22 EYLÜL 2017
Korkudan, komediye, aksiyondan drama hemen her beğeniye seslenen, üçü yerli, toplam yedi yeni film merhaba diyor bu hafta! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
İZ
-İnsansız kalmışlığımız-
Hayvan hakları savunucusu, doğa tutkunu, bir ara dünyanın değişeceğine inanmış, astroloji meraklısı, orta yaşı geride bırakmış, yalnız insan Janina Duszejko’yu tanıyoruz. Onun ‘anlatıcılığı’ ile açılıyor film aynı zamanda. Kasabada İngilizce öğretmenliği yapıyor sevimli Janina. Dağ evinde çok sevdiği iki köpeği ve kendi kuşağından saygın komşusu Matoga ile birlikte huzurlu bir hayat sürüyor. Fakat her mevsim farklı hayvanlar için av sezonları sürmekte ve avcılar her yerdeler. Öğrencilerinin velileri avcı. Kasabanın ileri gelenleri, nüfuzlu insanları, dünyayı dolduranlar ve hükmedenler avcı… Janina’nın kaybolan iki köpeği ile birlikte, çözülemeyen gizemli ve vahşi cinayetler de başlıyor kasabada. Janina, kayıp köpeklerinin ve cinayetlerin izini sürmeye başlıyor.
Polonyalı usta yönetmen Agnieszka Holland’ın yeni filmi, Berlin Film Festivali’nden ‘Gümüş Ayı’ olarak da bilinen, prestijli Alfred Bauer Ödülü ile ayrılmış gizemli bir suç dramı. Dünyanın haline bakan kara bir mesel işin aslı. Büyüsü bozulmuş, saflığını yitirmiş, kana ve ete aç, obur, acımasız, adaletsiz bir yerde insansızlık hallerine bakıyor usta sinemacı. Bütün kara tabloya rağmen, ‘çaktırmadan’ dayanışmadan doğan umudun kaybolmadığını da söylüyor, yumuşacık gülümseyerek! Polonya-Almanya-Çek Cumhuriyeti-İsveç-Slovakya ortak yapımının başrolünü usta Polonyalı aktris Agnieszka Mandat-Grabka üstlenmiş. Aktrisin son derece nüanslı ve şahane oyununa, vatandaşları Wiktor Zborowski, Jakub Gierszal ve Patrycja Volny, aynı başarıyla eşlik ediyorlar.
Janrlar arasında gidip gelen karanlık bir mesel film duruyor perdede. ‘Anarşist ve feminist damarı olan bir polisiye’ olarak tanımlıyor filmini Agnieszka Holland. Başarıyla kurulmuş atmosferi, değinileri, türlü incelikleri, oyunculukları, teknik yetkinliği ve genel hatlarıyla iyi bir film orijinal adıyla ‘Pokot’. İnsansız kalmış dünyaya, içli bir ağıt! (3,5 / 5)
KINGSMAN: ALTIN ÇEMBER
-Dünyayı kurtarmak alışkanlık olunca!-
‘Layer Cake / Bir Dilim Suç’, ‘Stardust / Yıldız Tozu’, ‘Kick-Ass’, ‘X: First Class / X-Men: Birinci Sınıf’ gibi ‘sıkı’ popüler filmlerle tanınan ‘parlak’ İngiliz sinemacı Matthew Vaughn, 2014’te James Bond filmlerini tiye alan aksiyon yüklü mizahi macera Kingsman: The Secret Service / Kingsman: Gizli Servis’ ile yine çok ses getirmiş, ‘serseri ve matrak’ casusluk parodisi oldukça beğeni kazanmıştı. Mark Millar ve Dave Gibbons’un ‘The Secret Service’ adlı çizgi romanlarından uyarlanan yapımın devam filmi fazla gecikmedi. Üç yıl sonra, yine Matthew Vaughn imzalı ikinci film, ‘Kingsman: The Golden Circle / Kingsman: Altın Çember’ adıyla karşımızda.
Kingsman gizli servis ajanları deşifre olup, karargahları yıkılırken, sevdiklerini de yitirirler. Kahramanlarımız, ABD’de bulunan muadil kurum ‘Statesman’ ile birlikte acımasız düşmanı alt etmek için kolları sıvarlar. Londra’dan Kentucky’ye, oradan İtalya’ya uzanan macera, bazı sürprizlere de gebedir. Kahramanlarımız dünyayı kurtarmaya bıkıp usanmadan devam ediyorlar… Bıkıp usanan, bir yerden sonra izleyici oluyor tabii. Matthew Vaughn’un hınzır bir dokunuşla kotardığı orijinal film, aksiyona mizah ekleyen başarılı bir casusluk parodisiydi. İkinci filmde, ilk filmin ışığı yok. Aksiyon iyi ve dozunda ama espriler sanki biraz daha yüzeyde. Çeperi ve kiri temizlenmiş, daha fazla izleyiciyi hedef almış, daha steril bir senaryo oluşmuş sanki. James Bond 007’nin taşlaması, kendini tam da o noktada konumlandıran bir öyküye evrilmiş adeta. ‘Adamımız’ Eggsy, Merlin ve ustası Harry Hart ile birlikte, önce yeni dünyadaki meslektaşlarıyla tanışıyor, ardından ezberlenmiş biçimde karikatür bir kötüyü alt etmeye çabalıyor.
Taron Egerton, Mark Strong, Colin Firth’e yeni filmde eşlik eden isimler, Julian Moore, Channing Tatum, Halle Berry ve Jeff Bridges. Dev müzisyen Elton John’u unutmayalım tabii. ‘Muzip’ İsveç Prensesi Tide rolünde Hanna Alström yine kadroda. Süper kahraman filmlerinin yeni bir halkası oluvermiş yaman taşlamanın ikinci filmi. Yine de kimi cin fikirleri, temposu ve şık yapım tasarımıyla izletiyor kendini. Sürükleyici. (2,5 / 5)
TARLA
-Zamanın ruhu üzerine-
Ticaretle uğraşırken borç batağına saplanan Tarık, ev ve iş yerine gelen hacizle sarsılır. Banka ve tefecilerin baskısından bunalıp, eşiyle de arası açılan adam, baba ocağına gider. Memleketteki tarlayı satmaktır niyeti. Küçük kardeşi Emre ile birlikte istemeye istemeye İstanbul’a doğru yola düşen Tarık, en büyük desteği, uzun süre sonra yakınlaşma imkanı bulduğu kardeşinden görecektir.
Dürüst, düzgün, adil ve iyi yürekli yetiştirilmiş birinin ve ailesinin, günümüz dünyasının acımasız kuralları içinde düştüğü durumun resmini çekmiş ‘Tarla’. Elem yüklü bir fotoğraf perdede duran. ‘Eylül’ ve ‘Özür Dilerim’in ardından Cemil Ağacıkoğlu’nun yazıp yönettiği üçüncü uzun metrajı, 23. Adana Film Festivali’nde ‘Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olmuştu. Başrolünde, Serkan Ercan’ı izlediğimiz hüzünlü dramda, Ilgaz Kocatürk, Kenan Bal ve Hale Akınlı, diğer öne çıkan rolleri üstleniyorlar. Serkan Ercan ve Ilgaz Kocatürk’ün iki kardeş performansları çok iyi.
Çaresizlik, çıkışsızlık, günümüz değerlerinin insanı getirdiği sıfır noktası, sıkıntı, buna karşılık, dayanışma, aile olmak ve birlikteliğin anlamı. Günışığı yasaları, küçük insanı örseleyip, yok etmeye gayret etse de, değirmenlere karşı birlikte durmanın devam ettirici gücü. İnsancıl, son derece sade, ne söylediğini gayet iyi bilen, kendi küçük, yüreği büyük bir film ‘Tarla’! (3 / 5)
KAÇIŞ ODASI
-Kaç, kurtul!-
Korku filmi meraklısı iki arkadaş, sevgililerini de yanlarına alarak Los Angeles’ın en iyi ‘kaçış odalarından’ birine giderler. Dört kişi, kilitlendikleri küçük odadan çıkabilmek için, etrafa gizlenmiş ipuçlarını çözmek zorundadırlar. Bunun için tam elli beş dakikaları vardır önlerinde. Odada yalnız olmadıklarını, duvara zincirle bağlı maskeli bir yabancıyı fark ettiklerinde, eğlence için geldikleri bu ufak oda, ölüm kalım savaşı verecekleri şeytani bir alana dönüşür…
İlk etapta, ‘Saw / Testere’ serisini akla getiren korku filmi, son derece düşük bütçeyle, ev işi kotarılmış fakat vasatın oldukça altında kalmış bir yapım. Filmin ana kadrosunu oluşturan dört oyuncuya, ‘Blade Runner’ ve ‘No Way Out’un unutulmaz aktrisi Sean Young ile en fazla ‘Scream’ filmiyle anımsayacağınız Skeet Ulrich eşlik ediyorlar.
Korku sineması karakterleri ve kült filmleri üzerine içi dolu ‘sinefil’ sohbetlerle açılan ve umut vaat eden senaryo, eriyip gidiyor küçük odanın içinde. Oyuncular ve teknik ekip dahil, projeye inanan pek fazla isim yok intibası kalıyor bünyede, izlenen öykünün ardından. (1 / 5)
İranlı ‘auteur’ Asghar Farhadi’ye, Berlin Film Festivali’nde ‘en iyi yönetmen’ ödülünü kazandıran 2009 yapımı gerilimi yüksek dram ‘Darbareye Elly / Elly Hakkında’, Hakan Şahin’in yönettiği ve başlıca rollerini Gökhan Keser ile Cemal Hünal’ın üstlendikleri, II. Mahmut döneminde yaşayan ve her daim halkın yanında yer alan kahramanın öyküsünü anlatan tarihi aksiyon ‘Atçalı Kel Mehmet’ ile birlikte Sermiyan Midyat’ın yazıp yönettiği ve başrolü üstlendiği 2010 tarihli komedinin ikinci halkası olan ‘Ay Lav Yu Tuu’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN