15 ŞUBAT 2013
Yeni haftanın film sayısı beş! Ama bir film, 14 Şubat Perşembe günü girdi vizyona. Normalden bir gün erken! Sevgililer günü dolayısıyla erken vizyon gören yerli komedi “Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda”, notlarımız arasında yer almıyor. 15 Şubat haftasının dört yeni filmi ise aşağıda sizi bekliyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana, pamuklar arasında bakmaya, özen göstermeye devam! Çünkü sokaklar tıka basa sinemadan çıkmayanlarla dolu! Bu acı gerçeğe inat, inadına sinema! Herkese iyi seyirler!
ACI
Kim ki-duk tarzı bir anne-oğul, para, intikam ve kefaret öyküsü! Usta Güney Koreli sinemacının 18. filmi, sarsıcı ve hayli sert sahnelere sahip bir dram. Zalimliğimiz ve para hırsımız sonucu, yitirdiğimiz insanlığımız. Kaybettiğimiz güven duygusu. Sadakat ve bir diğerine olan inancımız. Arzuladığımız tek şey merhamet belki de. Kahramanımız, neredeyse bütün insani değerlerini yitirmiş, hayvanlaşmış genç bir adam. Bir tefeci adına çalışıyor. İşi, tahsilat yapmak. Ama karşısındaki çaresiz borçluyu mutlaka sakat bırakıyor, tarzı bu! Tereddütsüz ve korkusuzca, gözünü bile kırpmadan kesiyor cezayı. Günün birinde, karşısına bir kadın çıkıyor ve ‘ben senin annenim’ diyor. Yıllar önce onu terk ettiği için çok üzgün ve pişman olduğunu söylüyor. Adamın bütün aşağılamalarına ve eziyetlerine rağmen ayrılmıyor yanından. Ama zamanla, bu yabancı kadına bağlanıyor acımasız genç ve iki çaresiz insanın arasında tuhaf bir bağ kuruluyor. Ülkesinde, içerdiği şiddet yüzünden bir hayli tartışılan film, Venedik’te, büyük ödülün, ‘Altın Aslan’ın sahibi olmayı başarmıştı. Güney Kore’nin sosyal ve ekonomik haritası, yok eden gerçekler, üşüyen, acıyan yanlarımız, yürek, annelik, anne-oğul ilişkisi, aile, çaresizlik, çıkışsızlık, acıma hissi, vicdan, suç ve ceza, intikam ve kefaret. Her şeyin ötesinde, büyük resme egemen olan keskin bir hüzün. Birbirinden iyi oyuncular eşliğinde bildik Kim ki-duk sinemasında şiddet ve duygusallığın iç içe geçtiği karanlık bir öykü. Kim ki-duk’u seven, tanıyan izleyici, yetenekli sinemacının bildik ahlakçılığı ve inanç üzerine yaptığı satır başlarından rahatsız olmadan keyifle izleyebilir filmi. Aslında zor bir deneyim “Acı / Pieta”. Yönetmenin duygusal izleğine yakın olmayanlar için aynı şeyleri söylemek zor. Her zaman olduğu gibi Kim ki-duk, son derece yerel öykülerden yola çıkıp, evrensel mesele ve değerlere varıyor. Öyle bir anlatıyor ki hikâyesini sonra. Sinema keyfi için söylenecek bir şey yok! (3,5 / 5)
ZOR ÖLÜM: ÖLMEK İÇİN GÜZEL BİR GÜN
Eskisi kadar ‘zor ölünmese’ de, eski dostla, eski, tarz bir aksiyon. Eğlenceli! Şiddete meyyali olan New York polisi John McClane ile ilk kez, 1988’de tanışmıştık. John McTiernan imzalı aksiyon, Roderick Thorp adlı yazarın, ‘Nothing Lasts Forever’ adlı polisiye romanından uyarlanmıştı perdeye. Bruce Willis’in canlandırdığı Teğmen McClane karakteri, beyazperdenin aksiyon kahramanlarından biri haline geldi ve film bir seriye dönüştü. Hemen her bölümde, ‘daha zor ölmek’ için binlerce ‘kötü’ adamı öldürmekten imtina etmiyordu kahramanımız. 1990’da, serinin ikinci, 95’te üçüncü, 2007’de ise dördüncü filmlerini izledik. Serinin beşinci halkası, yaşlanmış ama performansından pek bir şey yitirmemiş John McClane’i tekrar çıkarıyor karşımıza. Kötülerin kabusu olan eski adam kahraman polisimizin yanında ise bu kez oğlu var. Yeni nesil bir aksiyon figürü olarak ‘Jack McClane’ rolünde karşımıza çıkan genç aktör Jai Courtney, Bruce Willis’in gerçek oğlu gibi yakışmış babasına! ve klasik aksiyon öyküsüne. John McClane, nadir olarak tek ettiği New York’tan, başının belada olduğunu öğrendiği oğluna yardım etmek için, Moskova’ya gider. Rusya’nın yeni suç haritasında yer aldığını düşündüğü ve aralarına mesafe girmiş oğlunun, CIA adına çalışan bir ajan olduğunu öğrenir. Rus mafyasına karşı birlikte mücadele eden baba-oğul, ‘babadan kalma’ klasik yöntemlerle soluk soluğa bir aksiyon rüzgarı estirirler. Yönetmen, “Düşman Hattı / Behind Enemy Lines” adlı ilk filmiyle beğeni toplayan, ardından “Anka’nın Uyanışı / Flight of the Phoenix”, “Omen”in yeni çevirimi “Omen 666” ve “Max Payne” adlı filmlerle tanıdığımız İrlandalı John Moore. Usta Alman aktör Sebastian Koch ile çekici Rus aktris Yuliya Snigir, filmin diğer isimleri. “Die Hard” formüllerine sadık kalan ama yeni teknolojinin imkânlarıyla donatılmış, ateşli silah kullanımına izin veren film, her şeyden önce eski usul bir aksiyon! Öyküdeki mantık hataları, klişeler, ‘el insaf’ nidaları yanı sıra, kendini keyifle izlettiren tam bir aksiyon bombası olmuş “Zor Ölüm”ün yeni filmi. Babadan, oğula geçen ‘yok etme’ yeteneğinin, olası torun kadrosuyla süreceğini düşündürten seri, daha çok su kaldırır! Kötü değil, son tahlilde. Hatta John McClane’i özleyenler için mis gibi! (3 / 5)
TAŞ MEKTEP
1920-21 öğretim yılında, o dönemdeki adıyla, Kayseri Taş Mektep Sultanisi’nin yaşları 16 ile 17 arasında değişen 63 öğrencisinin, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmak üzere, gönüllü olarak cepheye gitmelerinin ve şehit düşmelerinin öyküsü. Nutuk’ta bahsi geçen bu trajik hikâye, yönetmeni Ahmet Dönmez’in ilk sinema filmi. “120” adlı yerli filmi akla getiren yapım, yine bir kahramanlık destanı anlatıyor. Titiz sanat yönetimi ile öne çıkan tarihi dram, yaşanmış bir fedakârlık ve kahramanlık öyküsü olarak, özellikle tarih meraklılarına ve konformizmin nimetlerine esir düşmüş genç izleyiciye sesleniyor. Başrollerde, Ayça Varlıer ve Orhan Kılıç var. Can Kolukısa, Feride Çetin, Bora Akkaş ve ‘Mustafa Kemal’ rolünde Serkan Kuru, başarılı oyuncu kadrosunun diğer isimleri. İçlerinde azınlık öğrencilerin de yer aldığı 63 gencin, vatanseverlik ve özveri öyküsünün savaş sahneleri iyi çekilmiş. Egzajere edilmiş anlar, dağınık kurgu ve filmin fazla duygusal olması için gayret edilmiş sahneler biraz törpülenip, daha az hamasete kaçılsaymış, etkili bir iş olabilirmiş film sanki. Çok zayıf örneklerinden ayrılan, yine de eksik sinema büyüsü yanında, didaktik unsurlar içeren yerli film, bütün eksilerine karşın, artılarıyla da, başından sonuna dek rahatlıkla izleniyor. (2 / 5)
OYUNBOZAN RALPH
Walt Disney’in 52. animasyonu, bu yılın ‘en iyi animasyon’ Oscar’ı dalında iddialı yapımlarından biri. Video oyunları ve atarilerin oldukça popüler olduğu 80’li yıllardan bir kahramanı var filmin. Ralph! Upuzun yıllardır ‘Tamir Et Feliks’ adlı atari oyununun kötü adamı Ralph. Kimsenin kendisini sevmediğini düşünüyor. Çok yalnız ve mutsuz. Sonunda tak ediyor canına ve kendisinin de gerçek bir kahraman, günü kurtaran esas çocuk olduğunu kanıtlamak için, farklı atari oyunlarında gezinip, bambaşka karakterlerle tanışacağı heyecan dolu bir yolculuğa çıkıyor. “Futurama” ve “The Simpsons” gibi TV klasiklerinin yaratıcısı Emmy ödüllü Rich Moore’un ilk sinema filmi, retro bir rüzgar estirmenin yanı sıra, hemen her yaş izleyiciyi, fantastik bir maceraya davet ediyor. Nostalji yüklü olduğu kadar yenilikçi de olan sevimli animasyonun tek dezavantajı, ülkemizde dublajlı olarak vizyona girecek olması. Üç boyut mevzusuna alıştık ama Türkçe dublajın, orijinal filmden çok şey götürdüğü bir gerçek. Orijinalinde, Ralph karakterini, usta oyuncu John C. Reilly’nin seslendirdiğini bir bilgi notu olarak düşelim. Film, gayet hoş! (3 / 5)
MURAT ERŞAHİN