11 ARALIK 2015
Altı filmlik yeni vizyonun iki yenisi, notlarımız arasında yer alamıyor. Bunlar; özellikle küçük izleyicilere seslenen ‘Frog Kingdom / Kurbağa Krallığı’ adlı animasyonla, son dönemde popüler hale gelmiş olan yerli korku-gerilim sinemasının yeni örneği ‘Azap’. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.
RÜZGARIN HATIRALARI
Yaman ve etkileyici ilk uzun metrajı ‘Sonbahar’la yüreklerimize yerleşen Özcan Alper’in ‘Gelecek Uzun Sürer’in ardından yazıp yönettiği üçüncü uzun metraj kurmacası olan ‘Rüzgarın Hatıraları’ nın Alper’in, ‘aşk, ölüm ve iktidar’ temalarıyla ilgili olarak tasarladığı üçlemesinin ilk ayağı olduğu yazıyordu, ‘Ulusal’ ve ‘Uluslararası’ yarışmalarda yer aldığı Antalya Film Festivali’nin kitapçığında. 1943’te İstanbul’da açılıyor içinde romantizm de barındıran politik dram. Sisteme ve otoriteye muhalif olan ressam ve şair Aram, yakın dostu Rasih’in uyarısını dinleyerek, sevgilisi Leyla’dan ve İstanbul’dan ayrılarak, Sovyetler Birliği sınırına yakın bir Doğu Karadeniz kasabasına gider. Evrakları gelene dek, bir dağ köyünde, Mikail adlı adamın evinde saklanacaktır. Mikail’in genç eşi Meryem’le yakınlaşan Aram ve diğerleri için, yakın gelecek, karanlık ve hüzün doludur. Aram, saklandığı günler boyunca, ülkenin ve kendisinin acı dolu geçmişini, sürgün günlerini ve tarihsel benzerlikleri anımsayıp, katı gerçeklerle yüzleşecektir. Başrolde, yine kendisinden alışkın olduğumuz üzere, başarılı bir performans sergileyen Onur Saylak’ı izlediğimiz dramda, Mustafa Uğurlu ve Sofya Khandamirova’nın yanı sıra, Murat Daltaban, Tuba Büyüküstün, Ebru Özkan ve Menderes Samancılar diğer önemli rolleri üstleniyorlar. Yapımın Antalya’da, ‘ulusal yarışma’da Andreas Sinanos’la ‘en iyi görüntü yönetimi’ ve François Couturier’le ‘en iyi müzik’ ödüllerinin yanı sıra, ‘uluslararası yarışma’da ‘izleyici ödülü’nü kazandığını belirtelim. Filmin ilk bölümü, yani 1940’ların İstanbul’unda geçen sahneler gayet iyi ve akılda yer edici. Matbaanın basılma sahnesi çok iyi çekilmiş örneğin. Aram’ın, İstanbul’u terk edip, dağ köyüne vardığı andan itibaren, karşılaştığımız zamansız ortam, filmin yörüngesini başka bir yere oturtuyor adeta. ‘Keşke olmasa’ dediğiniz, öykünün bir yerinden sonra iyice altı çizilen bir takım gelişmeler gerçekleştiğinde, filmin ana duygusu da bir parça zedeleniyor kanımca. Bu kadar yoğun, gerçek ve içten acıların, yüzeyde yaşanan ani duygusal patlamalarla hafifletilme çabası, izlediğimiz lirik resmi dünyevi kılıyor gibi. Yaşanmış olayların şiirsel etkisini, ayakları yere basan gerçek anlarla fotoğraflama, büyük resmin etkisini azaltıyor. Kimi diyaloglar, filmin beslendiği edebi ağırlıkla uyumsuz, ruha dokunmuyor ve fazla ‘büyük’. Theo Angelopoulos’un görüntü yönetmeni olarak bildiğimiz Andreas Sinanos’un kamerasıyla artı değer kazanan yapım, Özcan Alper’in yolculuğunda, çalışılmış, saygın bir kilometre taşı olarak yerini alsa da, Alper’den beklediğimiz o özel ‘ruh’, ‘büyü’ ve ‘parlaklıktan’ bir miktar uzakta duruyor. Bu mesafe, Özcan Alper’in çekeceği ‘başka’ filmlere engel değil tabii. Alper’e güveniyor, bir sonraki filmini merakla bekliyoruz. (2,5 / 5)
STEVE JOBS
‘Özenle biyografi yazılır, itinayla çekilir’ demişler Aaron Sorkin ve Danny Boyle ikilisi. Dijital devrimin en önemli figürlerinden biri olarak gösterilen Apple CEO’su Steve Jobs’un (1955-2011) hayat hikayesi, bilgisayar endüstrisinin belki de en önemli önderinin iş ve özel hayatı arasında mekik dokuyan bir öyküde işlenmiş. Walter Isaacson’un aynı adlı kitabından yine dijital ortama ait Facebook’un yaratıcısı Mark Zuckerberg’in öyküsünü konu alan David Fincher filmi ‘The Social Network / Sosyal Ağ’ın Oscar’lı kalemi Aaron Sorkin’in uyarladığı biyografik dramı, ‘Slumdog Millionaire / Milyoner’ ile en iyi yönetmen Oscar’ını kazanan usta İngiliz Danny Boyle yönetmiş. Sorkin-Boyle işbirliği, sadece üç lansman öncesinde kuliste bilgisayar endüstrisinin dâhisi olarak anılan Steve Jobs’un iş arkadaşları ve özel hayatındaki insanlar arasında geçen diyaloglarla, incelikli bir porte yansıtmış perdeye. Düşleri, kavgaları, zaafları, hırsı, bolca negatif yanları ve dirayetiyle lider bir kişilik duruyor perdede. Hayatını amansız kanser hastalığından kaybeden Steve Jobs’un yaşamının neredeyse hemen bütün kırılma anları ve gelişmeleri, üç tanıtım toplantısı öncesine sığdırılmış. Son derece iyi yazılmış ve bir metronom salınımının düzeninde çekilmiş biyografi, baş döndüren hızıyla, yüz yirmi iki dakikalık sürenin nasıl geçtiğini anlamadan son jeneriklerin akmasını sağlıyor perdeden. Son dönemde sıklıkla izlediğimiz usta aktör Michael Fassbender, Jobs’u başarıyla canlandırmış. Kate Winslet, Seth Rogen, Jeff Daniels, Michael Stuhlbarg ve John Ortiz, Jobs’un yaşamına sokulan önemli karakterlere hayat veriyorlar. Bir dokümanter gerçekliğiyle, ele aldığı karakterin içsel yolculuğunu karıştıran güçlü kurmaca, projede iyi bir senarist ve yönetmen varsa, en sıradan hayatların bile, beyazperdede ilgi uyandıracak biyografilere dönüşebileceğinin kanıtı! (3,5 / 5)
PAN
J. M. Barrie olarak bilinen, doğum adıyla James Matthew Barrie’nin (1860-1937) kült halini almış ünlü çocuk klasiği, yeni bir serbest uyarlamayla beyazperdede. ‘Pride & Prejudice / Aşk ve Gurur’, ‘Atonement / Kefaret’, ‘The Soloist’, ‘Hanna’ ve ‘Anna Karenina’ gibi seçkin yapımların yaman yönetmeni Joe Wright imzası taşıyan fantastik uyarlama, büyümeyen çocuk kahraman Peter Pan’ın bildik öyküsünün en başına götürüyor bizleri. Barrie’nin yarattığı orijinal karakterlere yeni bir bakış açısı getiren serüven, annesi tarafından bebekken bırakıldığı yetimhaneden, var olmayan ülke ‘Neverland’e götürülen öksüz çocuğun Peter Pan efsanesine dönüşmesini öykülüyor. On üç yaşındaki Avustralyalı aktör Levi Miller’ın ‘Peter Pan’a hayat verdiği keyifli macerada, ‘kötü korsan Karasakal karakterini, Hugh Jackman canlandırıyor. Kaptan Hook rolünü, Garrett Hedlund üstlenirken, Rooney Mara, Amanda Seyfried ve Kathy Burke, diğer önemli rolleri üstleniyorlar. Film, Peter Pan efsanesinin ta en başına, farklı bir yerden bakıyor. Peter Pan’ın sonradan zorlu rakibi olacak Kaptan Hook (Kanca) ile tanışması ve dostlukları, öykünün neredeyse merkezinde. P.J. Hohan imzalı 2003 tarihli aslına sadık Peter Pan uyarlamasından sonra klasik çocuk öyküsüne getirilen özgün bakış, özellikle küçük izleyici için çok keyifli anlar vaat ediyor. İyi yönetmeni ve bütün albenisine rağmen, bazı yetişkinlerin filme olan mesafesi sanırım, bildik öykünün neredeyse deforme edilmiş halinden, özgün bakıştan kaynaklı. Yerli yerinde efektleri, John Mathieson ve Seamus McGarvey ikilisinin kamerası ve soundtrack’te önemli yer işgal eden Nirvana’nın klasiği ‘Smells Like Teen Sprit’ yorumuyla ilgiye değer bir yapım Pan. Kırk altı yaşında değil, on iki yaşında olmak istiyorsunuz perdedeki cümbüşü izlerken. (3,5 / 5)
VICTOR FRANKENSTEIN
Mary Shelley’in (1797-1851) gotik edebiyatın önemli yapı taşlarından olan klasik romanı ‘Frankenstein’ın serbest uyarlaması, adeta efsane hikayenin öncesine götürüyor bizleri. Radikal bilim adamı Dr. Victor Frankenstein ve yardımcısı Igor’un dostluk öyküleri var odakta. Dr. Frankenstein, ‘ölümsüzlük’ deneylerinde kendisine yardımcı olması için, zekası ve bilgisinden çok etkilendiği yapayalnız bir garibanı, himayesi altına alır. Igor’un bakış açısından sunulan hikaye, iki farklı adamın, bilim ortak paydasında bir araya geldikten sonra, yaratım mevzusunda yaşadıkları fikir ayrılıklarına da değiniyor. Igor, arkadaşını deliliğin eşiğinden ve yarattığı canavarın gazabından kurtarmak için elinden geleni yapacaktır. Korku, gerilim, bilimkurgu, aksiyon, dram ve romantizm. Hemen her türden, ufak da olsa bir parçanın içinde yer aldığı yapım, orijinal olmasa da, gayet iyi çekilmiş sahnelere ve bildik hikayeye getirdiği ‘başka’ bakışla dikkat çekiyor. Beyazperdeye pek çok kez uyarlanan klasik eserin yeni versiyonu, ‘The Acid House / Asit Evi’, ‘The Reckoning’, ‘Lucky Number Slevin / Şanslı Slevin’ gibi kalburüstü filmlerden anımsayacağınız İskoçyalı yönetmen Paul McGuigan imzası taşıyor. Frankenstein rolünde, James McAvoy’u izliyoruz. Asistan Igor’a ise Daniel Radcliffe hayat vermiş. Jessica Brown Findlay, Andrew Scott, Freddie Fox ve usta aktör Charles Dance, kadroyu oluşturan diğer adalı isimler. Tür kırması, sürükleyici bir seyirlik vaat ediyor. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN