18 TEMMUZ 2014
Yedi filmlik yeni vizyon, hemen her beğeniye sesleniyor. İlk filmini geçtiğimiz yıl izlediğimiz, korku-gerilime aksiyon ekleyen şiddet yüklü yapımın ikinci halkası ‘The Purge: Anarchy / Arınma Gecesi: Anarşi’, William Eubank imzası taşıyan ürkütücü ve ilginç bilimkurgu gerilim ‘The Signal / Sinyal’, yerli yapım ‘Bir Don Juan Öldürmek’ ve Barselona’da yaşanan iç içe geçmiş öyküleri perdeye taşıyan komedi ‘Barcelona, nit d´estiu / Barselona’da Bir Yaz Gecesi’ haftanın, notlarımızda yer veremediğimiz diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın. Herkese iyi seyirler!
HAYALET
Soğuk savaş döneminde bir Sovyet denizaltısının kaptanı olan Demi, dünyanın kaderinin elinde olduğundan habersiz, denize açılır. Geçmişin yarattığı tahribat ve psikolojik sorunlarının üstüne, üst düzey KGB ajanlarından bir grubun, denizaltıya dahil olmasıyla birlikte, insanlığın neredeyse tümünü etkileyecek olaylar tetiklenir. Denizaltının klostrofobi ağırlıklı, dar mekanında geçen öykü, elindeki malzemenin ve öykünün hakkını veremiyor ne yazık ki! Yaşanmış bir denizaltı kayıp vakasından, Todd Robinson’un orijinal senaryosuyla, bir komplo teorisi yaratan filmin başrolünde, usta aktör Ed Harris’i izliyoruz. David Duchovny, William Fichtner, Sean Patrick Flanery, Kip Pardue ve misafir oyuncu olarak maço kadroya lezzet katma gayretindeki Lance Henriksen, denizaltı geriliminin aktörlerini oluşturuyorlar. Akla ister istemez, 1981 tarihli Batı Almanya yapımı, Wolfgang Petersen klasiği ‘Das Boot’ geliyor. 95 yapımı Tony Scott filmi ‘Crimson Tide / Denizde İsyan’, John McTiernan imzalı 1990 tarihli ‘The Hunt for Red October / Kızıl Ekim’, 2000’de Jonathan Mostow’un alt türe yeni bir ruh ekleme gayretindeki filmi ‘U-571’, 1958 yapımı Robert Wise filmi ‘Run Silent Run Deep / Sessiz ve Derinden Git’ ve 1957’de Dick Powell’ın yönettiği ‘The Enemy Below’u da gayet iyi denizaltı filmleri arasında anabiliriz. Sonuç olarak, orijinal adıyla ‘Phantom’, öyküsünün vaat ettiği, aksiyon, gerilim ve heyecanı yaşatamayan, atmosfer yaratmada ciddi sorunlar yaşayan vasat altı bir film olarak yerini alıyor, beyazperdenin periskoplu filmleri arasında. (2 / 5)
ÇÖLDEKİ İZLER
‘Praise’, ‘We Don’t Live Here Anymore / Aşk Artık Burada Oturmuyor’, ‘The Painted Veil / Duvak’, ‘Stone / Şantaj’ adlı filmlerden tanıdığımız rafine sinemacı John Curran imzalı Avustralya filmi, 33. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde ‘Altın Lale’ için yarışmıştı. Venedik Film Festivali’nde ‘Altın Aslan’ adayı da olan yapım, Avustralyalı yazar ve gezgin, Robyn Davidson’ın kendi yolculuk anılarını kaleme aldığı aynı adlı kitabından, Marion Nelson tarafından uyarlanmış perdeye. Özgür ruhlu, maceraperest Robyn Davidson’ın, sadık köpeği ve dört deveyle 1977 yılında Avustralya çöllerinde yaptığı yolculuğu konu alıyor film. Rick Smolan adlı fotoğrafçı da, Davidson’ın yolculuğunu kaydeden National Geographic çalışanı olarak giriyor öyküye. Büyüleyici görüntüler eşliğinde, Batı Avustralya çöllerinde 1700 millik nefes kesici bir yolculuğa tanık olurken, genç bir kadının, doğaya meydan okuyuşuyla; feminizmden, hikâyenin geçtiği ‘derin’ coğrafya nedeniyle, sömürgeciliğe kadar pek çok tema yansıyor perdeye. Yönetmen John Curran, New York’tan Avustralya’ya yerleştiği dönemde, 80’li yıllarda keşfetmiş Robyn Davidson’ın biyografik kitabını. Genç kadının bir anlamda kendisini keşfetmek için yaptığı macera dolu yolculuğu, kendi yolculuğuna çok yakın bulan Curran, filmi çekmekten büyük heyecan duyduğunu belirtmiş. Genç kaşif Davidson’u, yıldızı hızla parlayan yetenekli aktris Mia Wasikowska’nın canlandırdığı filmde, fotoğrafçı Smolan rolünü ise, Adam Driver üstleniyor. Ardında, bildik hayata dair hemen her şeyi bırakarak, çöllere düşen genç kadının genlerindeki özgürlük sevdası, 2007 tarihli Sean Penn imzalı ‘Into The Wild’ın, Emile Hirsch’in canlandırdığı ana karakteri Chris McCandless’ı getiriyor akla. Fakat Penn’in radikal özgürlük resitalinin gücü ve etkisinden epey uzakta Curran’ın filmi. Yine de ilginç ve seyri hoş. Bünyeye de iyi geliyor üstelik! (3 / 5)
CESUR ZEBRA
Güney Afrika yapımı, üç boyutlu animasyon, yarım çizgili sevimli zebra Khumba’nın macerasını taşıyor perdeye. Özellikle küçük yaştaki izleyiciye seslenen çizgi film, yarısı çizgili, yarısı düz Zebranın, kuraklığa son vermek üzere, suyun kaynağına yaptığı macera dolu yolculuğu öykülemiş. Yolculuk boyunca, farklı dostluklar edinen Khumba, çeşitli tehlikelerle de boğuşuyor. Farklı olmanın son derece doğal bir şey olduğunu, farklılıktan çekinmememiz gerektiğini, doğanın gücünü, insan ırkının tahripkar zalimliğini, dayanışmanın ve dostluğun önemini, iyilik ve kötülüğün mücadelesini, doğal bir dekorda işleyen yapımın orijinal seslendirme kadrosunda, Steve Buscemi, Laurence Fishburne, Richard E. Grant, Liam Neeson gibi usta isimler yer alıyorlar. Başta Pixar olmak üzere, gelişmiş, üst düzey animasyonlardan biçim ve teknik olarak ayrılan yapım, fazla tanıdık da olsa, öyküsüyle ayakta kalmayı başarıyor. (2,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN