Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 NİSAN 2022

14 Nisan 2022 Perşembe 11:52
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!

Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler, umuyoruz bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!

Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!

 

ÖNCE TAVSİYELER…


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

I pugni in tasca / Cepteki Yumruklar

(Yönetmen: Marco Bellochio / 1965)


Salvatore Giuliano

(Yönetmen: Francesco Rosi / 1962)


Nella città l’inferno / Şehirdeki Cehennem

(Yönetmen: Renato Castellani / 1959)


Mamma Roma

(Yönetmen: Pier Paolo Pasolini / 1962)


The Servant / Genç Hizmetçiler

(Yönetmen: Joseph Losey / 1963)

 


Vizyonda bu hafta (15 Nisan 2022)

Beşi yerli yapım olmak üzere, dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 15 Nisan vizyonu!

David Yates’in yönettiği, J.K. Rowling’in bizzat kendi eserinden uyarladığı ve perdede yeni bir seriye dönüşen fantastik maceranın üçüncü film olan ‘Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore / Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları’, haftanın notlarımız arasında yer alan tek filmi.

FANTASTİK CANAVARLAR: DUMBLEDORE’UN SIRLARI

-Büyüler, iyiler ve kötüler-

Popüler fantastik seri ‘Harry Potter’ın yaratıcısı, İngilizce öğretmeni ve çok satan yazar J. K. Rowling, izleyiciyi, 2001’de yeni bir sihirli dünyaya davet ediyordu! Rowling’in aynı isimli kitabından bizzat kendisinin uyarladığı ve 2016’da beyazperdede yeni bir serinin habercisi olan fantastik macera, ‘Fantastik Canavarlar’ türün hayranlarını heyecanlandırmıştı! ‘Fantastic Beasts and Where to Find Them / Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar’ı, ‘Harry Potter’ serisinin son dördünün yönetmen koltuğunda oturan David Yates yönetmişti. Öykü, 1926’da geçiyordu! Harry Potter’ın yetmiş yıl sonra kitabını okuduğu gezgin büyücü Newt Scamander’in, yanındaki sihirli bavuluyla birlikte; New York’a ayak basışıyla başlayan serüven, New York sokaklarında gizlenen sihir dünyasını gözler önüne seriyordu… Nesli tükenmekte olan sihirli yaratıklar, iyi huylu ve kötücül büyüler, sihrin ve büyücülerin gizemli ve netameli dünyası. Ünlü fizikçi Stephen Hawking’i canlandırdığı ‘The Theory of Everything / Her Şeyin Teorisi’ ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’ Oscar’ını kazanan Eddie Redmayne’i başrolde izlediğimiz fantastik serüvende, birçok ünlü esim ona eşlik ediyor;
Oscar’lı görüntü yönetmeni Fransız Philippe Rousselot’un kamerası ve emek dolu nefes kesici sanat yönetimi; çok şey ekliyordu sihirli evrene. Türün hayranları ziyadesiyle memnundu ve 2018’de ikinci film çıkageldi. ‘Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald / Fantastik Canavarlar: Grindelwald’in Suçları’ yine Rowling ve Yates işbirliğine dayanıyor ve Newt Scamander’in büyülü macerası devam ediyordu!

Bu kez karşımızda üçüncü halkası duruyor serinin: ‘Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore / Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları’… Büyü dünyasını kontrol altına alıp, Muggle’ların ve bildiğimiz dünyanın sonunu getirmeyi planlayan kötücül ve karanlık Grindelwald’a karşı mücadele eden Profesör Albus Dumbledore, kahramanımız Newt Scamander ve arkadaşlarının heyecanlı, duygu yüklü öyküsü, bir kez daha Rowling ve David Yates işbirliğiyle taşınmış perdeye! Harry Potter senaristlerinden Steve Kloves’in Rowling’e senaryoda eşlik ettiği yeni macerada, Eddşe Redmayne’in başını çektiği kahramanlarımıza; usta aktörler Jude Law ve Mads Mikkelsen eşlik ediyorlar. Büyücülük dünyasının iyi ve kötü karakterlerinin verdiği amansız mücadelenin ‘macera’ tonu, duygusal yönü daha öne çıkan yeni öyküde dengelenmiş. İnsani durumların, dostluğun, aile bağlarının ve arkadaşlığın, ‘büyünün’ önüne geçtiği üçüncü film, gayet rahatlıkla izletiyor kendini yine uzun süresini hissettirmeden! Kaliteli… (3,5 / 5)


Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…

İslam’ın doğuş hikâyesini anlatan Moustapha Akkad’ın yönettiği 1976 yapımı ‘The Message / Çağrı’, ülkemizde gösterime girdiği tarihten 45 yıl sonra, yenilenmiş 4K versiyonuyla yeniden karşımızda! Anthony Quinn’in başrolde olduğu tarihi ve biyografik dramda Irene Papas, Johnny Sekka ve Michael Ansara diğer önemli rolleri üstleniyorlar.

Gabriel Range’ın yönettiği biyografik ve müzikal dram ‘Stardust’, 2016’da aramızdan müziğin ikon isimlerinden David Bowie’nin, 1971 yılında ABD’yi ilk ziyaretini mercek altına alıyor! Johnny Flynn, Marc Maron, Jena Malone, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
Norveç-Kanada ortak yapımı animasyon ‘Troll: The Tale of a Tail / Troll: Kuyruklu Macera’, özellikle küçük yaştaki izleyiciye sesleniyor. Kevin Munroe ve Kristian Kamp birlikte yönetmişler.
Yedi farklı karakterin birbiriyle bağlantılı hikâyelerini ele alan yerli yapım, ‘7-Yedi’, suç ve gizem yüklü bir dram. Buğra Kekik’in yazıp yönettiği filmin başlıca rollerini Reha Özcan, Ayşenil Şamlıoğlu, Hakan Bilgin ve Selahattin Taşdöğen üstleniyorlar.

‘Zalo’, Sermiyan Midyat’ı başrolde izleyeceğimiz, Necati Aslan’ın yazıp yönettiği bir komedi. Zalimliğiyle nam salmış Zalo Ağa küçükken ikizini nehre atmıştır Hesapta olmayan bir olay yüzünden Zalo Ağa ile ikizinin yolları yıllar sonra yeniden kesişir!
Anne olmak için yanıp tutuşan Özge, eşini yasa dışı yollarla evlat edinmeye ikna eder fakat eve gelen bebekle birlikte her şey alt üst olur! Ralph Waldo’nun yönetmen koltuğunda oturduğu yerli korku örneği ‘Çıngırak’da başlıca rolleri Beren Demirkaya ve Tarkan Yılmaz üstleniyorlar.
‘Lanetli Tapınak’, Metin Kuru’nun senaryosunu yazıp yönettiği bir gerilim! Mısır tanrısı Isis’le iletişime geçmeyi başaran Lily’nin ürpertici öyküsü! Behice Maurer, İlhami Adsal ve Nihat Demirel, oyuncu kadrosunda yer alıyorlar.

‘Azaim: Cin Mezarlığı’, kadim bir kitapta yer alan bilgiler aracılığıyla cinlerle iletişime geçen ve cinleri kendi dünyevi zenginlikleri için kullanan bir köy ahalisinin, eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmesini konu alan korku örneğini Erdal Şimşek yönetiyor. Kasım Hocalar’ın senaryosunu yazdığı filmde Lale Uçak, İbrahim Şentürk ve Zeynep Sude Tekin rol alıyorlar.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!


TARİHTE BU HAFTA
On bir ve altı yıl önceye, 2011 ve 2016 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.

Vizyonda bu hafta (15 Nisan 2011)

Haftanın film sayısı altı. Notlarımız arasında ise sadece iki yapım yer alıyor. Bunun nedeni, 30. İstanbul Film Festivali’ni her sene olduğu gibi, yine büyük bir heyecanla takip etmem. Üstüne üstlük bir de jüri üyesiyim bu yıl. Festivalde, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) jürisi olmam sebebiyle birçok basın gösterimine katılamadım geçtiğimiz hafta. Bu yüzden, merakla beklenen korku-gerilim serisinin son halkası ‘Scream 4’, Colin Farrell ve Keira Knightley’li ‘Londra Bulvarı’, özellikle miniklere seslenen sevimli animasyon ‘Winnie The Pooh’ ve romantik macera ‘Aşkın Büyüsü’, notlarımızda bulunmuyor. Festivalin hemen ardından, özel bir seçkiyi bilginize sunacağımı şimdiden duyururum. İyi seyirler.

 

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
1966 doğumlu yazar Barış Bıçakçı’nın 2004’te yayımlanan aynı adlı romanından perdeye uyarlanan filmin yönetmeni Seyfi Teoman. Ender ve Çetin’in, otuzlarını hızla tüketmekte olan orta yaşlı iki erkeğin öyküsü. Bir dostluk öyküsü perdedeki. Dostluk, dayanışma ve sadeliğin şehri Ankara’nın ‘ne yaptığını bilen’ vakur hali içinde ne yaptıklarını tam bilmeden olduklarının dışında görünmeye çalışan iki dostun ruh haritası. Bu coğrafyanın bazı insanlarının belki de. Orta yaşlı iki erkek, yuvalarına aldıkları emanet bir genç kız, Nihal. Kaçınılmaz duygu aşk, oto kontrolün boğucu hali, ömür tüketen sorumluluklar, içerde kopan fırtınalar, doğal döngü ve kaçınılmaz son; yalnızlığın sarmaladığı koca çocuklar. Hep aynı biçimde sürecek bir hikâyenin Orta Anadolu anlatısı. Gölbaşı, Seymenler Parkı, Atatürk Orman Çiftliği, Kızılay, Ayrancı, Bahçelievler, Dikmen, Kavaklıdere, Arjantin, İran Caddeleri, Farabi, Siyasal Bilgiler, suyunu çeken Ayşe kadın fasulye, mutfak, salon, çalışma odası, emanet, öfke, aşk ve geçip giden yıllar. Umutsuzluk ve çaresizliğin sözlük anlamları. Hiç yaşanmamış bir sevgi üzerinden gerçek bir aşk öyküsü. Paylaşılan anlar, güzellikler, önemler. Lise yıllarından çok sonraya uzanan omuz omuza bir birliktelik. Adı konmamış şefkat sözleri, isimsiz bir bağlılık, ham sevgi… Beraber olmanın değil, son tahlilde hep beraber kalmanın hayati önemi. Geçip giden, ıskalanan, kaçırılan anlara karşılık elde olan değerlerin orta halli sıcaklığı. Memur çocuklarının değişmez alışkanlıkları, bir gün Tunus durağına doğru yürürken, hiç yaşanmayacak şeyleri duyumsayıp hüzünlenmek. Beyaz peynirle çilek reçelinin izahı zor uyumu. Hayatın kenar süsleri… Laf kalabalığı yapmadan anlatan, gösterişe kaçmadan gösteren, sömürmeden hissettiren bir iş olmuş. Alabildiğine hüzünlü bir de. Yüreğe sokulmuş bir bıçak aslında, kanatmadan öldürüyor…

 

SUCKER PUNCH
‘300’, ‘Watchmen’ gibi ses getiren filmlerinde uyarlamalar üzerinde çalışan Zack Snyder, bu kez kendi yazdığı öyküyü hayata geçiriyor. ‘Alice in Wonderland’ adlı ünlü Heavy Metal dergisi ilham vermiş Snyder’a. Annesi ölüp, kötü kalpli babası tarafından akıl hastanesine kapatılan Babydoll, zihninde yarattığı alternatif evrenle, hayatta kalma ve özgürlük isteğini yeşertmektedir. Kendisi gibi hastanede tutulan dört güzel genç kadını kaçmaya ikna eden kahramanımız, yarattığı fantastik dünyalarla gerçek dünyanın zorluklarına ve kötülüklerine karşı savaşır. Fakat özgürlüğün bedeli ağırdır. Başroldeki Emily Browning’a, ‘Bright Star / Parlak Yıldız’daki masum genç kız rolünün hayli uzağında duran Abbie Cornish ile Jena Malone, Vanessa Hudgens ve Jamie Chung eşlik ediyorlar. Grafik şiddetin dozunda kullanıldığı aksiyon macera, bizi fantastik bir dünyaya taşımayı başarıyor ama etkileyiciliği, orijinalliği ve söyleyecek sözü kısıtlı. Filmin genel ağırlığı, başarılı final bölümünün gerisinde kalmış. Yine de hoş vakit geçirmek için yerinde bir seçim olacaktır.


Vizyonda bu hafta (15 Nisan 2016)

Beyazperdede yeni hafta hayli kalabalık. On bir filme merhaba diyeceğimiz yeni vizyonda, beş de yerli film yer alıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

ORMAN ÇOCUĞU
Nobel Edebiyat Ödülü’nü en genç yaşta (kırk iki yaşında) kazanan edebiyatçı olarak edebiyat tarihine geçen Rudyard Kipling’in (1865-1936) önemli eserlerinden ‘The Jungle Book’tan uyarlanan aynı adlı film, haftanın değil sadece, sezonun en önemli yapımları arasında. Disney yapımı serüven, kurtlar tarafından büyütülen erkek çocuk Mowgli’nin destansı macerası eşliğinde, insan-doğa ilişkisini yansıtıyor perdeye. Mowgli, insan ırkına düşman olan kötücül kaplan Shere Khan’ın bütün diğer hayvanları tehdit etmesinin ardından, ormandan ayrılıp, kendi ırkının, insanların yanına gitmek üzere yola düşer. Mowgli’yi ormanda bulan ve onu himaye eden akıl hocası panter Bagheera ve iyi kalpli yaşlı ayı Baloo ile beraber kendi gücünü keşfedeceği bir yolculuğa çıkar. İnsan-hayvan-bitki-doğa ve gezegenin doğal kuralları. İnsan ve doğa dengesi üzerine incelikli, sembolik bir destan ‘Orman Çocuğu’. Aktör kökenli yapımcı-yönetmen-senarist, yani komple sinemacı Jon Favreau’nun iyiden iyiye çok sıkı bir yönetmen olduğunun da kanıtı öte yandan film. On üç yaşındaki aktör Neel Sethi’ye, bilgisayarda yaratılmış canlı aksiyon performansları eşlik ediyorlar. Seslendirme kadrosu da birbirinden önemli isimlerden oluşuyor; yediden yetmişe, hemen her izleyiciye seslenen bu özel filmin. Ben Kingsley, Bill Murray, Scarlett Johansson, Idris Elba, Lupito Nyong’o, Giancarlo Esposito ve Christopher Walken, kadronun öne çıkan usta isimleri. Medeniyet ve doğaya ettikleri üzerine incelikli göndermelere de sahip film. Kaçırmayın. (4 / 5)

 

TOZBEZİ
Nesrin ve Hatun… İki gündelikçi kadın. Hatun’un tek hayali, çalışmaya gittiği semtte bir ev almak. Küçük kızıyla bir başına kalan Nesrin ise, kocasının geri dönmesini istiyor. Kurtlar sofrasında daha fazla yalnız kalmamak. Birbirlerinden başka dayanacak kimseleri olmayan iki kadının buruk ve gerçek öyküsü. Ahu Öztürk’ün yazıp yönettiği film, 35. İstanbul Film Festivali’nde buluştu izleyici ile ilkin. Başrollerini Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy’un paylaştıkları dramda, diğer önemli rolleri, Serra Yılmaz, Mehmet Özgür ve Didem İnselel üstleniyorlar. Kesal ve Dinçsoy’un performansları, iz bırakıyor. İnsanı yok eden, küçük insanın en büyük düşmanı olan büyük şehrin netameli yalnızlığında, İstanbul’da geçen hikaye, politik bir fona sahip aynı zamanda. Sosyal adaletsizlik, milliyetçilik, unutulmuşluk, kadersizlik, yoksulluk ve geniş anlamıyla yoksunluk. Yoldaşlık yaparak birbirine tutunmaya çalışan iki kadının öyküsü, sınıf bilinci ve şuur da içeriyor son tahlilde. Annelik, kadınlık, düşler, hepsinin üzerine, kara bir bulut gibi çöken üşüten gerçekler. Çaresizliği üzerinize, eskimiş, yıpranmış, el örgüsü bir yelek gibi giyiyorsunuz. Finalde, yüreğinizin iç cebinde saklamak istiyorsunuz o özel planı… Gayet başarılı bir ilk film Tozbezi. (4 / 5)


KAR KORSANLARI
Ülke tarihinin en çetin askeri darbesinin başlarında ve en soğuk kışının ortasında, 1981’de geçer öykü. Kars’ta, doğunun en ücra köşelerinden birinde, karların, çok uzun zaman yerden kalkmadığı beyaz bir boşluktayız. Halkın kömür ihtiyacı, özgürlük ihtiyacı ile at başı giderken, tek servetleri kızakları olan üç yakın arkadaş, üç çocuk, kara kömürün peşinde, dayanışmanın ve mücadelenin ne olduğunu öğrenecekleri çetin günler geçireceklerdir. Faruk Hacıhafızoğlu’nun ilk uzun metrajı, 34. İstanbul Film Festivalinde yaptığı galasının ardından, 6. Malatya Film Festivali’nde ‘en iyi film’ seçilmeyi başarmıştı. Film ayrıca, Adana Altın Koza’da, Yılmaz Güney Ödülünü kazanırken, en iyi görüntü yönetmeni ödülü de, filmdeki çalışmasıyla Türksoy Gölebeyi’nin olmuştu. Her şeyden önce son derece naif ve içten öyküsüyle, üç çocuğun gözünden, sosyal adalet ve adalet arayışı öykülenmiş, güçlü bir kameranın beyazperdeye yansıttığı öyküde. Dostluk, fedakarlık, masumiyet, dayanışma, öfke, çaresizlik, hüzün, yoksunluk, imkansızlık, baskı, Kars’ın kendine özgü doğası ve motifleri içinde, karşımıza çıkan önemli kavramlar. Küçük oyuncular, büyük oynuyorlar. Bir şehrin, bir ülkenin, içli ve gerçek hikâyesi. (3 / 5)


ÖLÜM TRENİ
Senarist kimliğiyle tanınan Michael Petroni’nin yazıp yönettiği gizemli gerilim, doğaüstü oluşlardan, seri katil öyküsüne uzanan, bir alt tür kırması işin aslı. Başarılı da. Öncelikle atmosfer yaratmada, işini iyi yapıyor film. Psikolog Peter Bower, bir kaza sonucu, kızını kaybetmiştir. Acı kaybın yaşattığı suçluluk duygusu ile baş etmeye çalışan Peter, hastalarındaki tuhaflıklar ve çevresinde oluşan garip olaylara önceleri anlam veremez. Kayıp parçaları birleştirdiğinde, bütün hastalarının aynı gün ölmüş olduğunu dehşetle kavrayan psikolog, aradığı cevaplara, kendi geçmişiyle de alakalı olan kapkara sırları çözerek ulaşacaktır. ‘The Sixth Sense / Altıncı His’den, ‘The Others / Diğerleri’ne uzanan birçok tür örneğiyle yakın flört halinde olan film, incelikli bir orijinallik yaratmayı da beceriyor. Başrolü üstlenen usta aktör Adrien Brody’ye, bir diğer usta isim Sam Neill ve George Shevtsov ile Robin McLeavy eşlik ediyorlar. Karanlık hikâyesini, elem yüklü bir drama yedirmeyi başaran gerilimli yapım, bazı anlarıyla gerçekten ürkütmeyi başarıyor. Tanıdık olsa da, öyküsünü ilgiyle izleten film, özellikle türün hayranları için cazip. (3 / 5)

 

BEKAR YAŞAM KILAVUZU
New York’u fon alan romantik komedi, dört bekar kadının duygusal hayatları üzerinden, şehir yaşamının farklı ve kişisel tarafını öykülemiş. Medeni durumlardan bekarlık, duygusal deneyimlerle mercek altına alınmış, Christian Ditter’in yönettiği romantik ve mizah yüklü filmde. Liz Tuccillo’nun popüler kitabından uyarlanan yapımda, başrolleri, Dakota Johnson, Rebel Wilson, Leslie Mann ve Alison Brie üstleniyorlar. Erkekler kontenjanı ise, Anders Holm, Nicholas Braun, Jake Lacy ve Damon Wayans Jr. ile doluyor. Kozmopolit şehrin, ışıltılı gece hayatında, geç saatte buluşmalar, cep mesajları, alkol, tek gecelik ilişkiler, yalnızlık, özlemler, düşler, aşk, doğru insan ve bekarlığa övgü! Fazla tanıdık olmasına rağmen, tuhaf bir albenisi olan, samimi ve sıcak film, oyuncu kadrosu ve rahat anlatımıyla ilgiyle izletiyor kendini. (2,5 / 5)


YEMEKTEYDİK VE KARAR VERDİM
Görkem Yeltan’ın senaryo ortağı olduğu ve yönetmen koltuğuna oturduğu dram, bir ailenin; bayram yemeği için bir araya gelmesinin ve aile bireyleri arasında an be an yükselen gerilimin öyküsü. Gürsoy ailesi, kurban bayramı için bir araya gelirler. Çocuklar, torunlar ve kardeşler. Ailenin despot, dediğim dedik babası Rıza bey, kurduğu imparatorluğun konformizmini süredursun, bir torunun kaybolmasıyla başlayan gerilim, geçmişin bir isyan olarak dile gelmesiyle başka bir kimliğe bürünür. Aslında bu özet, filmin kendisinden daha ilginç oldu; kabul edelim. Dünya, özellikle Fransız sinemasında birçok örneği olan, yazlık evde toplanıp hesaplaşan aileleri odağa alan saymakla bitmez örneklerden biri. Akla, Bertrand Tavernier’in 1984 tarihli ‘Un dimanche à la campagne / Kırda Bir Pazar’ı gelir ilk olarak. Thomas Vinterberg imzalı ‘Festen / Şölen’ hafızadan zaten çıkmaz. Alain Resnais’in enfes ‘Providence’ı ve daha neler neler… Ülkemiz sinemasında da Yavuz Özkan’ın 1994’te çektiği ‘Yengeç Sepeti’. Aile içinde kopan fırtınalar, bozulan sessizlikler, eteklerden dökülen taşlar. Aktris kimliğiyle tanıdığımız Görkem Yeltan’ın yönetmen olarak imzaladığı ilk filmi, maalesef bütün bu önemli örneklerin uzağında. İyi niyetli olsa da, sınıfı geçemiyor. Bazen iyi niyet yeterli olmuyor, neyi, nasıl anlatacağını bilmek adına. Öyküde yer alan büyük boşluklar ve soru işaretleri, filmin hemen her anına savrulmuş. İzleyicisini, finale hazırlayan dram, elindeki tek mermiyi de, hedefe atamayınca, öylesine bir şeyler olup bitiyor perdede. Filmin en kayda değer özelliği ise, sinemamızın önemli isimlerinden, 70’lerin vamp kadını Arzu Okay’ın, otuz yedi yıl aradan sonra sinemaya geri dönmesi. İyi performansıyla anlamlı bir ‘hoşgeldin’ diyeceğimiz Okay’ın rol arkadaşları, sinemacı, müzisyen, yazar ve ressam Mehmet Güreli, Sema Poyraz, aynı zamanda filmi yazıp yöneten Görkem Yeltan, Kaan Çakır, Ayçıl Yeltan, Gökçer Genç ve Turgay Aydın. (1 / 5)

Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer filmleri ise, Türkiye-Hollanda ortak yapımı belgesel ‘Genç Pehlivanlar’, Haluk Piyes’in yönettiği ve başrolü üstlendiği yerli aksiyon denemesi ‘Ateş’, Kevin Costner’lı aksiyon içeren suç dramı ‘Suçlu’, Hindistan-İngiltere ortak yapımı korku örneği ‘The Other Side of the Door / Kapının Diğer Tarafı’ ve çocukluğumuzun klasiklerinden Almanya-İsviçre ortak yapımı ‘Heidi’. Herkese tekrar iyi seyirler.
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar