15 MART 2024
Mart’ın ortasındayız… Kalabalık vizyon sürüyor… Bu arada 96. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından verilen Oscar’lara bu yıl beklenildiği gibi ‘Oppenheimer’ damga vurdu. Los Angeles’taki Dolby Tiyatrosu’nda gerçekleşen törende on üç dalda Oscar adayı olan ‘Oppenheimer’, tam yedi dalda Oscar’ın sahibi oldu.
İşte 96. Oscar galiplerinin tam listesi:
En İyi Film: Oppenheimer
En İyi Yönetmen: Christopher Nolan (Oppenheimer)
En İyi Kadın Oyuncu: Emma Stone (Poor Things)
En İyi Erkek Oyuncu: Cillian Murphy (Oppenheimer)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Da’vine Joy Randolph (The Holdovers)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Robert Downey Jr. (Oppenheimer)
En İyi Özgün Senaryo: Justine Triet & Arthur Harari (Anatomy of a Fall)
En İyi Uyarlama Senaryo: Cord Jefferson (American Fiction)
En İyi Uluslararası Film: The Zone of Interest (İngiltere)
En İyi Animasyon: The Boy and the Heron
En İyi Belgesel: 20 Days in Mariupol
En İyi Kurgu: Jennifer Lame (Oppenheimer)
En İyi Görüntü Yönetimi: Hoyte Van Hoytema (Oppenheimer)
En İyi Görsel Efekt: Godzilla Minus One
En İyi Yapım Tasarımı: Shona Heath, James Price & Zsuzsa Mihalek (Poor Things)
En İyi Kostüm Tasarımı: Holly Waddington (Poor Things)
En İyi Saç ve Makyaj Tasarımı: Nadia Stacey, Mark Coulier & Josh Weston (Poor Things)
En İyi Ses: The Zone of Interest
En İyi Özgün Müzik: Ludwig Göransson (Oppenheimer)
En İyi Özgün Şarkı: ‘What Was I Made For?’/ Billie Eilish & Finneas O'Connell (Barbie)
En İyi Kısa Film: The Wonderful Story of Henry Sugar (Yönetmen: Wes Anderson)
En İyi Kısa Animasyon: War Is Over! Inspired by the Music of John & Yoko
En İyi Kısa Belgesel: The Last Repair Shop
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Le jour se lève / Son Ümit
(Yönetmen: Marcel Carné / 1939)
Un condamné à mort s'est échappé ou Le vent souffle où il veut / Bir İdam Mahkûmu Kaçtı
(Yönetmen: Robert Bresson / 1956)
Ascenseur pour l'échafaud / İdam Sehpası
(Yönetmen: Louis Malle / 1958)
Le Trou / Delik
(Yönetmen: Jacques Becker / 1960)
L'armée des ombres / Gölgeler Ordusu
(Yönetmen: Jean-Pierre Melville / 1969)
HAFTA SONU AİLE SİNEMASI
ANNE VE BABA İÇİN
The Truman Show / Truman Show
(Yönetmen: Peter Weir / 1998)
The Sixth Sense / Altıncı His
(Yönetmen: M. Night Shyamalan / 1999)
American Beauty / Amerikan Güzeli
(Yönetmen: Sam Mendes / 1999)
ÇOCUKLAR İÇİN
Tonari no Totoro / Komşum Totoro
(Yönetmen: Hayao Miyazaki / 1988)
Ratatouille / Ratatuy
(Yönetmen: Brad Bird, Jan Pinkava / 2007)
WALL.E / Vol.İ
(Yönetmen: Andrew Stanton / 2008)
Vizyonda bu hafta (15 Mart 2024)
Sekizi yerli yapım olmak üzere on bir filmlik kalabalık bir vizyon haftasındayız!
Korku-gerilim ‘Night Swim / Gece Yüzüşü’ ve gerilimi yüksek tür kırması aksiyon ‘Red Right Hand / Adaletin Eli’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.
GECE YÜZÜŞÜ
-Lanetli Havuz-
Korku-gerilim türüne meraklı yönetmen Bryce McQuire, 2014 tarihli dört dakikalık kendi kısa filmini uzun metraj olarak yeniden çekmiş. Bir saat otuz sekiz dakikalık filme uyarlanan senaryoda McQuire’a, Rod Blackhurst eşlik etmiş. Dejeneratif bir hastalık nedeniyle erken emekliliğe zorlanan eski birinci lig beyzbol yıldızı Ray Waller ve ailesinin taşındıkları yeni evdeki havuz dolayısıyla yaşadıkları ürkütücü olaylara tanıklık ediyoruz. Ray’in endişeli eşi Eve, genç kızı Izzy ve küçük oğlu Elliot’u da tanıyoruz. Profesyonel spor hayatına dönmeyi ümit eden Ray, eşi Eve’i yeni taşınacakları evin arka bahçesinde bulunan ışıltılı yüzme havuzunun, çocuklar için eğlenceli olacağına ve kendi fizik tedavisine katkı sağlayacağına ikna eder. Ancak evin geçmişindeki karanlık sır, aileyi kaçınılması mümkün olmayan bir lanetle baş başa bırakacaktır!
Wyatt Russell ve Kerry Condon’a eşlik eden diğer isimlerse Amélie Hoeferle, Gavin Warren, Jodi Long ve Nancy Lenahan. Türün usta isimlerinden James Wan’ın ve korku-gerilimin evi ‘Blumhouse’ stüdyolarının kurucusu James Blum’un yapımcıları arasında olduğu film, eski ve kökleşmiş bir lanetin musallat olduğu ailenin ‘karanlık’ hikâyesi. Hırslı ve kariyeri için her şeyi feda etmeye hazır bir babanın ‘kendine gelme’ süreci öte yandan! Kutsal aile kavramını okşamayı son tahlilde ihmal etmeyen yapım, sorumluluk sahibi, fedakâr ve cefakâr anne modelini de kutsamayı unutmuyor. Titiz görüntü yönetiminin başarılı olduğu yapım, bana oldukça sıradan görünen bir fikrin Hollywood ‘boşluğunda’ gördüğü değeri düşündürdü. Mekân kullanımıyla kayda değer, bazı anları klasik koltuk sıçratması yaşatan, kendini rahatlıkla izleten ama uçucu bir seyirlik ‘Gece Yüzüşü’! (2,5 / 5)
ADALETİN ELİ
-Muhafazakâr intikam-
Üyesi olduğu suç dünyasını geride bırakıp, dürüst, huzurlu ve sakin bir yaşamın özlemini çeken Cash, yakın zamanda annesini kaybetmiş yeğeni Savannah ile ilgilenmek istemektedir. Fakat kasabayı yöneten ve Savannah’ın babasının çiftliğine göz koyan suç örgütü lideri Big Cat, Cash’i tehdit ederek yeniden kendi için çalışmaya zorlar. Cash, kısa sürede geride kalan küçük ailesini ve kasabayı korumak zorunda olduğunu kavradığında işer içinden çıkılmaz duruma girmiştir bile!
Mel Gibson’un başrolünü üstlendiği kanlı canlı aksiyon ‘Fatman’ ile tanıdığımız Eshom ve Ian Nelms ikilisinin yönettikleri gerilimi yüksek aksiyon, tanrı, aile ve hayatta kalma kavramları üzerine kurulu bir modern western olmuş. Hatta, silahını bir kenara kaldırmış ve tövbe edip, dine dönmüş bir rahibin acımasız zalimler karşısında yeniden silah kuşanıp, kasabasını koruması öyküsü de var kardeş yönetmenlerin filminde. Muhafazakâr bir aksiyon olarak bakılabilir şiddetten kaçınmayan ve elini korkak alıştırmayan tür kırmasına.
Başrolü üstlenen Orlando Bloom’a eşlik eden isimlerse, kendisinden izlemeye alışkın olmadığımız ‘filmin kötü insanı’ rolünde karşımıza çıkan usta aktris Andie MacDowell, Garret Dillahunt, Brian Geraghty, James Lafferty, Scott Haze, Alexandra Park ve başarılı genç aktris Chapel Oaks. Feodal suç örgütünün acımasız patroniçesi rolünde Andie MacDowell ve genç yeğeni canlandıran Chapel Oaks, oyuncu kadrosunun göze batan isimleri. Kahraman/anti-kahraman modelleri üzerinden dolanarak, adaleti sağlayıp, tanrının evinde buluşan tövbekâr suçluların öyküsü, intikamını kanun filan dinlemeden kendi eliyle sağlayan sıradan vatandaşın ve ‘Tanrı Amerika’yı korusun’ senfonilerinin yeni bir örneği. (2,5 / 5)
Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
Japonya yapımı animasyon ‘Detective Conan: Black Iron Submarine / Dedektif Conan: Siyah Demir Denizaltı’, Yuzuru Tachikawa imzası taşıyor. Dünya genelindeki tüm mühendisler, bütün polis güçlerine ait güvenlik kameralarını bağlama operasyonu için bir deniz üstü tesis olan Pasifik Boyu’nda bir araya gelirler. Bu sırada Conan, Sonoko’nun davetiyle Dedektif Çocuklar ile Hachijo-jima’yı ziyaret eder ve FBI ajanı Shuichi Akai’nin kendilerine Black Organization’dan Gin tarafından Almanya’da bir Europol çalışanının öldürüldüğünü bildiren bir telefon alır. Huzursuz olan Conan, tesisin içine sızar ve bir kadın mühendisin Black Organization tarafından kaçırıldığını keşfeder.
Usta sinemacı Reha Erdem’in yazıp yönettiği ‘Neandria’, ekolojik olarak sürdürülebilir bir yapım girişimi. Film, antik kentin yakınlarındaki yoksul bir köyde, annesiyle birlikte yaşayan ve atletizm yarışlarına hazırlanan Suna adlı bir genç kadını odağına alıyor. Deniz İlhan, İzzy İsmail, Ahmet Rıfat Şungar, Bülent Emin Yarar, Serkan Keskin, Nihal Yalçın, İncinur Daşdemir, Nur Fettahoğlu, Gizem Katmer ve Ayşegül Kopartan oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
‘Aile Çıkmazı’, senaryosunu Özgür Akçay’ın kaleme aldığı, yönetmen koltuğunda ise Emre Bahadır Çırakoğlu’nun oturduğu bir avantür komedi. Mısır’da kazı yapan Türkiyeli akademisyenler Şevket ve Perihan’ın kazı sırasında buldukları 4000 yıllık heykelin Mısırlı yetkililere tesliminden sonra çalınmasıyla birlikte Mısır’dan İstanbul’a uzanan olaylar… Başlıca rolleri, Ferit Aktuğ, Bihter Dinçel, Muharrem Türkseven ve Ruhi Sarı üstleniyorlar.
Hakan Eser’in yönetmenliğini üstlendiği komedi ‘Mükemmel Aile’, her biri kendi dünyasında yaşayan aile üyelerini tanıştırıyor bize. Oyunculukla aklını bozmuş bir anne, boks maçlarında ringe çıkarak dayak yiyen ve bunu bağımlılığa dönüştürmüş bir baba, ilaçların yan etkilerini görmek için çeşitli ilaçlar içen takıntılı bir dayı, ölmek isteyen karamsar bir kardeş ve yaptığı işe tövbe edip çıka gelen kiralık katil teyze… Günün birinde tuhaf ailemiz, yıllardır kendilerinden uzakta yaşayan kızları Zeynep’in doğum yapacağını öğrendikleri video ile İstanbul’dan Antalya’ya yola çıkarlar. Oyuncu kadrosunda ise Güven Kıraç, Algı Eke, Didem Balçın, Şahin Irmak, Onur Dilber, Gizem Katmer ve Nejat Uygur yer alıyorlar.
Romantik komedi ‘Bana Beni Anlat’, geçirdiği kaza sonucu unutkanlık hastalığına yakalanan genç bir adamın öyküsü. Otuzlu yaşlarının başında olan Çınar’ın hayatı geçirdiği trafik kazası sonrası alt üst olur. Aldığı darbeler nedeniyle Çınar, demans hastalığının bir türüne yakalanır. Hastalığın etkisiyle Çınar, okuduğu ya da izlediği şeylerin bilinç altına yerleşmesiyle her gün farklı bir mesleğe ilgi duyar. Bir gün itfaiyeci olmak isterken başka bir gün imam olmayı planlar. Kazada ailesini kaybedince amcası ile birlikte yaşamaya başlayan Çınar’ın bu zorlu sürecinde ona destek olması için bir yardımcıya gerek vardır. En büyük hayali oyuncu olmak olan ancak bir türlü hayallerine ulaşamayan hemşire Öykü, işi kabul etmek zorunda kalır. Fuat Yılmaz’ın yönettiği yapımda başlıca rolleri Cem Belevi, Hande Arısoy, Eren Pakgöz, Cemal Hünal, Kahraman Sivri ve Serkan Kuru paylaşıyorlar.
İbrahim Bülbül’ün yazıp yönettiği aksiyon dram ‘Nisan’, kapısının önünde bir yavru köpek bulmasıyla hayatı değişen Tamer’in hikâyesi. Erhan Ufak, Canan Nezirova, Reşhat Kesemenli, Şeyda Aydın, Cihan Şentürk, Murad Abdullayev, Necroz Caferov ve Şahin İmamaliyev oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.
‘Kara Cin Laneti’, Mustafa Özer’in yönettiği bir korku örneği. İnci’nin hayatı, babasının kendisini aldatan annesini bir ayin yaparak öldürmesiyle altüst olur. Babası yurt dışına kaçarken, ölen annesinin üzerindeki lanet İnci’ye geçer. Çocukluğunu amcası ve yengesi ile birlikte onların otelinde geçiren İnci, en yakın arkadaşı olan kuzeni Mehmet ile birlikte büyür.
Yaşadığı travmaların ardından İnci, üniversiteye başladıktan sonra iki farklı persona geliştirir. Biri arkadaşları tarafından sevilen, derslerinde başarılı, içine kapalı bir personayken diğeri ise şeytani bir cine dönüştüğü ve dişiliğini ön plana çıkarıp erkekleri ağına düşüren ve onları katleden bir kişilik. Olaylar gelişirken Ahmet ve Mercan Hoca, gerçekleri ortaya çıkarmak ve laneti çözmek için iş birliği yaparlar. Abdullah Şekeroğlu, Derya Şen Akbacak, Tahsin Koç, Levent Çekiç ve Seren Kahraman, başlıca rolleri üstlenmişler.
‘Sır’, Doğuş Arslan’ın yönettiği bir dram. Orhan, on iki yıl önce akıl hastası bir kızın muhtar tarafından tecavüze uğramasını engellemiştir. Cezaevinden çıkan Orhan, köyüne döner. Yeni bir hayata başlayacakken, dertler peşini bırakmaz. Cemal Aşkın Alpçetin, Ayşenur Vatansever, Fırat Güner, Doğuş Arslan filmin oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.
Nurullah Yenihan’ın yönettiği animasyon ‘Tay 2’, annesi Şiraz’ın izinden giderek bir ulak atı olmayı hayal eden Tay’ın Kudüs’ten Mekke’ye uzanan öyküsü. Senaryoyu kaleme alan isimlerse Ayşe Sevim ve Ayşe Şahinbay Doğan.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!
Vizyonda bu hafta (15 Mart 2013)
15 Mart haftası, altı filme ev sahipliği yapıyor. 31. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki uluslararası jüriden, ‘Altın Lale’ kazanan Julia Loktev imzalı ‘Yalnız Gezegen / The Loneliest Planet’ ve adına basın gösterimi düzenlenmeyen yerli yapım ‘Çanakkale: Yolun Sonu’, notlarımız arasında yer almıyorlar. Reha Erdem’in merakla beklenen filmi ‘Jîn’ ve haftanın diğer yenileri, aşağıda! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana özen göstermeye devam! Sokaklar tıka basa, sinemadan çıkmayanlar dolu çünkü. Kim bilir, belki de hiç girmemiş olanlarla… Herkese iyi seyirler!
JÎN
Ece Ayhan’ın ‘canım’ şiiri ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ duruyor perdede sanki.
‘Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.’
Reha Erdem’in yedinci uzun metrajı ‘Jîn’, 17 yaşındaki bir gerilla kızın masalsı öyküsü. Genç kızın, hayata dokunmak adına, dünyayı dolduran bütün zorluklarla mücadelesi, son derece romantik ve insani bir bakışla anlatılmış. Dağda, arkadaşından dinlediği içli ağıtın ardından karar veriyor Jîn. Başka bir hayat var ve ona katılacak. Ölümün ve acının ve hasretin ve kurşunların ve bombaların olmadığı bir hayata. Teslim olmadan dağdan inmek niyeti. Örgüt elemanlarından da saklanması gerekiyor bu arada. Hiç karşılaşmadığı yeni bir dünyayı görebilme; büyük bir şehirde yeniden başlayabilme umuduyla, dağlarda ve ormanlarda saklanıyor bir başına. Doğanın ürkütücü sessizliğinde, kimi zaman korkarak, üşüyerek, aç kalarak bekliyor. Hayvanlar çıkıyor karşına. Bütün bir doğa yoldaşı sanki. Suyunu buluyor, vahşi bir kuşun yumurtasını içiyor. Ayı, geyik, vaşak, yılan, at, şahin, kaplumbağa, kertenkele, eşek, ona dostluk ediyorlar. Hırsızlık da yapıyor mecburen. Yaşlı bir neneye torunluk ediyor kısacık bir an da olsa! Örgüt üniformalarını çıkarıp, bir yaşıtının giysilerini giyiyor bir evden aldığı. Sivil giysilerle aşağıda, ovada, yukardakinden, dağdakinden daha acımasız bir gerçek karşılıyor Jîn’i. Canı yanıyor, kalbi kırılıyor. Ümitsizliği, yılgınlığı, çaresizliği, yüzüne vuruyor ova! Denese de kaçmayı başaramıyor. Tekrar çıkıyor dağlara. Ova’daki adı Leyla, yine Jîn oluyor. Kendi gerçeğinde devam etmeyi seçiyor. Hayal kırıklığıyla çıktığı dağlarda yalnızlığı karşılıyor genç kızı. Kolaylıkla tırmandığı ulu ağaçlar ve dostu olan hayvanlar dışında hiçbir sıcaklık saramıyor onu. Haksızlık, şiddet ve adaletsizlik. Nereden gelirse gelsin; anlamı aynı. İnsanın, doğayla ilişkisi ve şefkat, masalsı hikâyenin en belirgin yanı. Kadının gücü, bilgisi, sevgisi ve azmi; Jîn’de vücut bulmuş. Erkek egemen dünyada, naif bir kimlik mücadelesi öte yandan film. Öyküde karşımıza çıkan bütün şiddet ve acı, kurulan masalsı yapıyla törpülenmiş. Şiddet, acı ve umutsuzluğu yakından görüyoruz ama yaratılan atmosfer sayesinde istismar edilmiyor duygu ve oluşlar. Patlayan bomba ve yağan kurşun sesleri arasında, yok olan ‘hayat’ çıkıyor karşımıza. Doğanın yok olan her ufak parçasıyla birlikte büyüyen acı. Bilinçli olarak politik değil ‘Jîn’. Bir tercih giriyor devreye bu noktada. Reha Erdem’in hamurunda var olan romantik anlatıyla yoğrulmuş insancıl bir ağıt. İnsana ve onun içinde var olduğu doğaya. Ses miksajı ve Florent Herry’nin tablo görüntüleri, yeni Reha Erdem dizesini kazıyor zihne. Jîn rolünde karşımıza çıkan Deniz Hasgüler’e de hoş geldin ve bravo demek gerek. Neşet Ertaş klasiği ‘Yalan Dünya’nın kullanımı, filmin leziz anlarından biri. Bütün gerçeklerin ve yaşanan acıların içinde, değeri asla bilinmeyen büyük bir oluş yatıyor. İçine bütün canlıları alan daha büyük bir yapı. İnsanı, hayvanı, bitkisi, taşı, toprağı, suyu, bütün kümeleri kapsayan doğaüstü bir çember. Sevgi ve şefkatle örülmüş. Dingin, güçlü aynı oranda kırılgan ve mesela esen rüzgarla hayatın özünü fısıldayan bir yaşam biçimi. O çemberi yok etmekle meşgul insanlar. Oysa orada, arada bir yerde sıkışmış, yaşanacak ‘hayat’ duruyor. Jîn’in yanına yaklaşıp, o yalnız, korkmuş ve üşümüş kıza Ece Ayhan dizesindeki gibi seslenmek: Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek. (3,5 / 5)
AŞK KIRMIZI
Aksiyon filmlerinden yatay geçişle, dönem filmine atlayıp ‘Uzun Hikâye’yi yöneten Osman Sınav, kısa sürede çektiği ‘Aşk Kırmızı’ ile romantik bir aşk hikâyesi anlatmaya soyunuyor. İki kadın arasında kalmış bir adam. Üçlü bir aşk öyküsü. Unutulmayan eski sevgili, sevilen eş ve geçmişin hayaletleri. Duygusal bir melodram olma gayreti taşıyan ve erotik unsurlarla beslenen yerli yapım, komedi filmi olmuş adeta. O ne diyaloglar, o ne anlatım, o ne olay örgüsü… Şaka gibi her şey. Filmde geçen o tanımsız sahne örneğin: ‘Bu ne güzellik ya rabbilalemin!’… Nurgül Yeşilçay, hemen her sahnede Tinto Brass sinemasına göz kırpıyor! Tayanç Ayaydın ve Ezgi Asaroğlu’na, güldürüye eşlik eden Teoman Kumbaracıbaşı da katılmış. Oldukça aceleye gelmiş bir hali var filmin. Ticari sinema, daha kaliteli örnekleri hak ediyor. Üzerine yazılması değil, hatırlanması bile tedirgin ediyor insanı. Son tahlilde, akla zarar! (1 / 5)
ŞEYTANIN ORMANI
‘Testere / Saw’ serisinin 2., 3. ve 4. filmlerini yöneten Darren Lynn Bousman’ın yazıp yönettiği korku filmi, oluklarca kan akan, bol işkence ve şiddet içeren bir proje değil. Psikolojik gerilimle, doğaüstü gerilim kırması, perdeye yansıyan. Gerçek bir efsaneye odaklanıyor film. Amerikalıları korkutan, yüzyıllardır çeşitli biçimlerde anlatılan, Jersey Şeytanı, günümüzde yaşanan bir öyküde vücut buluyor. Richard Vineyard, eşi ve çocuklarını da yanına alarak, New Jersey’in güneyinde bulunan ormanlık alana kamp kurmak için yola çıkar. Vineyard ailesi, ormanın ıssızlığında, dilden dile dolaşan Jerşey Şeytanı efsanesinin gerçek olup olmadığını keşfedeceklerdir. Ünlü TV serisi ‘True Blood’ ile tanınan İngiliz aktör Stephen Moyer’e, Mia Kirshner ile Allie MacDonald eşlik ediyorlar. Orijinal, yeni buluşlar ve farklı bir biçim içermese de, kuşku ve gizemi, finale dek diri tuttuğu için özellikle türün meraklıları tarafından ilgiyle karşılanabilir. (2 / 5)
HAZİNE AVCISININ MACERALARI 3D
İspanya yapımı animasyon, ülkesinde gişede büyük başarı kazanmış ve İspanyol Oscar’ları olarak bilinen Goya ödüllerini, üç dalda kazanmış bir yapım. Hollywood animasyonlarının hükmettiği bir dönemde Avrupa çıkışlı büyük bir başarıya imza atan animasyonun yönetmeni, Enrique Gato. ABD’de inşaat işçisi olan Tadeo’nun en büyük düşü, çocukluğundan beri ünlü bir arkeolog ve hazine avcısı olmaktır. Bir tesadüf sonucu kendini, Peru’da, kayıp İnka hazinesini ararken bulur. Tadeo, güzel arkeolog Sara ve sadık köpeği ile birlikte, hayatını kökten değiştirecek bir macera yaşayacaktır. ‘Indiana Jones’ göndermeli iyi kalpli inşaat işçisinin serüveni, son derece iyi yazılmış bir metne sahip. Hemen her yaş için hazırlanmış ‘naif’ yapım, sürükleyici ve keyifle izleniyor. (3 / 5)
Vizyonda bu hafta (15 Mart 2019)
Dördü yerli, toplam dokuz yeni film merhaba diyor vizyona! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
İSTİLA ALTINDA
-Umut üzerine-
Dünya dışı gelişmiş ve güçlü varlıklar, yerküreyi işgal edip, kontrol altına almışlardır. Bu varlıklara boyun eğip, onlarla işbirliği yapan ve insan ırkına ihanet eden işbirlikçi yöneticiler olduğu gibi, uzaylı zalimlere direnen ve isyan hazırlığında olan insanlar da vardır. Dünyanın işgalinden on yıl sonra Chicago sokaklarında müthiş bir plan devreye girdiğinde gezegenin geleceği için umut da belirir.
‘Rise of the Planet of the Apes / Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’ ve ‘The Gambler / Kumarbaz’ filmlerinden tanıdığımız İngiliz sinemacı Rupert Wyatt, dördüncü uzun metraj kurmacasında son derece ilginç ve derinlikli bir bilimkurgu-gerilim kırmasına imza atmış. Politik tatları da olan yapım, gerilla ruhu taşıyan, son derece tempolu, ilk sahnesinden kapanış jeneriklerine dek heyecan ve merak duygularını ayakta tutan, dinamik ve yenilikçi bir çalışma. Bir yanda uzaylı varlıklarla işbirliğine giden düzen koruyucuları diğer yanda, gezegenlerini geri almak, bağımsızlık ve özgürlük için adeta yeraltında gerilla mücadelesi veren cesur insanlar. Karşı koyuş ve kurtuluş amacıyla yapılan fedakar plan ve film boyu soru işaretleriyle süren sürpriz umut haykırışı! Usta isimler John Goodman ve Vera Farmiga’ya, Kevin Dunn, Kevin J. O’Connor, D.B. Sweeney, Ben Daniels gibi güçlü karakter oyuncuları ve ‘Moonlight / Ay Işığı’ filminden tanıdığımız yetenekli genç aktör Ashton Sanders eşlik ediyorlar.
Anlatım ve biçim şık! Yönetim, son derece iyi yazılmış senaryo, oyuncu kadrosu, yetkin yaratık tasarımı, dozunda efektler ve karanlık, distopik atmosfere omuz veren görüntü yönetimi üst düzey! Tekinsiz ortama uyum sağlayan Rob Simonsen imzalı orijinal müzikse şapka çıkarmalık. Sezon sürprizlerinden biri duruyor karşımızda! Kaçırmayınız. (4 / 5)
GÜZEL OĞLUM
-Yürekteki derin yara-
‘De helaasheid der dingen / Çölde Kutup Ayısı’, ‘The Broken Circle Breakdown / Kırık Çember’ ve ‘Belgica’ gibi ‘duyarlı’ ve içten aile-ilişki öyküleriyle tanıyıp bağrımıza bastığımız Belçikalı ‘auteur’ Felix van Groeningen’in ABD’de çektiği biyografik dram, yine yürek söken boyutta! Yazar David Sheff ve uyuşturucu bağımlısı oğlu Nic Sheff’in anı kitaplarından Luke Davies ve Groeningen tarafından perdeye uyarlanan yapım, ajitasyondan uzak, gerçekçi duruşu ile ‘ağır durum’un bünyede, aile ilişkilerinde ve toplumsal düzlemde açtığı derin yaralara ve travmalara değiniyor. Özellikle uyuşturucu bağımlısı oğul ve onu kurtarmak için çırpınan babası üzerinden hikayesini anlatan sarsıcı film, dünyanın hemen her yerinde bağımlılık problemi sebebiyle yitip giden gencecik canlara, dağılan ailelere, taşlaşan acılı yüreklere bir ağıt niteliğinde.
Baba-oğul rolünde, usta isim Steve Carrell ve son dönemin yıldızı hızla parlayan genç aktörü Timothée Chalamet’yi izliyoruz. Amy Ryan ve Maura Tierney, oyuncu kadrosunun diğer önemli isimleri. Carrell ve Chalamet’nin baba-oğul performansları, sahici kimyaları yani, gerçeğin izdüşümü görünümünde! Yürek yaralayan ağır dram, istismardan kaçınıp, dünyanın hemen her köşesinde benzer problemlere boğuşan hemen herkese samimi sözler söylemeyi başarıyor. Filme adını veren John Lennon şarkısı ‘Beautiful Boy’, yürek burkan anlatıma zihinde ve dilde ayrıca fon yaratıyor. Kimilerinde bir kamu spotu etkisi yaratsa da, ‘duyarlılık’ ve ‘içtenlik’ üzerinden bakmak gerek Groeningen filmine! Doğrudur; Belçikalı usta anlatıcının geçmişteki diğer filmleri; özellikle ‘Çölde Kutup Ayısı’ ve ‘Kırık Çember’ denli güçlü değilse de, yine meseleye yaklaşımındaki ‘içsel öz’ ve ‘sahicilik’ dozunu takdir etmemek mümkün değil! (3,5 / 5)
KADAVRA
-Morgdaki canlı-
Hollandalı yönetmen Diederik Van Rooijen imzası taşıyan korku-gerilim, kötü bir sonla sonuçlanan şeytan çıkarma ayininin üç ay sonrasında, hastane morguna getirilen gizemli genç kadın kadavrasının saldığı dehşeti öykülüyor. Hannah Grace isimli kadavra, gece vardiyasında morgda çalışmaya başlayan ve kişisel problemleriyle boğuşan eski polis Megan Reed’e kabus dolu anlar yaşatacaktır. Şeytan tarafından ele geçirilmiş ceset, öldürdükçe canlanmaya başlar!
Shay Mitchell, Kirby Johnson, Grey Damon ve Louis Herthum’un başlıca rolleri üstlendiği gizemli korku-gerilim, iyi bir başlangıç yapsa da, gelişme ve final bölümlerinde güçten epeyce düşüyor! Lennert Hillege’nin görüntü yönetimi, özellikle kapalı tek mekan sahnelerde filmi bir nebze kurtaran etken. Türe değerli anlar ve ayrı bir lezzet katmasa da, şeytanı ruh meraklıları ve alt tür karmaşası sevenler için koltuktan zıplamalı anlar vaat ediyor. (2 / 5)
İsveç yapımı bilimkurgu aksiyon ‘Den blomstertid nu kommer / Kıyamet’ ile Macera ve komedi içeren animasyon ‘Wonder Park / Mucizeler Parkı’ dışında dört yerli yapım; Can Ulkay’ın yönettiği; başlıca rollerini Ali Atay ve Erkan Kolçak Köstendil’in paylaştıkları tarihsel macera ‘Türk İşi Dondurma’, Sefa Öztürk imzalı dram ‘Güven’, Faik Ahmet Akıncı yönetmenliğindeki ‘Sokağın Çocukları’ ve Kemal Özdemir’in yazıp yönettiği korku örneği ‘Marid’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese.
MURAT ERŞAHİN