18 HAZİRAN 2010
Haftanın film sayısı dört. Usta yönetmen Neil Jordan´ın yeni çalışması, fantastik dram ´´İlahların Aşkı / Ondine´´ ve haftanın tek yerlisi ´´Off Karadeniz´´ adlarına basın gösterimi düzenlenmeyen iki film oldular. ´´Gezegen 51´´ ve ´´Şüphe´´ ise notlarımız arasında. Herkese iyi seyirler! Okulların kapandığı bu haftadan itibaren serin sinema salonlarının çocuklara ve gençlere ayrıldığını belirtmekte yarar var.
ŞÜPHE
Yunanistan yapımı psikolojik gerilim, oldukça tekdüze ve sıkıcı. Bunu, en başından söylemem gerek. Alexis Alexiou, yazıp yönettiği ilk uzun metrajında, ´kendine özgü´ olmanın epey uzağında kalmış. Marc Evans imzalı İngiliz filmi ´´Trauma / Travma´´, türün kişilikli İskandinav örneği ´´Naboer / Kapı Komşusu´´ ve Brad Anderson´un ´´The Machinist / Makinist´´inden tutun da, Cronenberg ve Lynch sinemasının kodlarına oldukça öykünen yönetmen, kapalı mekânda geçen gerilimini, nevi şahsına münhasır, özgün bir atmosferle sarıp sarmalamayı başaramamış. Şizofreni, paranoya, tutkunun delirtici dört duvarında geçen karanlık bir aşk ve cinayet öyküsü. Henüz başlamadan biten ilişkiler, insan doğası ve yaşanan anın aldatıcılığı. Önceleri birçok kez izlediğimiz bir dolu filmin zayıf bir kopyası olarak değerlendirebileceğim yapımın sadece başrol oyuncusu fena değil. Hatta filmin en olumlu noktası ´Iasonas´ adlı ana karakteri canlandıran Yorgos Kakanakis adlı aktör. Bu notun dışında; kan şekerini düşüren, öyküsünü ele alıp işlemesi açısından biçim ve anlatı olarak fazla iddialı olup, sıradanın epey altında seyreden bir deneme duruyor perdede.
GEZEGEN 51
İspanyol orijinli ortak yapım animasyon, başta bilimkurgu sineması olmak üzere bütün bir sinema tarihine saygılarını sunmuş aynı zamanda. ´´Singin´ in the Rain´´, ´´Dünyanın Durduğu Gün´´, ´´E.T.´´, ´´Alien´´, ´´The Terminator´´, ´´Geleceğe Dönüş´´, ´´Grease´´, ´´Star Wars´´ bu filmlerden ilk akla gelenler… Uzun yıllar bilgisayar oyunu hazırlayan Jorge Blanco´nun ilk yönetmenlik deneyiminin senaryosu, ´´Shrek´´in yaratıcılarından Joe Stillman imzası taşıyor. Amerikalı bir astronot, uzayın derinliklerindeki gezegen 51´e ayak bastığında, burayı ilk keşfeden insan olduğunu düşünmektedir. Kendisi için küçük, insanlık için büyük bir adım olarak düşündüğü o ilk adımını atarken acı gerçeği fark eder. Uzay gemisiyle indiği yerde sevimli, küçük yeşil yaratıklardan oluşan çekirdek bir aile barbekü partisi yapmaktadırlar. 50´li yılları sürmekte olan gezegen halkı, astronotu, yıllardır korkulan bir tehdit olarak algıladıkları uzaylı bir canavar olarak karşılar. Evin, okulunu bitirip hayata ilk adımı atmakta olan genç oğlu Lem ise, astronot Chuck ile kurduğu dostluğu, bütün gezegene gösterip, Chuck´ın gittikçe azalan süre içinde dünyaya dönmesine yardım etmek üzere kolları sıvar. ´Öteki olmak´, kırılması güç önyargılarımız, korkularımız ve tutuculuğumuz gibi ciddi mevzular işleyen sevimli animasyon, bütün bunları ´çok tanıdık´ fakat iyi niyetli ve samimi bir öyküde işlemiş. Birçok kez ´dejavu´ yaşadığımız sahneleri ötelersek, yaratılan karakterler, ortadaki durum ve genel işçilik anlamında vasatın epey üstünde bir seyirlik bulacağız perdede. Önemli olan bakmayı ve görmeyi bilmek diyenlerdenseniz bir sorun yok. ´Unchained Melody´, ´Be Bop a Lula´, ´Mr. Sandman´, ´Macarena´, ´Singing in the Rain´, zengin soundtrack´in öne çıkan şarkıları… Son tahlilde, ´şu kâinatta bir toz zerreciği kadarız, neyi paylaşamıyoruz?´ sorusunu sorup, her işin başının sevgi, barış, anlayış ve dostluk olduğunu kim bilir kaçıncı kez hatırlatan film, okulların tatil olduğu bu hafta sonu çocuklara enfes bir yılsonu armağanı olabilir.
MURAT ERŞAHİN