Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

17 HAZİRAN 2011

16 Haziran 2011 Perşembe 23:05
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yedi filmlik haftanın notlarımız arasında yer almayan tek yapımı, adına basın gösterimi düzenlenmeyen korku-gerilim “Demir Kapılar”. Sadece haftanın değil, sezonun merakla beklenen filmi “Super 8”, beklentileri boşa çıkarmıyor. Fransa’dan gelme “Mutlu Azınlık”, oldukça iyi bir film. Ken Loach imzalı “Tehlikeli Yol” ise, ustanın bildik formundan uzakta bir iş. Romantik komediden, bilimkurguya, koyu dramlardan, komediye geniş seçenekler sunan haftanın tek yerlisi, “Öfkeli Çılgınlık, Karamsar Çile” adlı bir ilk film. Herkese iyi seyirler!

SUPER 8
Yapımcılığını Steven Spielberg’ün, yönetmenliğini ise “Lost”un mucidi J.J. Abrams’ın üstlendiği gizemli bilimkurgu-gerilim, 70’lerin sonunda, 80’lere ayak basarken, 1979 yılının yazında Ohio’nun küçük bir kasabasında geçiyor. Yürekleri ve akılları sinema sevgisi ile dolu bir grup kasabalı çocuk, ‘müthiş zombi filmlerini’ çekmek üzere tren yolu kenarındaki istasyonda, olanaksızlıklar stüdyosu olarak kurdukları doğal setteyken, müthiş bir tren kazasına tanık olurlar. Vagonların birinden çıkan ‘şey’ onları ve bütün kasabayı gizemli bir maceraya sürükler; unutulmaz bir yaz macerasına… İçinde aşk, dostluk, gerilim, sevgi, politika, bilimkurgu, çocuk-baba ilişkisi olan film, anti militarist yapısıyla da dikkat çekiyor. Spielberg’ün “E.T.”sine saygılar sunan J.J. Abrams, kendi çocukluk düşünü, günümüzün pek çok ünlü yaratıcısının rüyasını perdeye yansıtmış. Hafif de olsa sert sahnelere sahip olması, “E.T”den ayırıyor filmi. Yedinci sanata derin hürmet besleyen film, başrol oyuncularına da çok şey borçlu. Elle Fanning ve Joel Courtney’in başı çektikleri sinema sevgisi ile yanıp tutuşan çocuklar çetesi müthiş… Dario Argento’dan, Sam Raimi’ye ve bütün ‘B film’ tarihine reverans yapan sürükleyici film, hemen her yaş için oldukça keyifli dakikalar içeriyor. Özellikle, sistemi korumak adına sürekli canavarlar yaratan ve korku ile beslediği sistemin devamını sağlamak adına, toplumu hiçe sayan süper güce, yaşı en küçük izleyicinin bile anlayabileceği eleştiriler getiren yapım, öyküsünde yer alan ‘ilk aşk’ı, masum, kirlenmemiş naif sinema sevgi ve tutkusunu, oldukça samimi dile getiriyor. Denenmemiş, bilmedik, yapılmamış, anlatılmamış bir öykü ve biçim sunmayıp, epey tanıdık gelse de; yüzde yüz sinema keyfi veren yapım, yazın erken gelen sürprizi. (3,5 / 5)

TEHLİKELİ YOL
‘İşçi sınıfının gür sesi’ Ken Loach’un sesi, biraz kısık çıkıyor bu kez. Acele, dağınık, Loach ustanın klasına yakışmayan, ‘vasati kırk çöp’ bir film olmuş, adını; Irak’taki diplomatik temsilciliklerin bulunduğu uluslararası bölgeyi Bağdat Havaalanı’na bağlayan yoldan alan “Tehlikeli Yol / Route Irish”. Liverpool’lu iki yakın arkadaşın, iki sıkı dostun, Fergus ve Frankie’nin yolları, daha çok para kazanıp, daha iyi bir hayat sürmek adına, ölümün ve kirli savaşın hüküm sürdüğü Bağdat’a düşer. ‘Kardeşim’ dediği Frankie’nin şüpheli ölümü, karşısında Fergus, resmi açıklamaların doğruluğuna inanmaz ve karanlık gerçeği aydınlatmaya karar verir. Irak Savaşı’nın, İngiltere’den görünümü, Loach’un filminde, klasik bir intikam öyküsü olarak vücut buluyor. Hükümetin ve İngiliz ordusunun, sütten çıkmış ak kaşık kılındığı senaryo, bütün suçu, savaştan ekonomik çıkar sağlayan şirketlere, taşeronlara yüklüyor. Finalde, insani sorumluluğu yeniden anımsayan dram, Iraklı masumların ve Irak’taki kirli savaşın gerçeğine değinmeden, sıradan bir Amerikan filmi edasıyla sona eriyor. Dostluk, vicdan, aşk gibi ulvi olgular, geçici dolgu hissiyatı veriyor elde değil. Chris Menges’in kamerası da unutuluyor bu karambolda. (2,5 / 5)

MUTLUYUM, DEVAM ET
Romantik komediyi yazan, yöneten ve başrolü üstlenen isim Josh Radner. Radner’ın kariyeri, popüler TV dizisi “How I Met Your Mother” ile ivme kazanmış. Güzel aktrisler Malin Akerman ve Kate Mara’nın, Radner’a eşlik ettikleri filmin en önemli oyuncularından biri de, öykünün geçtiği New York şehri. Cameron Crowe’un 1992 tarihli “Singles / Bekârlar”ın 2010’lar versiyonu, Seattle’dan yeni dünyanın kalbine taşıyor, aşkı arama, dostluk, cinsellik, arkadaşlık, aile olma meselelerini. Singles’ın ‘Grunge’ atmosferi, yerini tuhaf bir ruh haline, maksatsız bir boş vermeye bırakmış. Farklı nesiller mevzubahis olsa da, değişmeyen, ihtiyaç duyulan tek şey, gerçek aşk ve sevgi… Genç bir yazar, yakın dostu, hoşlandığı şarkıcı garson kız ve metroda bulduğu kimsesiz bir çocuk arasındaki ilişkiler… Yeni bir şey, hatta sevimli oluşlardan bahsetmek zor. Üstüne üstlük, New York’un ozanı Woody Allen’a yönelik küçük sataşma da anlamsız: ‘Kim, her yıl bir film çeker ve eski sevgilisinin evlatlık kızıyla evlenir ki?’ Yine de, öyle veya böyle kendini izlettiren bir romantik komedi. (2 / 5)

MUTLU AZINLIK
Serbest cinselliği, sevgi ve hayata anlam katma arayışını sorgulayan, ‘mutlu olsak da, bakındığımız, aradığımız yeni oluşlar var’ diyen Fransız yapımı, romantik bir dram. Epey hüzünlü de… Yeni tanışan, çocuk sahibi iki çift, birbirleriyle zorlanmadan kaynaşırlar. Aralarında oluşan çekime karşı koymadan, kuralsız, şartsız eş değiştirmeye karar verirler. Yetişkin aşkı, cinsellik, özgürlük, kıskançlık, sınıfsal durumlar, tutkunun katmanları ve mutluluk peşinde koşan, anlam arayan insanoğlunun iflah olmaz yalnızlığı… Vivaldi’nin ‘Stabat Mater’i eşliğinde yürek ezen bir rapsodi gibi her şey. Üç yeni yetmenin cinselliği keşfini ve aşk arayışını öyküleyen 2005 tarihli “Soğuk Duş / Douches Froides” adlı ilk uzun metrajından anımsayacağımız Antony Cordier’in yazıp yönettiği sarsıcı dram, yine 2005 tarihli Fransız yapımı “Mutluluğun Resmi / Peindre ou faire l’amour” ve 2004 yapımı Amerikan bağımsızı “Aşk Artık Burada Oturmuyor / We Don’t Live Here Anymore”u düşürüyor akla. Filmin oyuncu kadrosu; Marina Foïs, Élodie Bouchez, Roschdy Zem ve Nicolas Duvauchelle, adı geçen her iki yapımdaki ustaları aratmıyorlar. Film, “Happy Few” olan İngilizce orijinal adını, karakterlerin kendi aralarında konuştukları, objelerin ismini dile getirdikleri İngilizceden alıyor. Başka bir mutluluk, başka bir duyarlılık, başka bir dil, başka bir dünya, başka insanlar, başka bir oluş diyor Antony Cordier, meseleli, yürekli filminde ve ekliyor ama ‘hakiki’ olmalı. (4 / 5)

KAYIP HAZİNE
Özellikle genç kızlar için çekilmiş İngiliz yapımı, bir devam filmi niteliğinde. 2007 tarihli ilk film ilgi görünce, Oliver Parker ve Barnaby Thompson, yönetmen koltuğuna yeniden oturmuşlar. Aynı zamanda yapımcılar arasında yer alan Rupert Everett’in başrolü, birçok genç aktrisle paylaştığı 2009 tarihli komedi maceranın kadrosunda Colin Firth, David Tennant, Tony Jones gibi usta aktörler de yer alıyor. Kızlar okulunun, cevval öğrencileri, becerikli müdireleri ve onun alkolik, melankolik aşığı ile birlikte saklı bir hazinenin izini sürerler. Okul müdiresi kılığına bürünmüş Rupert Everett ve Colin Firth’ü birlikte izlemek dışlında hiçbir özel noktası, pırıltısı ve inceliği olmayan film, büyük ölçüde ‘anlık’ eğlence arayan yeni yetme genç kızlara sesleniyor. Onun dışında, katlanmak güç. (1 / 5)

ÖFKELİ ÇILGINLIK KARAMSAR ÇİLE
Çeşitli yönetmen yardımcılıklarından sonra yönetmen koltuğuna terfi eden Hatice Yakar’ın ilk uzun metraj filmi, Çukurova’da, Toros Dağları’nın uzak bir köşesinde geçiyor. Yokluk, yoksunluk, imkânsızlık, çaresizlik içinde kıvranan insanlar. Bir grup umutsuz insanın, zorlu coğrafyanın terk edilmiş ıssızlığında, taşlar, kayalar, çalılar ve hayvanlarla iç içe geçen öyküleri. Kıl çadırın içinde karnındaki bebeği doğurmayı bekleyen kadın. Onun, ‘lütfen, kardeşim canlı doğsun, babam annemi, beni dövmesin, onun saçlarını yolmasın, ekmeğimiz, suyumuz olsun’ diye dua eden küçük kızı. Tepelerdeki sarp kayalarda üç gündür aç karnına bekleyen çoban. Ona ekmek taşıyan yalnız, yaşlı kadın. Öfkeli, sadist, eşekleri hapseden tarla bekçisi. Dağlarda define bulacaklarına inanan üç arkadaş ve bir eşeğin sırtında yanlarında sürükledikleri yaşlı, hasta adam. Dağın, tepenin, bütün insanların, bütün bir coğrafyanın üzerinden geçerek, korku salan jetin yok edici sesi. Bütün çaresizliğin ve korkuların müsebbibi olan o çirkin ses. Meselesi ve öyküsü bakımından gayet doğru ve düzgün olan yapım, sinemanın temel ilkeleriniyse başarıyla yerine getiremiyor. Durağanlık, kesintili anlatım ve genel kompozisyona, tasarıma ilişkin ‘olmamışlık’ filmin elini zayıflatıyor. Yine de ilk film için tatmin edici, en önemlisi ‘dürüst’ bir çalışma. (2 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar