Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

10 MART 2017

09 Mart 2017 Perşembe 21:27
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni hafta beraberinde ikisi yerli, altı yeni film getirdi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


NERUDA

-‘İnsan’ olabilmek ve ‘eşitlenmek’ üzerine…

Salonlara yeni uğrayan Jackie’nin ardından usta Şilili sinemacı Pablo Larraín yine bizimle! Yedinci sanatın yaman ismi, ne denli önemli bir sanatçı olduğunu bir kez daha not düşüyor sinema tarihine. Ülkesi Şili’nin acı ve mücadele dolu tarihine son derece titiz nüanslarla bakan Pablo Larraín, ülkesinin Nobel Ödüllü dev şairi Pablo Neruda (1904 – 1973) üzerinden bir dönem öyküsü anlatıyor yine.

Ünlü şair, 1947 yılında komünist partiye katılarak senatör olarak aktif siyasete atılır. Arjantinli aristokrat kökenli eşi ile birlikte ayrıksı ve pırıltılı bir hayat yaşarlarken, hükümet tarafından hain ilan edilen şair hakkında yakalama emri çıkarılır. Kaçak durumuna düşen Neruda, dostlarının ve parti yetkililerinin tavsiyesi ile saklanmaya ve izini kaybettirmeye çalışır. Cahil ama azimli polis dedektifi Óscar Peluchonneau’ya Neruda’yı yakalama görevi verilmiştir. Dedektif, şairi bir takıntı haline getiriri ve peşine düşer. Biyografik noktalar içeren dram, son derece özel bir senaryodan perdeye yansımış. 2015’de ‘El Club’da da, Larraín ile birlikte çalışan yazar ve senarist Guillermo Calderón’un senaryosu pırıl pırıl parlıyor.

Bir noktada yolları kesişen iki farklı birey üzerinden ülke ve insanlık sorgusu. Sonra emekçi parti üyesi kadının, evinde verilen bir parti esnasında şair Neruda’ya sorusu: Eşitlendiğimiz zaman, sende mi ben de mi eşitleneceğiz? Randevuevi sahnesi, sinema tarihine geçecek güçte! Usta Meksikalı aktör Gael García Bernal’a, Neruda rolünde ‘No’ filminde de izlediğimiz Şilili usta Luis Gnecco eşlik ediyor. Hain olarak yaftalanan duyguların ve aşkın şairi Neruda’nın son derece ‘önemli’ bir dönemine odaklanıp, neredeyse fantastik sayılabilecek bir biyografik dramı, ‘insan olma’ paydasında nihayetlendirmek son derece zor bir çaba. Pablo Larraín, tahmin edeceğiniz üzere, yine alnının akıyla sıyrılmış bu zorlu hikayeden. Diliyle, kurduğu atmosferle, söyledikleriyle, az ve öz kalan filmlerden ‘Neruda’. Neruda’nın dizeleriyle koyalım noktayı, aynı adlı şiirle…‘Acılardan daha büyük bir yer yoktur. Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.’ (4,5 / 5)


KONG: KAFATASI ADASI

-Koruyucu Kral ve Canavarlar Adası-

Kısa filmleri ve TV dizileriyle tanınan genç sinemacı Jordan Vogt-Roberts’e henüz ikinci uzun metrajı olarak emanet edilen büyük prodüksiyonun sınırlarına bakıldığında bu ‘işin’ altından nasıl kalktığını merak edenlere en başta söylemek lazım anahtar kelimeyi: ‘Başarmış’! Ünlü King Kong efsanesi, yeni bir seriye açılan öyküsünde, klasik ana hikayenin ekseninden fazla ayrılmadan, sürpriz anlar, keyifli eklemeler katmış bünyesine.

İkinci Dünya Savaşı’nda açılıyor film. Pasifik’teki gizemli adaya uçakları düşen Amerikalı ve Japon iki asker; paraşütlerinden kurtulur kurtulmaz birbirlerini kovalamaya başlarlar ve iyi çekilmiş dövüş seansı, adanın gerçek hükümdarının, Kong’un görünümüyle kesilir. 1971’i göstermektedir takvim. Vietnam savaşı’ndan ‘eve’ dönen bir grup asker, özel bir görev alırlar. Araştırmacı, kaşif ve bilim adamları ile birlikte, Pasifik’te varlığı bile tartışmalı olan bir adaya gidilecektir. Görev ise çok gizlidir. Prehistorik mitlerin ve efsanelerin varlığı, adada dehşet dolu bir macerayı müjdelerken, ekip; gerçekle yüzleşir. İnsan ile doğanın bitmek bilmez mücadelesi, Amerikan dış siyasetinin hastalıklı ve Nixon’lu yüzü, filmin neredeyse odağına yerleştirilmiş anti-militarist söylemle birleşip, insanın yüzünü, canavarlar ve yaratıklara çeviriyor. İnsanoğlunun ait olmadığı, ‘ilkel’ gözüken fakat kendine göre bir faunası, florası ve düzeni olan ‘cennet’, dışardan gelen yabancıları kusacaktır bir şekilde. John Gatins’in orijinal öyküsü, yeni bir fantastik aksiyon serisini müjdeliyor öncelikle!

Tom Hiddlestone ve geçtiğimiz sene ‘Room / Gizli Dünya’ adlı etkileyici dramla ‘en iyi kadın oyuncu’ Oscar’ını elde etmiş Brie Larson’un başrolleri üstlendikleri fena halde sürükleyici, tempolu filmde; Samuel L. Jackson, John Goodman ve John C. Reilly gibi usta aktörlerin yanı sıra John Ortiz, Shea Whigham ve Tobby Kebbell gibi isimler de rol alıyorlar. Müthiş görsel efektler, Jefferson Airplane, Black Sabbath, The Stooges, The Hollies, The Chambers Brothers, David Bowie, Creedeence Clearwater Revival gibi 70’li yılların efsane isimleriyle dolu soundtrack’la birleşip, üç boyutlu sürükleyici maceraya değer katıyorlar. Keyifli ‘yaratık’ avantürü, çocukluğumun efsanevi Kızıltoprak Kent sinemasına götürdü beni. Uzun, sıcak, eski yazlarda, serin salonda izlediğim ve aklımdan hiç çıkmayan 1974 tarihli İngiliz fantastik serüveni ‘The Land That Time Forgot / Tanrıların Dehşeti’ düştü zihnime. Günümüzün bu gösterişli yapımının ‘babası’, zorlasa ‘dedesi’ olabilecek o film ne denli güzeldi zira… Neyse, sözün özü; keyifli macerayı kaçırmayın! (3,5 / 5)

Özellikle çocuklara seslenen iki animasyon, ‘Surf’s Up 2: WaveMania / Neşeli Dalgalar: Dalgamanya’ ve ‘Rock Dog / Süper Yetenek’ ile iki yerli yapım; korku türündeki ‘Perde Ayn-ı Cin’ ve komedi türündeki ‘Deli Aşık’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar