15 NİSAN 2011
Haftanın film sayısı 6. Notlarımız arasında ise sadece iki yapım yer alıyor. Bunun nedeni, 30. İstanbul Film Festivali´ni her sene olduğu gibi, yine büyük bir heyecanla takip etmem. Üstüne üstlük bir de jüri üyesiyim bu yıl. Festivalde, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) jürisi olmam sebebiyle birçok basın gösterimine katılamadım geçtiğimiz hafta. Bu yüzden, merakla beklenen korku-gerilim serisinin son halkası ´´Scream 4´´, Colin Farrell ve Keira Knightley´li ´´Londra Bulvarı´´, özellikle miniklere seslenen sevimli animasyon ´´Winnie The Pooh´´ ve romantik macera ´´Aşkın Büyüsü´´, notlarımızda bulunmuyor. Festivalin hemen ardından, özel bir seçkiyi bilginize sunacağımı şimdiden duyururum. İyi seyirler.
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
1966 doğumlu yazar Barış Bıçakçı´nın 2004´te yayımlanan aynı adlı romanından perdeye uyarlanan filmin yönetmeni Seyfi Teoman. Ender ve Çetin´in, otuzlarını hızla tüketmekte olan orta yaşlı iki erkeğin öyküsü. Bir dostluk öyküsü perdedeki. Dostluk, dayanışma ve sadeliğin şehri Ankara´nın ´ne yaptığını bilen´ vakur hali içinde ne yaptıklarını tam bilmeden olduklarının dışında görünmeye çalışan iki dostun ruh haritası. Bu coğrafyanın bazı insanlarının belki de. Orta yaşlı iki erkek, yuvalarına aldıkları emanet bir genç kız, Nihal. Kaçınılmaz duygu aşk, oto kontrolün boğucu hali, ömür tüketen sorumluluklar, içerde kopan fırtınalar, doğal döngü ve kaçınılmaz son; yalnızlığın sarmaladığı koca çocuklar. Hep aynı biçimde sürecek bir hikâyenin Orta Anadolu anlatısı. Gölbaşı, Seymenler Parkı, Atatürk Orman Çiftliği, Kızılay, Ayrancı, Bahçelievler, Dikmen, Kavaklıdere, Arjantin, İran Caddeleri, Farabi, Siyasal Bilgiler, suyunu çeken ayşe kadın fasulye, mutfak, salon, çalışma odası, emanet, öfke, aşk ve geçip giden yıllar. Umutsuzluk ve çaresizliğin sözlük anlamları. Hiç yaşanmamış bir sevgi üzerinden gerçek bir aşk öyküsü. Paylaşılan anlar, güzellikler, önemler. Lise yıllarından çok sonraya uzanan omuz omuza bir birliktelik. Adı konmamış şefkat sözleri, isimsiz bir bağlılık, ham sevgi… Beraber olmanın değil, son tahlilde hep beraber kalmanın hayati önemi. Geçip giden, ıskalanan, kaçırılan anlara karşılık elde olan değerlerin orta halli sıcaklığı. Memur çocuklarının değişmez alışkanlıkları, bir gün Tunus durağına doğru yürürken, hiç yaşanmayacak şeyleri duyumsayıp hüzünlenmek. Beyaz peynirle çilek reçelinin izahı zor uyumu. Hayatın kenar süsleri… Laf kalabalığı yapmadan anlatan, gösterişe kaçmadan gösteren, sömürmeden hissettiren bir iş olmuş. Alabildiğine hüzünlü bir de. Yüreğe sokulmuş bir bıçak aslında, kanatmadan öldürüyor…
SUCKER PUNCH
´´300´´, ´´Watchmen´´ gibi ses getiren filmlerinde uyarlamalar üzerinde çalışan Zack Snyder, bu kez kendi yazdığı öyküyü hayata geçiriyor. ´Alice in Wonderland´ adlı ünlü Heavy Metal dergisi ilham vermiş Snyder´a. Annesi ölüp, kötü kalpli babası tarafından akıl hastanesine kapatılan Babydoll, zihninde yarattığı alternatif evrenle, hayatta kalma ve özgürlük isteğini yeşertmektedir. Kendisi gibi hastanede tutulan dört güzel genç kadını kaçmaya ikna eden kahramanımız, yarattığı fantastik dünyalarla gerçek dünyanın zorluklarına ve kötülüklerine karşı savaşır. Fakat özgürlüğün bedeli ağırdır. Başroldeki Emily Browning´a, ´´Bright Star / Parlak Yıldız´´daki masum genç kız rolünün hayli uzağında duran Abbie Cornish ile Jena Malone, Vanessa Hudgens ve Jamie Chung eşlik ediyorlar. Grafik şiddetin dozunda kullanıldığı aksiyon macera, bizi fantastik bir dünyaya taşımayı başarıyor ama etkileyiciliği, orijinalliği ve söyleyecek sözü kısıtlı. Filmin genel ağırlığı, başarılı final bölümünün gerisinde kalmış. Yine de hoş vakit geçirmek için yerinde bir seçim olacaktır.
MURAT ERŞAHİN