Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

21 OCAK 2011

02 Nisan 2011 Cumartesi 22:58
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu hafta vizyonda altı yeni film var. Birçoğumuzun çocukluk kahramanı, sevimli animasyon ´´Ayı Yogi´´ ile yoluna Şafak Sezer´siz devam eden Kutsal Damacana´nın üçüncü filmi ´´Kutsal Damacana: Dracoola´´, izleme şansı bulamadığımız için notlarımız arasında yer alamayan iki film. Haftanın diğer dört yapımı ise aşağıda... Herkese iyi seyirler!

ÇÖLDE KUTUP AYISI
Ders vermeden tespitler yapan, yaşanan gerçeğin rengini ortaya koyan, son derece duyarlı, ´bütün o eski şeyler kadar güzel´ bir film ´´Çölde Kutup Ayısı´´. Felix van Groeningen´in 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali´nde Altın Lale kazanan ´içli´ filmi, ´´Şeylerin Boktanlığı´´ adıyla yansımıştı perdeye. Vizyona ise ismini, ´kadersiz ve şanssız olanları´ tanımlayan malum argo cümleden ödünç alarak giriyor. Belçika yapımı, akılda kalıcı birçok sahneye ve ´an´a sahip. Çoğu yaralayıcı. Hüzünbaz. Istırap, öfke ve sevgi dolu bir hayat öyküsü. Strobbe´ler… Aile, ergenliğe geçiş, sınıfsal problemler, sistem eleştirisi, sevgi, dostluk, sorumluluk, steril olmayan hatıralar, kasabanın çaresiz cahilliğine hapsolmuşluk, korku, adil olmayan bir düzen, acımasız dünya. Çocuk, Baba, amcalar, babaanne… Geçmiş, gelecek, çılgın bir aile. Alkol, yoksulluk, yoksunluk, kader, sınıfsal durumların hal ve gidişi, ´düşmüş´ Batı Avrupa´nın tomografisi bir yerde. Boğaza takılan bir yumruk ardından. Bütün sevdiklerimiz dünyanın öbür ucunda hissiyatı. Kaçırılmış fırsatlar, hisler ve bütün o ´şeyler´… Çocuğuna bisiklete binmeyi öğreten bir babanın acı dolu yüreği öte yanda. Cannes´de Sanat Sinemaları Özel Mansiyon Ödülü´nü de kazanan trajikomik yapımın oyuncu kadrosu birbirinden başarılı isimlerden oluşmuş. Özellikle baba, amcalar ve kahramanımız Gunther´in çocukluğunu canlandıran Kenneth Vanbaeden müthişler. Aklımızdan kısa sürede çıkmayacakları, günün birinde içli bir gülümsemeyle dudağımızın kenarında belirecek bir anımsamaya neden olacakları ortada… Eski mahallenizden dostlarınızla, kuzenlerinizle, yitirdiğiniz akrabalarınız, yakınlarınız ve en sevdiklerinizle paylaştığınız anlar, içilen içkiler, kırılan yürekler, tamiri mümkün olmayan oluşlar, peşinatsız sevgiler, pişmanlıklar, geçiştirilmiş sevgi sözleri, kaderin soğuk avuç içi, alnına öpücük kondurulan o özel insan, artık içim rahat ölebilirim duygusu, geri dönmeyecek arabadakine yönelen o son bakış, ´çocukluğun soğuk geceleri´ gibi her şey…

AĞAÇ
Çok sevilenin beklenmedik ani ölümü… Geride kalan eş, çocuklar, yapılacak işler… Yürekteki büyük acı. Dinmeyeceği belli, hep kalacağı. Yanı başlarında süren hayat bir tarafta. Onunla baş etmek mecburiyeti, karnın acıkması, ihtiyaçlar, düşler… Geride kalan dört çocuktan yaşça üçüncü sıradaki, sekiz yaşındaki Simone, babanın ölümünü kabullenmekte zorlanıyor en çok. Önce o inanıyor, evlerinin bahçesindeki devasa ağacın babası olduğuna. Babanın ruhu ağaçta diyor. Baba, ağaçta yaşıyor. Ardından acılı eş Dawn… Öte taraftan maddi dünyanın yorucu ve yaralayıcı gerçeği, ağırlığı. Devam etmek için mevcut olan güç. Birlikte kalmak ve birlikte olmak… Sinemaya, Otar Iosseliani, Krystof Kieslowski, Bertrand Tavernier gibi usta isimlerin asistanı olarak adım atan, belgesel denemelerinden sonra yönetmenliğe 2003 tarihli ´´Since Otar Left / Otar Gittiğinden Beri´´ adlı incelikli dramla terfi eden Julie Bertucelli´nin imzaladığı ´´Ağaç´´ içli ve dolu bir film. Dokunabildiğimiz ve duyumsadığımız dünya, sevgi ve adı konmamış incelikler üzerine trajik bir öykü anlatılmış perdede. Avustralyalı kalem Judy Pascoe´nin ´´Our Father Who Art in the Tree´´ adlı romanı, çok yakın birinin beklenmedik ölümü karşısında, geride kalan birinci şahısların bunu kabulleniş sürecini ve acıyla başa çıkma yollarını öykülemiş. Bertucelli´de sakin ve ne yaptığını bilen bir sinemayla uyarlamış kitabı. Doğa-insan dengesi, acıyla yaşamanın öğrenilmesi, geride kalanlar arasındaki güçlü bağ ve ikincil karakterlerin bu acıya olan yaklaşımları. Elle dokunamadığımız başka bir ´yerle´, belki de hayallerle kurulan içsel paralellik. Doğanın tedavi edici, onarıcı, canlandırıcı, hayat veren gücüyle tahripkâr, yıkıcı tarafı. Bu iki yönün de aynı oluşu. İnsan ömründeki gelir geçer oluşların komikliği, izafiliği… Semih Kaplanoğlu´nun ´´Bal´´ıyla akraba oluşlar. Burada başka türlü halledilen bir durum, gerçek… İnce, naif, aslında tavizsiz bir terapi bir taraftan… Dingin bir rüzgarın, karıncaların, ağacın öz sütünün, insan ruhunun ve yüreğinin görseli. Charlotte Gainsbourg ve küçük oyuncu Morgana Davies´in üzerlerine hüzünden bir kıyafet giydikleri performansları bir de…

BÜYÜK SIR
Hayatının sonuna geldiğini düşünen yaşlı adam, münzevi hayatından çıkarak yıllardır adının kötü bir efsane olarak dolaştığı kasabaya iner ve kendi için bir cenaze töreni düzenlenmesini ister. Kasaba halkı yıllardan beri ondan uzak durmuş, hatta korkmuştur. Hakkında yüzlerce korkunç hikâye anlatılan aksi ihtiyar, ömrünün sonunda, insanlarla yüzleşmek ve yıllardır yüreğine gömdüğü sırrı paylaşmak için ortaya çıkmıştır işte. Cenaze levazımatçısı ve çırağından, ölmeden önce, çok kalabalık bir cenaze partisi ister Felix Bush… Perdenin dev aktörlerinden Robert Duvall´i başrole taşıyan dram, usta oyuncuyu heykelciğe yedinci kez aday yapıp, 1984 tarihli ´´Tender Mercies´´ tan sonra ikinci Oscar´ını kazandırabilecek mi bunu göreceğiz… Yaşlı kurda eşlik eden isimlerde bir hayli usta bu arada: Sissy Spacek ve Bill Murray… Ruhu yok eden ve bedeni görünmez bir hapishaneye kilitleyen karanlık geçmiş… Paylaşılamamış, haykırılamamış itiraflar. Bir ömür boyu yürekte kalmış eski ve gerçek aşk. Dostluk, sevgi, paylaşmak ve adına hayat dediğimiz o uzun yolculuk. Bazen ömür törpüsüdür; bazen de tadından yenmeyen leziz bir yemek… Bir de ufak ama değerli ayrıntılar.


GÜNAH KEÇİSİ
Aksaraylı bir oto tamircisiyken, 90´ların başında ´acı vatan Almanya´ya giden ve 2000 yılında ilk porno filmini çekerek, yaşayan bir efsaneye dönüşen Şahin K.´nın öyküsü… Gerçek ismi Şahin Yılmaz olan porno emekçisi ve yıldızı, sadece Almanya´da değil, internette ´tıklama´ rekorları kıran filmleriyle neredeyse bütün dünyada tanınan bir fenomen. 100´ün üzerinde porno filme imza atan, 70´ye yakınında bizzat başrolü üstlenen Şahin K., ´´Günah Keçisi´´ ile ülkesini selamlıyor. Bir porno değil ´´Günah Keçisi´´. Satır arasına birkaç önemli cümle sıkıştıran popüler bir komedi filmi. Aslında çok bıçak sırtı bir proje var karşımızda. Çok zeki olabilecek ve bambaşka yerlere gidebilecekken, belli ki, ´´Recep İvedik´´ ´gibi bir yapım olsun´ demiş proje sahipleri. Devam filmleri çekileceği şimdiden belli olan, ´Recep İvedik´ genel ruh hali ve yapısındaki filmde, Şahin K.´ya, ´meseleye´ yabancı olmayan iki popüler isim, Nuri Alço ve Tecavüzcü Coşkun olarak tanınan Coşkun Göğen eşlik etmişler. 80´ler Yeşilçam´ının tanınmış simalarından Sevtap Parman, filmin süsü olmuş. Şahin K.´nın öz yaşam öyküsünden ciddi esintiler taşıyan yapımda, ülkemiz insanının ahlak anlayışı üzerine söylenen sözler, filmin asıl cümlesini oluşturuyor. Ormandaki Şahin K. saldırısı, üstadın gerçek benliğini bulduğu anlar ve Nuri Alço, Coşkun, Şahin K. üçlüsünün birlikte olduğu sahneler güldürüyor. Denizden çıkan canavar Şahin K. beyazperdede oldukça sempatik fikrimce. Gişe beklentisi, popüler hedefler ve otomatik bir refleks olarak ortaya çıkan Recep İvedik tarzı, filmin başka yerlere gitmesini engellemiş. Bir kült olabilecekken, popüler bir seyirliğe dönüşmüş Şahin K. Kısa filmleriyle tanınan Cenk Özakıncı´nın ilk uzun metrajının gişede başarılı olacağını ve devam filmlerinin çekileceğini düşünüyorum. Bu arada, ´genç yaşlı fark etmez, Şahin K. affetmez´in, kısa bir süre de olsa; gündelik dile yerleşmesi muhtemel bir motto olabileceğini…

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar