Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

11 OCAK 2013

10 Ocak 2013 Perşembe 21:40
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu haftanın beş filmi de notlarımız arasında. Hemen her beğeniye seslenen zengin hafta, karlı günlerde salonlara çağırıyor sizi! Evet… İçinizde yaşayan, sinemadan çıkmış insanın elinden sıkı sıkıya tutmaya devam! Çok iyi bildiğimiz üzere, sokaklar tıka basa sinemadan çıkmayanlarla dolu! Herkese iyi seyirler!

KANUNSUZLAR
Avustralyalı rafine yönetmen John Hillcoat, 1988’den beri; vatandaşı ve dostu Nick Cave ile çalışıyor. İlk ortaklıkları 88 tarihli “Ghosts… of the Civil Dead”. Sonra, 2005’te “The Proposition / Teklif”te beraberler. Hillcoat’un beşinci uzun metrajında yine aktif Nick Cave; senaryoyu imzalamış. Orijinal film müziğini zaten tahmin edersiniz. Efsane isim Cave, sadece müthiş bir müzisyen ve besteci değil. Aynı zamanda, bir romancı, senarist ve aktör. Yani hemen her dalında var sanatın. Başka bir yerden dünyamıza gelenlerden biri. Hillcoat’da çok başka biri. Bu, ‘başka biri’liği, 2009 tarihli Cormac McCarthy uyarlaması “The Road / Yol”da epey hissedilmişti. Hillcoat ve Cave ortaklığı “Lawless / Kanunsuzlar”, her şeyden önce son derece etkileyici atmosferiyle dikkat çekiyor. Sanat yönetimi, yapım tasarımı oldukça titiz, ayrıntılara verilen önem dikkat çekiyor. Gerçek olaylardan uyarlanmış film perdeye. Matt Bondurant’ın ailesinin anılarını kaleme aldığı, ‘The Wettest County in the World’adlı romandan. Büyük buhran döneminde, Virginia’da, Franklin’deyiz. Kırsal burası. Birinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ve düşler kıtasını vuran büyük ekonomik kriz, şehirlerde mafyanın, gangsterlerin doğmasına neden olmuş durumda. İçki yasağının çok büyük rolü var, suç dalgasının gün be gün artmasında. Kırsal da nasibini alıyor tabii bu durumdan. Çünkü orada da Amerikan rüyasına bir yerden tutunmak isteyen girişimci ruhlu insanlar, özellikle gençler var! Bondurant kardeşler de bu girişimciler arasında. Franklin’de bir efsane onlar. Çünkü ölümsüz oldukları konuşuluyor. En büyük kardeş Howard, bütün arkadaşlarının öldüğü savaştan sağ dönmüş. Ortanca kardeş Forrest ise, kasabayı kırıp geçiren ve bütün ailesinin ölümüne neden olan virüse direnmiş ve güçlenerek çıkmış bu beladan. Ailenin reisi ve beyni de o zaten. Küçük kardeş Jack ise çok zeki ve girişken ama korkuyor. Ürkek. Ağabeyleri gibi değil. Filmin açılış sahnesinde, kendisinden bir domuzu vurmasını istediği ağabeylerinin dediğini yapamıyor; tetiği çekemiyor. Erkeklik gösterisi sonraya kalıyor doğal olarak ve en küçük kardeş olarak hep sırtı kollanıyor. Üç kardeş kaçak içki olayına giriyor. Ama kasabaya, büyük şehirden, suçun başkenti Chicago’dan yeni bir bölge savcısı ve psikopat bir dedektif atanıyor. Bondurant’lar, bölgede yaşamak için aynı işi yapanların, sistemle girdiği işbirliğini ve teslimiyeti sergilemiyorlar tabii. Polisin, rüşvet ve işbirliğine hayır diyorlar. Çakallara verecek parası olmadığını söylüyor Forrest. Böylece müthiş bir savaş başlıyor. Kimin kanunu temsil ettiği, kimin kanunsuz olduğu belli olmayan, acımasız bir savaş. Bu savaş sırasında aşkı da yaşıyor kardeşler. Dostluk ve dayanışma, zaten Bondurant kardeşlerin olmazsa olmazı! Oyuncu kadrosu da çok çok iyi filmin. Başrolü paylaşan Tom Hardy, her zamanki gibi! Çok özel, nüanslı bir oyunculuk. Shia LaBeouf, Jason Clarke, diğer iki kardeş rolünde eksiksizler. Kötü adam Guy Pearce, bilinçli bir şekilde karikatür olarak yaratılmış hastalıklı şehirli dedektif ‘Charlie Rakes’ rolünde çok acayip! Jesscia Chastain yine büyüleyici. Mia Wasikowska, son derece naif! Usta aktör Gary Oldman, yine damga vuruyor içinde olduğu sahnelere. Noah Taylor ve Dane DeHaan’ı unutmamalı. Ekip çok tehlikeli yani! Atmosfer filmi “Kanunsuz” bir yerde. İncelikli bir dram, westernle buluşuyor. Gangster filmleri, gerilim, romantizm, büyülü şeyler dönüyor ortalıkta… Gökyüzünden karların düştüğü plan; Forrest’in saldırıya uğrayıp, Maggie’nin ‘söylemek’ için geri döndüğü o sahne nedir öyle? Sinema büyüsü dediğimiz anlardan biri işte. Nick Cave, Warren Ellis imzalı müzik de eşlik etmez mi yağan kara… Bir dostluk, bir beraber olma hali, bir aşk, bir sevgi, bir dayanışma, bir naiflik, bir delilik, bir suç filmi var karşımızda. Mormonların içlerine, ritüellerine kadar sokulan sahneler, sosyopolitik göndermeler, faturanın kesilişi, duygusal yoğunluk ve gösterişsiz, mütevazı bir görkem. Son tahlilde, sözü uzatmaya gerek yok, iyi film “Kanunsuz”. ( 3,5 / 5)

EFSANE BEŞLİ
Noel Baba, Paskalya Tavşanı, Diş Perisi, Uyku Perisi ve gittiği yerlere kış mevsimini getiren buzun ve ayın çocuğu Jack Frost! Çocukların en sevgili kahramanları, efsane beşli; müthiş yetenekleri ile karşımızdalar. Çünkü kötü ruhlu ‘karanlık’, çocukların efsane beşliye inanmalarını değil, umutsuz kalmalarını istiyor. ‘En İyi Animasyon’ dalında Oscar’ın olası güçlü adayları dalında olan üç boyutlu fantastik macera, William Joyce’un ‘The Guardians of Childhood’ adlı on üç kitaplık serisinden uyarlanmış perdeye. İlginçtir, katıksız dram “Mutluluğun Peşinde / Rabbit Hole”un oyun yazarı ve senaristi David Lindsay-Abaire tarafından uyarlanan senaryoyu, sanat yönetiminden gelme, Peter Ramsey yönetmiş. Çocukluk kahramanlarının modernize halleri çok hoş olmuş. Kolları dövmelerle kaplı Rus asıllı Noel babadan tutun da, uykulara renkli rüyalar ekleyen uyku perisine dek her kahraman müthiş! Çocukluk, çocuk dünyası, dostluk, dayanışma, düşlere olan ihtiyacımız ile geride kalan son çocuğun düşünü korumak adına, kötülükle olan mücadelenin süreceğini haykıran efsane beşli, çok titiz, el emeği, göz nuru bir çalışma. (3,5 / 5)

DÜŞLER DİYARI
Genç yönetmen Benh Zeitlin’in ilk uzun metrajı, yılın en çok konuşulan ve beğenilen filmleri arasındaydı. Cannes’den dört ödülle dönen, şu ana dek toplam otuz beş ödül elde eden fantastik dram, sonunda rötarlı da olsa vizyona giriyor. Güney Louisiana’nın bataklık bölgelerindeki zorlu hayat. Neredeyse bir felaket sonrasını andıran şartlar altında yaşam savaşı veren bir grubun, bir baba ile minik kızının dokunaklı öyküsü, perdeye yazılmış, yüreğe seslenen bir şiir adeta. Lirik bir büyüme hikâyesi de denilebilir ‘Cimcime / Hushpuppy’nin macerasına. Medeniyetin teğet geçtiği topraklarda, yeni bir medeniyet oluşturma ve ayakta kalma çabası. Kendilerine sunulan ‘hiçbir şeyin’ farkında olanlar ve sistemin ikiyüzlü ilgisi ve şefkatinden kaçınmak, uzak durmak isteyen onurlu, ilkeli ve koca yürekli kahramanlar. Dünyanın sonunda, korkusuz bir kafa tutuş! ‘Onların’ lütfettiklerini kabul etmektense, elde kalan son şeyle, tanıdık bir sıcaklık ve bozulmamış bir sevgiyle veda etmek dünyaya. Baba ve kızı canlandıran Quvenzhané Wallis ve Dwight Henry’nin ‘ilk oyunculukları gerçeğine’ ters düşen inanılmaz performanslar. Filmin ardında, küçük Wallis’i eve götürmek ve bir ömür ona sarılıp kalmak geliyor insanın içinden. Son tahlilde, New Orleans’ın mistik ve folklorik yanlarını, iyi kurulmuş bir masal dünyasında, can acıtan ayrıntılar ama devrimci bir umutla sarıp sarmalayan, iç cebinizde saklayacağınız bir aile fotoğrafı Zeitlin’in filmi. (3,5 / 5)

ENTRİKA
Zengin, başarılı ve kudretli bir iş adamı; Robert Miller! Hemen her buyurgan ve güçlü erk gibi, Miller’ın hayatı da, herkes için ideal ve örnek bir yaşam gibi görünüyor ilk bakışta. Kısa sürede, gerçeğin, görünenden tamamen farklı olduğunu anlıyoruz. Her büyük servetin arkasında büyük suçlar gizli olduğunu ve ortadaki büyük resmin bizi aldatmaması gerektiği gerçeğini… Miller, sıkıntılar içinde! İçine düştüğü yok edici maddi sıkıntıları aşmak için hilelerle satmak derdinde şirketini. Üstüne üstlük, herkesten gizlediği sevgilisi, bir kaza sonucu ölünce, itibarını ve geleceğini korumak adına kazayı örtbas etmeye çalışıyor saygın iş adamı. Belki de onu besleyen şeyi ayakta tutan, ‘o kapana sıkışma hissiyle’ mücadele ederken, diğer yandan, var olan dertler ve yakın çevresiyle de ciddi sorunlar yaşamaya başlıyor. “Capturing the Freidmans / Canım Babacığım” adlı Oscar adayı belgeselin yönetmeni Andrew Jarecki’nin kardeşi Nicholas Jarecki’nin ilk uzun metraj denemesi, başarılı, gerilimi yüksek bir dram. Oldukça politik ve doğru bir film “Entrika”, orijinal adıyla, ‘fiyat farklarından yararlanmak amacıyla para, kıymetli maden, tahvil ve hisse senedi alıp satma işlemi’ anlamı taşıyan “Arbitrage”. Başrolü üstlenen Richard Gere, inanın; kariyerinin belki de en iyi performansını sergiliyor. Susan Sarandon, Tim Roth, Brit Marling ve Laetitia Casta, kadronun diğer önemli isimleri. Aynı dili konuşan iki acımasız ‘iş adamı / tel cambazı’ arasındaki diyalog filmin can alıcı sahnelerinden. Şirketini satarken, tembel, akılsız ve yeteneksiz oğluna bir kartvizit ve bir oda isteyen, buna karşılık akıllı ve iş bilir kızının geleceğini de sağlama alan babanın, öz kızına, ‘sen benim ortağım değil, maaşlı çalışanımsın’ derken, meseleyi özetlemesi. Şefkatli ve toplayıcı görünen annenin, ters köşe intikamı. Çıkarları için yaşayanların acımasız satranç oyunu. ‘Vay gidene!’ durumu son tahlilde. Hemen herkesin, çıkarları için her oluşa, yalanlara eyvallah demesi. Herkesin bir fiyatı olduğu gerçeği. Açılış sahnesinde Miller’ın, hayattaki en önemli şeydir dediği kelimeyi hecelemesi, ‘para’yı! Yaşadığımız yok oluş çağının geçer akçe değerlerini, yaldızlı resmi kazıyınca altta beliren kokuşmuş gerçeği olanca netliğiyle resmeden film, dürüst başlayıp, dürüst sona eriyor! (3 / 5)

KARAOĞLAN
Kısaca şöyle özetlenebilir; Suat Yalaz’ın yarattığı tarihi çizgi roman kahramanının yeni beyazperde uyarlaması, öncekileri aratıyor! İlk sayısı 1 Nisan 1963’te yayımlanan, Suat Yalaz’ın ünlü kahramanı, sinemaya ilk kez 1965’te yine Yalaz tarafından uyarlanmıştı: “Karaoğlan - Altay’dan Gelen Yiğit”. Yedinci ve son uyarlama ise 1972’de Mehmet Aslan yönetiminde çıkageldi: “Karaoğlan Geliyor”. Karaoğlan adı, beyazperdede Kartal Tibet’le özdeşleşti. 1969 tarihli “Karaoğlan – Samara Şeyhin Kızı”nda ilk ve son kez Kuzey Vargın canlandırıyordu bileği bükülmez kahramanı. Siyaset sahnesine de sıçradı popüler figür! Bülent Ecevit’in sevilen lakabı oldu. Kırk yıl aradan sonra, Kudret Sabancı yönetiminde yeniden beyazperdede, yenilmez Orta Asya kahramanı. Sabancı, “Laleli’de Bir Azize” ve “Anlat İstanbul”un ardından yeniden oturduğu yönetmen koltuğunda maalesef, fazla bir sihir katamamış projeye. Bunda tabii ki, adı Tarkan’la anılan Kartal Tibet’in karizmasına ve uzak bakışlarına ulaşamayan Volkan Keskin’in payı da var. Yüzü, hatları, çizgi roman kahramanına benziyorsa da, karizması, bu yükü taşımaya elverişli değil. Survivor yarışmacısı olarak tanıdığımız Hasan Yalnızoğlu ezeli düşman ‘Camoka’ rolünde daha çok akılda kalıyor! 12 milyon TL. bütçeli film, stüdyodan taze çıktığı belli ‘olmamış efektleri’, yakalanamamış ruhu ve kurulamamış atmosferiyle zihninizi kurcalıyor salondan çıkarken. En büyük eksiği de öyküsü. Karakterler de pek oturmamış! ‘Bayırgülü’ rolünü üstlenen Müge Boz, filmin en parlak noktası belki de. Türk-Moğol / Karaoğlan-Camoka kapışmasının ikinci filmle süreceğini muştulayan final, yapımın bir seriye dönüşeceğini söylüyor. Umuyoruz, daha özenli bir ikinci film bekliyor olur bizi! Tarkan’la ilk kez karşılaşacak olan yeni kuşaklar için ilginç olabilecek film, çizgi romanın ve eski Tarkan filmlerinin müdavimleri tarafından da nostaljik hislerle izlenebilir. Bir sakınca barındırmayan ama ‘daha iyi olabilecekken olamamış’ bir film olmuş “Karaoğlan”. Hadi bakalım, ümitler ikinciye! (1,5 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar