09 HAZİRAN 2017
İkinci kez vizyon gören ‘Surf’s Up 2: WaveMania / Neşeli Dalgalar: Dalgamanya’yı da eklersek; on yeni film merhaba diyor bu hafta! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmayın. İyi seyirler herkese.
MUMYA
-Malzemesi iyi fakat lezzeti yavan!-
Yaz sezonu filmleri perdeye uğramaya başladı bile! Tom Cruise’un başrolünde yer aldığı ‘Mumya / The Mummy’ bunlardan biri. Fantastik bir avantür olmasının yanı sıra, aksiyondan gerilime, korkudan romantizme uzanan geniş bir yelpazede salınan tipik bir tür kırması, popüler yapım!
Usta yönetmen Sidney Lumet’nin kızı Jenny Lumet, Alex Kurtzman ve John Spaihts’in, film için yazdıkları öyküyü, Dylan Kussman’la beraber iki usta sinemacı, David Koepp ve Christopher McQuarrie uyarlamışlar perdeye. Yönetmen koltuğunda ise, ana kartviziti yapımcı olan Alex Kurtzman oturuyor.
Özel efektlerle beslenen iddialı bir yaz filmi ‘Mumya’. Çölün derinliklerinde gömülü acımasız prenses Ahmanet, günümüzde uyandırıldığında, insanlığa düşman kötülüklerini de beraberinde getirir. Tom Cruise’un rol arkadaşları, usta aktör Russell Crowe ve iki güzel aktris; İngiliz Annabelle Wallis ile en son ‘Star Trek Sonsuzluk / Star Trek Beyond’ filminde izlediğimiz ’Cezayir asıllı Sofia Boutella. Ben Seresin imzalı görüntü yönetimi, gelişmiş bilgisayar efektleri, cazip oyuncu kadrosu ve emek harcanmış yapım tasarımı, filmin; yavan bir tür çorbası haline gelmesini önleyememiş. Yine de; rahatlıkla izlenen popüler avantürleri özlemiş olanların ilgisini çekecektir! (2)
KEDİ
-Kedidir, kedi-
Türkiye-ABD ortak yapımı belgesel, İstanbul sokaklarında özgürce yaşayan kediler üzerine. Ceyda Torun imzalı belgesel, İstanbul’un hemen her yerinde gezinen yüzbinlerce kedinin, kozmopolit şehrin zengin yapısına ayrı bir zenginlik kattığını işaret ediyor.
Barış Manço, Erkin Koray, Mavi Işıklar, Mazhar Fuat Özkan gibi önemli yorumcu ve grupların ünlü şarkılarından oluşan soundtrack’in eşlik ettiği kedi manzaraları, ünlü, ünsüz kedi severlerin, kediler ve onların dünyaları hakkındaki görüşlerine başvuruyor.
Bazı kedilerin ve onlara bakıp kollayan kedicilerin perdeye yansıdığı belgesel, temiz çekilmiş, sevimli, sıcak fakat bütün bunların yanı sıra, kedilerin gizemli varoluşlarına ters düşer biçimde; fazla girift ve derinlikli olmayan düz bir yapım. Ben Hopkins’in yönettiği 2015 tarihli ‘Hasret’ adlı dokümanter dramın bir bölümünde yer alan şehrin koruyucu ve gizemli melekleri olarak adlandırılan ‘kediler’, sanki bu; kimilerine göre dünya dışından gezegene düşen yaratıklara ve içlerinde barındıkları eski, köhne şehre dair daha derin, incelikli, etkileyici ve kalıcı tespitler yapmıştı… Belki de bu noktaya takılmamak lazım öte yandan. Belgesel, başka bir ‘durum’ ve yaratılış üzerinden daha popüler, basit ve sıcak bir bakış yakalamak için çekilmiş gibi duruyor. Ezcümle, keyifle izletiyor kendini. (3 / 5)
DOKUZUNCU HAYAT
-Hitchcock ‘suspense’ine saygı-
Liz Jensen’in aynı adlı romanından, Anthony Minghella’nın aktör oğlu Max Minghella tarafından yazılan uyarlamayı, ‘Haute Tension’ filmiyle çıkıp yapıp ses getirmiş Fransız sinemacı Alexandra Aja yönetmiş. Gizemli gerilim ‘The 9th Life of Louis Drax / Dokuzuncu Hayat’ın başrollerinde ise Jamie Dornan ile Sarah Gadon’u izliyoruz. Genç aktör Aiden Longworth’un yanı sıra Aaron Paul ve usta aktör Oliver Platt, kadronun öne çıkan diğer isimleri oluyorlar.
Louis Drax adlı çocuk, ölüm tehlikesi yüksek kazalara meyillidir. Geride bıraktığı sekiz yılda, ezilmiş, zehirlenme, elektrik akımına kapılma gibi sekiz büyük kaza atlatmış , ancak gizemli bir nedenle hepsinden canlı çıkmayı başarmıştır. Ne ailesi ne de psikiyatristi, küçük çocuğun yaşamında yatan gizemin köklerine inememektedirler. Louis yaşadığı en büyük kazayı ise dokuzuncu doğum günü sırasında annesi ve babası ile birlikteyken yaşar! Bir uçurumdan, aşağıya, buz gibi soğuk denize düşen Louis, hastaneye ulaşamadan ölür. Bu onun son kazası gibi görünmektedir. Morgda geçirdiği iki saatin ardından, Louis açıklanamayan bir şekilde hareket etmeye başlar. Ünlü çocuk nöroloğu Dr. Allan Pascal, Louis’nin gizemini çözmeye kararlıdır. Ancak doktorun, çocuğun annesiyle yakınlaşması, ortadaki soruları daha da arttırır.
Vahşet yüklü korku-gerilimlerin yetenekli ismi Alexandra Aja, bu kez ustalarından Hitchcock’a selam duruyor adeta! Dev sinemacının son derece incelikli yarattığı ‘suspense’ durumu, o derece özel ve zarif olmasa da, ilgiyle izletiyor kendini. Hafif zorlama senaryo, oyuncu kadrosunun dengeli oyunuyla sırıtmıyor. Beylik tabirle, türün meraklıları için keyifli dakikalar vaat edebilir! (3,5 / 5)
VAMPİR CEHENNEMİ: İSTİLA
-‘Eski usul’ bir devam filmi!
Nick Damici ve Jim Mickle tarafından kaleme alınan, Jim Mickle’ın yönetip, Nick Damici’nin başrolü üstendiği bilimkurgu ve korku harmanlı dram 2010’da ‘Vampir Cehennemi / Stake Land’ adıyla çıkmıştı karşımıza. Bir salgın. Vampir-zombi kırması yaratıklar ve yaşanacak bir yer bulmak umuduyla yollara düşen bir avuç insan. Bütün Amerika’yı etkilemiş salgın, ekonomik ve siyasi felakete yol açmış. Bildiğimiz ‘medeniyetten’ söz etmek imkânsız. Kanun ve otorite boşluğunda ‘kardeşlik’ adlı tarikatın insafına kalmış insanlığın kaderi. O güne dek, bütün kaygılardan uzakta, sıradan bir genç olarak yaşayan Martin ve sadece ‘Mister’ olarak çağrılan karizmatik vampir avcısı, ‘yeni cennet’ olarak adlandırılan ve Kanada sınırında olduğu öne sürülen kurtuluş bölgesine ulaşabilmek için zorlu ve korku dolu bir yolculuğa çıkıyorlardı.
Post-apokaliptik bağımsız korku öyküsünün mimarları Jim Mickle ve Nick Damici’yi 2006 tarihli ‘Mulberry Street’ filminden tanıyorduk. Yeni yetme bir oğlanın büyüme hikâyesiydi diğer yandan ‘Stake Land’! Tecrübeli vampir avcısıyla, kendisine emanet edilen genç adamın dostluğu ve dehşet dolu yolculukta karşılarına çıkan farklı karakterler. Bağırmadan, fazla şıklığa kaçmadan düşündürüp, ürkütüyordu karanlık film. Sosyopolitik altyapısı vardı öykünün. Bir tavrı, bakışı; en önemlisi ruhu vardı. Steinbeck ve Faulkner metinleriyle içli dışlıydı sanki. Hatta John Berger’in kırsal anlatıları çıkıyordu karşımıza, kahramanlarımız ülkeyi arşınladıkça. Yaşadığımız ve sona gelip dayandığını düşündüğümüz gezegenin distopik haritasıydı adeta perdeye yansıyan. Kanın ve çıkışsızlığın kokusuydu!
Distopik macera, devam filmiyle sürüyor! Senaryo, aynı zamanda ‘Mister’ karakterini canlandıran Nick Damici imzalı yine. Yönetmen koltuğunda ise iki isim var bu kez. Dan Berk ve Robert Olsen imzalı filmin başrollerini, aynı ilk filmde olduğu gibi; Nick Damici ile Connor Paolo üstleniyorlar. ‘Yeni Cennet’ adlı kurtarılmış bölgedeki evi ve ailesi vampirler tarafından yok edilen Martin, tek başına intikam peşine düşer. Bu zorlu savaşı kazanabilmesi için tek çaresi, eski akıl hocası ve efsanevi vampir avcısı Mister’ı bulmaktır.
Medeniyetin yok olduğu ve her ne olursa olsun hayatta kalmak için mücadele edilen dünyadaki çıkışsız durum, aynı ilk filmde olduğu gibi fakat bu kez biraz daha yavan ve düz. Artık gına getiren zombi-vampir ekibi de cabası! Fakat bu mevcut durum, sıkmıyor insanı, aksine; eski usul, bildik western kalıpları içine, dostluk, fedakarlık, sevgi gibi artık günümüzde ötelenmiş olan değerleri yerleştiren film, insanlığını yitirme aşamasında ‘insan’ olmak üzerine yine kapkara bir satırbaşı yapıyor. Özellikle ilk filmi sevenler izlemeli. (2,5 / 5)
Christian Zübert imzası taşıyan Almanya-Yunanistan ortak yapımı dram ‘Ein Atem / Bir Nefes’, ABD-Güney Kore-Hindistan ortak yapımı animasyon ‘The Swan Princess: Royally Undercover / Prenses ve Kurbağa: Ajanlar İş Başında’ ile birlikte üç yerli yapım; Erdoğan Koç’un yönettiği aşk öyküsü ‘Çünkü Onu Çok Sevdim’, yönetmenliğini Can Varol’un üstlendiği gerilim aksiyon ‘11’ ve BKM’nin yapımcılığını üstlendiği Burak Aksak imzası taşıyan komedi ‘Dede Korkut Hikayeleri: Salur Kazan- Zoraki Kahraman’, haftanın; notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN