20 EYLÜL 2024
Bir hafta sonra Eylül’ü de uğurlayacağız… 20 Eylül vizyonu geldi çattı!
Vizyon filmlerinin tanıtımı ve artık sizin de ilgiyle takip ettiğiniz ‘Sinema Tarihinden 5 Klasik’ ‘Hafta Sonu Aile Sineması’ ve ‘Tarihte Bu Hafta’ bölümleri dışında, haftalardır artık tarihte ve anılarda kalmış bir Kadıköy sinemasını anımsatıyorum sizlere.
Devam ediyoruz!
İstanbul’un orta yeri sinemadır ya; Kadıköy’ün her köşesi sinematografiktir! Saint Joseph’in duvarı, Kadıköy Anadolu’nun denize inen yolu, Çarşı’nın balıkçıları, Kalamış’ın ağaçları, Kızıltoprak’ın rüzgârı, Moda’nın iskelesi, okulları, çeşmeleri, kiliseleri, köşkleri, çayırları, eczaneleri, lokantaları, meyhaneleri, kulüpleri, lokalleri, esnafları, doktorları, yazarları, şairleri, spor kulüpleri, hamamları, tramvayları, kedileri, köpekleri, renkli simaları ve elbet sinemaları… Kadıköy, günümüzde olduğu gibi eskiden de kültür ve sanata ev sahipliği yapıyordu. Beyoğlu ve Şehzadebaşı gibi Kadıköy de sinema salonlarının merkez semtlerinden biriydi. Bahariye Caddesi ve civarından Bostancı’ya dek uzanan bölgede çok sayıda kışlık kapalı salonlar ve yazlık bahçe sinemaları vardı. Çok azı günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarırken birçoğu yıkıldı, yok oldu, dönüşüme uğradı ve isimleri unutulmaya yüz tuttu.
Bu hafta sırada eski adıyla ‘Kafkas’ yeni adıyla Moda Sineması, Efes ve Feza Sinemaları var…
KAFKAS –MODA SİNEMASI
Bahariye’de, Halk Eğitim Merkezi’nin yanında; 1969’da Kafkas Sineması ismiyle kurulmuş, 1984’te Moda Sineması ismini almış, 2013’ten itibaren de Moda Sahnesi ismini alarak sinema ve tiyatro gösterimlerine devam etmekte olan sinema.
EFES VE FEZA SİNEMALARI
Kadıköy Altıyol’da, şimdi Sevimli İş Hanı olarak kullanılan handa –ki Banker Kastelli olarak bilinen Cevher Özden’in intihar ettiği eski Efes Çarşısı- iki sinema yan yana dururdu! İki salondan Efes Sineması yabancı filmlere, Feza Sineması ise yerli filmlere ev sahipliği yapardı.
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Grand Hotel
(Yönetmen: Edmund Goulding / 1932)
You Can’t Take It with You / Para Beraber Gitmez
(Yönetmen: Frank Capra / 1938)
Mrs. Miniver
(Yönetmen: William Wyler / 1942)
The Lost Weekend / Yaratılan Adam
(Yönetmen: Billy Wilder / 1945)
From Here to Eternity / İnsanlar Yaşadıkça
(Yönetmen: Fred Zinnemann / 1953)
HAFTA SONU AİLE SİNEMASI
ANNE VE BABA İÇİN
Close Encounters of the Third Kind / Üçüncü Türden Yakınlaşmalar
(Yönetmen: Steven Spielberg / 1977)
Heaven’s Gate / Cennetin Kapısı
(Yönetmen: Michael Cimino / 1980)
One From the Heart / Kalpten Biri
(Yönetmen: Francis Ford Coppola / 1981)
ÇOCUKLAR İÇİN
Onward / Hadi Gidelim
(Yönetmen: Dan Scanlon / 2020)
Luca / Luka
(Yönetmen: Enrico Casarosa / 2021)
Elemental / Elemental: Doğanın Güçleri
(Yönetmen: Peter Sohn / 2023)
Vizyonda bu hafta (20 Eylül 2024)
18 Eylül Çarşamba günü vizyon görecek olan Güney Kore yapımı müzikal belgesel ‘Jung Kook: I Am Still’ dahil olmak üzere, ikisi yerli yapım, toplam dokuz yeni film merhaba diyor 20 Eylül vizyonuna!
Şehir dışında bulunduğumdan ve kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan dolayı 20 Eylül haftasının filmlerine yapım notlarıyla değineceğim.
Yedi üyeden oluşan Güney Koreli müzik grubu BTS ile yakaladığı başarıyı, solo çalışmalarıyla da sürdüren popüler şarkıcı Jung Kook’un daha önce yayınlanmamış röportajları ile konser performanslarını bir araya getiren müzikal belgesel ‘Jung Kook: I Am Still’, 18 Eylül Çarşamba günü, haftanın erken vizyon gören filmi. Yönetmen koltuğunda oturan isim Jun-Soo Park.
‘Transformers One / Transformers: Başlangıç’, birbirinin en büyük düşmanı olan Optimus Prime ile Megatron’un yakın arkadaş olduğu orijinal öyküyü taşıyor perdeye. Josh Cooley imzalı bilgisayar animasyonu, popüler çizgi seriyi yeni nesille de tanıştıracak.
‘Mickey’s Mouse Trap / Mickey Mouse’ın Tuzağı’, Jaime Bailey imzalı bir korku-gerilim. Korku filmlerinin slasher alt türüne ait yapım, mizahi unsurlar da içermekte. Alex’in yirmi birinci doğum günüdür, ancak eğlence salonunda geç vardiyada mahsur kaldığı için arkadaşları ona sürpriz yapmaya karar verirler. Ancak Mickey Mouse gibi giyinmiş maskeli bir katil, Alex’in hayatta kalması için kendi oyununu onlarla oynamaya karar verir. Sophie McIntosh, Simon Phillips, Madeline Kelman ve Ben Harris, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
‘The Twilight / Alacakaranlık’ serisinin dördüncü halkası olan ‘The Twilight Saga: Breaking Dawn-Part 1 / Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1’ vizyona girmesinden on üç yıl sonra yeniden sinemalarda. Çok satanların belki de en popülerlerinden olan Stephenie Meyer imzalı ‘Alacakaranlık’ serisinin son romanı 754 sayfa olunca, beyazperde uyarlaması da ‘Harry Potter’a yapılan uygulamaya benzemişti. Yapımcılar, filmi ikiye böldüler. İlk bölümde, sırılsıklam aşık kahramanlarımız Bella ve Edward’ın mürüvvetine tanıklık ediyoruz. Balayının on dördüncü gününde Bella, bebek beklediğini anlıyor ama bebeğin babası vampir olunca doğum süreci teknik olarak imkânsıza yakın bir zorluk derecesine ulaşıyor bu arada aşkına karşılık bulamamış kurt adam Jacob’ta, aynı Bella gibi dayanılması güç acılar içinde kıvranıyor. ‘Gods and Monsters’, ‘Kinsey’ ve ‘Dreamgirls / Rüya Kızlar’ gibi nitelikli filmlerle anımsayacağınız Bill Condon imzalıydı ilk film. İkinci film ‘The Twilight Saga: Breaking Dawn-Part 2 / Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2’de bu kez Bella’nın ‘sıkı bir vampir’ olduğunu görüyoruz. Eşi Edward ve bebeği Renesmee ile birlikte takılıyorlar. Ekipten dışlanmış Irina, uzaktan izlediği küçük kızın vampire dönüşüp ölümsüz olduğunu iddia ederek, Volturi klanını, bizimkilere karşı kışkırtıyor. Cullen’ler, yabancı vampir klanları ve Jacob’un başı çektiği kurt adamlarla birleşerek Volturi’lere karşılaşacakları güne hazırlanıyorlar. Bill Condon, ikinci filmi de imzalamış.
Kocası öldüğünden, kızı da Avrupa’ya gittiğinden beri Tahran’da tek başına yaşayan yetmiş yaşındaki Mahin, bir öğleden sonra tanıştığı yeni biriyle yalnızlığını uğurlamaya hazırlanır. Maryam Moghadam ve Behtash Sanaeeha’nın birlikte yönettikleri Berlin’de Altın Ayı için yarışan İran filmi ‘Keyke mahboobe man / En Sevdiğim Pastam’ın başlıca rollerini Lili Farhadpour ve Esmaeel Mehrabi üstleniyorlar. Aniden geliveren mutluluk taptaze, ışıltılı bir ikinci bahar getirebilir, üstelik bunun yaşla hiç ilgisi yoktur diyor duygusal yapım.
Çin yapımı animasyon ‘Super Wings: Journey to the Center of the World / Harika Kanatlar: Dünya Turu’, Chao Zang imzası taşıyor. Arızalı bir denizaltı olan Comma’nın gelecekteki haliyle tanışmasını ve derin deniz depremleri ile kayıp canlıların arkasındaki korkunç komployu öğrenmesi öykünün odağında yer alıyor. Okyanus krizi sırasında Comma, süper bir dönüşüm gerçekleştirip Pete, Pearl, Da Zhuang ve Ateş Tavşanı ile omuz omuza savaşabilecek midir? Denizaltı ekibinin 80 günlük küresel macerası başlamak üzeredir.
İhsan Taş’ın yazıp yönettiği ‘Dedemin Gözyaşları’, lösemiyle mücadele eden torunu Mustafa'yı büyüten Kemal ile çok sevdiği torununun öyküsü. Lösemiyle mücadele eden torunu Mustafa’yı büyük bir sevgiyle büyüten Kemal’in hayatı, hiç beklemediği bir anda, bambaşka bir yöne savrulur. Küçük bir sahil kasabasında, dedesinin yanında mutlu bir çocukluk geçiren Mustafa’nın on yaşında yakalandığı amansız hastalık hem Kemal’i hem de tüm mahalleyi derinden etkiler. Bu zorlu süreçte, dede Kemal ile tanışan bir muhabirin gerçek kimliğini saklayarak haber peşinde koşması, beklenmedik olayların fitilini ateşleyecektir. Halil Ergün’ü başrolde izleyeceğimiz dramın diğer önemli rollerini Erkan Petekkaya, Ali Kürşat Uzun, Cem Kılıç, Seda Tosun ve Turgay Tanülkü üstleniyorlar.
‘Hükümet Bey’, Fatih Yıldırım’ın yazıp yönettiği bir komedi. Yönetmen Mehmet’in hayalini kurduğu korku filmini çekmek için gittiği Urfa’da tanıştığı Hükümet Bey’in öyküsü. Erkan Bektaş, Arzu Yanardağ, Ayhan Taş, Metin Keçeci, Selahattin Taşdöğen ve Ferdi Akarnur, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın.
İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!
Vizyonda bu hafta (20 Eylül 2013)
Yeni haftanın beraberinde getirdiği film sayısı yedi. 20. Adana Altın Koza Film Festivali’nde olduğum için yalnızca iki filmin basın gösterimine katılabildim. Sanırım haftanın önemli filmleri arasındalar ikisi de. Yerli dram ‘Meryem’ ile Ron Howard imzalı ‘Zafere Hücum / Rush’. Talihsiz prensesi Naomi Watts’ın canlandırdığı biyografik dram ‘Diana’, Sivas katliamı üzerine Soner Yalçın imzalı ‘Menekşe’den Önce’, gerilimli macera ‘Alex Cross’, Alman yapımı komedi macaera ‘Vampir Kızkardeşler / Die Vampir Schwestern’ ve Güney Amerika’dan, Peru’dan gelen animasyon ‘Minik Kahramanlar Macera Peşinde / Los Ilusionautas’ zengin programa sahip haftanın, izleme şansı bulamadığımız diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılmayı asla ihmal etmeyin. Herkese iyi seyirler!
MERYEM
İlk sinema filmi ‘Mommo’ ile yürek yaralayan ve dikkat çeken Atalay Taşdiken, ikinci uzun metrajında, yine dokusunu gayet iyi bildiği mekanda, kırsalda geçen bir öykü anlatmış. Kocasını henüz tanımadan apar topar evlendirilmiş genç Meryem. Evlendikten henüz altı gün sonra karısını, baba evinde boynu bükük bırakıp, büyük şehre, İstanbul’a giden ve ardında bıraktıklarını mutlak bir unutuşa hapseden adam. Genç, güzel, çaresiz, garip, yalnız, onurlu Meryem’in geleneklere mahkum edilen kaderi ve Anadolu’nun kanayan yaralarından biri. İnsan sefaleti işin özünde genç kızın yaşadıkları. Finalde heba edilen, harcanan, katledilen bir hayat karşısında, çaresiz ve acıyla dolu kala kalıyorsunuz koltuğunuzda. Düz bir sinemaya ve öyküsünün malum sınırlarına hapsolsa da, duygusu yüksek ‘hakiki’ filmin. Aynı ‘Mommo’ gibi, yönetmenin çevresinde tanık olduğu yaşanmışlıklardan oluşmuş ‘Meryem’. Hikayenin karanlık yanı, elem dolu, değişmesi güç bir toplumsal gerçeği işaretliyor. Başrolü üstlenen Zeynep Çamcı gayet iyi. Kayıpeder rolünde izlediğimiz yılların aktörü Mustafa Uzunyılmaz ve Meryem’e aşık, sorunlu genci oynayan İsmail Hacıoğlu da oldukça güçlü performanslar sergilemişler. Film müziğinin uluslararası isimlerinden besteci ve aranjör Youki Yamamoto, Anadolu’nun bir başına, izole ve unutulmuş ürkekliğinde, verdiği destekle, alçak sesli bir güç katmış filme. İçten, duygusal hikayesiyle sömürüden uzak kalmayı başarmış fakat ‘daha büyüleyici bir sineması olsaydı keşke’ diye düşündüren filmin ardından, şehirde geçen bir öykü bekliyor yürek şimdi Atalay Taşdiken’den. (2,5 / 5)
ZAFERE HÜCUM
Sadece bir spor filmi, ya da bazılarının müptelası olduğu Formula 1 heyecanı değil, dokümanterden beslenen müthiş bir sinema şöleni usta isim Ron Howard imzalı yapım. Biyografik dram, 70’li yılların efsane F1 pilotu Avusturyalı Niki Lauda ve en büyük rakibi İngiliz James Hunt’ın rekabeti üzerinden, sporun doğası dahil, birçok önemli mevzuya değiniyor. Ferrari ve Mc Laren rekabeti, spor ahlakı, dostluk, düşmanlık, en kapitalist, vahşi ve acımasız kuralların işlediği F1 dünyası, para, hızlı yaşam, nerede duracağını bilmek ve bizi biz yapan seçimlerimiz. Bir profesyonel ile serseri şövalyenin ölümüne rekabeti. Bazen en büyük düşmanımız, kurtarıcımız olabilir diyen film, Formula 1’in altın çağı olan 70’li yılların rekabetini belgesel görüntülerden yararlanarak can alıcı bir senaryoda işlemiş. Disiplinli, titiz ve mükemmeliyetçi Avusturyalı pilot ile her gününü son günü gibi yaşayan yetenekli, yakışıklı, sorumsuz ve son derece serseri İngiliz rakibi arasındaki mücadele, yarışın doğasını da yansıtır öte yandan. Hızın yanında psikolojik ve fiziksel dayanıklılığın önem kazandığı yarışta, hatalar olduğu kadar hayat veya ölüm üzerine verilecek anlık kararlar da önemlidir. Ayrton Senna ve Alain Prost rekabetinin, bir önceki kuşaktan başka bir örneği. Lauda’yı artuık usta olarak gösterebileceğimiz Daniel Brühl canlandırırken, uçarı İngiliz Hunt’a, karizmatik ve yakışıklı aktör Chris Hemsworth hayat vermiş. Olivia Wilde ve Alenandra Maria Lara ise, yarışçıların eşleri rolündeler. Dönemin atmosferini başarıyla yansıtan Ron Howard filmi, 70’lerin sosyal, sportif ve kültürel ‘in’lerini de serpiştirmiş öyküsüne. Oscar’ların favorilerinden biri olduğunu bağırıyor film. Gayet başarılı. (4 / 5)
Vizyonda bu hafta (20 Eylül 2019)
Beşi yerli, on yeni yapım merhaba diyor vizyona! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
GÖRÜLMÜŞTÜR
-İkili hayatlar-
Kısa metrajlarıyla tanınan Serhat Karaaslan’ın senaryosunu da yazdığı ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi, 38. İstanbul Film Festivali’nden ‘en iyi senaryo’ ve Ali Aga ile elde ettiği ‘en iyi kurgu’ ödülleriyle ayrılmıştı.
Zakir, İstanbul’da bir cezaevinde, mahkûmların mektuplarını okuma komisyonunda çalışmaktadır. Görevi bütün mektupları okuyup varsa sakıncalı yerlerini sansürlemektir. ‘Görülmüştür’ kaşesini vurmayı unutmadan tabii! Büyük hayali ise yazar olmaktır. Günlük hayatı, annesiyle birlikte yaşadığı evi, cezaevi ve gizlice gittiği yazarlık kursu arasında geçmektedir genç adamın. Yazarlık kursunda verilen ödevi yapmak üzere, kontrol ettiği bir mektuptan çıkan fotoğrafı gizlice alır dosyadan. Fotoğraf, cezaevi mahkûmlarından Recep ile karısı Selma’ya aittir. Bu fotoğraf ve görüşme günlerinde gördüğü Selma; Zakir için ilhamdan daha çok takıntıya dönüşür.
Başrolü üstlenen Berkay Ateş’e, Saadet Işıl Aksoy, İpek Türktan Kaynak, Erdem Şenocak, Müfit Kayacan, Banu Fotocan ve uzun süredir perdede izlemeyi özlediğimiz usta aktris Füsun Demirel eşlik ediyorlar. Yapımın görüntü yönetmenliğini Meryem Yavuz üstleniyor. Film, politik girizgâhının ardından, başka bir yöne, ‘farklı’ bir hikâyeye doğru yöneliyor. Ozon’un 2002 tarihli derinlikli dramı ‘Dans la Maison / Evde’ye öykünüyor adeta yönetmen; biçimi ve içeriği olgun düzeye getirmeyi ihmal ederek sadece!
Politik baskı, ikili yaşamlar, sansür, toplumsal ahlak, tutku, hayat-edebiyat ilişkisi değinileri; eli açık olmayan bir dizi takip ve bakışmalar serisi sonucu; sıkı bir karakter ve öykü yaratma fırsatını elden kaçırarak sona eriyor. Yine de özgün olma gayretinde, izlenmesi gereken bir deneme ‘Görülmüştür’. (2,5 / 5)
Başrolünü Brad Pitt’in üstlendiği, James Gray’in yönettiği gizemli macera ‘Ad Astra / Yıldızlara Doğru’, Sylvester Stallone’nin beyazperdenin ünlü aksiyon karakterine beşinci kez hayat verdiği ‘Rambo: Last Blood / Rambo: Son Kan’, özellikle küçük izleyicilere seslenen üç animasyon; Almanya’dan çıkagelen ‘Manou the Swift / Hızlı ve Tüylü’, bir devam filmi olan ‘Zoo Wars 2: Hayvanat Bahçesi’, çiftlik hayvanlarının hikâyelerini anlatan ‘Farmtastic Fun / Eğlenceli Çiftlik Arkadaşları’ ile birlikte dört yerli yapım; Semih Kaplanoğlu’nun yazıp yönettiği dram ‘Bağlılık Aslı’, başrolünü Sumru Yavrucuk’un üstlendiği, Mustafa Kotan’ın yönettiği ‘Annem’ ve iki korku örneği; Mohsen Rabiei imzası taşıyan ‘Kin’ ile Funda Tırpan’ın yazıp yönettiği ve başrolü üstlendiği ‘Siddah’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler!
MURAT ERŞAHİN