17 KASIM 2017
Hemen her türü içinde barındıran, beşi yerli, on yeni film merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ
-Gösterişli, zeki ve iddialı fakat…-
‘Kynodontas / Köpek Dişi’, ‘Alpeis / Alpler’ ve İngilizce olarak çektiği ‘The Lobster’ın ardından Yunanistanlı rafine sinemacı Yorgos Lanthimos, yine son derece netameli yeni filmiyle karşımızda. Altın Palmiye için yarıştığı Cannes’den ‘en iyi senaryo’ ödülü ile ayrılan ve Lanthimos’un yine İngilizce olarak çektiği karanlık ve gizemli dramın ortak senaryo yazarı, Lanthimos’un kankası ve ortağı olan Efthymis Filippou. İngiltere-ABD-İrlanda ortak yapımında başlıca rolleri, yıldız olduklarını unutup kendilerini Lanthimos’a teslim eden, Colin Farrell ve Nicole Kidman ile filmde ‘döktüren’ son derece yetenekli genç aktör Barry Keoghan üstleniyorlar. İlginç bir karakter eşleşmesiyle rol bulan Alicia Silverstone ile gencecik oyuncular Raffey Cassidy ve Sunny Suljic’e de şapka!
Oyunbaz, kapkara, gösterişli ve iddialı öykü, Lanthimos’un bildik evrenini aralayıp, provokasyonlarla ilerledikten sonra bildik darbeyi indiriyor izleyiciye. Bir cerrah, eşi, iki çocuğu, özel hayatı, iç dünyası ve ameliyat esnasında kaybettiği babasının boşluğunu, doktorun hayatına sokularak doldurma gayretindeki ‘tuhaf’ genç adamın hikayesi, Hristiyan mitlerinden de güç alarak, kutsal aile kavramına hunharca saldırıyor, Lanthimos’tan bildiğimiz üzere. Şiddete yine büyük yer ayıran ve aile, sınıf, modernite, ezberlenmiş davranışlar, intikam temaları üzerinde dolaşan film, gerçeküstü motiflerden de güç alarak şok bir finalle veda ediyor izleyicisine.
Her bünyeye göre olmayan yeni Lanthimos filmi, iyi hoş, gözü pek, saldırgan, tavizsiz fakat snop, ukala ve yeni değil. Cesur yönetmen, allayıp pullayıp, türlü yönetmenlik numaraları yaptıktan sonra, korku-gerilim katkılı sert dramını, usta auteur Pier Paolo Pasolini’nin uzun yıllar önce, 1968’de çektiği ‘Teorema’ ile buluşturuyor. Farklı ve yeni bir ‘Teorema’ çekmiş oluyor yani Lanthimos. 1968 tarihli gizemli dramda, beyaz dar pantolonuyla aniden çıkagelen ve aristokrat aileyi birbirine katan garip yabancının öyküsü, 2017 yapımı Lanthimos filminde; karanlık yeteneklerle donanmış genç ve yetim bir çocuğunkine bağlanıyor. Sınıfsal öfke, ahlak, etik, unutulmuş ve ıskalanmış insanlık, intikam, suçluluk duygusu, vicdan, acı, kefaret, kutsal aile birliği, zor seçimler ve adalet… Lanthimos’un iyi anlatılmış öyküsü ve başarıyla oluşturulmuş atmosferine alkış tabii ki; fakat Pasolini ve ‘Teorema’ orada duruyor işte! (3 / 5)
JUSTICE LEAGUE: ADALET BİRLİĞİ
-DC Comics’ten Marvel’e yeni hamle!-
Marvel’in en büyük rakibi olan çizgi roman yayıncısı DC Comics’in yeni hamlesi, 2016 tarihli ‘Batman v Superman: Dawn of Justice / Batman v Superman: Adaletin Şafağı’ndan sonra Zack Snyder’ı yeniden yönetmen koltuğuna taşıyor. Marvel evreninin ‘Avengers’ına, DC’nin daha karanlık ekibi ‘Super League’den yeni bir cevap! Gezegenin yeni bir kötülükle karşı karşıya kalmasının ardından Batman’in, meşhur süper kahraman ekibini bir araya getirmesini izliyoruz.
2016 tarihli Snyder filminde, Metropolis halkı, ne tür bir kahramana ihtiyaç duyduğu konusundaki endişeli kararsızlığını sürdürürken, çılgın ve kötücül Lex Luthor, iki süper kahramanı; Superman ve Batman’i birbirine düşürmek için müthiş ve kapkara bir plan yapıyordu. Cin fikirli Zack Snyder’in stilize ve şık bir tasarımla gerçekleştirdiği aksiyon yüklü fantastik serüveninde, Batman ve Superman’e, DC Comics’in süperler kadrosundan filme dahil olan ‘Wonder Woman’ eşlik ediyordu. Snyder’in biçime ağırlık vererek, bazı anlar karanlıktan taviz vermeden kotardığı ve finali itibariyle yeni bir hikayeye evrilen popüler yapımı, ‘Justice League: Adalet Birliği’ ile sürüyor! Geçen filmdeki gibi ‘Batman / Bruce Wayne’i, Ben Affleck, ‘Superman / Clark Kent’i de, Henry Cavill’in canlandırdığı blockbuster’da, yine ‘Wonder Woman / Diana Prince’ rolünde nefes kesen manyetizmasıyla İsrailli aktris Gal Gadot’u izliyoruz. ‘Aguaman / Arthur Curry’ rolünde Jason Mamoa, ‘The Flash / Barry Allen’ karakterinde Ezra Miller ve ‘Cyborg / Victor Stone’ kimliğiyle karşımıza çıkan Ray Fisher, ‘Adalet Birliği’nin yeni üyeleri olarak fantastik maceraya katılıyorlar. Robin Wrigt, Diane Lane, Amy Adams, Jeremy Irons, J.K. Simmons, Connie Nielsen, Amber Heard, Billy Crudup ve kötücül yaratık ‘Steppenwolf’un sesi olan Ciarán Hinds, gösterişli ve usta oyuncu kadrosunun diğer öne çıkan isimleri.
Marvel’e göre oldukça karanlık bir evrene sahip olan DC ekibi Adalet Birliği üyeleri, bu kez kısmen karanlık, yarı aydınlık bir öyküde el ele veriyorlar. Bir önceki macerada, Superman’in ölümünün ardından, Bruce Wayne, öncekilerden daha da güçlü bir düşmana karşı yeni arkadaşı Diana Prince’in ve yeni süper kahramanların yardımını alarak insanlığa olan inancını gidermeğe karar verir. Batman ve Wonder Woman birlikte hareket ederek, yeni uyanan bir tehdide karşı, olağanüstü yeteneklere sahip kahramanlardan oluşan yeni bir takım oluştururlar. El birliğine karşın, birliği oluşturan kahramanların ve gezegenin Superman’e ihtiyacı vardır. Sürprizler içeren öykü, kusursuza yakın teknik yeterliliği ve Snyder’in ustalığından aldığı ivmeyle keyifle izletiyor kendini. Çok büyük bir ‘numara’, ‘yenilik’ ve ‘pırıltı’ olmasa da, artık iyiden iyiye tanıdık ligde, DC’nin Marvel karşısında Adalet Spor’un usta golcülerini sahaya sürdüğünü söyleyebiliriz kolaylıkla! (3 / 5)
KARDAN ADAM
-Stilize ve dehşetli kuzey polisiyesi-
2008 yapımı ‘Låt den rätte komma in / Gir Kanıma’ ve 2011 tarihli ‘Tinker Tailor Soldier Spy / Köstebek’ adlı kalburüstü filmlerle kalitesini belli eden İsveçli yönetmen Tomas Alfredson, yeni filmiyle karşımızda. Bu kez, İskandinav polisiyesinin önemli isimlerinden, Norveçli kalem Jo Nesbø’nun romanından uyarlanan korku ağırlıklı suç dramı ‘The Snowman / Kardan Adam’ın yönetmen koltuğunda oturuyor Alfredson!
Karlarla kaplı bir tekinsizlikte, büyük resimde kendisine yer bulmuş hemen her karakterin sahip olduğu yürek acısı yansıyor perdeye. Seri katil odaklı öykü, dehşet yüklü ve son derece stilize bir kuzey polisiyesi olarak kazınıyor zihne. Alkol yüzünden hayatı alt üst olmuş acılı dedektif Harry Hole, kışın ortasında yağan karla birlikte ortaya çıkan tuhaf kaybolma olaylarını incelerken bulur kendini. Toparlanabilmek için yeni ve ilginç bir dosya arayan dedektif, Norveç’in suçsuzluk coğrafyasında bir seri katille karşılaştığını fark ettiğinde, geçmişin karanlığına uzanan bir gerçeği aralarken bulur kendini. Eski cevval günlerine dönmek isteyen problemli dedektif rolünü Michael Fassbender üstlenmiş. Rebecca Ferguson, Charlotte Gainsbourg, Jonas Karlsson, J.K. Simmons, Val Kilmer, Toby Jones, Chloë Sevigny, James D’Arcy ve David Dencik, güçlü oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri. Martin Scorsese’nin yürütücü yapımcılığında gerçekleşen filmin kurgusu da, Scorsese ustanın sağ kolu Thelma Schoonmaker imzası taşıyor.
Öyküsü itibariyle tahmin edilir, fazla girift olmayan, nedenselliği su götürür bir yanı var filmin, doğru! Buna karşılık, sınırları en baştan çizilmiş, hesaplanmış, yaratılan enfes atmosferin, özgün bir stil denemesine dönüştüğü ciddi bir kuzey polisiyesi ‘Kardan Adam’. İskandinav suç edebiyatının ve sinemasının has bir örneği diğer bir deyişle! Hemen her kadrajının ‘storyboard’la hazırlandığı belli, titizlikle çekilmiş, son derece ‘şık’ bir yapım. Karakterlerinin bütünü itibariyle bir yoksunluk öyküsü duruyor perdede. Dehşetli cinayetlerin sarmaladığı çıkmaz bir karanlıkta yaşanan acılar… Şu nokta takılıyor akla filmin ardından; ülkemize uğramadan önce popüler beğenisi fazla olmayan yapıma ‘yakıştırılan’ boşluk ve zayıflık yaftası düşündürücü! Hiç de böyle bir film değil ABD-İsveç-İngiltere yapımı karanlık anlatı. Alfredson’un yarattığı kapkara ve itinalı atmosfere omuz veren görüntü yönetmeni Avustralyalı Dion Beebe ve orijinal müziğin sahibi Marco Beltrami de, ‘örnek’ işler yaratmışlar.
Bir de filmde yer alan müzikler arasında tanıdık gelen o Pirelli jingle’ı… TRT’nin tek kanallı siyah beyaz günlerini, ‘reklamlar’ı, Cenk Koray ve Güneş Tecelli ile geçirdiğimiz, ertesi sabah erkenden iş/okul yollarına düşeceğimiz Pazar akşamüstlerini anımsattı elde değil! Kumaşı iyi olan kapkara bir kuzey polisiyesinin, elini korkak alıştırmayan dehşet yüklü bir seri katil hikayesinin, acı ve yoksunluk öyküsünün ortalık yerinde bütün bunları duyumsamak… Kaliteli bir film Alfredson imzalı ‘Kardan Adam’. Özellikle polisiye edebiyat ve korku-gerilim katkılı suç filmlerinin meraklıları için. (3,5 / 5)
Başrolünü, benzersiz Juliette Binoche’nin üstlendiği, usta yönetmen Claire Denis’in yeni filmi ‘Un beau soleil intérieur / İçimdeki Güneş’, Hollanda-Almanya-Danimarka-İngiltere ortak yapımı üç boyutlu animasyon ‘The Little Vampire 3D / Küçük Vampir 3D’ ile birlikte beş yerli yapım, başrolünde Güven Kıraç’ı izleyeceğimiz ‘Beginner’, Dersu Yavuz Altun’un yazıp yönettiği ‘Ayaz’, Burak Aksak imzası taşıyan ve başrolde Binnur Kaya’nın rol aldığı ‘Sen Kiminle Dans Ediyorsun?’, Sibel Tunç’un yönettiği ‘Seni Gidi Seni’ ve yönetmen koltuğunda Mehmet Kütük’ün oturduğu ‘Bizim Küçük Günahlarımız’, haftanın notlarımız arasında yer veremediğimiz diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN