15 ŞUBAT 2019
İkisi yerli olmak üzere, toplam sekiz yeni yapım merhaba diyor salonlara bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
ALİTA: SAVAŞ MELEĞİ
-Melek yüzlü ‘Sayborg’ kızımız-
Yirmi altıncı yüzyıldayız. Dünyanın başına gelen büyük felaketten üç yüz yıl sonra başlıyor hikaye. Ortam distopik! Dr. Dyson Ido, kendisine işe yarar parçalar ararken, çöplükte bir sayborg -sibernetik organizma- bulur. Trajik bir şekilde ölen kızı yerine koyar ve kızının adını verir bu gizemli sibernetik organizmaya: Alita! Nereden geldiğini, geçmişini ve kim olduğunu hatırlayamayan Alita, tehlikeli Vector’a ve onu yönlendiren kötücül güce karşı, sokakta tanıştığı Hugo ile birlikte çetin bir mücadele verecektir. Cennetten gelen bir melektir Alita, ‘savaşçı ruh savaşçı bedende bulunur’ diyen eğitilmiş bir ölüm meleği…
Yukito Kishiro’nun ‘Gunnm’ adlı manga serisinden perdeye aktarılan aksiyon katkılı bilimkurguyu, grafik estetiğin önemli ismi Robert Rodriguez yönetmiş. Büyük projenin ardında duran isimse, Hollywood’un güçlü yaratıcılarından James Cameron! Senaryoda da imzası olan James Cameron, teknolojik yapımın hayata geçmesinde başrolü oynamış büyük ölçüde. Başrolü üstlenen Ros Salazar’a, Christoph Waltz, Jennifer Connelly, Mahershala Ali gibi son derece usta oyuncular eşlik ediyorlar. Jackie Earle Haley, Jeff Fahey, Casper Van Dien ve Ed Skrein, kadronun sürpriz isimleri. Genç aktör Keean Johnson’ı da unutmamak gerek!
Son derece gelişmiş bilgisayar teknolojileriyle yaratılan efektler ve ‘Matrix’ serisinden anımsayacağınız usta görüntü yönetmeni Bill Pope, Cameron ve Rodriguez ikilisinin en büyük kozları olmuş! Final sürpriziyle popüler bir seriye dönüşme sinyali veren ‘manga’ uyarlaması, izleyiciyi ‘yormayan’, rahat izlenen bir yapım tasarımıyla vücut bulmuş. Atmosfer ve renk paleti incelikli. İyi kalpli savaş meleği Alita’nın macerası, şefkatli ve vicdanlı bir ‘ton’la yansıyor perdeye. Marvel ve DC Comics’in süper kahramanlarının çetrefilli ve ‘çakma’ felsefi derinlikli kaotik karambolleri, Cameron ve Rodriguez ikilisinin ‘insancıl’ yorumlarıyla başka bir düzleme evrilmiş. Kartlarını açık oynayan, sınırları belli fakat baştan sona keyifle izlenen bir bilimkurgu var karşımızda. (3 / 5)
VAN GOGH: SONSUZLUĞUN KAPISINDA
-Sanatçının ruh-altı röntgeni!-
Vincent van Gogh’un Fransa’da, Arles ve Auvers-sur-Oise’de yaşadığı döneme
bakıyor incelikli biyografik dram! Dev sanatçının bilinmeyen ruh altı röntgeni, resimlere, renklere, sanata ve dünyaya bakışıyla yoğrulmuş.
‘Basquiat’, ‘Before Night Falls / Karanlıktan Önce’, ‘Le scaphandre et le papillon / Kelebek ve Dalgıç’ gibi sanat ve sanatçı odaklı özgün ve eksantrik filmleriyle tanıdığımız kalburüstü sinemacı Julian Schnabel oturuyor yönetmen koltuğunda. Schnabel senaryoyu, usta senarist ve yazar Jean-Claude Carrière ile birlikte kaleme almış. Sanat tarihinin en önemli isimleri arasında anılan Hollandalı izlenimci ressam Vincent van Gogh’un (1853-1890) en çok ürettiği son dönemlerini mercek altına alan film, sanatçının, dünyayla, insanlarla ve kendiyle kurduğu-kuramadığı ilişkiler ve evreni algılaması üzerinden anlatıyor öyküsünü. Yine kendi gibi çok önemli bir sanatçı olan, aynı dönemde yaşadığı, Fransız post empresyonist ressam, Paul Gauguin (1848-1903) ile olan dostluğu, kardeşi Theo’nun hayatındaki önemli yeri ve akıl hastanesinde birlikte zaman geçirdiği doktor, hastalar ve papazın yanı sıra, resimlerine konu ve model olan gerçek karakterlerle olan ilişkileri filmin odağına oturuyor. Yalnız ve farklı bir insanın ‘bir sanatçı olarak portesi’ duruyor karşımızda!
Başrolü üstlenen büyük usta Willem Dafoe, performansıyla Altın Küre ve Oscar ödüllerinde ‘en iyi erkek oyuncu’ adayı olarak gösterildi. Venedik Film Festivali’nde ‘en iyi aktör’ seçilen Dafoe’ye, beyazperdenin çok önemli isimleri, Oscar Isaac, Mads Mikkelsen, Mathieu Amalric, Rupert Friend, Emmanuelle Seigner, Niels Arestrup, Anne Consigny, Amira Casar ve Vincent Perez gibi uluslararası yıldızlar eşlik ediyorlar. Usta görüntü yönetmeni Benoît Delhomme, Schnabel’in kafasında yarattığı van Gogh dünyasına ve ressamın gerçek renklerine birebir itaat ederek, gösterişli bir biçim kotarmış. Neredeyse bütün sanat dallarını bir potada eritip, ‘sıradan’ bir insanın büyük bir sanatçı olma yolunda geçirdiği zamanları anlatmış Schnabel! Ressamın içselleştirdikleri, acıları, elem yüklü ikilemleri, dünyayla arasındaki kavgada durduğu yer, yaratım zorlukları ve hemen hiçbir şeyi takmayan duyarsız, acımasız hayat ve içindeki insanlar… Varoluş gibi çetrefilli, karanlık, netameli ve zor değinileri, şiir ve resim tadında perdeye iliştiriyor Julian Schnabel. (4 / 5)
Kolombiya’nın ‘en iyi yabancı film’ dalında Oscar adayı olan, Kolombiya-Meksika-Danimarka ortak yapımı ‘Pájaros de verano / Göç Mevsimi’, vizyona bir miktar geç merhaba diyen 2015 yapımı korku-gerilim ‘Adaline / Şeytanın Büyüsü’, çocukları ilgilendiren iki yapım; ‘Camp Cool Kids / Cool Çocuklar Kampta’ ve Fransa yapımı şık animasyon ‘Astérix: Le secret de la potion magique / Asteriks: Sihirli İksirin Sırrı’ ile birlikte iki yerli yapım; Ali Bilgin’in yönettiği romantik dram ‘Bir Aşk İki Hayat’ ve Özgür Bakar yönetmenliğindeki serinin üçüncü filmi olan ‘Hep Yek 3’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN