09 TEMMUZ 2021
Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Aşı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında.
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının önce yılsonuna, ardından belirsiz bir tarihe dek kapalı olacağı açıklandı. Ve tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde salonlar yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler, umuyoruz bir daha kapanmamak üzere açılıyordu!
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Bir yıldan fazla zaman geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle buluşacağını söylemiştik ve buluşturduk da! ‘Tarihte bu haftaya’ baktık!
Her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önerdik sizlere! ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ önerdi! Klasik film önerilerine devam edeceğiz!
ÖNCE TAVSİYELER…
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Banshun / Geç Gelen Bahar
(Yönetmen: Yasujirô Ozu / 1949)
Ikiru / Yaşamak
(Yönetmen: Akira Kurosawa / 1952)
Narayama bushikô / Narayama Türküsü
(Yönetmen: Shohei Imamura / 1983)
Muriel ou le temps d'un retour / Acı Hatıralar
(Yönetmen: Alain Resnais / 1963)
La collectionneuse / Koleksiyoncu Kadın
(Yönetmen: Eric Rohmer / 1967)
VİZYONDA BU HAFTA (9 Temmuz 2021)
Dört yeni film içeriyor 9 Temmuz haftası. James Wan’ın yaratığı popüler korku gerilim serisi ‘The Conjuring / Korku Seansı’nın yeni halkası olan ‘The Conjuring: The Devil Made Me Do It / Korku Seansı 3: Katil Şeytan’ notlarımız arasında. Haftanın diğer yenileri ise, usta aktörler Colin Firth ile Stanley Tucci’nin başrolleri paylaştıkları duygusal dram ‘Supernova’, Cate Shortland’ın yönettiği, başrolünü Scarlett Johansson’un üstlendiği aksiyonu bol bilimkurgu ‘Black Widow’ ve Evan Tramel’in yönetmen koltuğunda oturduğu, özellikle küçük yaştaki izleyiciye seslenen animasyon ‘Imagination Land / Düşler Ülkesi’. Herkese iyi seyirler. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
KORKU SEANSI 3: KATİL ŞEYTAN
-Şeytanın gör dediği!-
‘Saw / Testere’ ile türe iddialı ve hızlı bir giriş yapan James Wan, 2013 yapımı ‘The Conjuring / Korku Seansı’nda türün iddialı isimlerinden biri olduğunu iyice perçinlemişti. ‘Korku Seansı’nı, William Peter Blatty’nin kendi romanından bizzat uyarladığı ve William Friedkin’in korku sinemasının kurallarını yeniden belirlediği 1973 tarihli başyapıt ‘The Exorcist / Şeytan’a direkt göndermeler yapan ve finalinde müthiş bir saygı duruşunda bulunan, kişilikli bir korku filmi olarak nitelemiştik. Chad ve Carey Hayes kardeşler, Wan’ın yaratıcı ekipte yer alan dostlarıydı… Yıldız oyuncular Vera Farmiga ve Patrick Wilson’un, paranormal olayları araştıran karı koca, Lorraine ve Ed Warren, olarak karşımıza çıktığı ilk film 1970’lerin hemen başında geçiyordu. Warren’lar, beş çocuklu bir ailenin Rhode Island’da bulunan çiftlik evinde yaşanan doğaüstü korkutucu olayları açıklamak ve evi kötü ruhlardan kurtarmak için kolları sıvıyorlardı. İyi çekilmiş, iyi yazılmış, kırılma anları ile ürperten, iyi oynanmış korku-gerilim, içerdiği ‘tanıdık’ sahne ve anlara rağmen ilgiyle izletiyordu kendini. Kamera kullanımı ise gerçekten müthişti. 2016 tarihli devam filmi ‘The Conjuring 2’ ilkinden de ustalıklı kotarılmıştı Öyküsünün sınırları belli olsa da, James Wan, atmosfere ve mekana olan hakimiyetini, güçlü yapım tasarımının da katkısıyla ‘şov’ görünümüne yükseltmiş. Bu kez, paranormal dedektiflerimiz kendilerini, 70’lerin ikinci yarısının hemen başında İngiltere’de buluyorlardı. Dört çocuklu yalnız bir annenin yardım çığlığı ve bu zavallı aileye musallat olan kötü bir ruh! Kuzey Londra’nın kendine has atmosferinde, müthiş açılarla, 133 dakika süren ama bir dakika bile sıkılmadığınız sürükleyici ve tüyler ürperten karanlık bir yolculuktu izlediğimiz. Bu kez Warren çifti, 1980’lerde geçen ve gerçek olaylardan uyarlandığı söylenen yeni maceralarıyla yine perdedeler. Şeytanın musallat olduğunu düşündükleri bir gencin cinayet zanlısı olduğu davayı araştırmaya başlayan çift, geçmişten günümüze uzanan çok daha kanlı bir sırrı açığa çıkarmak üzeredirler! Ürpertici serinin yaman yaratıcısı James Wan bu kez sadece öyküyü imzalamış. Yönetmen koltuğunda, ülkemizde 2019’da vizyon gören ‘The Curse of La Llorona / Lanetli Gözyaşları’ ile tanıdığımız Michael Chaves oturuyor! Emektar aktör John Noble, üçüncü öykünün rolüne en yakışan ismi! İlk iki filme göre hayli zayıf olsa da, içerdiği kimi anlar ve yaratmaya çalıştığı atmosferle, yine etkileyici olmayı ve son tahlilde korkutmayı başarıyor ‘Korku Seansı’! (2,5)
TARİHTE BU HAFTA
On bir yıl önceye gidiyor, tarihte bu haftaya bakıyoruz!
Vizyonda bu hafta (9 Temmuz 2010)
Bu hafta üç film var vizyonda. Tom Cruise ve Cameron Diaz’ı bir araya getiren mizah yüklü aksiyon ‘Gece ve Gündüz’ maalesef notlarımız arasında bulunmuyor. Filmin, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için iyi bir yaz seçimi olduğu ise kulağıma gelenler arasında. Atom Egoyan’ın yeni filmi ‘Büyük Hata’ ve ikinci kez vizyon gören yerli yapım ‘Kara Köpekler Havlarken’ notlarımızda yer alıyor. İyi seyirler!
BÜYÜK HATA
Atom Egoyan, Anne Fontaine’in 2003’te çektiği Fanny Ardant ve Emmanuelle Béart’lı ‘Nathalie’yi yeniden yansıtmış perdeye. Erotik ve psikolojik dram, insancıl ama güçlü değil. Sinema büyüsü vermiyor yeniden çevrim; elde değil. Akılda kalan ise enfes aktris Julianne Moore ve özel çekiciliğiyle yürek enfaktına yol açabilecek Amanda Seyfried. Nerelere gidebilecekken yakınlarda kalmış bir iş olmuş orijinal adıyla ‘Chloe’! Kırılgan durumlar mevzubahis tabii. Annelik, ‘anne’yi aramak, sadakat, cinsellik, koruma psikolojisi, kontrol, noksanlıklar, konforun güvenliği, sınıfsal meseleler, vicdan, itimat, af, şüphe, saplantı, aynalar ve suretler, tutku, aşk, intikam… Bu arada filmin Türkçe ismi hatalı. Öyküyü anlatıyor direkt. 1999 tarihli ‘Felicia’nın Yolculuğu / Felicia’s Journey’den bu yana Atom Egoyan’ın ülkemizde ticari gösterime giren ilk filmi, ‘hoş’ ve ince noktalar içeriyor içermesine de, bizim Atom’dan beklediklerimiz göz önüne alındığında oldukça sıradan, TV filmi kıvamında duruyor yapım perdede. ‘The Sweet Hereafter’ı imzalamış bir yönetmen, Anne Fontaine’in ‘Nathalie’sini bambaşka çıkarmalıydı karşımıza diye düşünüyor insan.
KARA KÖPEKLER HAVLARKEN
Dünya prömiyeri Rotterdam Film Festivali’nde yapılan, ülkemizde ilk olarak 19 Mart 2010’da izleyiciyle buluşan yapım, bu hafta ikinci kez vizyonda. On iki kopya olarak dağıtılacak film, birçok festival ve etkinlikten ödülle dönmeyi başarmıştı. Mehmet Bahadır Er ve Maryna Gorbach’ın birlikte yönettikleri dram, iki varoş delikanlısının, büyük şehrin acımasız gerçekleri arasında sınıf atlama mücadelelerini öykülüyor. Cemal Toktaş ve Volga Sorgu’nun başlıca rolleri üstlendiği film, Aydın Bulut’un yönettiği ‘Başka Semtin Çocukları’nın daha zayıf bir versiyonu. Daha az gerçek ve daha az inandırıcı. Yine güvercinler, kuşçular, varoşta yaşam, silahlı asker uğurlamaları, yükselen milliyetçilik, adaletsiz yaşam kavgası, yırtmak için çıkış arayan çaresiz sistem kurbanları… Yavan bir aynılık. Sinema büyüsünden ve etkileyici atmosferden söz etmek ise zor. Erkan Can, filmin oyuncu kadrosunda yer alan usta isim.
MURAT ERŞAHİN