18 EYLÜL 2015
Altı filmlik yeni haftanın dört yenisi notlarımız arasında. İki yerli komedi; ‘Can Tertip’ ile ‘Kara Bela’ notlarımızda yer alamayan yapımlar. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
SICARIO
Kanadalı sinemacı Denis Villeneuve’nun Cannes’de Altın Palmiye adayı olan yeni filmi, aksiyonu yerinde bir dünya hali dramı. ‘Un 32 août sur terre’, ‘Maelström’, ‘Polytechnique’, ‘Incendies / İçimdeki Yangın’, ‘Prisoners / Tutsak’, ‘Enemy / Düşman’ gibi nitelikli uzun metraj filmlerinin ardından, belki de en usta işi filmine imza atmış Villeneuve. Meksika’nın uyuşturucu kartellerine karşı yürütülen mücadeleye idealist FBI ajanı Kate Mercer’de dahil edilir. Genç ajan, aniden içine düştüğü, hiç tanımadığı, netameli, hukuk dışı dünyanın kuralları ve asla ödün vermem dediği idealleri arasında kalakalır. Son derece güçlü işçilik ve etkileyici atmosfer, detaylı ama oldukça sade, yalın, duru anlatımı daha da değerli kılmış. Kötülükle mücadele etmek için karanlıkta nefes almalısınız tezini öne sürüp, dünya artık yaşanacak yer değil; adalet ve hukuk ise, bu vahşi ormanda çok nadir bulunan kavramlar diyen öykü, Taylor Sheridan imzası taşıyor. Viktorya döneminin ifadesini, başka bir duyarlılığa taşıyan Emily Blunt, iki usta aktöre; Benicio Del Toro ile Josh Brolin’e eşlik ediyor. Üç oyuncu da kusursuza yakın performanslar sergilemiş, Meksika’nın tam ortalık yerinde adeta gerilla ruhuyla ama görkemli bir prodüksiyonla çekilmiş gerilimli macera. Özellikle bazı hava çekimlerinin detayı, ‘dev’ görüntü yönetmeni Roger Deakins’ın dehasını fazlasıyla yansıtıyor. İzlandalı Jóhann Jóhannsson’un orijinal müziği, an be an tırmanan gerilimi destekler nitelikte. Tony Scott’un 2004 tarihli ‘Man On Fire / Gazap Ateşi’ ile beraber, Meksika’nın bozuk düzen kaldırımlarını ve şiddetin gerçekliğini bu denli iyi yansıtan az film izlemişizdir. Mevzuyu içerden anlatan ve güçlü sosyolojik tespitleriyle akla kazınan Amat Escalante’nin 2013 tarihli ‘Heli’si ile birlikte, tür ve öykü külliyatına geçebilecek derecede güçlü bir yapım duruyor karşımızda. Sadece Meksika’yı değil, yaşadığımız gezegeni işaretleyip, ‘buraları artık çok tehlikeli, düşleri, umutları, idealleri olan, küçük, temiz, sıradan insana göre değil’ diyen son sözüyle, ‘kaçınılmaz’ ‘No Country for Old Men / İhtiyarlara Yer Yok’ plasesini de, doksan dediğimiz noktaya bırakıyor film. (4,5 / 5)
EVEREST
Dünyanın en yüksek ve zorlu dağı olarak bilinen Everest’e bir tırmanış hikayesi. Doğa ve insanın zorlu mücadelesini, 2000 tarihli ‘101 Reykjavik’ adlı ilk uzun metrajıyla sükseli bir çıkış yapan ve beyazperde macerasını Hollywood aktarmalı olarak sürdüren İzlandalı Baltasar Kormákur yönetmiş. Gerçek olaylardan perdeye uyarlanmış dramatik macera, koyu bir melodram işin aslı. Profesyonel bir ekip eşliğinde Everest’in zirvesine tırmanmak arzusuyla yanıp tutuşan bir grup, doğanın engelleri ve Everest’in meydan okumasıyla karşılaşacaktır. Her dağcının rüyasını süsleyen Everest’in zirvesine ayak basma hedefi, trajik kazaları da beraberinde getirir tabii. 1996’da yaşanan ve can kayıplarıyla sonuçlanan bir tırmanış, doğaya meydana okuyan insan hikayesinin yeni örneklerinden birini oluşturmuş. Jason Clarke, Jake Gyleenhall, Josh Brolin, John Hawkes, Emily Watson, Keira Knightley, Sam Worthington, Robin Wright, Michael Kelly, ve Martin Henderson, etkileyici oyuncu kadrosunu oluşturan isimler. Titiz sinematografisini, bazı kırılma anlarında stüdyo işi ‘mamul’ bir ürüne dönüştüren film, bir felaket filmi olmanın ötesinde, karanlık bir dram. Bu ‘mesele’ öyküde türün dinamikleri bakımından bir zaaf yaratsa da, yapım tasarımı, zorlu koşullarda yapılan çekimler düşünüldüğünde sınıfı geçiyor. Boşlukta salınan içi doldurulmamış karakterler ve üstünkörü harcanmış bazı anlar, iki saatlik süreye pek yakışmamış. Yine de türün meraklıları ve tırmanış tutkunları için dikkate değer. (2,5 / 5)
LABİRENT: ALEV DENEYLERİ
‘The Maze Runner / Labirent: Ölümcül Kaçış adlı’ ilk filmini, geçtiğimiz yıl bu zamanlarda izlediğimiz seri, beyazperdeye, James Darshner’in çok satan romanından uyarlanan, gerilim ve aksiyon katkılı bir bilimkurgu. Son dönemde epey revaçta olan distopik gençlik edebiyatının yeni ürünlerinden olan yapım, ‘The Hunger Games / Açlık Oyunları’ familyasının şimdilik en yeni akrabalarından. ‘Maze Runner: The Scorch Trials / Labirent: Alev Deneyleri’nin yönetmenliğini ilk filmdeki gibi; sanat yönetmenliğinden terfi eden Wes Ball üstlenmiş. Genç oyunculardan kurulu kadroya, usta aktris Patricia Clarkson, eşlik ediyor yine. İrlandalı aktör Aidan Gillen, filmin ‘kötü adam’ kontenjanında yer almış. İlk filmde, Genç Thomas’ı bir yük asansöründe uyanırken tanımıştık. Adı dahil hiçbir şeyi anımsamıyordu. Kendilerini, gizemli bir labirentin tam ortasında bulan gençlerin, buraya nasıl geldiklerini bilmedikleri gibi, nasıl kurtulacakları hakkında da fikirleri yoktu. Serinin ikinci bölümünde, labirentten kaçmayı başaran gençleri, daha zorlu bir mücadele beklemekte. İsyan olarak bilinen organizasyondan kaçmayı başaran ekip, ıssız topraklarda tehlikeli bir arayışa girer. ‘Açlık Oyunları’nın açtığı güvenli yoldan ilerleyen sır dolu yapım, kıyısından köşesinden biraz ‘Lost’ efekti de yaratıyor zihinde. İyi çekilmiş, titiz bir sanat yönetimi ve efektle kotarılmış film, tanıdık formüllerle ilerleyip, parlak bir senaryo vaat etmese de, yine de ilgiyle izletiyor kendini. (2,5 / 5)
GURULDAYAN KALPLER
Sokaktaki sıradan adam ve modern sanatla olan ilişkisi, memleketin sosyo-ekonomik ve kültürel durumunu fon alarak mizahi biçimde işlenmiş. Geçinme derdinde, hayatın zorluklarıyla boğuşan iyi yürekli Yaşar, kötü niyetli arkadaşları tarafından kandırılır ve bir heykel atölyesinde bilmeden ‘hırsızlık’ yaparken, atölyenin sahibi tarafından yakalanır. Atölyenin sahibi olan sanatçı tarafından işe alınan Yaşar, soyut heykellerin yapımına yardımcı olurken, eşiyle birlikte, modern sanat üzerine bilgiler edinmeye de başlar. Sanat ve toplum meselesine, mizahi gözle bakan komediyi, ‘Hemşo’ ve ‘Eve Dönüş’ adlı uzun metrajlarından anımsayacağınız Ömer Uğur yönetmiş. İzleyici ile ilk kez, geçtiğimiz yıl, Antalya Altın Portakal Ulusal Yarışma kapsamında buluşan komedinin başrollerini, Necip Memili ile Algı Ege paylaşıyorlar. Devin Özgür Çınar ve Fırat Tanış, yetenekli kadronun diğer isimleri. Memili ve Ege’nin çok iyi performansları, toplumsal değiniler içeren sıcak senaryo ile birlikte izlettiriyor filmi. Sınırları belli ama yine de gözünü sadece gişeye dikmiş sulu parodilerden ayrılan bir film olmuş ‘Guruldayan Kalpler’. (2,5 / 5) MURAT ERŞAHİN