Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

18-19 EKİM 2012

18 Ekim 2012 Perşembe 14:31
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu haftanın ilk filmi, 18 Ekim Perşembe günü vizyon görüyor: Turgut Özakman’ın ‘Diriliş - Çanakkale 1915’ adlı eserinden bizzat senaryolaştırdığı “Çanakkale 1915”. Üç yüz kopyadan fazla olarak vizyona merhaba diyen tarihi savaş filmi, “Süpürrr!” adlı spor komedisinden tanıdığımız Yeşim Sezgin’in ikinci uzun metrajı. Şevket Çoruh, Serkan Ercan ve Rıza Akın’ı izleyeceğimiz tarihi dram, tarihin en büyük direnişini, isimsiz kahramanların cesaretini, kanlı ve haklı bir savaşın, unutulmaz bir destanın öyküsünü taşıyor perdeye. Alışkın olduğumuz üzere Cuma günü, vizyon görecek notlarımız arasında olmayan diğer yapımlar ise, 31. İstanbul Film Festivali programında “Histeri” adıyla izleyiciyle buluşan romantik komedi “Mutlu Et Beni / Hysteria”, popüler bir korku serisine dönüşen ürkütücü “Paranormal Activity 4” ve şovmen Yavuz Seçkin’i başrole taşıyan yerli komedi “Oğlum Bak Git”. İçinizde yaşayan ‘sinemadan çıkmış insana’ şefkatle sarılmayı unutmayın sakın. Çünkü sokaklar sinemadan çıkmayanlarla dolu! Herkese iyi seyirler.

PARANORMAN
Ailesi ve arkadaşları tarafından ‘anormal’ ve ‘ucube’ olarak nitelenen yalnız çocuk Norman’ın sıra dışı bir özelliği vardır. Ölüler ile konuşmaktadır Norman. Onları görmekte, iletişim kurmaktadır. Yaşadığı kasabanın üzerindeki laneti bir tek onun kaldırabileceğini öğrendiğinde; çevresindeki hayaletler ve zombiler kadar yaşayan yetişkin embesillerle de mücadele etmesi gerektiğini görecektir. Üç boyutlu çekilen ilk stop motion animasyon olan 2009 tarihli “Coraline / Koralin İle Gizli Dünya” nın yapımcısı Laika stüdyosu, yine üç boyutlu stop motion bir animasyona imza atmış. Canlılar ve ölüler dünyasının arasında kalakalmış Norman’ın öyküsü, ölülerle konuşan “The Sixth Sense / Altınci His”in kahramanını akla getiriyor ilkin. “Flushed Away / Fare Şehri” ve “The Tale of Despereaux / Despero” nun yönetmenlerinden Sam Fell ile ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan Chris Butler’ın aynı koltuğa oturduğu sevimli yapım, John Carpenter’ın başyapıtı “Halloween”a özel bir saygı sunmuş. Bu yılın Oscar adaylıklarında adı kuvvetle geçmesi muhtemel stop motion, yapımda harcanan çılgın emekle dikkat çekiyor. Son tahlilde, el emeği, göz nuru film, tanıdık hikâyesinden öte; hemen her detaya önem veren teknik işçiliğiyle ayrı bir yerde duruyor.

MELEKLERİN PAYI
Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde işçi sınıfının gür sesi Ken Loach’a jüri ödülü kazandıran komedi-dram, ustanın alışageldik filmlerinden daha hafif bir ton içeriyor. Meselesi yerinde fakat dozu daha hafif tutulmuş filmin senaristi, ustanın gedikli kalemi Paul Laverty. Kahramanlarımız, İskoçya’nın başkenti Glasgow’da bir grup genç. Sosyoekonomik imkânsızlıklar onları suça sürüklemiş. İşçi sınıfından karakterler bunlar. Hapisten kıl payı kurtularak zorunlu kamu hizmetine gönderilen çiçeği burnunda baba Robbie, burada kendisi gibi tutunamamış üç kafadarla tanışır. Robbie’nin sonradan ortaya çıkan büyük yeteneği viski tadım uzmanlığı sayesinde dörtlü çetemiz, kendilerini, İskoç yaylalarında, Viski tadım seanslarında bulurlar. Büyük bir vurgun yapmanın tam sırasıdır. Hoş, onlar yapmasalar, paralı ve elit kapitalistler yapacaklardır vurgunu! Yürek burkan, aynı oranda yılgınlığa kapılmadan umut aşılayan, eğlenceli bir komedi. Genç oyuncu ekibinin sürüklediği insani öykü, hüzünle gülümsetiyor. Yaşadığımız yerin acıları, yoksunluk, dostluk ve enseyi karartmadan devam edebilmek… Ken Loach, keyifle izletiyor yine.
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar