12 NİSAN 2019
Beşi yerli yapım olmak üzere, toplam on yeni filme ev sahipliği yapan ‘kalabalık’ hafta, hemen her beğeniye sesleniyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
ALTIN ELDİVEN
-Çöplüğün İçinden-
Fatih Akın’ın Berlin’de Altın Ayı için yarışan dramı, 70’li yılların başında Hamburg’da yaşamış bir seri katili ve toplumun ruh altı röntgenini taşıyor perdeye. Heinz Strung’un 2016’da yayımlanmış ‘Der goldene Handschuh’ romanından aynı adla beyazperdeye uyarlanan gerilimi yüksek suç dramı, İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik bir kalkınma mucizesine imza atan fakat insanların buna tezat oluşturacak biçimde güvensiz ve korku içinde yaşadığı 1970’ler Almanya’sının çarpıcı ve tedirgin edici portresini sunuyor izleyiciye. Nazilerin iktidara yükselmesi ile başlayan 3. Reich döneminin ve sonrasının insan ruhu üzerinde yarattığı ağır tahribatla ilgileniyor işin aslında Fatih Akın.
Fritz Honka, ilkin zararsız, hastalıklı, münzevi, acınacak bir tip gibi gözüken, fakat kaybedenlerin, düşmüşlerin ve dışlanmışların müdavimi olduğu ‘Altın Eldiven’ adlı barda seçtiği kurbanlarını çatı katındaki evine götürerek öldüren bir katildir. Cesetlerin kol ve bacaklarını, evin küçük kilerinde saklayan Honka, geçirdiği trafik kazasının ardından bir süreliğine de olsa düzenli bir işe girip alkolden ve ‘Altın Eldiven’den uzaklaşır fakat neredeyse hayatı sürdürme refleksi haline gelmiş, yok etme psikolojisinden kurtulması pek kolay olmayacaktır!
1996 doğumlu başrol oyuncusu Jonas Dassler’in ağır makyaj altında ‘döktürdüğü’ kapkara ve şiddet yüklü yapım, belki de Fatih Akın’ın 2004 tarihli ‘Gegen die Wand / Duvara Karşı’dan beri çektiği en iyi filmi! Marc Hosemann, Margarete Tiesel ve Victoria Trauttmansdorff, hemen bütün isimleri şahane performanslar sergileyen kadronun ilk akla gelenleri. Sadece Akın’ın yönetmenliği değil; kusursuz atmosferi destekleyen yapım tasarımı, sanat yönetimi, görüntü yönetimi de üst düzey. O Soundtrack ne öyle? Dönemin düşmüş ‘pop’ curcunası içinde ruhunu yitirmiş insanlık duruyor perdede.
Savaşın ve faşizmin yok ettiği hemen her şeyin, savaş sırasında fabrikalarda çalışmış genç kızların, bar köşelerine düşen yaşlı alkolikler haline geldiği günlerin iç sıkıntısında geçiyor hikaye! Fatih Akın, hiç korkmadan ve çekinmeden olabildiğince cesur ve gerçek biçimde değinmiş gerçekten yaşamış Fritz Honka’nın ve ‘Altın Eldiven’in hikayesine. Belki de 4. Reich’in bir biçimde kıta Avrupa’sını ve bütün dünyayı tehdit ettiği günlerde, aslında geçmişin hayaletlerinden yola çıkıp, geleceğe bakan bir film olmuş ‘Altın Eldiven’. Gücü burada en çok! (4 / 5)
ŞİPŞAK AİLE
-İtinayla aile olunur (mu?)-
Bir aile kurma sevdasında olan çocuksuz çift Ellie ve Pete, en büyüğü on beş yaşında olan üç kardeşi evlat edinmeye karar verirler. Brecht’in ünlü epik eseri ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’, özgüveni yüksek, liberal bir oluşa evrilirse… Sevgi ve emek hikayesi, ‘itinayla aile olunur’ durumuna dönüşmüş bir şekilde! Zorlama oluşlar, ‘burada hüzünlenip, burada gülümseyeceksin’ işaretlerini veriyor izleyiciye. İki saate yakın süresiyle, boşlukları doldurmak üzere yeni boşluklar yaratan modern bir sevgi masalı duruyor perdede. Zorlama bir masal fakat! Yine de kimi iyi niyetler ve gönül adamlığı anları hatırına izletiyor kendini.
Sean Anders imzalı duygusal komedide başlıca rolleri; Rose Byrne ve Mark Wahlberg üstleniyorlar. Wahlberg, aksiyon filmleri ve vücut geliştirme seansları arasında ‘oynadığı’ anlaşılan öyküye fazla bir nüans ekleyemese de, Byrne; bir miktar daha akılda kalıyor. Üç evlatlığın en büyüğü Lizzy’yi canlandıran genç aktris Isabela Moner, filmin en iyisi. 2011 tarihli ‘The Help / Duyguların Rengi’ ile en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar’ını elde etmiş Octavia Spencer, ‘otomatik sigorta’ görevi görse de, dolgu malzemesi olmaktan kurtulamamış. Sevgi, fedakarlık, özveri, aile olmak, birlikte kalmanın sözlük anlamı ve emek üzerine satır başları yapan ama gerisini getiremeyen hikaye, ‘koruyucu aile olmak ne güzel’ şeklinde, pahalı bir kamu spotu olma özelliği de gösteriyor. (2,5 / 5)
KARDEŞLER
-Kurbanlar ve katiller-
Ömür Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi, Türkiye prömiyerini, 2018’de 25. Adana Film Festivali’nin ‘Ulusal uzun metraj film yarışması’ bölümünde yapmıştı. Festivalden iki erkek oyuncusuna birden verilen ‘en iyi erkek oyuncu’ ve ‘umut vaat eden genç kadın oyuncu’ ödülleriyle ayrılan dram, Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nde ise ‘en iyi film’ seçilmeyi başarmıştı.
Aile büyükleri olan, iş ve suç dünyasıyla yakın temasta bulunan amcalarının kararıyla kız kardeşini tuzağa düşüren Yusuf ve cinayeti işleyen Ramazan, Yusuf’un kapatıldığı ıslahevinden şartlı tahliyesiyle, dört yıl sonra tekrar bir araya gelir. Aile işletmesi olan benzin istasyonu ve yol üzeri moteli, ıslahevinden şartlı tahliyesiyle Yusuf’un yeni hapishanesine dönüşür. İki kardeşin hayatına beklenmedik biçimde giren Yasemin, aile içinde sır olarak saklanan cinayetin gerçek hikayesini keşfeder! İki kardeş, geçmişleri, acıları ve vicdanlarıyla hesaplaşırken, Yasemin’in de hayatı tehlikededir.
Bir çocuğu katile dönüştürebilen acımasız kurallar, kahrolası adaletsiz töreler ve yitirilen masumiyet. İyi ve doğru olma çabasında kirlenen küçük insanın trajedisi. Yiğit Ege Yazar, Caner Şahin, Gözde Mutluer ve Nihal Koldaş’ın başlıca rolleri üstlendiği yapım, can alıcı toplumsal ve etik meselelere parmak basan öyküsüyle dikkat çekse de; gidebileceği mesafelere ulaşamıyor bir türlü. (2,5 / 5)
Neil Marshall’ın yönettiği, Mike Mignola’nın ünlü grafik romanının yeni sinema uyarlaması ‘Hellboy’, romantik dram ‘After’, Rusya-ABD ortak yapımı animasyon ‘The Big Trip / Büyük Macera’ ile birlikte dört yerli yapım; başrolünü Kadir İnanır’ın üstlendiği, Nihat Durak’ın yönettiği dram türündeki ‘Kapı’, yönetmenliğini Mustafa Karadeniz’in üstlendiği bir başka dram ‘Çınar’, Yahya Al’ın yazıp yönettiği korku denemesi ‘Aşgar: Cin Vadisi’ ve Önder Açıkbaş’ın yazıp yönettiği ve başrolü üstlendiği komedi ‘Mazlum Kuzey & Kuddusi 2: La! Kasada Para Var!’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN