21 HAZİRAN 2013
Yeni haftanın film sayısı yedi. Notlarımız arasında yer alamayan yapımlar, Disney’in yeni üç boyutlu animasyonu, ‘Monster University/Sevimli Canavarlar Üniversitesi’, İnşallah/Inch’Allah ve Fransa’dan gelen dram ‘38 Témoins/38 Şahit’. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılın. Herkese iyi seyirler!
DÜNYA SAVAŞI Z
Eski bir Birleşmiş Milletler çalışanı, günün birinde aniden başlayan korkunç ve kaynağı belli olmayan bir salgın nedeniyle, dünyanın ve insan ırkının kaderini belirleyecek bir görevde bulur kendini. İnsanları, zombiye dönüştüren virüsün kaynağı ve çaresi en kısa zamanda keşfedilmek zorundadır. Dünyayı kurtaran adam bu kez, Brad Pitt. Aynı zamanda filmin yapımcıları arasında bulunan Pitt, Zombie külliyatının yeni filminde başarılı. Max Brooks’un ‘World War Z: An Oral History of the Zombie War’ adlı romanından uyarlanan aksiyon katkılı korku-gerilimi Marc Foster imzalmış. ‘Monsters Ball / Kesişen Yollar’, ‘Finding Neverland / Düşler Ülkesi’, ‘Stranger than Fiction / Lütfen Beni Öldürme’, The Kite Runner / Uçurtma Avcısı’ ve ‘Quantum of Solace’ gibi birbirinden farklı, kaliteli ve popüler örneklerle tanıdığımız Foster, yine büyük bir prodüksiyonun başında. Uçaktaki karmaşa başta olmak üzere bazı sahneleri büyük keyif veren ve çok iyi çekilmiş film, daha önce aynı mesele ve tür üzerine perdeye yansıyan işlerin bıraktığı ‘aynılık duygusu’ ve ‘ısırılmayanlar kurtarılabilir, ısırılanlar için yapacak bir şey yok’ acımasız çıkarımı ile aranıza mesafe koysa da, akılda kalıcı birçok sahne içeriyor. Özellikle finaldeki laboratuvar gerilimi gayet başarılı. Romero geleneğine bir katkısının olup olmayacağı soru işareti taşıyan ama türün meraklıları için mutlaka uyarısı içeren film izlenmeli. (3 / 5)
SESSİZ EV
2010 tarihli Uruguay filmi ‘La Casa Muda’nın yeniden çevirimi, 2011 tarihli. 2003 yapımı gerilim ‘Open Water / Açık Deniz’ ile anımsayacağınız Chris Kentis ve eşi Laura Lau, yine birlikte yönettikleri korku gerilime, keskin bir dram eklemeyi ihmal etmemişler. Sarah ve babası, aile yadigari eski göl evine giderler. Evi boşaltıp, satmaktır ailenin amacı. Sarah, babası ve amcasıyla evde yalnızken, kendini bir anda içerde kilitli bulur ve daha önemlisi, evde bir yabancı vardır. Kapalı mekan gerilimini oldukça başarılı veren yapım, sürprizler içeriyor. Kesintisiz tek çekim duygusu uyandıran film, gerçekten ürküten, koltuktan sıçratan sahnelere sahip. Başrolde, beyazperdedeki ilk rolünde izleyeceğimiz 89 doğumlu aktris Elizabeth Olsen var. Filmi, başından sonuna dek sürükleyen Olsen’in performansı, üst düzey.
Adam Trese ve Eric Sheffer Stevens, kadronun diğer isimleri. Küçük ve sınırları belli olsa da, pişman olmazsınız! (3 / 5)
HİPNOZCU
Ülkemizde ilk kez, 32. İstanbul Film Festivali’nde izlenme şansı bulan İsveç yapımı gerilim, dilimizde de aynı isimle basılmış çok satan kitaptan uyarlanmış perdeye. Alexander Ahndoril ve eşi Alexandra Coelho Andhoril’in, Lars Kepler mahlasıyla yazdıkları ‘Hypnotisören’, dedektif Joona Linna’nın maceralarının yer aldığı 8 kitaplık serinin ilki. Filmin, gösterime girdiği hemen her yerde beğenilip, popüler olmasının ardından, diğer kitapların da film hakları satın alınmış. Beyazperdenin, İsveçli bir polis dedektifi kahramanı var artık anlayacağınız. Gayet mütevazi, cesur, iyi niyetli ama yalnız bir polis Joona Linna. Bu karakteri beyazperdede, Tobias Zilliacus canlandırıyor. Kimliği belirsiz bir katil iki ayrı yerde, bir aileyi yok etmek üzere kanlı ve vahşi bir saldırı yapar. Katliamdan ağır yaralı olarak kurtulan evin oğlu şoktadır. Dedektif Joona Linna, çocukla iletişim kurabilmek için, hipnoz konusunda uzman olan Erik Maria Bark’tan yardım ister. Yıllar önce bir hipnoz seansı sırasında başına gelen aksi bir olay yüzünden, tekrar bu işlere girmek istemeyen adam, kendi çocuğu da kaçırılınca adeta mecbur kalır ve gizemli katille bir köşe kapmaca oyunu başlar. Hollywood’da çektiği ‘What’s Eating Gilbert Grape / Gilbert Grape’i Ne Yiyor?’ ‘The Cider House Rules / Tanrının Eseri, Şeytanın Parçası’, ‘Chocolat / Çikolata’ gibi popüler filmlerin ardından, ülkesi İsveç’e dönen ve kamera diyen Lasse Hallström’ün yönettiği karanlık filmde, Mikael Persbrandt ve usta aktris Lena Olini diğer önemli rolleri üstleniyorlar. Gayet iyi açılan, kuzey ışığıyla, karanlık öyküsüne titiz başlayan yapım, başarısını sürdüremiyor ve bariz sarkmalarla, izleyiciyi tatmin edemeyen finale dek sürüyor. Yine de, vasatın altına düşmüyor tabii Hallström. Orijinal müziğin, kameranın, oyuncuların ve atmosferin katkısı büyük. Bu arada, ‘Ejderha Dövmeli Kız’ serisi ile popülarite kazanan İskandinav polisiyesi hayranları, koşulsuz izlesinler filmi. Meraklısının bulup çıkaracağı lezzetler farklı olabilir. (2,5 / 5)
RÜZGARLAR
İlk uzun metrajı ‘İki Çizgi’nin ardından Selim Evci, ‘Rüzgarlar’ ile Antonioni sinemasına olan hayranlığını sürdürüyor ama bu kez, Angelopoulos ve Nuri Bilge Ceylan esintileri de hissediliyor perdede. Ses kayıtçısı Murat, Gökçeada’ya, İmroz ‘a gider. Gökçeada’nın tarihi ile ilgili bir fotoğraf sergisi açmak ister. Adada tek başına yaşayan Madam Styliani ile tanışır ve tarihin bu canlı tanığının fotoğraflarını çekmeye, anılarını kaydetmeye başlar. Madam’ın çok sevdiği torunu Eleni’nin adaya gelişi ve yapılan kayıtlar, geçmişi yeniden canlandıracaktır. Bellek, toplumsal değişimler, kimlik, tarih, acılar, yalnızlık duygusu ve bugünün gerçeği üzerine değinilerde bulunan dram, oldukça ağır bir tempoya sahip ve duygular, perdeden izleyiciye geçmekte zorlanıyor. Öykünün kafası karışık. Fakat yine de Selim Evci’nin ikinci denemesine tanık olmak, onun gelişim sürecini, tarzını ve sinemasına ait anahtar oluşları izlemek açısından meraklısı için ilginç olabilir. (1,5 / 5) MURAT ERŞAHİN