10 NİSAN 2015
34. İstanbul Film Festivali bütün hızıyla sürüyor. Bizse, keyif içinde; sinemadan çıkmış insanlar olarak; salondan salona, düşler diyarında dolaşıyoruz. Vizyon durur mu, o da hız kesmeden yeni filmlerle heyecanlandırıyor sinemaseverleri. Yeni hafta, tam on yeni filme ev sahipliği yapıyor. Hemen her türe seslenen kalabalık haftanın dört filmi notlarımız arasında. Roland Joffé imzalı ‘The Lovers / Son Savaş: Aşk’, Helen Mirren ve Ryan Reynolds’u başrollerine taşıyan ‘Woman in Gold / Altınlı Kadın’, biri Almanya’dan diğeri Hollywood’dan gelen iki korku örneği, ‘Welp / Ölüm Kampı’ ve ‘The Pyramid / Piramitin Laneti’ ile iki yerli yapım, tarihi drama ‘Kaçış 1950’ ile dramla mizahı harmanlayan ‘Sonsuz Bir Aşk’ ise, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.
HAYVAN DÜŞÜ
Danimarka yapımı dram, korku-gerilim öğeleri de içeren, karanlık bir öykü anlatıyor. Lars von Trier filmlerinde, sanat yönetimi cephesinde görev alan Jonas Alexander Arnby’nin ilk uzun metraj yönetmenlik denemesinin fikir babalarından biri de, ‘Reconstruction / Yeniden Sev Beni’, ‘Allegro’ ve ‘Her Şey Güzel Olacak’ filmlerinden tanıdığımız zeki ve yaratıcı sinemacı Christoffer Boe. Danimarka’nın küçük bir adasındayız. On altı yaşındaki Marie, ciddi biçimde hasta annesi ve evin her işiyle uğraşan babası ile birlikte yaşamaktadır. Gündüzleri balık temizleme işinde çalışan genç kız, ergenliğinin yanı sıra, vücudundaki tuhaf değişimlerle de uğraşmaktadır. Adada, aniden başlayan nedeni belirsiz ölümler esnasında, Marie de, vücudunun hızla değişmekte olduğunu fark eder. Kapkara dram, acılı bir büyüme hikayesinin ötesinde, ötekine tahammülsüzlüğü ve düşmanlığı, son derece başarıyla yaratılmış atmosferle desteklenen incelikli öyküde ele alıyor. Tomas Alfredson imzalı 2008 tarihli İsveç filmi ‘Låt den rätte komma in / Gir Kanıma’yla müthiş benzerlikler taşıyan yapım, öykü ve mesele açısından, ‘We Are What We Are’ adıyla Hollywood remake’i de çekilen 2010 tarihli Meksika yapımı ‘Somos lo que hay / Kan Kokusu’nu düşürüyor akla. Başrolü üstlenen Sonia Suhl, orijinal adı ‘Når dyrene drømmer’ olan filmin öne çıkan artılarından biri. Öykü, ‘Gir Kanıma’ ve ‘Kan Kokusu’ndan farklı bir noktada gelişmiyorsa da, yaratılan atmosfer ve yönetmen kumaşı, izlenir ve ciddiye alınır bir film kılıyor ‘Hayvan Düşü’nü. Usta aktör Mads Mikkelsen’in ağabeyi Lars Mikkelsen ve Sonja Richter’in diğer önemli rolleri üstlendiği film, perdede oldukça kişilikli ve şık duruyor. (3,5 / 5)
DAİRE
2008’de Eric Van Looy’un yönettiği Belçika yapımı gizemli suç dramı, özgün atmosferi ve entrikalı gerilimiyle beğeni toplayınca, komşusu Hollanda tarafından yeniden yansımıştı perdeye. Antoinette Beumer’in yönettiği film, bir Hollywood remake’i yapısındaydı ama aynı coğrafyada bir dejavu etkisi yaratıyordu sadece. Bu kez gerçekten bir Hollywood yeniden çevrimi var özgün adıyla, ‘The Loft’un. Orijinal filmin yönetmeni Eric Van Looy, Belçika ortaklığı da taşıyan ABD yapımında, yeniden yönetmen koltuğuna oturmuş. Amerikalı senarist Wesley Strick, hemen her karesi aynı olan yapıma Amerikan ruhu katmak için, senaryoyu, orijinal öykünün kalemi Bart De Pauw ile birlikte kaleme almış. Hepsi evli olan beş yakın arkadaş, evlilik dışı ilişkileri, gizli kaçamakları için bir çatı katı tutarlar. Bir sabah, beş anahtarlı aşk yuvasında buldukları çıplak kadın cesedi, akıllarına bile getirmedikleri bir kabusu yaşatır onlara. Arkadaşlık, ihanet, ilişkiler, çıkarlar, aşk, ahlak, dürüstlük, doğruluk gibi kavramları kaşıyan erotik soslu bir entrika öyküsünde vücut buluyor. Karl Urban, James Marsden, Wentworth Miller, Eric Stonestreet ve Belçikalı aktör Matthias Schoenaerts’in başlıca rolleri üstlendiği yeniden çevirimde, Avustralyalı güzel aktrisler Isabel Lucas ve Rachael Taylor ile birlikte, İngiliz aktris Rhona Mitra da yer alıyor. İlk iki çevriminden ne eksiği ne de fazlası bulunan filmin, sanki müthiş ve hiç izlenmemiş bir fikirmiş gibi yeniden ısıtılarak servis edilmesi tuhaf olsa da, içerdiği entrikalı suç hikayesi ve dinamik kurgusuyla izletiyor kendini ‘Daire’. (2,5 / 5)
ROSEWATER
The Daily Show adlı programla tanınan muhalif televizyoncu, aktör ve yapımcı Jon Stewart’ın ilk yönetmenlik denemesi, yaşanmış olaylardan perdeye uyarlanan biyografik bir dram. İran asıllı Kanada vatandaşı bir gazeteci olan Maziar Bahari’nin gerçek öyküsü. Bahari, 2009’da, İran’daki seçimler için, Ahmedinejad ve ılımlı rakibi olan Musavi arasında süren seçim dönemini gözlemlemek üzere, İran’a; ülkesine gider. Seçim sonuçlarına itiraz eden Musavi yanlılarının eylem görüntülerini kaydetmesi üzerine tutuklanır ve casusluk suçlamasıyla, hapse atılır. 118 gün boyunca süren esaret günlerinde, gül suyu kod adlı bir adamın işkencelerine maruz kalacaktır. Başrolünü, Meksikalı aktör Gael Garcia Bernal’in üstlendiği filmde, Danimarka vatandaşı aktör Kim Bodnia, İranlı ünlü aktris Shohreh Aghdashloo ve artık uluslararası alanda izlemeye alıştığımız usta aktörümüz Haluk Bilginer de rol alıyorlar. Maziar Bahari’nin başından geçenleri kaleme aldığı ‘Then They Came For Me: A Family’s Story of Love, Captivity and Survival’ adlı kitabından perdeye uyarlanan dram, İran’daki baskıcı rejimin, insan haklarını yok ettiği noktada, bir gazetecinin özgürlük arayışını öykülüyor. Öykünün karanlık ve gerçek atmosferinin başarıyla canlandırıldığı yapım, ilgiyle izlenen bir tutsaklık dramı örneği oluyor. Biyografik dram, özgürlüğün yok edildiği noktada ‘insan’ yanını, zekanla ve yüreğinle korumak üzerine. (3 / 5)
AŞK OLSUN
Neslihan Yıldız Alak ve Metin Serezli’nin birlikte yönettikleri yerli yapım, ‘aşk doktoru’ Ozan’ın gönül macerasını taşıyor perdeye. Ceyda adlı müşterisi, ayrıldığı sevgilisi Caner ile yeniden bir araya gelmek için, kitaplarıyla erkeklerin tepkisini çeken ve ‘aşk doktoru’ olarak ün salan ilişki danışmanı Ozan’a başvurur. Kadınlara ilişkiler konusunda fikirler veren, yol gösteren Ozan, yeni görevinde; ilk görüşte aşık olduğu Pınar’a rastlayınca, aşk ve ilişkiler üzerine verdiği tavsiyeleri, kendi hayatına taşıyamaz. İlker Aksum, Sedef Avcı, Kenan Ece ve Selen Seyven’in başrolleri paylaştığı romantik komedide, usta oyuncu Betül Arım da rol alıyor. ‘Yani olacak iş değil’ demek lazım ama ‘aşk olsun’ diyoruz yerli romantik komediye. Ülkemizde ‘Aşk Doktoru’ adıyla vizyon gören, Will Smith ve Eva Mendes’li 2005 tarihli ‘Hitch’i akla düşüren yapım, son derece sıradan oluşları, gelişimi ve sinema büyüsünden, atmosferinden uzak yapısıyla sınıfı geçemiyor maalesef. ‘Üzerinde fazla yorum yapılmak istenmeyen filmler’ klasörüne kaldırmadan önce, yerli pop müzik meraklıları için, İrem Derici’nin şarkısıyla yapımda yer aldığını anımsatalım. Yürek enfaktı romantik komedi örneği, popüler yerli sinema adına düşündürücü! (0,5 / 5) MURAT ERŞAHİN