Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 OCAK 2016

14 Ocak 2016 Perşembe 20:52
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Beş filmlik yeni haftanın iki yenisi notlarımız arasında. İki yerli yapım, Mert Baykal’ın yönettiği ve başlıca rolleri Burak Özçivit ile Murat Boz’un üstlendikleri komedi dram ‘Kardeşim Benim’ ile Gani Müjde imzalı komedi ‘Bizans Oyunları’ ve başarılı stüdyo Disney Pixar’ın yeni animasyonu ‘The Good Dinosaur / İyi Bir Dinozor’, haftanın notlarımızda yer alamayan filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

THE CLUB
Şilili ‘yaman’ yönetmen Pablo Larraín, Berlin’de ‘Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan yeni filminde, ‘kurumsal’ dinin, hücrelere dek sinmiş yozlaşmışlığını, yalınlık ve cesaretle yansıtıyor perdeye. Katolik kilise, geçmişte ağır günahlar işlemiş rahipleri, Şili’nin gözlerden uzak, ücra bir sahil kasabasındaki kefaret ve acı çekme evine göndermiştir. Bu sürgün evi, sakinleri tarafından, adeta emekliliklerini geçirdikleri bir cennet havasındadır işin aslı. Dünyevi işlerle, geçmişlerindeki kötülükleri yanlarına kar bırakarak uğraşan ev sakinlerinin hayatları, beklenmedik misafirin gelişiyle, alt üst olacaktır. ‘Tony Manero’, ‘Post Mortem’ ve ‘No’ adlı bomba gibi filmleriyle ülkesinin acılarına, Pinochet faşizminin ülkede açtığı derin yaralara bakan Larraín, bu kez Katolik kilisesinin kirli çamaşırlarını ve çürümüş ruhunu, elini korkak alıştırmadan, sözünü sakınmadan kıyasıya eleştirmiş. Son derece nüanslı oynayan enfes oyuncu kadrosu da, yaman Şililinin elini güçlendiren bir diğer faktör. Kilisenin yok eden baskısı altında nefes alıp veren saf kötülük, yeni ve eski kilisenin ortak günahları, insanlıktan çıkmış masum kurbanlar ve ülkede ‘duyarsızca’ sürüp giden gündelik hayat. Merdivenleri fırçalayan rahibenin, kanıksamış iş birlikçi kötülüğü ve sonsuza dek ‘orada’ dikili duracak olan ev. Kaçırılmaz! (4,5 / 5)

DİREN!
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, İngiltere’de gelişen feminist süfrajet hareketinin, kadınların; gittikçe acımasızlaşan hükümete karşı yürüttükleri haklı mücadelenin öyküsü. Başta; oy hakkı için kadınların verdiği savaş, toplumsal tarihin gerçeklerine net bir bakış atmamızı sağlıyor öte yandan. Çok zor koşullar altında bir çamaşırhanede işçi olarak çalışan evli ve çocuklu emekçi kadın Maud Watts, iş arkadaşlarından bazılarının da aktif olarak yer aldığı feminist mücadeleye katılır. Yoğun devlet ve toplum baskısının ötesinde, eşleri de kadınlara sırt çevirmişlerdir. Onca zorluğa rağmen, geri adım atmadan ve yılmadan haklı mücadelesine devam eden kadınlar, tahmin etmedikleri bedellerle karşılaşacaklardır. Abi Morgan’ın titiz senaryosunu, ikinci uzun metrajını imzalayan Sarah Gavron yönetmiş. Oyuncu kadrosu, yıldız isimlerle dolu. Başrolü üstlenen Carey Mulligan’a, usta aktrisler; Meryl Streep ve Helena Bonham Carter eşlik ediyorlar. Anne-Marie Duff, Lorraine Stanley, Romola Garai, Natalie Press, Lisa Dillon gibi güçlü kadın oyunculara eşlik eden aktörler ise; Brendan Gleeson, Ben Whishaw ve Adrian Schiller. İspanyol görüntü yönetmeni Eduard Grau’nun kamerası ile notaların dev ismi Fransız Alexandre Desplat’ın, filmin ruhuna uyumlu müzik çalışması da övgüye değer. Kadın hareketinin, baskılar ve şiddet karşısında pes etmeyen duruşu üzerine hakiki bir belge olarak duran güçlü biyografik ve tarihi dramın son jeneriklerinde yer alan, kadınlara seçme seçilme hakkının verildiği ülke ve tarihler sıralamasında, Türkiye’nin, Fransa, İtalya ve İsviçre gibi medeni ülkelerin çok önünde yer alması, o dönemin Cumhuriyet Türkiyesi’nin, kadına verdiği değeri de açıkça seriyordu gözler önüne (3,5 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar