Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

19 AĞUSTOS 2011

18 Ağustos 2011 Perşembe 20:38
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Merhaba dostlar! Bu hafta vizyona giren dört yeni filmden, notlarımız arasında olmayan tek film; Robert De Niro ve Monica Bellucci’li İtalyan yapımı romantik komedi “Her Yerde Aşk”. Robert Redford imzalı “Suikast” ve dramatik korku “Vampir Cehennemi” haftanın iyileri. “Arabalar 2” ise küçük izleyicilere sesleniyor. İyi seyirler herkese!

SUİKAST
İzleyiciyle ilk olarak 30. İstanbul Film Festivali’nde buluşan “Suikast / The Conspirator” Robert Redford imzalı. Usta oyuncu-yönetmenin politik ve tarihi dramı, ülkesinin geçmişine ve bir bakıma bugününe aynı anda bakmayı başarıyor. 1865 yılındayız. ABD’nin 16. başkanı olan Abraham Lincoln’ün, başkan yardımcısı Andrew Johnson’un ve Dışişleri Bakanı William H. Seward’ın eşzamanlı suikastlar sonucu öldürülmelerine tanık oluyoruz. Yaşanan iç savaş sonrası ülkesinin birliğini sağlayan ve köleliği kaldıran Abraham Lincoln’ü vuran isim, aşırı güney taraftarı bir aktör olan John Wilkes Booth’tu. Redford’un filmi suikastlar sonucu yaşananları, suçlu bulunanları ve mahkeme sürecini öykülüyor. Oldukça liberal ve eleştirel bir gözle tabii. Suikastın ardından yedi erkek ve bir kadın, suikastları düzenlemek suçundan tutuklanıyorlar. Suçlananlar arasındaki tek kadın Mary Surratt, John Wilkes Booth ve diğerlerinin buluşup, eşzamanlı saldırıları planladıkları pansiyonun sahibi. Oğlu da bu isimler asında. İç savaşta kahramanca savaşmış ve henüz yeni avukat olmuş Frederick Aiken, kadını askeri mahkemede savunmayı başta gönülsüzce kabul ediyor. Fakat bür süre sonra görüyor ki; müvekkili suçsuz. Bütün ailesini korumak adına her türlü şeyi yapmaya hazır bir kadın ve onu savunmak için elindeki hemen her şeyi riske etmeye hazır bir hukuk adamının öyküsü perdedeki. Fedakârlıkların, ikiyüzlü politik manevraların, derin hesapların, zayıflıkların, gerçeklerin hikâyesi. Tarihin önemli bir noktasına odaklanmış dürüst bir film çekmiş Robert Redford. Her an, her yerde yaşanmış ve yaşanacak dünyanın can acıtan yanlarını, haksızlılarını ve zalimliliğini anımsatmış bir kez daha. Bu arada başrolleri paylaşan Jams McAvoy ve Robin Wright’ın üstün performanslarına; Kevin Kline, Tom Wilkinson, Evan Rachel Wood, Danny Huston gibi birçok ünlü isim eşlik ediyor. Sanat yönetimi ve Newton Thomas Sigel’in kamerasının filme daha birçok artı değer eklediğini de not düşelim.

VAMPİR CEHENNEMİ
Jim Mickle ve Nick Damici’yi 2006 tarihli “Mulberry Street” filminden tanıyorum. Manhattan’da, kana susamış farelere dönüşen insanları anlatan film, sosyoekonomik meseleleri eşeliyordu bir yandan. Bağımsız korku filmlerine gönül vermiş ikili bu kez, orijinal adıyla “Stake Land” de yeniden bir aradalar. Birlikte yazdıkları senaryoyu ilk filmdeki gibi yine Jim Mickle yönetmiş. Nick Damici ise yine başrol oyuncuları arasında. Bu kez yine bir salgın var ortada. Vampir yaratıklar ve yaşanacak bir yer bulmak umuduyla yollara düşen bir avuç insan. Bütün Amerika’yı etkilemiş salgın, ekonomik ve siyasi felakete yol açmış. Kanun ve otorite boşluğunda ‘kardeşlik’ adlı tarikatın insafına kalmış insanlığın kaderi. Bir ulusun ve tarihin sonu gelinen nokta. Yeni yetme bir oğlanın büyüme hikâyesi bir yandan da film. Tecrübeli vampir avcısıyla, kendisine emanet edilen genç adamın dostluğu öte yandan ve dehşet dolu yolculukta karşılarına çıkan farklı karakterler. Yoksunlukla sarmalanmış ümitsiz bir ‘büyük resim’. “Witness” ve “Top Gun” filmlerinin çekici aktrisi Kelly McGillis, fena halde bozulmuş olarak çıkıyor karşımıza. Buruk sürprizi, henüz açılış sahnesinden itibaren bizi sarıp sarmalayan atmosferle öteliyoruz. Karanlık yapım, “Zombieland”ı andırıyor. Fakat daha mütevazı, daha gönül adamı bir iş. Bağırmadan, fazla şıklığa kaçmadan düşündürüyor. Bir tavrı, bakışı; en önemlisi ruhu var. Steinbeck ve Faulkner metinleriyle içli dışlı. Hatta John Berger’in kırsal anlatıları var kadrajda. Yaşadığımız ve sona gelip dayandığını düşündüğümüz gezegenin distopik haritası perdeye yansıyan. Kanın ve çıkışsızlığın kokusu.

ARABALAR 2
Pixar’ın bombalarından biri olan 2006 tarihli “Cars / Arabalar”, “Toy Story / Oyuncak Hikâyesi”nin, yaratıcısı John Lasseter imzalı bir projeydi. Sevimli yarış arabası Şimşek McQueen ve can dostu araba çekicisi Mater, dostluğun tanımı ve dayanışma gibi önemli kavramları hatırlatıyorlardı izleyiciye. Kahramanlarımız, devam filminde kendilerini Dünya Grand Prix’sinde buluyorlar. Japonya ve Avrupa’nın, Paris, Londra gibi can damarlarında sürecek kıyasıya yarış, uluslararası bir casusluk macerasıyla renklenir. James Bond’u çağrıştıran İngiliz casus araba FinnMcMissile, stajyer ajan Holley Shiftwell ve ünlü İtalyan yarış arabası Francesco Bernoulli; ikinci bölümün yeni simaları. Bu kez filmin odağında; fedakâr çekici Mater var. Olaylar, onun üzerinde dönüyor gibi. İlk filmin tadında olmayıp; bize hissettirdiği samimi duyguları yakalayamasa da; sonuçta John Lasseter imzası var karşımızda. Son tahlilde ‘mesele’, yerini eğlenceye bırakmış.
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar