Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

09 ŞUBAT 2024

14 Şubat 2024 Çarşamba 12:43
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

9 Şubat haftası… Yeni sezon, yerli filmlerin fazlalığı ile dikkat çekiyor… Yaman auteur Yorgos Lanthimos’un ‘En İyi Film’ ve ‘En İyi Yönetmen’ dahil tam 11 dalda Oscar adayı olan yeni filmi ‘Poor Things / Zavallılar’ bu hafta nihayet gösterime giriyor! Yapım şimdiye dek yetmiş beş ödül kazanmış olup adaylık sayısı ise üç yüz seksen iki! 
Lanthimos’a yakından bakmak ve sinemacının yol haritasını kavramak adına sinematografisini yeniden anımsayalım… 1973 Atina doğumlu Yunanistanlı sinemacının yönettiği toplam film sayısı yirmi altı! Müzik videoları ve kısa filmler hariç yönettiği uzun metraj kurmacaların sayısı ise sekiz. İlk uzun metrajı 2001 yılında Lakis Lazopoulos ile birlikte yönettikleri bir komedi olan ‘O kalyteros mou filos’. 2005 yılında ‘Kinetta’ ile dikkat çekti. Gerçek çıkışı ise 2009 tarihli ‘Kynodontas / Köpek Dişi’ ile oldu. Gerilimi yüksek karanlık dram, Cannes’den iki ödülle döndü ve ‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında Yunanistan’ın Oscar adayı oldu. 2011’de yönettiği ‘Alpeis / Alpler’, Altın Aslan için yarıştığı Venedik Film Festivali’nden ‘En İyi Senaryo’ ödülü ile ayrıldı. 2015 yılında ‘The Lobster’ çıkageldi! ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ dalında Oscar adayı oldu kapkara atmosferli bilimkurgu dram ve ‘Altın Palmiye’ adayı olduğu Cannes’den Jüri Ödülü dahil toplam üç ödülle ayrılmayı başardı. 
Cannes’den ‘En İyi Senaryo’ ile dönen ‘The Killing of a Sacred Deer / Kutsal Geyiğin Ölümü’ 2017’de, On dalda Oscar adayı olan ve başrol oyuncusu usta aktris Olivia Colman ile ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ının yanı sıra toplam yüz seksen beş ödül kazanan ‘The Favourite / Sarayın Gözdesi’ 2018’de buluştu izleyiciyle. Sıra şimdi ‘Poor Things / Zavallılar’da… 
Evet, iyi seyirler herkese!

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Petla
(Yönetmen: Wojciech Has / 1958)

Ziemia obiecana / Vaatler Ülkesi
(Yönetmen: Andrzej Wajda / 1975)

Le locataire / Kiracı
(Yönetmen: Roman Polanski / 1976)

Die Blechtrommel / Teneke Tramprt
(Yönetmen: Volker Schlöndorff / 1979)

Na srebrnym globie / Gümüş Küre
(Yönetmen: Andrzej Zulawski / 1988)

 

Vizyonda bu hafta (9 Şubat 2024)
Üçü yerli, üçü yabancı yapım olmak üzere toplam altı yeni film vizyona giriyor 9 Şubat haftasında!
Yaman auteur Yorgos Lanthimos’un ödül rekoruna koşan yeni filmi ‘Poor Things / Zavallılar’ ve Haki Biçici’nin yazıp yönettiği yerli kara komedi ‘İyi Bir Aile Değiliz’, haftanın notlarımız arasında yer alan yeni yapımları.


ZAVALLILAR
-İnsan denen o zavallı şey üzerine…-

Yaman auteur Yorgos Lanthimos’un ‘En İyi Film’ ve ‘En İyi Yönetmen’ dahil tam 11 dalda Oscar adayı olan yeni filmi ‘Poor Things / Zavallılar’ nihayet vizyonda! Mizah da içeren kapkara satir, Lanthimos’un bildik dertlerini, yaklaşımını ve dokunuşunu son derece şık bir yapım tasarımıyla buluşturmuş. İnsan denen o zavallı varlık… Yaratıldıktan sonra yaşam denen dayanılması güç tuhaf oluşun içinde devinenler ve bir yaratıcı tarafından can verilen bedenin ve ruhun gelişimi. İnsanın laboratuvar ortamında incelenmesi bir nevi Lanthimos’un işi… Venedik’ten aldığı büyük ödül ‘Altın Aslan’ dahil, şu ana dek elde ettiği 382 adaylık ve 75 ödülle, festivallerin ve izleyicinin gözdesi olmuş yapım, yılın yolu merakla gözlenen yapımlarındandı… 
Ülkemiz galasını filmekimi’nde yapan Lanthimos filmi, Londra’da Victoria döneminde başlıyor. Dahi doktor Godwin Baxter, köprüden atlayıp intihar eden ve hayatını kaybeden Bella’yı tıpkı Dr. Frankenstein gibi diriltir. Artık Bella Baxter, doktorun öz kızı gibidir. Her ‘canlı’ gibi dünyayı kendi gözleriyle görmeye aç Bella, havalı ve kadın düşkünü bir avukatla uzaklara kaçıp, dış dünyayı öğrenmek, bilmek ister. Bella, avukatla kaçıp kıtaları aştığı bir maceraya atılır. Bir süre sonra başka heyecanlar, yeni insanlar ve fikirler cazip gelir ona ve döneminin önyargılarından, tutucu ve baskıcı erkek dünyadan sıyrılmayı başarıp, eşitlik ve özgürlük uğruna yaşamanın keyfine ve bilincine varır!İskoçyalı yazar Alasdair Gray’in (1934-2019) ilk olarak 1992 yılında yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanan yapımın senaryosu ise Lanthimos’un daha önce ‘The Favourite / Sarayın Gözdesi’nde de birlikte çalıştığı Avustralyalı senarist Tony McNamara imzalı. Başrolde, performansıyla pırıl pırıl parlayan ve ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan Emma Stone’un yer aldığı filmin oyuncu kadrosunda Willem Dafoe, Mark Ruffalo, Hanna Schygulla gibi önemli isimler yer alıyor. Ayrıca Christopher Abbott, Suzy Bemba, Ramy Youssef ve Kathryn Hunter, oyuncu kadrosunun müthiş performanslar sergileyen diğer önemli isimleri. Özellikle erkek egemen dünyaya nerdeyse küfür eden, aciz erkek bedenleri ve ruhlarının kirlettiği, yok ettiği dönen yuvarlağın kaderine ağıt yakan ve son tahlilde kadın bedeni, özgürlüğünü ve dayanışmasını yücelten yapım, içinde olduğumuz adaletsiz, berbat, acı dolu gezegende ‘dayanmak’ zorunda olduklarımız, bilim ve yaratının ilahi gücü ve siyaset teorisi üzerine de ciddi paragraflar açıyor. Her zamanki gibi toplumsal hayatın faşizmine ve içindeki sıradan bireye uçan tekme saldıran Lanthimos’un sosyal ve politik değinileri de dikkat çekici her zamanki gibi. Yapım tasarımı ve sanat yönetimiyle öne çıkan film, Lanthimos dokusunu sonuna kadar içinde barındırsa da kendi adıma, ‘Köpek Dişi’ ve ‘Lobster’ın ardında sıralanıyor. (3,5 / 5) 

 

İYİ BİR AİLE DEĞİLİZ
-Ya siz?-

Babalarının ani ölümüyle kendilerini tahmin edilemeyecek tuhaf olaylar silsilesi içinde bulan bir ailenin hikâyesi izlediğimiz. Murat, babasının vefatı sebebiyle ailenin pek sevmediği ve fazla görüşmediği üyeleriyle buluşur. Bazı aile üyeleri rahmetliyi köylerindeki aile mezarlığına defnetmek isterken Murat bu adetlerin eskide kaldığını söyleyerek, defin işleminin İstanbul’da gerçekleşmesinde diretir. Babasını kaybetmenin üzüntüsü içindeyken mezarlıkta helallik istenirken, cenazenin kaybolduğunu fark ederler. Toprağa verilecek olan babası değildir. Murat’ın gözünde annesi ve ablası dahil bütün tüm aile üyeleri şüpheli duruma düşer birdenbire. İlaçlarını içse aslında iyi çocuk olan kafa atmaya meraklı saldırgan kuzen Hızır, rahatsız edici şekilde yardım sever diğer kuzen Sinan, ailenin ayaklı gazetesi Çiçek, işbirlikçi kapıcı ve tüm diğer garip aile üyeleri, yirmi dört saat sürecek hengamede Murat’ı giderek çileden çıkartırlar ve…
Haki Biçici’nin yazıp yönettiği kara komedi, çıkış noktası ve gelişimi bakımından Frank Oz imzalı 2007 tarihli ‘Death at a Funeral / Cenazede Ölüm’ adlı komedinin ve türevlerinin benzeri bir öykü içerse de, bir süre sonra farklı yerlere sapıyor. Aslında sonda söyleyeceğimizi burada belirtelim, son jeneriklerde ‘sıkı bir fırsatın kaçmış olduğunu’ düşünüyorsunuz. Nerede duracağına veya nereye gideceğine tam olarak karar verememiş yerli kara komedi. Bir aile üzerinden sınıfsal çatışmalara, suç kavramına, iyilik ve kötülüğe, insanın içindeki karanlık tarafa ait ciddi şeyler düşündürüyor fakat üzerine gidip, derinleşmekte bir hayli yetersiz kalıyor.
Kaan Yıldırım’ın başrolde olduğu yapımda ona eşlik eden isimlerse Erkan Kolçak Köstendil, Sarp Apak, Şinasi Yurtsever, Derya Karadaş, Asiye Dinçsoy, Vedat Erincin, Yakup Turgut, Melisa Doğu, Tarhan Karagöz ve Nergis Çorakçı… (2,5 / 5) 

Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yeni yapımlarına bakacak olursak…
‘MK Ultra / MK Ultra: Gizli Dosyalar’… 1960’lı yılların başlarında Mississippi. Azimli ve işine tutkuyla bağlı olan bir psikiyatr olan Ford Strauss, akıl hastanesinde işe başlar. Bilmesi gereken şey ise işe başladığı bu akıl hastanesinde merkezi istihbarat teşkilatı CIA, insan denekler üzerinde çalışmaktadır. Deneklere verilen uyuşturucu maddeler sayesinde zihin kontrolü sağlamayı amaçlayan bu deneyler siyaset ve bilimin buluştuğu pis ve vicdansız işkencelerden farksızdır. Ahlaki ve bilimsel anlamda çelişkiler yaşamaya başlayan Ford, CIA’in yürüttüğü bu gizli deneylerin yapıldığı kurumu yönetmek zorunda kalır. Fakat yürütülen bu operasyonun illegal olduğunu keşfetmesi fazla uzun sürmeyecektir. Joseph Sorrentino’nun yazıp yönettiği gerilimin başlıca rollerini Anson Mount, Jason Patric ve Jamie Ray Newman üstleniyorlar. 
Güney Kore-Çin ortak yapımı ‘Super Wings / Harika Kanatlar Maksimum Hız’, Cao Feng imzası taşıyor. Dünya'nın kahramanları Harika Kanatlar, Jett’in en hızlı jetiyle sevimli Fei’yi partiye ulaştırmaya çalışırken, Şehir Şakacısı Billy Willy’nin kötü planıyla karşı karşıya kalırlar! Fei’nin annesi kaçırılınca, Jett ve Fei birlikte çalışarak gizemli ipuçlarını takip ederler. Harika Kanatlar ekibi yardıma gelir ve renkli bir macera başlar! 
Engin Akyıldırım’ın yönetmenliği üstlendiği korku filmi ‘Mahrez 3: Cin Bebek’in oyuncu kadrosunda yer alan isimler Banu Şahin, Levent Çakır ve Erman Erkay. Selma ve Muzaffer çifti yeni evlenmiştir. Gizemli bir doğum sonucu çocukları dünyaya gelir. Ancak bu doğum geçmişte yaşanan bazı olayların habercisi gibidir. Köyde ve aile içerisinde doğumdan sonra bazı esrarengiz olaylar gerçekleşir ve büyük lanet başlar.
Murat Aslan’ın yazıp yönettiği komedi ‘Türkler Çıldırmış Olmalı 2: Mavi Vatan’, 2009 tarihli ‘Türkler Çıldırmış Olmalı’ filminin devam bölümü niteliğinde. Ömer Başdoğan, İnan Ulaş Torun, Sadi Celil Cengiz, Bülent Çolak, Gökçen Gökçebağ, Tutku Aygan, Zehra Yılmaz ve Elif Güçkıran’a, Kadir Çöpdemir, Peker Açıkalın, Yeşim Salkım ve Burhan Öcal eşlik ediyorlar.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
 

 

TARİHTE BU HAFTA
On yedi ve altı yıl öncesine, 2007 ve 2018 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (9 Şubat 2007) 

NEŞELİ GENÇLİK
İstanbul’daki özel bir okulun basketbol takımının yedi öğrencisi, günlerini gün edip, günün moda deyişine göre ‘kafalarına göre’ takılmaktadırlar. Grubun elemanlarından Şakir’in henüz hiç cinsel ilişki yaşamaması ciddi bir sorundur ve arkadaşları onun ‘milli olması’ için harekete geçerler. Planları, beklenmedik bir dizi olayı beraberinde getirir. Ticari yerli filmler furyası, cinsel komedi türünde bir yapımla sürüyor. Özellikle Amerikan sinemasında 70 ve 80’li yıllarda pek çok iyi örneği yapılan ve ‘Amerikan Pastası’ gibi örneklerle devam eden tür, ülkemizde şimdi deneniyor. Hızlı tüketim ürünü yapıma, 18 yaş sınırı da getirilmiş. Boş vakti olanlara…


CEHENNEM ÇİÇEĞİ
James Ellroy’un ‘Los Angeles Dörtlemesi’nin ilk kitabı olan ‘The Black Dahlia’ (diğerleri; The Big Nowhere, L.A. Confidential ve White Jazz), günümüzde hâlâ tam olarak aydınlatılamamış bir cinayetin öyküsü. Yönetmenliğini usta isim Brian De Palma’nın üstlendiği gerilim yüklü dram, bu yıl ‘En İyi Görüntü Yönetmenliği’ dalında Oscar için yarışıyor. Josh Hartnett, Scarlett Johansson, Aaron Eckhart ve Hilary Swank gibi yıldızları barındıran oyuncu kadrosu da bir hayli iddialı. Daha önce dört kez Oscar adayı olmuş ve bu önemli ödülü bir kez kazanmış olan Macar asıllı ünlü görüntü yönetmeni Vilmos Zsigmond’un titiz ve stilize görüntü çalışması gerçekten çok iyi. Los Angeles Polis Departmanı’nda çalışan iki polis, aynı zamanda arkadaştırlar ve aynı kadına aşıktırlar. İşlenen gizem dolu bir cinayet, hepsinin hayatını alt üst edecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Hollywood’un karanlık yüzüne de değinen incelikli dram, başarılı atmosferi ve oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor.


HIRSIZ
‘Hırsız / Breaking and Entering’, 1996 tarihli ‘The English Patient / İngiliz Hasta’ ile ‘En İyi Yönetmen’ Oscar’ını kazanmış Anthony Minghella’nın yeni filmi. Hüzünlü ve gerçekçi dramda, günümüz Londra’sına bakıyor yönetmen. Avrupa’nın en hızlı gelişen kentsel gelişim projesi olarak kabul edilen Londra’nın ‘King’s Cross’ semtinde meydana gelen bir hırsızlıkla açılıyor film. Peyzaj mimarlığı şirketini soyanlar iki Bosna göçmeni gençtir. Londra’nın her geçen gün değişen sosyal yapısını fon alan incelikli ve etkileyici dram, birçok toplumsal soruna parmak basıyor. Göçmenlik, global yalanlar, ekonomik değişim, şehirde artan suç oranı, çaresizlik, sınıf farklarına ve bireysel trajedilere sırtını yaslayan zeki bir senaryoda bir araya gelmiş. Bireysel acıların toplumsal yaralara dönüşümü (ya da tam tersi), içine ince bir romantizm katılarak anlatılıyor. Jude Law bu kez ‘çok yakışıklı’ imajını, çok iyi bir performansla ikinci plana itiyor. Filmin kadınları Juliette Binoche ve Robin Wright Penn, zaten bir harika. İlk rolünü oynayan genç Rafi Gavron’a özellikle dikkat. Adını çok duyacağız. Minghella Amerikan tarihine de değinen ve ülkesi dışında anlattığı öykülerden çok daha başarılı bu kez. Londra’da geçen leziz öyküye her bakımdan egemen İngiliz yönetmen soruyor; ‘Sizi uyutmayan sadece bahçenizdeki tilki mi?’ 


HANNIBAL DOĞUYOR
‘Hannibal’ efsanesini yaratan yazar Thomas Harris’in bizzat senaryosunun yazıp, beyazperdeye uyarladığı filmin yönetmeni ‘İnci Küpeli Kız’ ile tanıdığımız Peter Webber. Anthony Hopkins’in muhteşem yorumuyla beyazperdenin en ünlü karakterlerinden biri haline gelen ‘doktor Hannibal Lecter’ın nasıl yamyam bir katile dönüştüğü, çocukluğu, gençliği ve ilk cinayetleriyle öyküleniyor. Lecter’ın gençliğini canlandıran isimse, 23 yaşındaki yetenekli Fransız aktör Gaspard Ulliel. 1919 doğumlu efsane İtalyan prodüktör Dino De Laurentiis’in ana yapımcılığında gerçekleşen Fransa-İngiltere-İtalya-Çek Cumhuriyeti ortak yapımı olan film, gerilimle beslenen sarsıcı bir dram. Soylu ailesiyle birlikte Litvanya’da bir şatoda yaşayan Hannibal, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde büyük bir trajediyle karşılaşır. Ailesi öldürülen çocuk, bir Sovyet yetimhanesine kapatılıp öfke ve intikam isteği içinde büyür. Yetimhaneden kaçıp amcasının Japon dul eşi Murasaki’nin yanına yerleşen genç adam, intikam planını uygulamaya başlar. Artık tek amacı, ona hayatı zahir eden savaş suçlularını yok etmektir. Hollywood formülü yapımlarla tanıyıp sevdiğimiz ‘Hannibal’ filmleri, bu kez farklı bir Avrupa dokunuşuyla yansımış perdeye. Hayli sert sahneler, büyük bir estetik içinde çekilmiş. Beyazperdenin en güzel kadın oyuncularından Çinli aktris Gong Li’nin varlığı filme değer katıyor. Türün ve ‘Hannibal Lecter’ın hayranları mutlaka izlemeli.


 

Vizyonda bu hafta (9 Şubat 2018)
9 Şubat haftası beraberinde ikisi yerli yapım, üçü animasyon olmak üzere toplam altı yeni film getirdi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


İYİ GÜNLER
-Ruhunu yitirmiş dünya-

Prömiyerini gerçekleştirdiği Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ adayı olan Çin yapımı, söyleyecek sözü olan ve bunu son derece zarif söyleyen elem yüklü bir animasyon. Animasyonun mutfağında adını duyuran Jian Liu’nun yazıp yönettiği ‘içli’ film, yaşadığımız büyüsünü yitirmiş dünyada, varoluşun anlamsız, umutsuz ve netameli ruh altına bakıyor.
Çin’in güneyinde bir yerlerdeyiz. Küçük kasabada bahar yaşanıyor. Betonlaşma içinde müthiş bir insansızlık fonu var. Xiao Zhang, sevdiğinin başarısız geçen estetik operasyonunu yeniden yaptırabilmek adına, patronundan bir milyon Çin Yuan’ı çalar. Hırsızlık haberi hemen yayılır ve dolaylı, dolaysız paranın peşine düşer herkes. 
Kuralları, ölümle, felaketle, yıkımla, cezayla belirlenmiş suç dünyası etrafında, günümüze sert bir bakış atıyor; yetişkinler için karanlık ve sahici bir öykü anlatan animasyon. Asıl suçlunun, bütün mutsuzlukların müsebbibinin vahşi, çıldırmış, hain kapitalizm olduğunu anımsatırken, adaletsiz düzen ve küçük, sıradan bireyin yalnız kalmışlığı, çaresiz çıkmazı üzerinden insancıl cümleler kurmayı unutmuyor. Bütün karakterler, bir şekilde umuda yolculuk etme adına, suça karışan garibanlar. 
‘Sadece tüketmeye gelince özgür, insan’ diyor film. Semt pazarı özgürlüğü, süpermarket özgürlüğü ve online alışveriş özgürlüğü var sadece! Seksenli yıllarda yitip giden her şey için bir ağıt son tahlilde insan kokan animasyon. Tarantino stili bir trafikte, son derece özgün ve yalın bir plastikle okşuyor zavallılığımızı; Tolstoy’un ‘Dirilişi’nden bir alıntıyla başlayan mütevazi ama büyük hikaye. Beton mikserleriyle dolu olan kasabada da yaşanır bahar! Enfes müzik kullanımı anlatıya ayrı bir güç katıyor. Sezonun sessizce zihne ve yüreğe sokulup; orada kendine sağlam bir yer edinen en önemli sürprizi kanımca. (5 / 5) 
Çok fena bir enfeksiyona yakalandığım ve beni yatağa düşüren ‘zorlu’ bir hafta geçiriyorum. Bu sebeple yalnızca bir film var notlarımız arasında. Ama sezonun filmi belki de! Haftanın diğer yenilerine gelirsek; ‘Elli Ton’ serisinin üçüncü filmi ‘Fifty Shades Freed / Özgürlüğün Elli Tonu’ ile beraber iki animasyon; İtalya’dan çıkagelen ‘Leo Da Vinci: Mission Mona Lisa / Leo Da Vinci: Mona Lisa Macerası’ ve İzlanda-Belçika ortak yapımı ‘Ploey: You Never Fly Alone / Puloi : Asla Yalnız Uçmayacaksın!’ ve iki yerli yapım; Gökbakan kardeşlerin yeni projesi olan ve başrolde Şahan Gökbakar’ın yeni bir tiple merhaba dediği ‘Kayhan’ ile BJK’nin emektar malzemecisi Süreyya Soner hakkındaki belgesel ‘Güzel Adam Süreyya’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. İyi seyirler tekrar herkese.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar