12 EKİM 2012
Haftanın üç filmi de notlarımız arasında. Nispeten az sayıya rağmen, her zevke, beğeniye seslenen bir hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanı pamuklar arasında yaşatmaya devam edin. Sokaklar, sinemadan çıkmayanlarla dolu çünkü! İyi seyirler!
TETİKÇİLER
2047 yılındayız. Zamanda yolculuk yapılmaktadır anacak bu müthiş icadı sadece büyük suç örgütleri kullanmaktadır. Ortadan kaldırmak istediklerini, geçmişe yollamaktadırlar. Looper denilen tetikçiler ise onları öldürmektedir. Kahramanımız Joe da bir tetikçidir ve günün birinde yeni kurbanının gelecekten gelen otuz yıl yaşlanmış hali olduğunu görür. Bu tetikçiler için kaçınılmaz bir iştir ve kendilerini yok edip; ‘döngülerini kapamak’ görev tanımlarının başında gelmektedir. 2005 tarihli ilk uzun metraj filmi “Asi Ruhlar / Brick” ile dikkat çeken, 2008’de “Bloom Kardeşler / The Bloom Brothers” adlı ikinci filmiyle karşımıza çıkan Rian Johnson, yazıp yönettiği “Tetikçiler / Looper”da başrolü, kadim dostu Joseph Gordon-Levitt’e vermiş. Başarılı genç aktörün performansı müthiş gerçekten. Gordon-Levitt’in gelecekten gelen yaşlılığını ise usta aktör Bruce Willis canlandırmış. Bilimkurgu aksiyonda “12 Maymun” havası estiren Willis’in yanı sıra, güzel ve başarılı aktris Emily Blunt, çok yetenekli Paul Dano, Noah Segan ve usta isim Jeff Daniels, zengin kadroyu oluşturuyorlar. “Terminator” ve “Blade Runner” tatları veren öykü, zengin çağrışımlara açık. Çok zeki, ustaca kaleme alınmış, çok iyi çekilmiş, yılın iddialı filmlerinden biri “Tetikçiler”. Hareketli olduğu kadar hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar gerilim yüklü ve fantastik olduğu denli de gerçekçi. Distopik bir ‘geleceğe şefkatle sarılma’ öyküsü duruyor perdede. Umudu asla yitirmeyin diyen ‘mesele ve karakter sahibi’ film, bu hızlı tüketilen kötücül günlerde bile; fedakârlığın varlığına ve sevginin bütün kötülükleri iyileştirebileceğine inandırıyor bizleri.
UZUN HİKÂYE
Çok sevdiği eşinin ölümünden sonra oğluyla bir başına kalan baba, gittiği her kasabada doğruları savunduğu için fazla barınamaz. Kasaba kasaba dolaşan baba-oğul, ‘eşitlik ve adalet’ tutkuları yüzünden hayatın acı yüzüyle karşılaşırlar her seferinde. Mustafa Kutlu’nun aynı adlı eserinden uyarlanan dramın yönetmen koltuğunda Osman Sınav oturuyor. “Deli Yürek” filminin ardından Osman Sınav, yeniden Kenan İmirzalıoğlu ile çalışıyor. Erkan Avcı, Tuğçe Kazaz, Güven Kıraç, Zafer Algöz, Cihat Tamer, Mahir Günşıray, Mustafa Alabora, Cengiz Bozkurt, Altan Erkekli, İmirzalıoğlu’nun rol arkadaşlarından bazıları. 1960’lar, 70’ler ve haksızlığa gelemeyen Bulgaryalı Ali ile oğlu Mustafa’nın demiryolları boyunca ilerleyen öyküsü, sinema büyüsü içermiyor ne yazık ki. Bir Televizyon dizisi ‘halet-i ruhiye’si var yapımda. ‘Sosyalist’ lakabına karşılık siyasi kimlik taşımadığını söyleyen Ali karakteri, biraz kafası karışık ve öfkeli biri olarak yansıyor perdeden salona. Film de kahramanı gibi hafif kafası karışık ve oldukça öfkeli. ‘Sosyalist’ demek güç bu karaktere ve perdedeki işe öte yandan. İllaki şartsa, milliyetçi-muhafazakâr nitelemesi daha uygun olur belki de! TV estetiği içeren yapım tasarımı, ‘zorlama’ ve oldukça ‘düz’ bir hale sokuyor izleneni. Başı sonu olan, öyküsünü ‘sihirsiz’ de olsa anlatan film, fazla kötü değil elbet ama içerdiği ve taşıdığı iddiayı da karşılayamıyor.
BAŞKA BİR KADIN
Genç bir kadın, aşık olduğu adamla bir gece geçirir ve uyandığında aradan on beş yıl geçtiğini fark eder. Sevdiği adamla evlenmiş, bir çocuk sahibi olmuş, düşlediği hemen her şeye ulaşmıştır. Ama kısa süre içinde gerçeğin üşüten yüzüyle karşılaşır. Aradan geçen on beş sene onu değiştirmiştir. Eşinden boşanmak üzeredir, oğlunu ihmal etmektedir ve acımasız bir iş kadını olmuştur. Kocasını, oğlunu ve hayatını geri kazanmak için çok kısa süresi vardır önünde. Frederique Deghelt’in aynı adlı romanından uyarlanan romantik dramı, aktris kimliğiyle tanıdığımız Sylvie Testud yönetmiş. İlk yönetmenlik deneyiminde başrolü, usta aktris Juliette Binoche’e vermiş Testud. Aktör-yönetmen Mathieu Kassovitz, Binoche’e eşlik ediyor. Hayatta ikinci bir şansa sahip olabilsek, değiştirip değiştiremeyeceklerimiz üzerine iyi çekilmiş bir film orijinal adıyla “La vie d’une autre”. Aşk, hırs, önceliklerimiz, aile, pişmanlıklar, kapitalist ahlak ve bizi savuran, değiştiren, kimliksizleştiren, zavallı kılan hayat… MURAT ERŞAHİN
MURAT ERŞAHİN´İN 49. ANTALYA ALTIN PORTAKAL 11 EKİM YAZISI