08 TEMMUZ 2022
Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz çok yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!
Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler umduğumuz o ki, bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!
Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!
ÖNCE TAVSİYELER…
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Cool Hand Luke / Parmaklıklar Arkasında
(Yönetmen: Stuart Rosenberg / 1967)
The Hustler / Bilardocu
(Yönetmen: Robert Rossen / 1961)
The Man Who Shot Liberty Valance / Kahramanın Sonu
(Yönetmen: John Ford / 1962)
To Be or Not To Be / Büyük Macera
(Yönetmen: Ernst Lubitsch / 1942)
Modern Times / Asri Zamanlar
(Yönetmen: Charles Chaplin / 1936)
Vizyonda bu hafta (8 Temmuz 2022)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam dört yeni filme ev sahipliği yapıyor 8 Temmuz vizyonu!
Marvel stüdyolarının yeni ürünü olan, Taika Waitti’nin yönettiği ‘Thor: Love and Thunder / Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü’, haftanın notlarımızda yer alan tek yenisi…
THOR: AŞK VE GÖK GÜRÜLTÜSÜ
-Tanrılar çıldırmış olmalı!-
Marvel’in süper kahraman ekibi ‘Avengers / Yenilmezler’in sıkı elemanlarından çekiçli Thor, beyazperdeye yansıyan dördüncü solo macerasıyla karşımızda! İskandinav mitolojisinde baba tanrı Odin’in oğlu olan Thor, yıldırım ve şimşeklerin tanrısı olarak bilinir. Elindeki kocaman çekiç ve bitmez tükenmez gücüyle insanlığı koruyup kollamaktır görevi. Aynı zamanda Marvel Comics’in ünlü kahramanlarından birine de ilham kaynağı olmuştur mitolojik kahraman. Stan Lee, Jack Kirby ve Lary Lieber üçlüsünün yarattığı Thor, ilk kez 1962’de buluşmuştur okuyucuyla.
2011’de beyazperdeye uyarlandı Thor! Shakespeare uzmanı Kenneth Branagh yönetmen koltuğundaydı! Branagh, Shakespeare eserlerinde yer alan iyi-kötü çatışmasının, iktidar, güç, siyaset, meydan okuma temalarının ve birbirine karışmış duyguların, Thor’un öyküsünde fazlasıyla yer aldığını söylemişti. Genç, atletik, kaslı ve yakışıklı aktör Chris Hemsworth, ‘Thor’ rolünde çok sevildi! Yeryüzüne sürgüne gönderilen Thor ile uzay ve gök bilimleri uzmanı Jane’in duygusal öyküsü, kötü güçlerin dünyayı ele geçirme planları odaklı aksiyonu bol fantastik bir macerada işlenmişti. Sonuç olarak sevilen bir seriye dönüşüverdi mitolojik kahraman. TV çalışmalarıyla tanınan Alan Taylor oturuyordu ikinci filmin yönetmen koltuğunda. 2013 tarihli ‘Thor: The Dark World / Thor: Karanlık Dünya’da, karanlık Elf’lerle mücadele ediyordu bu kez Thor. Kainatı ve dolayısıyla sevdiği kadının yaşadığı dünyanın yok olmaması için elinden geleni yapıyordu yine. Natalie Portman, ‘Jane’ rolündeydi. ‘Baba Odin’e Sir Anthony Hopkins, karanlık ve kötü kardeş Loki’ye yine Tom Hiddleston hayat veriyorlardı.
2017’de Thor’un yeni macerasının adı ‘Thor: Ragnarok’tu ve yönetmen koltuğunda bu kez Yeni Zelandalı aktör-yönetmen-senarist Taika Waititi oturuyordu. Ülkesi Asgard’ı, acımasız kız kardeşi Hela’nın elinden kurtarmak için mücadele ediyordu bu kez, eli çekiçli kahramanımız! Yenilmezler ekibinden müttefiki Hulk’u da yanına almayı ihmal etmedi Odin’in oğlu. Chris Hemsworth’a eski kadrodan Tom Hiddlestone, Idris Elba ve Anthony Hopkins eşlik ediyorlardı. Yeni maceraya eklenen ünlü yıldızlar ise Cate Blanchett, Jeff Goldblum, Mark Ruffalo, Karl Urban ve Tessa Thompson idi. Mark Mothersbaugh’un orijinal müziği, yeni maceranın lokomotifi adeta. Teknik işçilik üst düzey, öykü ise, belirli bir tekrara sırtını dayayan cinstendi. Yavan bir tat, üç boyutlu IMAX bir karmaşa, devamı gelecek ani bir oldubittiye evriliyordu adeta. Uyumsuzluk, tekrarlama, boğulma anlamı taşıyan bir kakafoni duruyordu perdede. Hangi ekipten, hangi süper kahraman olursa olsun; çözümlemeler, göndermeler, gürültüler ve karmaşa aynıydı neredeyse. Hemen her Avengers ve Adalet Ligi filminde olduğu gibi, belirli kurallar ve gidişat giriyordu devreye; bu nokta da; heyecansız bir boşluk hali oluşturuyordu elde değil. Özetle, ‘Yenilmezler’ evreninde yeni bir şey yoktu ve Thor, tanıdık kakafoniye eşlik ediyordu!
Dördüncü solo Thor macerasını, üçüncü filmde olduğu gibi yine aktör-senarist-yapımcı-yönetmen Yeni Zelandalı isim Taika Waititi yönetmiş. Thor’un Avengers: Endgame sonrası yaşamıyla başlıyor yeni film! Yaşadığı ev at acısı ve çektiği bütün sıkıntılar sonrası tanrılara sesini duyuramayan ve tüm tanrıları yok etmeye ant içmiş ‘Gorr the God Butcher’a karşı mücadele veren Thor’un hikâyesini izliyoruz! Karşısındaki Galaktik katille mücadelesinde
Kral Valkyrie, Korg ve şaşırtıcı bir şekilde çekici Mjolnir’i ‘Güçlü Thor’ olarak kullanan eski kız arkadaşı Jane Foster’ın yardımına başvuruyor. Thor, ekibiyle birlikte Tanrıları yok etmeye kararlı adamın intikamının gizemini ortaya çıkarmak ve onu durdurmak için meşakkatli bir serüvene atılıyorlar! Chris Hemsworth, Natalie Portman ve Tessa Thompson’a, yeni filmin karanlık karakteri olarak usta aktör Christian Bale eşlik ediyor. Zeus rolünde hayli kilolu Russell Crowe, Yunan mitolojisini ters yüz ederek, kötücül bir tanrıya dönüşüyor! Hedef kitlesinin yaş ortalamasını iyice düşüren Marvel ürünü, meseleye uzak izleyici için önceki kakafonileri kaldığı yerden sürdürüyor ve bu fantastik ‘evrene’ mesafeli seyirciye keçiboynuzu çiğneten bir izlence hali oluşturuyor! (2 / 5)
Haftanın diğer yeni filmlerine bakacak olursak…
İngiltere yapımı gerilim ‘Shark Bait / Kan Kokusu’, yaz sezonunun izleyici yüzerken ürküten saldırgan köpekbalığı filmlerinden biri! Jetski’li bir grup arkadaşın denizin ortasında yaşadıkları can pazarı ve gözü dönmüş köpek balıklarıyla olan mücadeleleri. James Nunn’ın yönettiği yapımda başlıca rolleri Holly Earl, Jack Trueman ve Catharine Hennay üstlenmişler.
Rotin Engin Tutuş’un yönettiği yerli korku filmi ‘Asmoday: Cin'ür – Racim’, ünlü olup para ve takipçi kazanma gayretindeki sosyal medya fenomeni bir grubun, Fırat nehrinin kenarında terkedilmiş, gizemli ve korkunç bir köye gitmeye karar vermeleriyle gelişen ürkütücü olayları konu alıyor. Emine Söyler, Demet Öz, Esra Er ve Barış Bayram Kesen, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
Pembe, Çingene mahallesinde büyümüş, çiçek satarak geçimini sağlamaktadır. En büyükhayali süperstar Berke ile bir gün tanışabilmektir. Bir kaza sonucu ölür ve Arafta kalır. Pembe, tekrar dünyaya gönderildiğinde dilediği hayatı yaşayabilecek midir? Bilal Kalyoncu’nun yönettiği, başrollerini Eylül Öztürk ve Halil İbrahim Göker’in paylaştıkları komedinin adı ‘Çirkin Şansı’.
İçinizde yaşaya sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
On iki ve altı yıl önceye, 2010 ve 2016 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.
Vizyonda bu hafta (9 Temmuz 2010)
Bu hafta üç film var vizyonda. Tom Cruise ve Cameron Diaz’ı bir araya getiren mizah yüklü aksiyon ‘Gece ve Gündüz’ maalesef notlarımız arasında bulunmuyor. Filmin, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için iyi bir yaz seçimi olduğu ise kulağıma gelenler arasında. Atom Egoyan’ın yeni filmi ‘Büyük Hata’ ve ikinci kez vizyon gören yerli yapım ‘Kara Köpekler Havlarken’ notlarımızda yer alıyor. İyi seyirler!
BÜYÜK HATA
Atom Egoyan, Anne Fontaine’in 2003’te çektiği Fanny Ardant ve Emmanuelle Béart’lı ‘Nathalie’yi yeniden yansıtmış perdeye. Erotik ve psikolojik dram, insancıl ama güçlü değil. Sinema büyüsü vermiyor yeniden çevrim; elde değil. Akılda kalan ise enfes aktris Julianne Moore ve özel çekiciliğiyle yürek enfaktına yol açabilecek Amanda Seyfried. Nerelere gidebilecekken yakınlarda kalmış bir iş olmuş orijinal adıyla “Chloe”. Kırılgan durumlar mevzubahis tabii. Annelik, ‘anne’yi aramak, sadakat, cinsellik, koruma psikolojisi, kontrol, noksanlıklar, konforun güvenliği, sınıfsal meseleler, vicdan, itimat, af, şüphe, saplantı, aynalar ve suretler, tutku, aşk, intikam… Bu arada filmin Türkçe ismi hatalı. Öyküyü anlatıyor direkt. 1999 tarihli ‘Felicia’nın Yolculuğu / Felicia’s Journey’den bu yana Atom Egoyan’ın ülkemizde ticari gösterime giren ilk filmi, ‘hoş’ ve ince noktalar içeriyor içermesine de, bizim Atom’dan beklediklerimiz göz önüne alındığında oldukça sıradan, TV filmi kıvamında duruyor yapım perdede. ‘The Sweet Hereafter’ı imzalamış bir yönetmen, Anne Fontaine’in ‘Nathalie’sini bambaşka çıkarmalıydı karşımıza diye düşünüyor insan.
KARA KÖPEKLER HAVLARKEN
Dünya prömiyeri Rotterdam Film Festivali’nde yapılan, ülkemizde ilk olarak 19 Mart 2010’da izleyiciyle buluşan yapım, bu hafta ikinci kez vizyonda. On iki kopya olarak dağıtılacak film, birçok festival ve etkinlikten ödülle dönmeyi başarmıştı. Mehmet Bahadır Er ve Maryna Gorbach’ın birlikte yönettikleri dram, iki varoş delikanlısının, büyük şehrin acımasız gerçekleri arasında sınıf atlama mücadelelerini öykülüyor. Cemal Toktaş ve Volga Sorgu’nun başlıca rolleri üstlendiği film, Aydın Bulut’un yönettiği ‘Başka Semtin Çocukları’nın daha zayıf bir versiyonu. Daha az gerçek ve daha az inandırıcı. Yine güvercinler, kuşçular, varoşta yaşam, silahlı asker uğurlamaları, yükselen milliyetçilik, adaletsiz yaşam kavgası, yırtmak için çıkış arayan çaresiz sistem kurbanları… Yavan bir aynılık. Sinema büyüsünden ve etkileyici atmosferden söz etmek pek kolay değil. Erkan Can, filmin oyuncu kadrosunda yer alan usta isim.
Vizyonda bu hafta (8 Temmuz 2016)
Vizyona merhaba diyen yeni film sayısı dört bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
FREKANS
2004 tarihli kişilikli ve ‘yaman’ dram ‘The Door in the Floor’la dikkat çeken Tod Williams, 2010’da yönettiği popüler korku serisi ‘Paranormal Activity 2’den altı yıl sonra kamera ardında. Stephen King’in, aynı adlı romanından bizzat uyarladığı senaryo, bilimkurguya korku-gerilim unsurları ekliyor. Distopik bir atmosfere sahip öykü, gizemli bir mobil telefon sinyalinin yol açtığı apokaliptik kaosu taşıyor perdeye. King-Williams işbirliğinde, Boston havaalanında olabildiğince ‘sıkı’ açılan film, ortalara doğru irtifa kaybediyor ve finalde hızla sert zemine çakılıyor. Kaynağı bilinmeyen gizemli bir frekansın GSM şebekelerinde dolaşması, telefonunu kulağına götüren herkesi, adeta bir zombiye çevirmektedir. Birbirlerinden farklı iki adam, gencecik bir felaketzede ile birlikte, kana susamış yaratıklardan uzaklaşmak ve emniyetli olduğu duyurulan yere ulaşmak için tehlikeli bir yolculuğa çıkarlar. John Cusack ve usta aktör Samuel L. Johnson’a, ‘Orphan / Evdeki Düşman’ filmiyle tanınan Isabelle Fuhrman eşlik ediyor. Sıradan senaryo, ilginç bir Stephen King öyküsünü daha oldukça sıradan kılmış. Yüne de türün ve yazarın meraklılarına duyurulur. (2,5)
Ormanlar kralının yeni nesil beyazperde macerası ‘The Legend of Tarzan / Tarzan Efsanesi’, Zac Efron, Adam Devine ve Anna Kendrick’in başrolleri paylaştığı komedi ‘Mike and Dave Need Wedding Dates / Mike ve Dave: Ah Bir Sevgili Yapsak’ ve Berlin Film Festivali’nden ‘Altın Aslan’ ile dönen belgesel ‘Fuocoammare / Denizdeki Ateş’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yapımları. Tekrar iyi seyirler.
MURAT ERŞAHİN