Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

22 ARALIK 2017

21 Aralık 2017 Perşembe 21:59
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yıl sonuna, dolayısıyla yeni yıla son viraj anlamı da taşıyan yeni hafta, beraberinde üçü yerli toplam yedi yeni filmle çıkageldi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


DÖNME DOLAP

-Hayat dediğimiz elem dolu tiyatro!-

Yaşayan en usta ABD’li sinemacılardan olan 1935 doğumlu Woody Allen’ın yönetmenliğini üstlendiği kırk yedinci uzun metraj kurmacası, New York’un ‘nostaljik’ mekanlarından birinde, Coney Island’da geçiyor. Günümüzde cazibesini yitirmiş, terk edilmiş anıt mekan Coney Island’da yolları kesişen dört ana karakter ve omuz başlarından bütün hızı ve acımasızlığıyla akıp giden hayat!

Bir tiyatro sahnesi gibi düzenlediği tasarımında Woody Allen, geride bıraktığı seksen iki yıla rağmen halen ne derece genç ve dahi bir isim olduğunu yeniden anımsatıyor izleyiciye. İstediklerini gerçekleştirememiş, hayallerine ulaşamamış duygusal ‘gel-git’ler yaşayan garson Ginny, atlı karınca işleten kaba saba kocası Humpty ve ilk evliliğinden olma on yaşlarındaki pinomanik (yangın çıkartma hastası) oğlu Richie ile birlikte yaşamaktadır günümüzde neredeyse izole olmuş, ellilerde son ihtişamlı günlerini yaşayan bu adada! İkinci evliliğini yapıp, neredeyse yanına sığındığı Humpty’nin, bir gangsterle genç yaşında evlenip evden kaçmış kızı Caroline, polise sırlarını anlattığı eşinden kaçıp baba evine geri dönünce, öykünün ivmesi de farklı bir hal alır çünkü Ginny’nin yeni bir başlangıç umuduyla, ilişkiye atıldığı, günü birinde iyi bir oyun yazarı olma hayaliyle yaşayan yakışıklı ve genç cankurtaran Mickey, Caroline ile iyiden iyiye yakınlaşmıştır.

Kate Winslet, Jim Belushi, Juno Temple ve Justin Timberlake, ilginç bir matematikle kurulmuş oyuncu kadrosunun isimleri. Birbirlerinden oldukça farklı oyuncuları, müthiş bir uyum ve başarıyla yöneten Woody Allen, yaşarken bize yüklenen roller ve hayatın acımasız bıçak sırtı halini, enfes bir metin ve yapım tasarımıyla sunmuş. Hayat; girenler, çıkanlar, yönetenler, yönetilenler, kurbanlar ve izleyicilerle bir tiyatro sahnesi. Allen, bu sahnede, ellilerin atmosferinde, gezegenin son naif zamanının sonunda, düşlerine ulaşma mücadelesi veren problemli karakterler eşliğinde batsın bu dünya diyor usulca! Üç Oscar ödüllü dev görüntü yönetmeni İtalyan sinemacı Vittorio Storaro’nun birinci sınıf kamerası, ‘ışığı’ nerdeyse başrol oyuncusu konumuna yükseltiyor. Neyi nasıl anlattığını son derece iyi bilen film, her bünyeye göre değil aslında! Bu hayatta derin yaralar almışların, acımasız dünyanın, yalancı alemin kucağında düşlerine asla ulaşamayacak olanların, gayri safi mutluluktan pay alamayanların, cennete gideceği kesin işçi sınıfının ve inadına bu yangın yerini yeniden tutuşturan ümitsiz tutunamayanların öyküsü ‘Dönme Dolap’! (4 / 5)


PES ETME

-Yeniden ayağa kalkmak üzerine-

Orijinal adıyla ‘Stronger’, 2013 yılında Boston Maratonu’nun finiş çizgisine yakın bir noktada gerçekleştirilen bombalı terör saldırısı sonucu, bacaklarını yitiren işçi sınıfı mensubu Jeff Bauman’ın ve yakın çevresinin gerçek hikayesini taşıyor perdeye. Bauman’ın kendi anılarını Bret Witter ile birlikte kaleme aldığı ‘Stronger’ adlı kitaptan uyarlanan biyografik dramı, ‘Pineapple Express / Üşütük Kafalar’, ‘Prince Avalenche / Yolların Prensi’, ‘Joe’ ve ‘Manglehorn / Hayallerimdeki Kadın’ gibi nitelikli filmleriyle tanıdığımız David Gordon Green yönetmiş.

Saldırıda iki bacağını yitiren Jeff Bauman’a ‘yeniden’ ayağa kalkıp, hayata tutunmak adına en büyük desteği, saldırı sırasında maraton koşan kız arkadaşı Erin verecektir. Jeff’in işçi sınıfına mensup annesi Patty ve aile üyeleri, aylarca sürecek olan duygusal ve fiziksel rehabilitasyon sırasında, talihsiz adamın yanında yer alırlarken Jeff, yaşadığı şehrin simgesi ve kahramanı da olacaktır.

Gerçek bir trajediye oldukça içerden bakma gayretindeki film, aynı David O. Russell’ın 2010 tarihli biyografik dramı ‘The Fightter / Dövüşçü’ de olduğu gibi, ana karakterin yakın çevresini bir belgesel gerçekliğinde taşımayı bilmiş perdeye. İşçi sınıfı ailenin değer yargıları, gündelik hayatı, hezeyanları, dünya görüşü, hemen her nüansıyla yansıtılmış hikayeye. Bir karakter dramım olarak başlayan ve ‘içerden’ toplumsal bir röntgene evrilen yapım, kısa bir süre sonra elde değil, yoğun bir Amerikan milliyetçiliğine teslim oluyor. Propagandaya dönüşen ‘yeniden ayağa kalkma’ saptaması, Amerikan vatandaşlarına ve ABD’ye karşı girişilen terör saldırılarının, ‘içerdeki’ birlik ve beraberlik ruhuyla püskürtüleceğini haykırıyor adeta. Yönetmenin çok sıcak ve samimi tespitlerinin aniden ‘Tanrı Amerika’yı korusun’ diyen bir Pentagon metnine dönüşme süreci hayrete düşürürken, güçlü oyuncu kadrosu gerçeklik hissinin bir an olsun yitmemesinde büyük rol oynuyor! Başrolü üstlenen Jack Gyllenhaal, kız arkadaşı Erin rolünde izlediğimiz Kanadalı oyuncu Tatiana Maslany ve kadronun belki de en müthiş ismi olan usta İngiliz aktris Miranda Richardson, kelimenin tam anlamıyla ‘döktürüyorlar’. Özellikle Richardson, yılın en öne çıkan performanslarından birini sergilemiş. (2,5 / 5)


FERDINAND

-Dövüşme, sev!-

Blue Sky stüdyolarının yeni animasyonunu, ‘Ice Age / Buz Devri’ ve ‘Rio’ serilerinden tanıdığımız Brezilyalı Carlos Saldanha yönetmiş. Munro Leaf ve Robert Lawson’un kitaplarından uyarlanan sevimli çizgi film, iyi kalpli ve sevgi dolu boğa Ferdinand’ın bir dövüş boğası olmayı reddettiği hikayeyi taşıyor perdeye.

Ferdinand, dövüşçü babasının aksine, arenaya matador karşısına çıkmak yerine, çiçek tarlalarında mis gibi kokuları içine çekerek doğada gezinmeyi tercih eden sevgi dolu bir boğadır. Sakin mizacı ve sevgi dolu yüreğiyle ters orantılı olan iri cüssesi ve dış görünümü yüzünden insanlarca, boynuzlu bir canavar olarak algılanmaktadır. Küçükken kaçtığı yetiştirme çiftliğinden uzaklaşıp, sevgi dolu bir baba-kızın yanına sığınan Ferdinand, büyüyüp geliştiği bir gün, şehirde düzenlenen çiçek festivaline katılınca olanlar olur. İnsanlar tarafından bir canavar olarak nitelenen sıcakkanlı boğa, yakalanıp tekrar doğduğu çiftliğe geri götürülür. Madrid’de arenaya çıkmak için esir tutulan Ferdinand, çiftlikteki arkadaşlarıyla birlikte, evine geri dönmek için firar eder.

Dostluk, arkadaşlık, fedakarlık, doğa ve canlıyı yaşatan en önemli his olan sevgi üzerine bir masal, koca cüsseli ve koca yürekli Ferdinand’ın hikayesi. Boğa güreşleri, mezbahalar, matadorlar, boğa yetiştiricileri, geleneğe dönüşmüş kanlı katliam ve bütün bunlara hayır diyen bir boğanın isyanı! İyi yazılmış animasyon, özellikle küçük izleyiciyi için eğitici, öğretici bir metin ve cazip anlar içeriyor. Tek eksik, filmin dublajlı olarak vizyona girmesi. Metnin aksine, dublajın; gündelik argo dahil, lümpen bir oldu-bitti içermesi filmin çıtasını aşağı çekiyor. Keşke, en az birkaç kopya da orijinal olarak izlesek bu emek yüklü, güzel animasyonları. (3,5 / 5)

Jon Lucas ve Scott Moore’un birlikte yazıp yönettikleri, 2016 da vizyon görmüş Mila Kunis’li ‘Bad Moms / Eyvah Annem Dağıttı’ adlı komedinin devam filmi olan ‘A Bad Moms Christmas / Eyvah Annem Dağıttı 2’ ve üç yerli yapım, Hasan Karcı’nın yönettiği komedi western türündeki ‘Belalılar’, başlıca rollerini Özge Özpirinçci ve Buğra Gülsoy’un paylaştıkları, Andaç Haznedaroğlu’nun yönettiği romantik dram ‘Acı Tatlı Ekşi’ ile birlikte Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği Mehmet Günsur, Nejat İşler ve Timuçin Esen’in rol aldıkları ‘Martıların Efendisi’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN





Diğer Yazılar