14 HAZİRAN 2013
Altı filmle merhaba diyen yeni haftada notlarımız arasında iki film bulunuyor. Uzun zamandır merakla beklenen yeni Superman filmi, notlara dahil. Diğer dört yapıma gelince, adlarına basın gösterimi düzenlenmeyen iki filmden, ‘Snitch / Muhbir’de başrolü, ‘The Rock’ adıyla da tanınan Dwayne Johnson üstlenmiş. ‘Beşinci Emir: Ölüm / El Quinto Mandamiento’, Meksika yapımı bir gerilim. ‘Başvuru: Kabul / Admission’, ABD, ‘Havada Aşk Var / Amour et Turbulances’ ise Fransa yapımı iki romantik komedi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılın. Herkese iyi seyirler!
MAN OF STEEL
Christopher Nolan, Amerikalı süper kahramanlar liginden ‘Batman’i, karaktere ağırlık veren bir bakışla, daha derinlikli, ağırbaşlı ve karanlık olarak baştan yaratmıştı. Başarılı da olmuştu. Aynı formül, gedikli süper kahraman ‘Superman’ karakterinde işlememiş. Jerry Siegel ve Joe Schuster’in yarattıkları ‘en kahraman’ karakterin yeni sinema versiyonunun öyküsü, Christopher Nolan ve David S. Goyer tarafından yazılmış. Yine David S. Goyer tarafından uyarlanan senaryoyu, ‘300’, ‘Watchmen’ ve ‘Sucker Punch’ gibi stilize işlerin yaratıcı ismi Zack Synder yönetmiş. Yaratıcı kadro iddialı ama ortaya çıkan işe gelirsek, ‘klasik öyküyü alın geri neyi kalır ki’ durumu var perdede… Önceki Superman filmlerinden fazlası sadece işin şıklığında ve iddiasında. Buna karşılık gürültülü, içi boş, yavan bir aynılık öyküsü duruyor karşımızda. Renkli, daha hafif, buna karşılık son derece naif, eğlenceli bir süper kahraman olan namı diğer Clark Kent, ‘karanlıkla’ haşır neşir olacak diye, zorlama bir takım numaralar, detaylar eklenmeye çalışılmış klasik öyküye. Ama omurgada bir değişiklik olmadığı gibi, yama gibi duruyor yenilik olarak senaryoya eklenmiş ayrıntılar. ‘Genetiğiyle oynanmaya çalışılmış bildiğimiz süper kahraman bu!’ diye düşünüyor insan filmin ortasında. Dramatik eklemleme çalışmaları, sadece yavanlık ve uyku getiriyor. Seri haline gelmiş, uzadıkça uzamış bildik, fazla tanıdık işlere, alternatif olarak getirilmiş prequel sistemi de oldukça sırıtmış. ‘Birçok macera izledik ama bu adam bu noktaya nasıl geldi; izle, öğren’ mantığının temelini oluşturduğu ‘prequel’, Superman’e hiçbir şey eklememiş, hatta süper kahramanın belki de en sevimli ayrıntısı olan telefon kulübesinde kılık değiştirme işlemini ötelemiş. Bu filmden sonra başlıyor anlayacağınız; güme gitmiş şahane ayrıntı. 1978 tarihli Richard Donner filmini tek geçerim Superman’in beyazperde macerası denince. Öyküsünü, ‘Baba / The Godfather’ ile efsaneleşen Mario Puzo’nun yazdığı filmde, ‘Superman/Clark Kent’i, artık aramızda olmayan Christopher Reeve canlandırmış, popüler süper kahramanla özdeşleşmişti neredeyse! Christopher Reeve öldüğünde, bütün telefon kulübeleri öksüz kaldı. Superman’in biyolojik babası Jor-El, 78 yapımı filmde Marlon Brando tarafından oynanmıştı. Dünyadaki babaya da, bir diğer usta aktör Glenn Ford hayat vermişti. Superman’in ezeli düşmanı Lex Luthor rolünde Gene Hackman unutulmazdı. ‘Lois Lane’ ise Margot Kidder olarak çakıldı belleğe. Fikrimce Bryan Singer imzalı 2006 tarihli ‘Superman Dönüyor / Superman Returns’ de kötü değildi. Yeni filmde süper kahraman rolünü, genç bir İngiliz, kaslarıyla öne çıkan Henry Cavill üstleniyor. Kendisini, ‘Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı / Immortals’ adlı filmde kaslı mitolojik kahraman Theseus rolünden anımsayabilirsiniz. Yeni filmin kötü adamını, psikopat kıvamında Michael Shannon canlandırıyor. Yeni ‘Lois Lane’ ise Amy Adams. Russell Crowe ve Kevin Costner, Superman’in babaları rolünde karşımızdalar. Diane Lane ve Laurence Fishburne, kadronun öne çıkan diğer isimleri. Son tahlilde, daha gerçekçi, karanlık, yaratıcı ve ciddi olan bir şey göremedim ben kendi adıma yeni Superman filminde. Sırtını sadece son sistem teknolojik efektlere dayamış, fena halde gürültülü, alelade bir yeniden çevirim olmuş ‘Man of Steel’. (1,5 / 5)
TRANS
Usta İngiliz Danny Boyle, onuncu uzun metraj sinema filminde, bilinçaltında gezinen gizemli bir suç gerilimine imza atmış. Genç bir mezatçı, paha biçilmez Goya tablosunu çalmak için bir çeteyle anlaşmıştır. Sakladığı tablonun yerini yalnızca o bilmektedir. Soygun sırasında kafasına aldığı darbe sonucu hafızasını yitirir. Çetenin reisi Frank ise kayıp tablonun yerini öğrenebilmek için, işinin ehli bir hipnoz uzmanına başvurur. Son derece girift ve çetrefilli senaryo, güçlü bir oyuncu kadrosuyla desteklenmiş. James McAvoy, Rosario Dawson ve Vincent Cassell, filmin yıldızları. Tempolu tür kırması, mantığı zorlayan sahne ve oluşlara sahip ama yine de kendini sonuna dek, ilgiyle izlettiriyor. Bunda, Boyle’un yaratıcı stilinin yanı sıra, soundtrack’ında payı var. Ama biz yine de, uçucu ve hafif zorlama olduğunu belirtelim. (2,5 / 5) MURAT ERŞAHİN