09 MAYIS 2014
Haftanın yeni film sayısı sekiz. Bir sahne oyunundan perdeye uyarlanan, Fırat Tanış’ın ilk yönetmenlik denemesi olan ‘Karınca Kapanı’, Alper Çağlar imzalı suç gerilimi ‘Panzehir’ ve ´Müslüm Baba´nın Evlatları´ belgeseli haftanın üç yerli yapımı. Popüler korku filmleriyle dalgasını geçen komedi ‘A Haunted House/Anormal Aktivite’ ve İspanya-Kanada ortak yapımı korku denemesi ‘The Returned/Virüs’ ise haftanın notlarımızda yer alamayan diğer yenileri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın! Herkese iyi seyirler.
UMUDUN PEŞİNDE
Oğlunu elli yıldır görmeyen, ondan haber alamayan Philomena adlı yaşlı kadın, kariyeri düşüşe geçmiş, cevval bir gazeteciden yardım ister. Gençliğinde evlilik dışı bir ilişki sonucu hamile kalan Philomena’nın manastırda doğurduğu oğlu, kilise tarafından, varlıklı bir aileye evlatlık verilmiştir. Birbirinden her bakımdan farklı iki insan, asabi gazeteci Martin Sixsmith ile sevecen ve bağışlayıcı Philomena, nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen çocuğun peşinden, yollar düşerler. 33. İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olarak izleyiciyle buluşan yapım, ‘En İyi Film’ dahil dört dalda Oscar için yarışmış, çeşitli festivallerden; toplam yirmi üç ödülün sahibi olmuştu. Usta İngiliz yönetmen Stephen Frears imzalı, dokunaklı biyografik dram, yaşanmış olaylardan uyarlanmış perdeye. Filmde yer alan gazeteci Martin Sixsmith’in ‘The Lost Child of Philomena Lee’ adlı kitabından adapte edilen yapımda başrolleri, dev İngiliz aktris Judi Dench ile aynı zamanda filmin yapımcısı ve senaristi de olan Steve Coogan üstleniyorlar. Duygu sömürüsünden sakınan ama son derece hüzünlü olup, bünyede kalıcı hasara yol açan etkileyici bir dram ‘Umudun Peşinde’. Aynı zamanda, sisteme ve kiliseye söyleyeceklerini esirgemeyen politik bir yapım. Manastırın kirli sırları arasına sıkışmış insan yüreği. Müthiş performansıyla zihinde kendine yer edinen Judi Dench’e, yedinci Oscar adaylığını getiren film, son derece hümanist öyküsüyle, yalın ve güçlü. (4 / 5)
KÖTÜ KOMŞULAR
Yeni doğan bebekleriyle, orta yaşa doğru yelken açan Kelly ve Mac Radner çifti, sakin bir semtte yaşamaktadırlar. Yan eve yeni taşınacak, kendileri gibi çekirdek bir aileyle kuracakları dostluğu hayal ederlerken, üniversite öğrencilerinden oluşan bir öğrenci kulübünü, yeni komşuları olarak bulurlar karşılarında. Huzuru kaçan çift, haylaz ve yalnızca parti için yaşayan öğrenci komşularını hizaya getirmek için akla gelmeyecek yöntemler deneyeceklerdir. Absürd, hayli argo bir mizah içeren komedi, epey ‘sıkı’ başlasa da, bir süre sonra, sınırsız bir geyik resitaline dönüşüyor. Rahatsız etmeyen, can sıkmayan bir geyik olduğunu da önemle belirtmek gerek öte yandan. Başrolleri, Seth Rogen, Rose Byrne ve genç kızların sevgilisi Zac Efron’un üstlendikleri yapım, 80’li yılların, sevilen gençlik filmleri ‘Porky’s’, ‘Revenge of the Nerds’, ‘The Party Animal’, vb. popüler yapımların kulağını çınlatıyor yıllar sonrasından. (3 / 5)
GÖRÜNMEYEN KADIN
Viktorya döneminin en önemli romancısı kabul edilen, ölümsüz İngiliz yazar Charles Dickens, (1812-1870) kariyerinin zirvesindeyken, genç bir kadınla tanışır. Nelly adlı kadın, ölümüne dek, ünlü kalemin gizli aşkı olacaktır. Kırk beş yaşında, evli, on çocuk sahibi, ülkesinin en büyük edebiyatçısı olarak görülen Charles Dickens’ın, on sekiz yaşındaki Nelly Ternan’la olan aşkı, görünmez bir hayat sürmeye mahkum ve duyguları yüzünden, imkansızlıklarla genç yaşında mücadele etmek zorunda kalan kadının açısından öyküleniyor. Claire Tomalin’in aynı adlı kitabından uyarlanan, son derece duygusal biyografik dramı, 2011 tarihli ilk yönetmenlik denemesi ‘Coriolanus’un ardından ikinci kez yönetmen koltuğuna oturan usta aktör Ralph Fiennes imzalamış. Senaryoyu kaleme alan isimse, ‘Shame / Utanç’ ve ‘The Iron Lady / Demir Leydi’ gibi güçlü senaryolarıyla anımsayacağınız Abi Morgan. Başrollerini, yine Ralph Fiennes ve çok yetenekli aktris Felicity Jones’un paylaştıkları duygu yoğun yapımda diğer önemli rolleri, Kristin Scott Thomas, Tom Burke, Michelle Fairley ve Tom Hollander üstleniyorlar. Ülkemizde ilk kez, 33. İstanbul Film Festivali sayesinde izleyiciyle buluşan ‘incelikli’ yapım, ‘en iyi kostüm tasarımı’ dalında Oscar için yarışmıştı. Viktorya döneminin ‘örnek bireyi’, bir deha olarak görünen, güçlü yazar Charles Dickens’ın ve Nelly Ternan’ın duygusal dünyaları, dünyayı dolduran mutlak ‘yalnızlık’ gerçeği ışığında ele alınmış. Dickens’ın, buyurgan ve kontrolü seven yönü, genç kadının kırılgan, buna karşılık cesaret, erdem ve onurla dolu iç dünyasında bir başına bırakılmış adeta. Her birliktelik, her evlilik, büyük bir yalnızlık demek değil midir sonuçta? Duygularımız, vicdanımız, sorumluluklarımız ve karşımıza dikilip duran acılarımız… Hassas ve incelikli meselelere, çok daha şiirsel yaklaşabilirmiş gibi geliyor film ama bu, gücünü çok da etkilemiyor. Neyi nasıl söylediğini bilen, mütevazı ve çalışılmış bir iş. Kostüm tasarımı, sanat yönetimi, genel anlamda, yapım tasarımı üst düzey. Felicity Jones’un nüanslı ve güvercin ürkeği performansı, az rastlanır cinsten. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN