Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

14 EKİM 2016

13 Ekim 2016 Perşembe 21:03
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftada dördü yerli, yedi yeni film merhaba diyor salonlara. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

ANSIZIN
Orijinal adı ‘Auf Einmal’ olan Almanya-Hollanda ortak yapımı filmin yönetmen koltuğunda Aslı Özge oturuyor. Senaryosunu da Özge’nin kaleme aldığı filmin görüntü yönetmeni Emre Erkmen. İlk filmi ‘Köprüdekiler’le, İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale ‘En İyi Film Ödülü’nü kazanan Aslı Özge, 2013 tarihli ‘Hayatboyu’ ile de, ‘En İyi Yönetmen’ dalında Altın Lale kazanmayı başarmıştı. Filmini, Almanya’da, Almanca çeken yönetmen, Shakespeare’in ölümsüz eseri ‘Hamlet’ten bir alıntı ile başlıyor öyküsüne: ‘Zira iyi ya da kötü yoktur. Düşünce var eder ikisini de’. Varlıklı, burjuva bir ailenin oğlu olan Karsten’in evindeki parti bitmiş, Anna dışında kimse kalmamıştır evde. Karsten, aklından neler geçtiğini pek de anlayamadığı –aslında üzerinde durmadığı- gizemli ve çekici kadına yaklaşır. Bir anlık zaafı, yolunda gittiğini düşündüğü ‘kontrollü’ hayatını, kabusa çevirecektir! Almanya’nın küçük taşra kasabasında yaşanan acı olay, önce yerini müthiş bir hayal kırıklığına, hemen ardından, öfkeye ve hesaplaşmaya bırakır. İkiyüzlülük, adaletsizlik, ahlak ve etik tartışmaları ve iyi ile kötünün giderek yer değiştirip, belirsizleştiği gergin bir ‘insansızlık’ tablosu. Kötülük kontrolsüzce yayılan bir yaşam güdüsüdür özünde! Galasını yaptığı 35. İstanbul Film Festivali’nde FIPRESCI ödülünü kazanan yapım, Berlin’de, Avrupa Sinemaları Özel Mansiyon ödülünü elde etmişti. Filmde hiç adı geçmese de; hayatını 2011’de genç yaşta yitiren oyuncu ve sunucu Defne Joy Foster’in trajik ve şüpheli ölümünü, Almanya fonuna taşımış yönetmen ve acı olayın maddi detayları dışında, toplumun ve onu etkileyen diğer dinamiklerin, bireyin üzerinde oluşturduğu baskı ve bireyin içinde, iyilikle kötülük arasında süren savaşla ilgilenmiş. Anlatım ve yakaladığı teknik standart, filmi belli bir seviyeye taşıyor ama ahlak/etik - iyi/kötü tartışması, bir miktar; Hollywood ruhu taşıyor özünde. Grafik bir içsellik barındırıyor içinde; bir dönem üstelik yaşanmış ve son derece trajik sonuçlarla kamuoyunu da etkilemiş olayın gerçek hesaplaşması. Film, ‘felaketin’ yaşandığı kendi sınırlarında ve kendi toplumu fon alınarak çekilseydi, bambaşka bir hesaplaşma yansırdı perdeye belki de. Almanya ve onun adalet-hukuk-toplum-birey anlayışı başka bir hakikat oluşturuyor zira. İnsan da toplum da, özellikle adalet anlayışı, her yerde aynı değil gerçekte. Yaratılan atmosfer ve Özge’nin sineması, örneklerini sıkça gördüğümüz tür örneklerinden başka bir yere gidemiyor ayrıca! Bu acı öykü, ‘burada’ yaşanmışsa neden Batı Avrupa fonunda inceleniyor? Örneğin Thomas Vinterberg, bu hassas mevzularla çok önceden, 1998’de ‘Festen / Şölen’de ve 2012’de ‘Jagten / Av’da sosyolojik bir laboratuvar ortamında ilgilenmemiş miydi sahi? (2,5 / 5)

DEMİR YUMRUK
Boks tarihinin efsanevi isimlerinden, hafif sıklet ve orta sıklette dünya şampiyonu unvanı sahibi Panamalı Roberto Durán’ın gerçek öyküsü. Yoksul ve kargaşa yüklü Panama sokaklarından, son derece önemli bir boks kariyerine uzanan efsanenin ve yakın çevresinin hikayesinde, ünlü boksörü, Edgar Ramirez canlandırırken, onun efsanevi antrenörü Ray Arcel rolünde, dev aktör Robert De Niro’yu izliyoruz. Rubén Blades, manyetizması yüksek Kübalı aktris Ana de Armas ve Usher Raymond ile birlikte, iki usta isim daha, Ellen Barkin ile John Turturro, biyografik dramın oyuncu kadrosuna renk katıyorlar. 1960’ların son derece kaotik ve gergin, soğuk savaş ortamında ABD baskısı altındaki Orta Amerika ülkesinde, sokaklardan gelerek, kendini bir anda ringde bulan boksör, antrenörü ile birlikte, içsel bir değişime uğrayacaktır. Roberto Durán’ın büyük rakibi Sugar Ray Leoanard ile yaptığı unvan maçları, yükselişi, düşüşü, yeniden ayağa kalkışı ve Panamalı sokak çocuğunun, efsanevi bir boksöre dönüşme süreci, çok önemli tarihi, politik nüanslar ötelenerek, sıradan biçimde vücut bulmuş öyküde. Venezuelalı Jonathan Jakubowicz’in yazıp yönettiği, beyazperde için son derece elverişli öykü, maalesef etkisiz bir sinema olarak kalakalmış perdede. Politik, sosyal ve tarihi fonu sayesinde, nerelere gidebilecek hikaye, belli bir yerde takılıp kalıyor ve önemli bir şans kayıp gidiyor yönetmenin ellerinden özetle. (2,5 / 5)

CEHENNEM
Çok satan romanlarıyla tanıdığımız Dan Brown’un aynı adlı eserinden uyarlanan film, yazarın üçüncü beyazperde çıkarması. İlk iki film gibi, yönetmen koltuğunda usta isim Ron Howard’ın oturduğu, aksiyonu bol gerilim, 2006 tarihli ‘The Da Vinci Code / Da Vinci Şifresi’ ve 2009 yapımı ‘Angels & Demons / Melekler ve Şeytanlar’ın ana karakteri, Harvard Üniversitesi Simgebilim profesörü Robert Longdon’u çıkarıyor yine karşımıza. Dolayısıyla da, karakteri canlandıran usta aktör Tom Hanks’i. Robert Longdon, Floransa’da bir hastanede gözünü açtığında hafıza kaybı yaşamaktadır. Dante’’nin ölümsüz eserlerinden ‘Cehennem’in şifreleriyle çözmesi gereken gizem ve tehlike dolu macerada yolu İstanbul’a da uğrayacaktır. İlk iki uyarlama gibi, gizli örgütler, semboller, dini ve tarihi gizemlere dayanan öyküde Tom Hanks’s, Felicity Jones ve Sidse Babett Knudsen eşlik ediyorlar. Irfan Khan, Omar Sy ve Ben Foster, kadronun öne çıkan diğer isimleri. Yönetmen Ron Howard’ın yanı sıra, kitabı uyarlayan ismin, bir diğer usta sinemacı David Koepp olması, beklentileri bir miktar yukarıda tutmanıza sebep olsa da, gerçekler; hayal kırıklığına dönüştürüyor, film öncesi heyecanınızı. İnandırıcı olamayan büyük bir boşluk diyebiliriz ‘Cehennem’ için. Dante’nin ünlü eserinin sadece adı sinmiş filme. Ne ruhu ne zekası ne de yaratıcılığı söz konusu eserin. Ölümsüzlüğü geçelim zira. TV filmi ruh halinde çekilmiş ‘sözde’ geniş prodüksiyonlu sahneler, bir an olsun ikna edemiyor öykü üzerine izleyiciyi. İstanbul’un kullanımı üzerine de tartışılacak fazla bir şey yok kanısındayım zira bir an bile kalıcı olamıyor yapım zihinde! Oyuncu kadrosu ve çok satan kitabın meraklıları hatırına. (2 / 5)

Osman Sonant ve Beyti Engin’in başrollerde olduğu ‘Yolsuzlar Çetesi’ adlı komedi, ‘Oğlan Bizim Kız Bizim’ ve ‘Seni Seven Ölsün’ adlarındaki iki romantik komedi ile korku örneği ‘Berzah: Cin Alemi’, haftanın notlarımızda yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar