Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

19 OCAK 2024

18 Ocak 2024 Perşembe 19:47
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Evet… 19 Ocak! Koca yıl başladı. İlk ay bitiyor bile… Bu yıl da en az üçü-dördü yerli olmak üzere her hafta ortalama yedi-sekiz yeni film vizyon görüyor… 
19-25 Ocak haftası doğan ve hayata veda eden sinemanın ünlü isimlerine bakalım…
Yaman yönetmen Damien Chazelle ve özellikle aksiyon filmleriyle tanınan yönetmen Antoine Fuqua, 19 Ocak doğumlular… Dev auteur Federico Fellini ve büyük ustalardan David Lynch 20 Ocak tarihinde dünyaya gelmişler… Usta aktör John Hurt 22 Ocak doğumlu. Rutger Hauer 23 Ocak günü dünyaya gelirken, Nastassja Kinski 24 Ocak günü doğmuş. Onat Kutlar ise 25 Ocak doğumlu.
Audrey Hepburn 20 Ocak günü aramızdan ayrılmış. 21 Ocak günü Terry Jones ve Cecil B. DeMille hayata veda etmişler. Heath Ledger gencecik, henüz 29 yaşındayken, bir 22 Ocak günü hayatını yitirmiş. Orhan Aksoy, Jean Simmons ve Telly Savalas da öyle… Fatma Girik, Chris Penn, Theo Angelopoulos, George Cukor ve Ayberk Pekcan, 24 Ocak günü aramızdan ayrılan isimler. Ava Gardner ise 25 Ocak 1990 yılında hayata veda etmiş!

Necati Cumalı’nın ‘Kar Aydınlığında’ adlı şiiriyle noktalayalım giriş yazımızı…

‘Uyandım kar aydınlığında
O küçük kasaba uykuda
Uykusuz bir sıra kavak
Hem gider hem dinlerim
Düş önüme yol göster, derem benim
Kar mıhı atımın nallarında
Cebimde bir şişe konyak

Evlerinin avlusunda ayna nar
Sedirinde acı biber rengi bir kilim
Odan ıslak tahta kokar biraz da toprak
Gözlerim sana değer ısınır
Uzattım mı mangalına ellerimi
Her yanım tane tane mısır
Sanırdım patladı patlayacak

Sen sıcaktın yataklar sıcak
Pencerende aydınlık kar
Ateşim, kömürüm, esmerim benim
O günlerin tadı başka nerde var
Gençtik, âşıktık, deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik’

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Cat People / Kedi İnsanlar
(Yönetmen: Jacques Tourneur / 1942)

Les yeux sans visage / Çehresiz Gözler
(Yönetmen: Georges Franju / 1960)

Peeping Tom / Röntgenci
(Yönetmen: Michael Powell / 1960)

The Innocents / Masumlar
(Yönetmen: Jack Clayton / 1961)

Repulsion / Tiksinti
(Yönetmen: Roman Polanski / 1965)

 

 

Vizyonda bu hafta (19 Ocak 2024)
18 Ocak Perşembe günü vizyona merhaba diyecek olan ‘Queen Rock Montreal’ ile birlikte üçü yerli yapım olmak üzere, toplam altı yeni film vizyona görüyor 19 Ocak haftasında!
İstanbul dışında bulunup, ön gösterimlerine iştirak edemediğimden dolayı bu haftanın filmlerine sadece yapım notlarına değinerek yer vereceğim!
Saul Swimmer’ın yönettiği müzik belgeseli, Freddie Mercury, Brian May, Roger Taylor ve John Deacon’lı efsane müzik grubu Queen’in 1981 yılında verdiği Montreal konserinin restore edilmiş IMAX görüntülerini izleyiciyle buluşturuyor. “Queen Rock Montreal”, özellikle Queen hayranları için kaçırılmaz. 18 Ocak Perşembe günü vizyona giriyor film.
Ülkemiz izleyicisiyle ilk kez filmekimi’nde buluşan gizem yüklü macera ‘Le règne animal / Hayvan Krallığı’, ‘Love at First Fight / İlk Dövüşte Aşk’ ile tanıdığımız Thomas Cailley imzası taşıyor. Bilimkurguyla aksiyon arasında gezinen Fransa-Belçika ortak yapımı, Cannes Film Festivali’nde ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünün açılış filmi olarak gösterilmişti. Sebebi bilinmeyen bir mutasyon sonucu bazı insanlar hayvana dönüşmektedir. Bu ‘yaratık’lardan bazıları yetkililer tarafından ele geçirilmeden kaçmayı başarırlar. François oğluyla birlikte, dönüşerek ormana kaçan karısının peşine düşer. ‘Bu film sayesinde bedenler ve arzular, dürtüler ve bozukluklar, vahşi yanımız, çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakmak istediğimiz, aidiyet hissi ve hatta hâlâ etrafımızda olan ortak atalarımız hakkında düşünüp kendimi ifade etme fırsatı buldum’ diyor yönetmen Thomas Cailley. Memelilerden eklembacaklılara kadar filmde yer alan tüm hayvan türlerinin tasarımını İsviçreli çizgi romancı Frédérik Peeters üstlenmiş. Oyuncu kadrosunda ise Romain Duris, Paul Kircher, Tom Mercier ve Adèle Exarchopoulos yer alıyorlar. 
ABD-Fransa-Kanada ortak yapımı üç boyutlu animasyon ‘Migration / Ördeklerin Göçü’, Benjamin Renner ve Guylo Homsy tarafından yönetilmiş. Yeşilbaş ailesi biraz tekdüzedir. Baba Mack, ailesini güvende tutmak için New England göleti üzerinde sonsuza dek kanat çırpmaktan memnundur. Anne Page, bir şeyleri değiştirmek ve özellikle genç oğulları Dax ile yavru kızları Gwen’e tüm dünyayı göstermek istemektedir. Göçmen bir ördek ailesinin uzak diyarların heyecanlı hikâyeleriyle göletlerine inmesinden sonra Pam, Mack’i New York üzerinden tropikal Jamaika’ya gidecekleri bir aile yolculuğuna çıkmaya ikna eder. Yeşilbaşlar kış için güneye doğru yol alırken sağlam planları kısa sürede ters gider. Deneyimleri; ufuklarını genişletmeleri, yeni arkadaşlıklara yelken açmaları ve düşündüklerinin çok ötesini başarmaları için onlara ilham verirken, kendileri ve birbirleri hakkında hayallerinin de uzağında yatan şeyleri öğrenmelerini sağlayacaktır.
Senaryosunu Meriç Aydın ve Elif Dede’nin kaleme aldıkları, Mustafa Kotan’ın yönettiği, komedi ‘Kardeş Takımı’nın oyuncu kadrosunda Ceyda Kasabalı, Fırat Albayram, Mert Denizmen, Melis İşiten, Çağan Efe Ak, Ecrin Su Çoban, Mehmet Aybars Kaya ve Gece Işık Demirel yer alıyorlar. Sıradan bir okul sabahına uyandığını zanneden dört kardeş Deniz, Derya, Ali ve Yaz; anne babalarının aslında birer gizli ajan olduklarını öğrenirler. Anne babaları, olağanüstü teknolojilerin korunduğu TeknoStar için çalışmaktadırlar ancak bu teknolojileri ele geçirmek isteyen kötü güçler tarafından kaçırılmışlardır. TeknoStar, Dünya’nın geleceğine yön veren yüzlerce teknolojik icat ve yazılımın saklandığı önemli bir merkezdir. Evlerindeki gizli bir bölmede saklanan süper bilgisayar TA-OZ 4000 nam-ı diğer TAKOZ’un da yardımlarıyla hem anne ve babalarını hem de Dünya’nın geleceğini kurtarmak için maceraya atılan kardeşler; bu zorlu yolculukta gerçek bir ‘Kardeş Takımı’na dönüşeceklerdir.
Senaryosunu Gupse Özay’ın kaleme aldığı, Kıvanç Baruönü’nün yönettiği komedi ‘Lohusa’, yeni ebeveyn olan bir anne babanın ilk kırk gün boyunca yaşadıklarını taşıyor perdeye! Burcu ve Onur, çocuklarına kavuşacakları günü heyecanla bekleyen evli bir çifttir. Hamileliği boyunca doğumdan sonra onu bekleyen hayatla ilgili söylenenleri umursamayan Burcu, lohusa depresyonuna girmeyeceğine emindir. Ancak doğumun ardından bebeğiyle tek başına ilgilenmesi, uykusuzluk, hormonlarının değişmesi onun bambaşka gerçeklerle yüzleşmesine ve kendisini birbirinden komik olayların içerisinde bulmasına neden olur. Bu süreci en iyi şekilde yönetmeye çalışan Burcu, lohusa döneminin üstesinden gelmeyi başarabilecek midir? Başrollerini Gupse Özay ve Onur Gürçay’ın paylaştıkları mizah öyküsünde diğer önemli rolleri Hazal Türesan, Esra Ruşan, Elif Nur Kerkük, Cihan Albayrak ve Alper Baytekin üstleniyorlar. 
‘Afacanlar Kampta’, ‘Afacanlar İş Başa Düştü’nün devam filmi olarak, dedesinin işlettiği çocuk kampında çalışmaya giden Emirhan’ın bu kamp ortamında yaşadıklarını taşıyor perdeye. Babasının çalıştığı AVM’yi hırsızlardan kurtarmış olan Emirhan büyümüş, o günlerde tattığı dostluk ve macera ruhunun yerini, büyümenin getirdiği sorumluluklar almıştır. Dedesi Saffet’in şehir dışında işlettiği çocuk kampına çalışmak için geldiği o yaz, hayatında bir dönüm noktası olacaktır. Enes Ateş’in yönettiği komedi maceranın oyuncu kadrosunda ise Berat Efe Parlar, Bülent Polat, Talha Tosun ve Gürgen Öz rol alıyorlar. 
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 

 

TARİHTE BU HAFTA

On yedi ve altı yıl öncesine, 2007 ve 2018 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (19 Ocak 2007)

EMRET KOMUTANIM: ŞAH MAT
Engelliler Haftası etkinlikleri kapsamında zihinsel özürlü yedi kişi bir günlüğüne askere alınır. Karargâhta doğan karışıklıkları fırsat bilen eski ajan Karpov, geçmişteki bir olay yüzünden kin güttüğü Üsteğmen Levent’ten intikam almaya karar vermiştir. Karpov’un acımasız planlarına karşı Levent Üsteğmen ile Deniz Yüzbaşı birlikte mücadele edeceklerdir. ‘Emret Komutanım’ adlı TV dizisinin beyazperde versiyonunun yönetmeni Taner Akvardar. ‘Şehnaz Tango’, ‘Kınalı Kar’, ‘Üzgünüm Leyla’ gibi dizileri yöneten Akvardar’ın ilk sinema filminin en büyük kozu, adına son dönem yerli yapımların birçoğunda rastladığımız Mehmet Ali Erbil.  Sarp Levendoğlu, Seda Akman, Hamdi Alkan, Cengiz Küçükayvaz, Ahmet Mümtaz Taylan filmin diğer oyuncuları. Klişelerden beslenen esprilerle dolu yerli yapım, vasatın altında. 


SON OSMANLI: YANDIM ALİ
Yıl 1918… İstanbul, işgal altındadır. Donanmadan terhis edilen bahriye çavuşu Yandım Ali, yıllarca farklı cephelerde savaşmış, memleketin kurtuluşundan ümidi kesmiş bir külhanbeyidir. Tek hayali, evli sevgilisini kaçırıp Viyana’ya gitmektir. Bir gün, Mustafa Kemal’le tanışır ve fikrini değiştirerek, ülkede kalıp vatanın kurtuluşu için savaşmaya karar verir. Suat Yalaz’ın ünlü çizgi roman kahramanı ‘Yandım Ali’, beyazperdede Kenan İmirzalıoğlu tarafından canlandırılmış. Filmin yönetmeni ise, ilk sinema filmine imza atan Mustafa Şevki Doğan. Mondros mütarekesi sonrası, İstanbul’da geçen kahramanlık öyküsünün yapımcısı ise Mehmet Soyaraslan. Filmde Mustafa Kemal’i, 24 yaşındaki tiyatro oyuncusu Alican Yücesoy canlandırıyor. Makyajla yaşlandırılan aktör, Mustafa Kemal’e bir hayli benzemiş. Yücesoy, başarılı performansıyla ‘Atatürk’ rolünü, yıllarca üstlenen Rutkay Aziz’den devralacak gibi. 


HAYATINDAKİ AZİZLERİ KEŞFETME KILAVUZU
Az filmlik haftanın tek yabancı filmi, bağımsız bir yapım. Sundance ve Venedik gibi önemli film festivallerinden ödüllerle dönen yapım, otobiyografik bir dram. Bir müzisyen olan Dito Mondiel’in büyüme hikâyesi, bizzat Mondiel tarafından yazılıp yönetilmiş. Filmin başrolünü ise yetenekli aktör Robert Downey Jr. üstleniyor. Rosario Dawson, Dianne Wiest, Chazz Palminteri, Eric Roberts gibi güçlü oyuncuların yanı sıra Channing Tatum ve genç aktör Shia LaBeouf çok başarılı performanslar sergiliyorlar. 80’lerde New York’un yoksul mahallesi Astoria’da yaşayan Dito, günlerini suç ve çetelerle dolu karanlık sokaklarda geçirmektedir. Ailesi ve sevdiği kız dahil her şeyi ardında bırakıp Kaliforniya’ya gitmeye karar veren Dito, New York’a, doğup büyüdüğü mahalleye ancak yirmi yıl sonra, babası hastalandığında geri döner. Son derece etkileyici ve yürek burkan dram, haftanın kuşkusuz en iyi filmi.


 
Vizyonda bu hafta (19 Ocak 2018)
Üçü yerli, toplam altı yeni yapım; salonlara merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


COCO
-İnsan sıcağı animasyon, ‘sarılın sevdiklerinize’ diyor!-

‘En İyi Animasyon’ dalında Altın Küre kazanan, Oscar’da da adını kuvvetle duyurması muhtemel sıcacık film, Pixar’ın yeni bebeği! Lee Unkrich ve Adrian Molina imzalı animasyon, gelecekte büyük bir müzisyen olmanın hayaliyle yaşayan küçük Miguel’in hikayesi; aslında, Miguel’in ve ailesinin hikayesi; hayatta olanların ve artık yaşamayanların!
İdolü, neredeyse bütün Meksika’nın kahramanı olan efsane şarkıcı Ernesto de la Cruz olan Miguel’e müzikle uğraşmak, ailesi tarafından ‘yasaklanmıştır’! Müzisyen olarak bilinen büyük dedenin evi terk edişi bahane olarak gösterilmiştir bu karara. Yasaklara rağmen yeteneğini kanıtlamaya çalışan küçük çocuk, ölüler gününde yaptığı bir hata sonucu kendini ölüler şehrinde bulur ve geçmişin gizemli gerçeğini öğreneceği olağanüstü bir maceraya atılır.
Şöhretin yanıltıcılığı, erdem, onur, ihanet, unutuş, yetenek, vicdan, sevgi, aşk, fedakarlık, dostluk, iyilik, kötülük, ölüm, hayat, aile ve müzik… Öylesine bir arada olmanın değil; kararlılıkla bir arada kalabilmenin filmi ‘Coco’. Bütün bir hayata adanmış idealin, ihanete uğramış dostluğun, unutulmayan aşkın, ailenin, baba-kız sevgisinin, sıla hasretinin, yaldızlı anlık pırıltının değil, sonsuza kalacak ‘gerçekten önemli olanın’ öyküsü. Kendisini hatırlayan kimsenin kalmaması sonucu, sevdiği o son şarkıyı dinleyip, yok olan adamın sahnesi var ya; perdeye yansıyan binlerce özel andan daha etkileyici. Halen yaşıyorken, -ölmüş olman da fark etmiyor- seni halen hatırlayanlar varken yani, sevgiyle sarıl sevdiklerine. Hakiki olsun ama! Şarkılar söyle onlara. Ne denli çok sevdiğini. Kalbini kırdıklarını tamire giriş. Doğru olandan ayrılmamaya uğraş. En sevdiklerinin gözlerinin içine bakarak şarkılar söyle, iltifat et onlara. Kalbini aç.
Bizi hatırlayan son insan da ölüp gittiği zaman, ‘yok’ olacağız diyor film. Durmayın, sarılın birbirinize! (4 / 5)
 

AMAN DOKTOR
-Hayatı kucaklamanın filmi-

Müziğe, dansa, insana, özgürlüğe ve hayata aşık sinemacı Tony Gatlif usta, yeni filminde özgürlüğünden taviz vermeyen ‘yaşamaya aşık’ genç kız Djam’ın yolculuğunu öykülemiş. 
Amca dediği üvey babası, sevecen, mert, asi ve eski adam Kakourgos, uçarı, özgür ruhlu ve cesaretli kızı Djam’ı, tekneleri için son derece önemli olan bir parçayı yaptırmak için İstanbul’a gönderir. Yaşadıkları Midilli adasından yola düşen genç kız, İstanbul’da bir başına, çaresiz kalmış, kendinden biraz küçük Avril ile tanışır. İki genç, çıktıkları müzik, dans, hüzün, umut, elem, acı ve gurbet yolculuğunda yeni gerçekler ve yeni insanlarla dolu bir macera yaşarlar. 
Yunanistan ve Türkiye’de geçen öykünün başrolünde parlak bir keşif olan genç aktris Daphne Patakia döktürmüş! Ermeni asıllı usta Fransız aktör Simon Abkarian ve genç isim Maryne Cayon, yeni Gatlif gösterisinin diğer isimleri. Ülkemizde gerçekleşen çekimlerde ve yapım tasarımında emekleri olan filmin yardımcı yapımcılarından Suzan Güverte’ye bravo demeyi de unutmamak gerek. 
Hemen her Tony Gatlif filminin olmazsa olmazı, ustanın alametifarikası ‘müzik’, yine öykünün odağında. Rebetiko, zeybek, hüzünlü Anadolu ezgileri, ülkelerini terk edenlerin, gurbete göçmek zorunda kalanların, sıla hasreti çekenlerin, tutunamamışların elem dolu sesini yansıtıyor. Daha iyi, insanca bir hayat sürmek adına, ülkelerini terk edip, umuda yolculuğa çıkan yoksul ve yoksun göçmenlerin hayatları pahasına sürüklendikleri macera, diğer deyişle can pazarı; olanca gerçeği ve hüznüyle sergilenmiş. Midilli adasının tepesine yığılmış can yelekleri, onların; hayatta olup olmadığı meçhul kullanıcılarının acı öyküsünü haykırıyor sessizce. Bütün bu acıklı dünya halinin, ekonomik ve sosyal zulmün, dünya insanını gurbete düşürdüğü gerçeklikte, ‘boş verin’ diyor Tony Gatlif; ‘acımasız, hain bankalar ve sermaye, elimizdeki her şeyi alabilir. Masaları, tabloları, her eşyayı, hatta evin duvarlarını fakat umudumuzu, neşemizi ve sevgimizi alamaz. Birbirimize sarılalım, dans edelim, şarkılar söyleyelim, sevişelim, sevelim birbirimizi. Hayat sunulmuş bir armağandır insana. Tadını çıkaralım’. 
Hüznün omuz başından sıyrılıp bize gülümseyerek bakan umudun filmi, orijinal adıyla hınzır ‘Djam’! Hepimizin bildiği ve filme Türkçe adını veren ‘Aman doktor derdime bir çare’ türküsü de olanca hakikiliği ve gerçek anlamında yankılanıyor perdeden. Yürek parçalıyor fakat o hınzır umut yok mu, o kıpır kıpır hayat büyüsü. ‘Yaşıyoruz işte!’ diyor, insan sıcağı film ve bizi sarsarak, halen ‘hayatta’ olduğumuzu hatırlatıyor. Dostlarla oturup içmek, geniş zamanlar üzerine şiirler okumak, dans etmek, perdedeki şarkılara eşlik etmek istiyorsunuz oturduğunuz koltukta. (3,5 / 5) 


HAKARET
-Çözümsüzlük ve vicdan üzerine-

‘Altın Aslan’ için yarıştığı ‘Venedik Film Festivali’nde başrol oyuncularından Kamel El Basha ile ‘en iyi erkek oyuncu’ ödülü kazanan Lübnan yapımı, çözümsüz bir hale gelen ve görünürde ufak bir sorundan kaynaklanan probleme, içinde bulunduğu coğrafyanın acılı, kanlı, savaş ve zulüm dolu tarihsel geçmişini fon alarak yaklaşıyor. Lübnanlı sinemacı Ziad Doueiri’nin yönettiği ve senaryosunu, Joelle Touma ile birlikte kaleme aldığı keskin dram, Beyrut’un acı ve kargaşa dolu geçmişi ile bugününe, ‘içerden’, ‘hakiki’ ve ‘samimi’ bir bakış atıyor.
Günümüz Beyrut’undayız. Araba tamircisi Tony Hanna, Lübnanlı bir Hristiyan. Eşi ve doğmamış bebeğinin tatlı telaşı ile yaşayan, sıradan, politik tavrı olan öfkeli bir vatandaş. Filistinli mülteci Yasser Abdallah Salameh ise bir inşaat şirketinde çalışan kendi halinde ve işinde oldukça iyi, titiz bir ustabaşı. Bu iki farklı adamın yolu tatsız bir olayla kesişir. Tony’nin oturduğu sokağın altyapı çalışmalarını yürüten şirket çalışanı olarak Yasser, Tony’nin balkonundaki usulsüz gideri tamir etmek ister ama ev sahibi tarafından tepkiyle karşılanır. Gidere müdahale eden Yasser, Tony’nin beklenmedik tepkisiyle ona kaba bir söz eder. Ardından Tony, Yasser’e bir nefret suçu işler sözleriyle ve Filistinli, Lübnan’lı adama fiziksel müdahalede bulunur. Önce basit ve önemsiz gibi görünen bu husumet, giderek büyüyerek, mahkemeye düşer ve politikacıların da dahil olduğu bir devlet sorunu halini alır. Mahkeme sırasında geçmişin kapanması güç yaraları da açığa çıkar bir bir…
Günümüz Beyrut’unda, acılı bir coğrafyada demlenen öfkenin omuz başında, geçmişle hesaplaşmanın ve düşmanlıkları bertaraf edip, affedebilmenin, yola birlikte devam edebilmenin olasılıkları üzerine bir film ‘Hakaret’ . Geçmişin belge görüntüleri gerçekten kan dondurucu. Neyi, nasıl söylediğini gayet iyi bilen Lübnan yapımı, halen kanayan tarihi yaraların, kabulleniş, utanç ve vicdanla tedavi edilebileceğini varsayıyor. Büyük bölümü kapalı mekanda, özellikle mahkeme salonunda geçen filmin atmosferi ve gerilimi de üst düzey. Başrolleri Adel Karam ile Kamel El Basha paylaşıyorlar. Rita Hayek, Camille Salameh ve Diamand Bou Abboud ise, kadronun son derece başarılı diğer isimleri. Akla, yüreğe, çokça vicdana sesleniyor film! Senaryosu, yönetimi ve oyuncuları ile çok güçlü bir politik dram Lübnan yapımı. Kati surette ıskalanmamalı. (4 / 5)
 
Youtube’da fazla takipçisi olan internet fenomenine çekilen komedi ‘Enes Batur Hayal mi Gerçek mi?’, Serkan Acar’ın yönettiği ve başrollerde Belçim Bilgin ile Halil Sezai’yi izleyeceğimiz duygusal yapım ‘Rüzgar’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar