21 NİSAN 2023
Çok şiddetli depremler, büyük bir felaket yaşadık!
Ülke olarak tarifsiz bir acı içindeyiz!
06 Şubat 2023 saat 04:17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.7 ve saat 13.24’te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi ve yüreklerimiz yandı. Bütün yurtta ve dış temsilciliklerde yedi gün süreyle millî yas ilan edildi.
Depremden, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis ve Malatya illerimiz etkilendi. Resmi rakamlara göre bu satırların yazıldığı an, elli bine aşkın vatandaşımız hayatını kaybetmişti ve yüz küsur bini aşkın yaralımız vardı. Neredeyse beş yüz bin vatandaşımız bölgeden tahliye edildi. 20 Şubat gecesi ise Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki bağımsız deprem daha meydana geldi. Altı can daha hayatını kaybederken üç yüze yakın kişi de yaralandı.
Hayatını kaybeden canlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Tek düşüncemiz yaraların bir an evvel sarılması! Gün, yardım, destek ve dayanışma günü! Nerede olursak olalım, depremzedeler için yapabilecek mutlaka bir şeyimiz olmalı! Yüreğimiz yanıyor!
Kelimeler kifayetsiz! Hal böyleyken hemen hiçbir şeyin, bizim işimiz özelinde filmlerin ve vizyonda ne olup olmadığının bir önemi kalmıyor! İnsan deprem bölgesinden uzakta, yatağında yatmaya, bir bardak çay içmeye, neredeyse nefes alıp vermeye utanıyor!
Öte yandan film şirketleri çalışmalarına devam ediyorlar. Sinemalar açık. Her hafta yeni filmler vizyona girmeye devam ediyor. İki hafta süreyle ara verdiğimiz vizyon/film tanıtımlarına, işimiz mecburiyeti gereği 24 Şubat haftasından itibaren yeniden başladık.
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
La vie devant soi / Onca Yoksulluk Varken
(Yönetmen: Moshé Mizrahi / 1977)
Buffet Froid
(Yönetmen: Bertrand Blier / 1979)
Série Noire
(Yönetmen: Alain Courneau / 1979)
Un Mauvais Fils
(Yönetmen: Claude Sautet / 1980)
Hôtel des Amériques / Amerika Oteli
(Yönetmen: André Téchiné / 1981)
Vizyonda bu hafta (21 Nisan 2023)
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni filme ev sahipliği yapıyor 21 Nisan haftası!
Sam Raimi imzalı korku klasiği ‘The Evil Dead’, yeni yorumuyla perdede. Vahşi ve kanlı ‘Evil Dead Rise / Kötü Ruh Uyanış’ ile başrollerini Emily Watson ve ‘After Sun / Güneş Sonrası’ adlı dramla popüler bir isim halini alan Paul Mescal’in paylaştıkları sarsıcı dram ‘God’s Creatures / Tanrının Yarattıkları’, haftanın notlarımız arasında olan yeni yapımları!
KÖTÜ RUH UYANIŞ
-Ormandan şehre taşınan efsane kötülük-
Sam Raimi’nin 1981 tarihli efsane korku kültü ‘The Evil Dead / Şeytanın Ölüsü’, tatil için Tennessee ormanındaki bir kulübeye giden beş üniversite öğrencisinin yaşadıkları ürkütücü kâbusu taşıyordu perdeye! Kulübenin mahzeninde ölülerin kitabı Necronomicon’u (Ölüler Kitabı) ve bir ses bandı buluyorlar, kitaptaki büyülü sözleri içeren bu ses bandını dinlediklerinde farkında olmadan intikam isteyen eski iblisleri uyandırıyorlardı. Bir süre sonra içlerinden bazıları iblislerin etkisi altına giriyorlar ve belki de o güne dek perdenin gördüğü en vahşi korku öyküsü başlamış oluyordu!
Filmin başrol oyuncusu Bruce Campbell, yapımcılar arasında da yer alıyor; 1987’de çıkagelen ikinci filmle bir seriye dönüşüyordu ormandaki vahşi kan gölü! 2013’de ise türün yeni nesil yaman isimlerinden Fede Alvarez, elini korkak alıştırmayan bir yeniden çevirimle sürdürüyordu efsaneyi: ‘Evil Dead / Kötü Ruh’!
Vahşi ve bol kanlı korku efsanesinin yaratıcıları usta yönetmen Sam Raimi ve Bruce Campbell’ın yürütücü yapımcıları arasında olduğu yeni yorum ‘Evil Dead Rise / Kötü Ruh Uyanış’ karşımızda bu kez! Lee Cronin’in yazıp yönettiği yeni dokunuş, öyküyü, ormandaki kabinden, şehir merkezine, yıkılmak üzere olan yarı boş bir apartmana taşıyor! Farklı yaşam biçimleri sebebiyle birbirlerinden uzaklaşmış iki kız kardeşi tanıyoruz. İki kız kardeşten, üç çocuğuyla birlikte yaşayan anne olanı, canlanan kötü ruhun etkisi altına girince, ormandan şehre taşınmış oluyor kanlı vahşet!
Orijinal öykünün ve mirasın gereğini yapıyor yeni film: Kan banyosu! Çekirdek aile dahil hemen her şeyi parça parça etmekle kalmıyor, gerçek efsaneyi tekrar ait olduğu yere ormana gönderiyor son tahlilde! ‘Anneniz sizi ölümüne seviyor’ diyen afiş başta olmak üzere hakkını veriyor yönetmen vaat edilen kötülüğün! İki kız kardeşi canlandıran Lilly Sullivan ve Allysa Sutherland’a, Gabrielle Echols, Morgan Davies, Mirabai Pease, Anna-Maree Thomas ve yetenekli küçük aktris Nell Fisher eşlik ediyorlar.
Tavizsiz, çok sert fakat oluk oluk akan kanın grafik boyutta kalmasına özen gösteren, görüntü yönetmeni Dav Garbett’in hanesine artı değer yazan yapım, bir açıdan orijinal öykünün mirasını yiyip türe ekleme yapmasa da, serinin ve vahşi korku öykülerinin müdavimlerini kesinlikle mutlu edecektir! (3 / 5)
TANRININ YARATTIKLARI
-Doğru olan üzerine!-
İrlanda’nın kuzeybatı kıyısında, sakin bir balıkçı köyündeyiz… Yoksul, emekçi insanların yaşadığı köyün tek geliri balıkçılık. Yedi yıl yurtdışında yaşadıktan sonra aniden eve dönen oğlu için fedakâr bir annenin söylediği yalan, aileyi ve birbirine sıkı sıkıya bağlı köy halkını darmadağın eder! Çok sevdiği oğlunu korumakla, kendi dürüstlüğü arasında kalan bir anne… Doğru ve yanlış olan… Karanlık bir aile mirası aslında… Ayrımcı bir nobranlık öte yandan! Ve sulara karışan sırlar… Tahammül etmek, sonra seni sen yapan insani değerlerin, çok zor bir seçime yönlendirmesi…
Saela Davis ve Anna Rose Holmer’in birlikte yönettikleri keskin dram, darmadağın ediyor yüreği ve zihni! Usta aktris Emily Watson’un bildik performansına, ‘After Sun / Güneş Sonrası’nın müthiş başrol oyuncusu Paul Mescal eşlik etmiş. Başta Aisling Franciosi olmak üzere, Declan Conlon ve Toni O’Rourke, kadronun diğer iyi isimleri…
Galasını, Cannes Film Festivali’nin prestijli ‘Yönetmenlerin On Beş Günü’ bölümünde yapan orijinal adıyla ‘God’s Creatures’, iyi, kötü, ahlak, etik, aile, dürüstlük, yalan, suç, ceza, sabır, emek, şefkat, fedakârlık, sevgi gibi hayati kavramlar üzerinde dolaşırken, incelikli bir atmosferle tutsak ediyor izleyiciyi perdeye! Chayse Irvin’in titiz kamerası, artı değeri yürek söken filmin! Bazen geri dönüşsüz, iflah olmaz kötülüğe seyirci kalmaktansa kendi yüreğini parça parça etmeyi göze almalı insan olan! (3,5 / 5)
Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
Vedat Uyar imzası taşıyan komedi ‘Üçlü Pürüz’de başlıca rolleri, Okan Çabalar, Emrah Kaman, Korhan Erduran, Müfit Kayacan ve Selim Erdoğan üstleniyorlar. Ailelerinden gizli bir şekilde evlenen Fatih ve Eda, bankacı olan arkadaşları Serhat’tan sahte nikah memuru olmasını ve Adana’ya gelerek ailelerinin karşısında nikahlarını kıymalarını ister. Adana yolculuğunda Serhat’a nikâh şahidi olmaları için ortak arkadaşları Haktan ve Utku’da eşlik edeceklerdir ancak yolculukları sırasında arabalarının çalınmasıyla talihsiz silsilesi başlamış olur!
Babasını öldürenlerden intikamını almak için harekete geçen Ümit adlı gencin öyküsü!
Ümit henüz çocukken babası, ülkenin en büyük mafya baronları tarafından gözleri önünde öldürülür. Bu durum üzerine yakınları Ümit’i yurt dışına kaçırır. İntikam ateşiyle büyüyen Ümit, aradan geçen uzun yılların ardında geri döner. Aksiyonu öne çıkan dram ‘İntikam Oyunları’, Servet Aksoy imzalı. Barış Küçükgüler, Cansu Kanlıkaya, Wilma Elles, Mehmet Çepiç ve Turgay Tanülkü oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
‘Alem-İ Cin 4’, haftanın yerli korkusu! İrem üniversiteden sevgilisi Azat’la evlenmiştir ve mutlu bir evliliği vardır. Evlilikleri, İrem’in hamile kalmasıyla daha da taçlanmıştır. İrem kısa bir süre sonra sürekli aynı kâbusları görmeye başlar. Psikiyatrist bu durumu İrem’in çocukluğunda babasının ani ölümüyle yaşadığı kaybetme korkusuna dayalı travmalara bağlasa da bir süre sonra İrem, kâbus sandığı şeylerin aslında gerçek olduğunu anlar. Burak Çelik’in yönettiği, senaryosunu Alper Kıvılcım’ın yazdığı korku filminde Merve Özel ve Onur Aziz Özdemir, başrolleri üstleniyorlar.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
Altı yıl öncesine, 2017 yılına gidiyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!
Vizyonda bu hafta (21 Nisan 2017)
Salonlara ilk olarak 20 Ocak 2017’de uğrayıp, ikinci kez vizyon görecek olan sevimli Disney animasyonu ‘Moana’ dahil, toplam on iki film merhaba diyor bu hafta. Hemen her beğeniye seslenen yoğun haftanın filmlerinden dördü yerli yapım. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
BEDEN VE RUH
-Rüyalarda buluşanlar üzerine-
Macaristanlı ‘auteur’ isim Ildikó Enyedi’nin yazıp yönettiği ‘alışılmadık’ aşk öyküsü, sert olduğu denli hassas, gerçek olduğu kadar büyülü bir öykü yansıtıyor perdeye. Berlin Film Festivali’nin büyük ödülü, ‘Altın Aslan’ı kazanan dram, festivalden FIPRESCI ödülü dahil dört heykelcikle ayrılmıştı. Usta Macar sinemacının, on sekiz yıl aradan sonra çektiği uzun metraj kurmacası, Budapeşte’de bir mezbahada geçiyor.
Filmin açılış bölümünde, günlük rutinin en ufak ayrıntısına dek perdeye yansıdığı mezbahanın patronu Endre, sessiz, içine kapanık, gözlemci bir adamdır. Mezbahada çalışmaya yeni başlayan kontrol sorumlusu Maria ise, son derece asosyal, yalnız, kendine özgü genç bir kadındır. Birbirlerini ilk görüşte ilginç bulan çift, bir suç soruşturması sırasında psikoloğun fark ettiği önemli bir ayrıntı sonucu yakınlaşırlar: İkisi de aynı rüyayı görmektedirler.
Günümüz dünyasında sevginin nerede gizlendiğine dair duygusal bir masal, orijinal adıyla ‘Teströl és lélekröl’. Alışılmadık aşk hikâyesi, adının karşılığını fazlasıyla veren beden ve ruh üzerine içi dolu çıkarımlar yapıyor. Naif ruhlar ve nobran hayatın kıyısında sadece rüyalarda oluşan büyülü bir zarafetin resmini yansıtmış perdeye Macar sinemacı Enyedi. Rüyalardaki birliktelik, korku, endişe ve önüne geçilmesi imkânsız olan en özel his: aşk! Müthiş performanslarıyla Géza Morcsányi ve Alexandra Borbély’nin başrolleri paylaştıkları duygusal film, birçok ‘normal’ insanın, ‘hastalık’ olarak gördüğü hislerin en derin noktasında kuruyor kamerayı. İzleyicisini, öyküsünde yer alan aşk meselesine ikna etmeyi başaran Macar yapımı, geleneği olan, yetkin ve oturaklı bir sinemanın önemli ürünlerinden biri. Kesinlikle kaçırmayınız! (4,5 / 5)
KAYIP ŞEHİR Z
-Her ruh için bir ev var!-
Yaşanmış olaylardan perdeye uyarlanmış biyografik dram, lezzetli ve sürükleyici bir serüven de içeriyor. David Grann’ın aynı adlı kitabından uyarlanmış yapımın yönetmen koltuğunda, Cannes’de dört kez Altın Palmiye için yarışmış usta isim James Gray oturuyor.
Alkolik ve sorumsuz babasının kötü ünü yüzünden kıdem alamayan Binbaşı Percy Fawcett, 1920’li yılların ortasında Amazon ormanlarının derinliklerinde gizlendiği düşünülen uygarlığı keşfetmekle görevlendirilir. Bu keşif görevi, zamanla önüne geçilmesi imkansız bir tutkuya dönüşür.
Charlie Hunnam’ın başrolde müthiş bir performans gösterdiği yapımda, Robert Pattinson, Sienna Miller, Tom Holland ve Angus Macfadyen diğer önemli rolleri üstleniyorlar. Usta görüntü yönetmeni Darius Khondji’nin enfes görüntüleri, çok şey katıyor öykünün ruhuna. Beyaz adamın doymak bilmez hırsı ve emperyalist açlığıyla bilinmeyenin gizemi ve manyetizması. Öte yandan her ruhun kendi evini aradığı gerçeği. Manevi yanı güçlü öykü, insanı, insanlığı arıyor işin özünde. Medeniyetin içinde kendine ait bir ev bulamamış ‘başka’ ruhların özgürlük çabası, yetkin bir sinemayla anlatılmış. Brad Pitt’in uzun süredir Hollywood kolaycılığı ve alışkanlığından bambaşka yerlerde dolandığını ve bu filmde de yapımcı olarak görev aldığını, son bir not olarak düşelim. (4 / 5)
SILENCE
-Sessizliğin sesi-
Yedinci sanatın dev isimlerinden Martin Scorsese’nin yirmi beşinci uzun metraj kurmacası, Masahiro Shinoda imzalı 1971 tarihli Japonya yapımı ‘Chinmoku’ adlı tarihsel dramının yeniden çevrimi. İlk filme de temel olmuş Shûsaku Endô’nun (1923-1996) romanından uyarlanan yapımın senaryosu Martin Scorsese ve Jay Cocks imzası taşıyor.
On yedinci yüzyılda, iki Portekizli misyoner papazın, kayıp akıl hocalarını bulmak için çıktıkları Japonya seyahati ve karşılaştıkları gerçek. Hristiyanlığı yaymak adına Japonya’ya ayak basan misyonerlerin yaşadıkları ve gürültüyü bastıran büyük sessizlik! İki genç misyoner olan Rodrigues ve Garupe, bilmedikleri ve kendilerine tamamen yabancı bir kültür ve inancın egemen olduğu topraklarda, insanlarla, otoritenin baskısıyla, en önemlisi kendi inançlarıyla mücadele edeceklerdir. Şiddet, baskı ve işkenceyle karşılaşan rahiplerin verecekleri kararlar, inançlarını da sınar.
Hollywood’un genç yetenekleri Andrew Garfield ve Adam Driver’a eşlik eden usta isim Liam Neeson. Bir başka usta aktör Ciarán Hinds’de filmin oyuncu kadrosunda. Japon sinemasının büyük aktörlerinden Issei Ogata ise filmin en iyi performanslarından birini sergiliyor. Öyküsü ve meselesini kusursuza yakın bir biçimle birleştirmeyi başaran Scorsese filmi, teknik yanıyla da öne çıkıyor. Meksikalı görüntü büyücüsü Rodrigo Prieto’nun yetkin kamerası, Dante Ferretti’nin öykünün ruhunu ortaya çıkaran üst düzey yapım tasarımıyla uyumlu. Scorsese sinemasının başyapıtları arasında sayamayacak olsak da, sıklıkla perdeye yansımayan has sinema filmlerinden biri ‘Silence’. (4 / 5)
SON MACERA
-Uzatmalarda yaşanan heyecan-
Yaşlılıklarının keyfini sürecekken, banka tarafından borçlandırılan, kıt kanaat yaşamak zorunda bırakılan, buna karşılık, ilerlemiş yaşlarına ters orantılı bir hayat sevgileri olan üç yakın arkadaş, bir banka soygunu yapmaya karar verirler.
Edward Cannon’un 1979 tarihli Martin Brest filmi için yazdığı orijinal öykünün yeniden çevirimi, aktör kökenli yönetmen Zach Braff imzalı. Aynı isimli ilk filmde üç sıkı dostu, George Burns, Art Carney ve Lee Strasberg canlandırmışlardı. Yeniden çevirimde, bir başka dev üçlüyü birlikte izleyeceğiz: Michael Caine, Morgan Freeman ve Alan Arkin. Üç kafadara eşlik eden isimlerse, bir başka usta aktör Christopher Lloyd, Matt Dillon, John Ortiz ve yılların etki edemediği Ann-Margret.
Çağdaş bir Robin Hood öyküsü işin aslı, ince bir hüznün mizaha eşlik ettiği suç filmi. Zenginden çalıp, ihtiyacı olana dağıtan yakın arkadaşlar, dostluğun ve dayanışmanın hayati önemi, insanı hayatta tutan öncelikler. Müthiş oyuncu kadrosu, zarif filmin itici gücü olmuş. Hollywood popüler sineması içinde sevimli, sıcak, iyi kotarılmış, başarılı bir öykü. Sadece üç dev aktör adına değil, öyküsündeki naif durum dolayısıyla da keyifle izletiyor kendini. (3 / 5)
KAPAN
-Her davet iyi niyetli değildir!-
Afro-Amerikalı genç Chris Washington, beyaz kız arkadaşı Rose’un ailesiyle tanışmaya gider. Oldukça liberal ve modern görünümlü aile üyelerinin sıcak karşılaması, genç adamın hayalinde bile canlandırmayacağı netameli gelişmelere bırakacaktır yerini. Afro-Amerikalı aktör Jordan Peele’in yazıp yönettiği gizemli korku filmi, bilimkurgudan komediye uzanan birçok türü ihtiva ediyor içinde.
Gayet iyi başlayan ama elini daha ilk dakikalarda açık edip, farklı yerlere savrulan ve bazı anları oldukça sert yapım, işaret edip eleştirdiği ırkçılık tuzağına kendisi düşüyor. Oldukça sert, radikal ve sapkın bir beyaz adam eleştirisine dönüşüyor tür salatası. Daniel Kaluuya ve Allison Williams’ın başrolleri üstlendikleri yapımın, ülkesinde beklenmedik bir gişe başarısı elde ettiğini hatırlatalım.
İlginç ve derinliklerde gezen bir öykü izleyeceğimiz intibasına kapıldığımız açılışın ardından yüzeyde gezinen ve kendini gereksiz bir zorlama ve denemenin yükümlülüğüne sokan film, özellikle ne olursa olsun da korku olsun diyenlere ve ‘nedense’ popüler olmuş yeni denemelerin meraklı takipçilerine önerilir. (2,5 / 5)
Dört yerli yapım, Kazım Öz’ün yeni filmi ‘Zer’, 90’ların efsanevi Rock grubu Blue Blues Band’in ve iki dahi müzisyen Kerim Çaplı ile Yavız Çetin’in hikayelerini konu alan Belgesel ‘Blue’, Enes Hakan Tokyay imzalı dram ‘Miraç’ ve Çağlar Çorumlu ve Büşra Pekin’i başrolde izleyeceğimiz ‘Kolonya Cumhuriyeti’nin yanı sıra, bilimkurgu aksiyon ‘Max Steele’ ile Rusya’dan çıkagelen animasyon ‘Masha i Medved / Maşa ile Koca Ayı’, kalabalık haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!
MURAT ERŞAHİN