan Titanic’in ardından sektörün en büyük iki firması White Star ve Cunard birleşerek, dünyanın en güçlü gemisi olarak lanse edilen Queen Mary’yi inşa ettiler. İlk seferini 27 Mayıs 1936’da yapan gemi, 1967 yılına dek Atlas Okyanusu’nda seferler yaptı. 1930’lu yılların başında Alman ve Fransızların geliştirdiği gemilere yanıt vermek amacıyla İskoçya’da yapılan gemi görevli olduğu otuz bir yıl boyunca hem trajik olaylara karıştı hem de II. Dünya Savaşı sırasında kılık değiştirmesiyle çok konuşuldu. Gemi, savaş için görevlendirildiğinde tamamen griye boyandı. 311 metrelik, dev, gri gemiyi görenler ona ‘hayalet gemi’ ismini verdiler. Bu isim oldukça manidardı. Gemi emekli olduğunda, Kaliforniya Long Beach’e demirlendi ve otel olarak çalıştırılmaya başlandı. Bu sırada yüzen otelde kalan müşterilerin hayaletlerle karşılaştığı yönünde söylentiler ortaya çıktı. Times Dergisi, Queen Mary’ye 2008’de ‘En Lanetli Yerler’ listesinde ilk 10’da yer verdi.
1938’de Cadılar Bayramı kutlamaları sırasında gerçekleşen kanlı katliamın, günümüze uzanan ve yeni bir çekirdek aileyi etkilemesinin ardında yatan kötücül karanlığın, gizemli bir odak tarafından bilinmesi ve geminin sırrının korunması, yapımın ilginç detaylarından. Politik, sosyal, ekonomik ve kültürel gönderimler öyküyü iyi besliyor. Başarılı dar mekân kullanımı, çekim açıları ve renk paleti de dikkat çekici. (3 / 5) 


EVIE
-Denizdeki şeytan-

Eve, küçük bir kız çocuğuyken deniz kenarında bir kolye bulur. Kolyenin laneti, kötücül bir varlıktan kaynaklanmaktadır. Kısa sürede bu karanlık gücün etkisi, Eve ve ailesinin hayatını tehdit eder ve yıllar içinde acımasız lanet günümüze uzandığında Eve geçmişinin kapkara sırrıyla yüzleşmek için doğduğu yere geri döner.
Dominic Brunt ve Jamie Lundy ikilisinin yazıp yönettikleri gizemli korku öyküsü, vaat ettiği karanlığı, etkileyici biçimde perdeye taşımaktan uzak. TV filmi tarzı, düz bir sineması, tekniği ve plastiği var. Atmosfer, başarıyla kurulamamış. Yerel mit, inanış ve anlatılardan perdeye uyarlanan öykü, bir fırsatın kaçtığını fark ettiriyor. Başrolü üstlenen Holli Dempsey’e eşlik eden isimlerse, Jay Taylor, Michael Smiley, Liam McMahon ve Johanna Mitchell. Benzer tür örnekleri içinde, ev yapımı görünümlü, uçucu, ortalama altı bir seyirlik. (2 / 5)


Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
‘The Iron Claw / Demir Pençe’, 1980’lerin başında dünya profesyonel güreşte çok önemli isimler haline gelmiş Von Erich kardeşlerin gerçek öyküsü! Gerçek soyadları Adkisson olan fakat bütün üyelerinin ringde Von Erich adını kullandıkları ailenin trajik hikâyesi, Sean Durkin tarafından yazılıp yönetilmiş. Ailenin babası Fritz Von Erich önderliğinde toplamda 100’den fazla altın kemer elde etmiş aile üyelerinin, ayrılmaz kardeşlerin sonu trajediyle biten tuhaf öyküleri… Bir döneme damga vuran aile üyeleri, kendisi de çok başarılı bir güreşçi olan baba Fritz Von Erich tarafından yetiştirilmektedir. Oğullarını da 1 numaraya taşımak için despot bir biçimde, zalimce yöntemler uygulamaktadır baba! Şampiyon kardeşler sporda zirveye doğru tırmanırken, tüm aile çalkantılı olaylara, acılara, büyük güçlüklere göğüs germek zorunda kalır. Zac Efron, Jeremy Allen White, Harris Dickinson, Stanley Simons, Maura Tierney, Lily James ve usta aktör Holt McCallany, oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.
Polonya-Sırbistan-Litvanya ortak yapımı tarihsel animasyon ‘Chlopi / Köylüler’, bol ödüllü el emeği göz nuru ‘Loving Vincent’’in yaratıcıları Dorota Kobiela Welchman ve Hugh Welscman’ın imzalarını taşıyor. Bir köylü kızı olan Jagna’nın, Antek’e olan sevgisine rağmen kendisinden çok daha yaşlı ve varlıklı bir çiftçi olan Maciej ile evlenmeye zorlanmasının trajik hikâyesi izlediğimiz. Jagna, zamanla köylülerin kıskançlık ve nefret nesnesi haline gelir ve bağımsızlığını korumak için savaşmak zorunda kalır. 19. ve 20. Yüzyıl Polonya kırsalında geçen öykünün dramatik kırılmaları, değişen mevsimlere, tarlalardaki ağır işlere ve geleneksel bayramlara bağlanıyor. El yapımı zarif bir biblo değerindeki yapıma kayıtsız kalmayın! ‘Loving Vincent’ı hatırlayalım! Beyazperdenin ilk tamamen yağlı boya animasyonu, resim sanatının efsane isimlerinden Hollandalı sanatçı Vincent van Gogh ve eserleri üzerineydi. 1853 yılında dünyaya gelen, 1890’da hayata veda eden ressamın öyküsü, tablolarından hazırlanan bir fon üzerinde yansıyordu perdeye. Filmde yer alan altmış beş bin karenin her biri, yüz ressamdan oluşan bir ekipçe van Gogh’un kendi tekniği kullanılarak boyanmıştı. Altı senelik kolektif sürecin ürünü olan filmin sahneleri, van Gogh’un ünlü tablolarından yola çıkılarak resmedilmişti. 
Gerilimi yüksek aksiyonların usta ismi Renny Harlin imzası taşıyan ‘The Bricklayer / Ölümcül Sır’, başrole Aaron Eckhart’ı taşımış. CIA’e yapılan şantajlar kontrol edilemez bir hale gelince, teşkilatın en iyi ajanı Vail, emekliliğini bir kenara bırakıp mecburen işinin başına döner. Ancak olaylar sıra dışı bir hal alınca, uluslararası bir komployla karşı karşıya olduklarını anlayan Vail ekibiyle birlikte olayları çözmeye çalışırken, hayatta kalma mücadelesi verecek ve geçmişten gelen sırlar da çözülmeye başlayacaktır. Usta aktöre eşlik eden isimlerse, Nina Dobrev, Clifton Collins Jr. ve Tim Blake Nelson.
‘BTOB TIME: Be Together the Movie’, BTOP (born to beat) olarak bilinen Güney Koreli K-Pop müzik grubunun verdiği onuncu yıl özel konserini ve konserde yaşananları perdeye taşıyor yapım. Yedi erkekten oluşan grubun konser belgeselini yöneten isim Jinchul Kim.
Kanada yapımı animasyon ‘Katak: The Brave Beluga / Cesur Balina Katak’, büyük olduğunu kanıtlamak ve çok sevdiği büyükannesinin son dileğini yerine getirmek için tehlikeli bir yolculuğa çıkan küçük bir balinanın öyküsü. Christine Dallaire-Dupont ve Nicola Lemay birlikte yönetmişler.
Hastalık hastası biri olan Mehmet’in bir haftalık ömrü kaldığı yanılgısına kapıldıktan sonra gelişen mizahi olaylar… Ayhan Rüzgar’ın yönettiği komedi ‘Öldüm Bittim’, Ayhan Taş, Arzu Yanardağ, Burcu Özçelik ve Kutsal Kaynak’tan oluşan oyuncu kadrosuna sahip.
Cüneyt Karakuş’un yazıp yönettiği romantik dram ‘Eflatun’, görme engelli bir kadının, sesine âşık olduğu bir adam ile aralarında gelişen romantik öyküyü taşıyor perdeye. Beş yaşında görme yetisini yitiren Eflâtun, babasının gözetiminde gölge ve ses oyunlarıyla hayata tutunmasını bilmiştir. Eflâtun, baba mesleği saat tamirciliğine babasından kalan dükkânda devam etmekte, sesine âşık olduğu ve tanımadığı bir adamı beklemektedir. Bir gün aradığı sesin sahibi olduğunu düşündüğü adam saat dükkânına gelir. İrem Helvacıoğlu ve Kerem Bursin’e, Nazan Diper, Yıldız Kültür, Erman Okay ve Melisa Akman eşlik ediyorlar.
Ahmet Kapucu’nun yönettiği ‘Sevmek Yüzünden’, romantik bir dram. İdil, yılın gelinliğini tasarlayacakken bir anda kendini bir düğünü engellemeye çalışırken bulur. Genç bir kadının yanlış bir evlilik yapmasını önleme yolculuğu aslında İdil ve eski erkek arkadaşı arasındaki hesaplaşmanın bir yansımasıdır. Ayça Ayşin Turan, Serhat Teoman, Ali Gözüşirin, Ezgi Şenler, Ali Yoğurtçuoğlu ve Yıldız Kültür, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
Bülent Terzioğlu’nun yönettiği gerilim ‘İki Yüzlü’, Murat Güleç tarafından kaleme alınmış. Gökçe Özyol, Aslıhan Karalar, Levent Sülün, Betül Dinçer, Zeynep Urhan, Eray Hançar, Nazım Hançar ve Selçuk İlktürk oyuncu kadrosunu oluşturan isimler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bir aileye dahil olan yabancının gizlediği kişiliğini ortaya çıkarmasıyla yaşanan gerilim yüklü olaylar.
‘Sırrını Biliyorum’, Battal Karslıoğlu’nun yönettiği, başlıca rolleri Timur Acar, Didem Balçın, Beren Gençalp, Reha Özcan, Serhat Özcan, Eda Özerkan ve Zeynep Gülmez’in üstlendikleri bir dram. Küçük bir kız çocuğunun annesinin hastalığına alışılmadık bir çözüm bulmak için verdiği çaba! Beynindeki tümör nedeniyle ölümle burun buruna gelen annesi Roza’yı bir vampirin ısırmasını ve onun da ölümsüz olmasını sağlamak için ‘kendince’ çözümler bulan Nora, neyin içine girdiğinin hiç de farkında değildir. Karanlık geçmişinden kurtulmaya ve kendine yeni bir hayat kurmaya çalışan Kenan’ın tek hayali, huzur evinde yatan annesini alarak uzaklara gitmektir. Kendisini vampir zanneden minik kızın hayalini yerle bir etmemekle, bir türlü peşini bırakmayan geçmişi arasında kalan Kenan, önemli bir karar vermek zorundadır.
‘Hüddam 4: Ahmer’, Utku Uçar’ın yazıp yönettiği bir korku filmi. Uzun süredir istemelerine rağmen çocuk sahibi olamayan Erdem ve Gonca çiftinin, bir hocaya danıştıktan sonra yaşadıklarını izliyoruz. Başlıca rolleri, Eser Ağçalı, Tuğba Sükmen, Alperen Aktaş ve Tamer Aktulum üstleniyorlar. 

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 


TARİHTE BU HAFTA

On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (22 Mart 2013)
22 Mart vizyonunda 6 yeni film çıkıyor karşımıza. Türkiye-Azerbaycan ortak yapımı ‘Mahmut İle Meryem’, yerli komedi ‘Sabit Kanca’ ve geçtiğimiz yılın adından en çok söz ettiren belgeseli, İngiltere yapımı ‘Imposter / Hayat Avcısı’, maalesef notlarımız arasında yer alamıyor. Haftanın öne çıkan diğer yenilerinin eleştirileri ise ayrıntılı biçimde sizi bekliyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insandan yana ihtimamı esirgemeyin lütfen. Sokaklar tıka basa duyarsız ruhlarla doluyken. Herkese iyi seyirler!


YOLDA
Özgürlüğü sorgulayan, hayatın atar damarlarından taşarak; dibine ve sonuna dek ‘yaşamak’ için yollara düşen, her türlü toplumsal ve ahlaki yerleşik kurala tepki duyan, sorular soran, politik duyarlıkları olan, cinselliği yücelten, aşka ve dostluğa sözlük anlamlarının çok ötesinde inanan, değişik bilinç durumlarını araştırmak adına alkolün, tütünün ve özellikle uyuşturucuların şefkatinden yararlanmayı ihmal etmeyen Beat kuşağı, aslında çok şeyi sonuna kadar değiştirdi. Beat kuşağının öncüleri ve en tanınmış isimleri arasında, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William Burroughs, Neal Cassady ve Lawrence Ferlinghetti’yi gösterebiliriz. Gerçek bir ‘beat’ olan şair ve yazar Jack Kerouac (1922-1969), Beat akımının simgesi olan ‘On the Road / Yolda’yı 1951’de yazmış ve eser, 1957’de yayımlanmıştı. Spontane ve redaksiyondan geçmemiş haliyle büyük ün getirdi eser Kerouac’a. Büyük ölçüde otobiyografik olan ve çoğu unsuru gerçek hayattan alınan romanda, Kerouac’un yüzyılın ortasında ABD’yi baştanbaşa dolaşmak için, dostlarıyla çıktığı ‘yolda’ başından geçenler anlatılıyordu ve tabii ‘nefes alıp verme nedenleriyle’ bütün bir Beat kuşağı. Jack Kerouac’ın içi dolu tabiriyle ‘ölümsüz’ eserini, ‘yol filmlerinin uzmanı’, son derece duyarlı, Brezilyalı usta sinemacı Walter Salles yanıtmış perdeye. Daha önceleri beyazperde uyarlaması sık sık gündeme gelen ama bir türlü çekilemeyen, sinemaya uyarlanması imkânsız olarak kabullenilmiş ‘zor kitap’ Salles’in ellerinde gerçekten esere çok sadık ve çok şık bir filme dönüşmüş. ‘Central do Brazil / Merkez İstasyonu’, ‘Diarios de Motocicleta / Motosiklet Günlüğü’ ve ‘Dark Water / Karanlık Su’ filmleriyle tanınan Walter Salles, Cannes’de Altın Palmiye için yarışan filminde, gerçekten Beat akımının ruhuna dokunmayı başarmış. Porto Rikolu senarist Jose Rivera’nın uyarladığı senaryoda, ana karakterleri, Sam Riley, Garrett Hedlund, Kristen Stewart müthiş bir başarıyla canlandırırlarken, Amy Adams, Viggo Mortensen, Kirsten Dunst, Alice Braga, Tom Sturridge, Terrence Howard ve Steve Buscemi gibi önemli isimler, zengin kadroya lezzet ve renk katıyorlar. Otobiyografik bir eser ‘Yolda’. Kerouac, sadece isimleri değiştirmiş. Genç yazar adayı Sal, özgür ve serseri ruhlu dostu Dean ve onun sevgilisi MaryLou ile birlikte, kırklı yılların sonlarında, ülkeyi bir baştan diğerine dolaşmak üzere yollara düşer. Yolda karşılaştığı ve dokunduğu insanlarla, duyarlılıklar, daha sonra ‘Beat’ adını alacak olan kuşağı oluşturacaktır. İçinde ‘şiir’ barındıran gümbür gümbür bir film ‘Yolda’. 60’lı yılların özgürlükçü ayaklanmalarını ve hippi ruhunu önceden öngören eserin sinema uyarlamasında parmağı olanlardan biri de 1979’da romanın film haklarını satın alan usta sinemacı Francis Ford Coppola.  Çekimleri 8 yıl süren filmde, bütün bir Beat kuşağının ruhu ve içselliği; doğaçlamanın, spontanlığın gücüyle karışıp, yakanıza yapışıyor. Yaşadığımız dünyayı ayrıntılarıyla kavrayabilme, özgürlük ve sonuna kadar gitmenin ne olduğunu ayrımsayabilme, en önemlisi de belki günümüze dair sağlıklı bir analiz yapabilme adına mutlaka izlenmesi gerekli bir tarihsel belge olmanın ötesinde, şiirsel bir yedinci sanat ürünü ‘Yolda’. Yüreğe ve dimağa dokunuyor film! (4,5 / 5)


DEV AVCISI JACK
Hemen her neslin çocukluğuna damga vuran masallardan ‘Jack ve Fasulye Sırığı’, Bryan Singer yönetiminde perdede. 1995 tarihli ‘The Usual Suspects / Olağan Şüpheliler’ ve 2000’de başlattığı ‘X-Men’ serisiyle, usta yaratıcılar arasında giren Singer, değişik versiyonları olan masalın, en çok bilinenini perdeye aktarmış. Jack, satmak için kasabaya götürdüğü ineğin karşılığında, fasulye taneleriyle döner eve. Yeryüzünde hükümdarlık kurmak isteyen devler ülkesine bir merdiven görevi gören fasulye ağacı, suda büyüyüp, gökyüzüne ulaştığında, nefes kesici macera başlamış olur. Genç oyuncular Nicholas Hoult ile Eleanor Tomlinson’a, usta isimler eşlik etmişler. Görüldüğü ilk anda, zihinde bir ‘Kenneth Branagh’ rüzgârı estiren, artık tamamen olgun aktör mertebesine yükselmiş Ewan McGregor ve bir diğer usta Stanley Tucci’ye bir dizi şöhretli İngiliz aktör grubu eşlik ediyor. Ian McShane, Eddie Marsan, Ewen Bremner ve bir başka usta oyuncu Bill Nighy. Görkemli yapım tasarımı, başarılı atmosferi ve rahat anlatımıyla, son derece keyifli, sürükleyici bir fantastik macera duruyor perdede. Her yaşın masallara olan ihtiyacını sorguluyorsunuz, salondan çıkınca. Metni çok zengin filmin. Besin zincirinin en üstündeki acımasız insandan tutun, ‘yevmiyeli’, gariban devlere, iktidar-güç hırsından, aşkın masumiyetine, dostluktan, fedakârlığa, anlamlı değiniler içeriyor rengârenk masal-film. (3,5 / 5)


YEDİ PSİKOPAT
2008 tarihli ilk uzun metrajı ‘In Bruges’ ile ses getiren yaman İngiliz Martin McDonagh, ikinci filmiyle karşımızda. En İyi Orijinal Senaryo Oscar adayı ilk filmi gibi, hemen her şeye dokunan; mizahla örülü bir suç filmi yazıp yönetmiş McDonagh. Epey arıza ve saçma oluşlar, incelikli bir hicivle buluşuyor! Politik taşlamalar, son derece duygusal atmosferin omuz başında ilerliyor. ‘Şiddetse şiddet’ diyor yaman İngiliz. Gözyaşı ise gözyaşı, gerçekse gerçek! Son derece zeki yazılmış senaryo, müthiş diyaloglarla süslenmiş. Kendini, Los Angeles’ın vahşi ve kuralsız suç dünyasının içinde bulan bir senaryo yazarı ve gerçeğin kurgusu. Shih Tzu cinsi küçük köpeği kaçırılan yeraltı dünyasının belalı figürü ve ondan da belalı psikopatlar! Başrollerde Colin Farrell ve Sam Rockwell var. Christopher Walken, Woody Harrelson, Harry Dean Stanton ve efsane müzisyen/aktör Tom Waits, zengin kadronun ‘ağır abileri’. Olga Kurylenko ve Abbie Cornish, filmin ‘güzel kadınlar’ kontenjanını temsil ediyorlar. Varoluş sancıları arasında, bir kimlik soruşturması, bir ipliğin pazara çıkışı, bir aşk, bir dostluk, bir bağlılık, bir intikam, bir yaratım öyküsü. ‘Killing Them Softly / Kibarca Öldürmek’te olduğu gibi yine uçan tekme bir saldırı vahşi sisteme ve ABD politikalarına. Belki ondan da öte, bütün kıtanın hastalıklı bilinçsizliğine ve ideolojik boşluğa. Serseri bakışlı, ağır arıza, provokatif, tavizsiz, çılgın, romantik ve dürüst! Çok dürüst!  (4 / 5)

 

Vizyonda bu hafta (22 Mart 2019)
Altısı yerli yapım olmak üzere, toplam on film vizyon görüyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


BİZ
-Siz kimsiniz?-

2017 tarihli ilk yönetmenlik deneyimi ‘Get Out / Kapan’ ile büyük ses getirip, ‘dahi çocuk’ unvanıyla taçlandırılan ve filmiyle ‘en iyi orijinal senaryo’ Oscar’ı dahil olmak üzere, irili ufaklı toplam 146 ödül kazanan aktör ve senarist kökenli Jordan Peele, ikinci ‘eseriyle’ karşımızda! ‘Us / Biz’, California, Santa Cruz’da bulunan yazlık evlerine tatile giden Wilson ailesi, bir gece; kendilerine tıpatıp benzeyen ‘yabancılar’ tarafından saldırıya uğrarlar!
Aynı yerde 1986’da başlayan ve ufak bir kız çocuğunun yaşadığı travma sonrası günümüze gelen öykü; adeta kopyaları tarafından saldırıya uğrayan aileyi odağına taşımış. Geçmişin gizemli gerçeği, gelecekte ortaya çıkıyor ve sözüm ona sürprizli finalle distopik bir açılım yapıyor Jordan Peele! ‘12 Years a Slave / 12 Yıllık Esaret’ filmiyle ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ Oscar’ının sahibi olan Lupita Nyong'o, Winston Duke, Elisabeth Moss, Tim Heidecker ile birlikte gencecik yetenekler Shahadi Wright Joseph, Evan Alex ve belki de en ‘ilginç’ performansı sergileyen Madison Curry, korku-gerilimin oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Korku-gerilim diyoruz ama film daha çok bir bilimkurgu! Bilimkurgu, korku alt türü ‘slasher’ ile buluşmuş. John Carpenter’ın ‘They Live / Yaşıyorlar’ı ve neredeyse bütün bir George Romero külliyatıyla birleşip, ‘sözde’ politik durumlarla kesişiyor.
İyi çekilmiş, başlangıç itibariyle umut veren ama bir müddet sonra sarkan, yavanlaşan, hatta izleyiciyi fena halde sıkan, sıradan bir slasher alt türüne dönüşen yapımın attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmiyor! Alt metin, üst metin, neo-ırkçılık yaklaşımı filan; çok zorlama yorumlar bunlar, çok! Bir makasla bir şömine demirinin mücadelesine, bir sürü politik ve/veya metaforik anlam yüklemenin gereği yok! Jordan Peele, tek filmlik başarısından aldığı özgüvenle, vasat çizgisinde yol alıp sona eren bir seyirliğe imza atmış; hepsi bu! (2 / 5)
 

MIRAI
-Geçmiş, gelecek, bugün!-

Günün birinde, dört yaşındaki Kun, annesi ve babası kapıdan içeri, kucaklarında dünyaya yeni gelen kardeşiyle birlikte girdiklerinde, yepyeni bir gerçeklikle yüzleşir: Büyüyüp, ‘abi’ olmak! Ailenin ilgi odağı olan bebek Mirai’yi kabule etmekte zorlanan Kun’un yardımına, ‘zaman’ kavramının büyülü, öğretici ve eğitici dünyası yetişecektir.
Mamoru Hosoda’nın yazıp yönettiği incelikli yapım, ‘en iyi animasyon’ dalında Oscar ve Altın Küre adayı olmuştu. Galası, Cannes Film Festivali’nde gerçekleşen ilk Japon animasyonu unvanına sahip yapım, zamanın döngüsünü, aile kavramını, tesadüflere hassas olabilmekle ortaya çıkan zekayı, sevgiyi, mutluluğu, hüznü, acıyı ve keyfi, bir arada olmayı, anıları, geçmiş ve geleceğin, bugünle aynı düzlemde salındığını, son derece bilge, yalın ve incelikli biçimde işliyor. Boyut ve zaman farklılıkları üzerinden dönen öykünün bazı bölümleri, üst düzey sinema içeriyor gerçekten. O tren garı sahnelerine ne demeli! 
Nostaljik lezzetler, şahsi tarihinizin en değerli anılarını yeniden duyumsamanıza sebep oluyor! Sezonun kaçırılması düşünülmeyecek filmlerinden biri ‘Mirai’! Uzakdoğu’nun kendine has bilge ve olgun kültürünün içinde kaybolmak, buna karşılık; bir şekilde kendi özel hikayesiyle yüzleşmek isteyenlere özellikle ve hararetle önerilir. (4,5 / 5)

Norveçli yönetmen Hans Petter Moland’ın ülkesinde çektiği 2014 tarihli aksiyon ‘Kraftidioten’in Hollywood’da yine Moland imzalı ve Liam Neeson’lu yeniden çevrimi olan ‘Cold Pursuit / Soğuk İntikam’, bir devam filmi olan Rusya yapımı animasyon ‘Volki i ovtsy. Khod sviney / Kuzular Kurtlara Karşı 2’ ile birlikte altı yerli yapım; Ramazan Özer imzalı dram ‘Ali’, Deniz Tortum ve Can Eskinazi’nin birlikte yönettikleri bir müzik belgeseli olan ‘Anadolu Turnesi’, yine iki yönetmenin, Şevki Es ve Faruk Aksoy ‘un yönettikleri bir gençlik öyküsü olan ‘Özgür Dünya’, Erhan Baytimur imzalı romantik komedi ‘Çat Kapı Aşk’, Oğuz Yalçın’ın yönettiği komedi ‘BABA Bu Alem Bir Alem’ ve Gökhan Arı’nın yazıp yönettiği korku türündeki ‘Şeytan-i İns’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar