08 ŞUBAT 2013
Haftanın beş yeni filminden, notlarımız arasında yer almayan yapımlar üç boyutlu belgesel Penguen Kral, Zero Dark Thirty ve Tepelerin Ardında. Vizyonun yolu gözlenen diğer filmleri, yazıda sizleri bekliyor. İçinizde yaşayan ‘sinemadan çıkmış insanı’, pamuklar arasında yaşatmaya devam edin lütfen. Bildiğiniz üzere, sokaklar tıka basa diğer insanlarla dolu… Herkese iyi seyirler!
LINCOLN
Steven Spielberg imzalı “Lincoln”, ABD’nin 16. başkanı Abraham Lincoln’ün (1809-1865) yaşamının son aylarına ve ABD tarihini ilgilendiren çok önemli bir döneme bakıyor. Tarihsel biyografi, güçlü dramatik yapısı, tarihi gerçeklere ve detaylara önem veren senaryosuyla dikkat çekici. Suikast sonucu öldürülen ilk başkan olan Lincoln’ü canlandıran Daniel Day-Lewis’in performansı ise, ondan alıştığımız üzere, yine üst düzey. Oyuncu olarak doğmuş biri Day-Lewis, muazzam. Amerikan siyasi tarihinin dönüm noktalarından biri duruyor işin aslı perdede. Amerikan İç Savaşı’nın iyice şiddetlendiği, Kuzey ve Güney’den altı yüz bini aşkın insanın hayatını yitirdiği kanlı bir dönemde, aynı zamanda Cumhuriyetçi Parti’nin ilk başkanı olan Abraham Lincoln, acı dolu savaşı bitirmek üzere, Temsilciler Meclisi’nden yeni Anayasa maddesini geçirmeye çalışmaktadır. Köleleri azat eden ve köleliği kaldıran ‘Özgürlük Bildirgesi’, kabul edilecek ve kardeşin kardeşi öldürdüğü kanlı savaş sona erip, mutlak özgürlük dönemi ve kalıcı barış sağlanacaktır. Yeterli sayıda ‘evet’ oyu için Demokrat Parti temsilcilerinin bir kısmını ikna etmek üzere özel bir grup kuran Lincoln, ülkenin can alıcı sorunlarının yanı sıra, kendi özel problemleriyle de başa çıkmaya çalışmaktadır. Hastalık nedeniyle bir oğlunu yitiren ve eşiyle ciddi sorunlar yaşayan efsane ABD başkanı, savaşa katılmak isteyen büyük oğlunu engellemeye çalışmakta, öte yandan küçük oğluna arkadaşlık etmektedir. Bazen en büyük savaşlar, kendi dünyamızda verdiklerimizdir. On üçüncü yasa değişikliğinin ardından tamamen kaldırılan kölelik düzeni ve sona eren savaşın ardından kuzey-güney ekonomileri arasındaki farklılık ve ‘derin’ oluşumlar, Lincoln’e yapılan suikastın anahtar noktalarıydı. Suikast öncesi, başkanın ve ABD tarihinin son dört ayına odaklanan öykü, Doris Kearn Goodwin’in, Lincoln üzerine kaleme aldığı ‘Team of Rivals: The Political Genious of Abraham Lincoln’ adlı biyografiden, ünlü tiyatro yazarı ve senarist Tony Kushner’in uyarladığı senaryoya dayanıyor. Amerikan siyasi tarihine hakim olan Amerikalı izleyici için ayrıca ilginç olan film, konuya yabancı olan izleyici kitlesi tarafından; hikayedeki kalabalık karakter ve gelişmeler kavrandıkça, daha fazla seyir zevki verecektir muhtemelen. Lincoln’u tarihsel bir kahraman olarak konumlandıran film, gerçek kişiliğin ‘ev içindeki hayatına da sokulmayı beceriyor. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında gelişen, kölelik tartışmaları, ekonomik ve siyasi yaklaşım farklılıkları biraz ötelense de, köleliğin kaldırılma süreci ve ‘özgürlük’ meselesine yapılan vurgu, uzun diyaloglarla desteklenmiş. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu dahil, toplam 12 dalda Oscar adayı olan yapımda, diğer önemli rolleri Tommy Lee Jones, Sally Field, David Strathairn, Joseph Gordon-Levitt, James Spader, Hal Holbrook, John Hawkes, Jackie Earle Haley, Jared Harris, Bruce McGill ve Tim Blake Nelson gibi usta isimler üstleniyorlar. Tarihi gerçeklere ve kronolojik gelişmelere sadık kalıp, detaylı diyaloglara seyri ‘hafif’ güçleştiren, bunun yanı sıra, önemli tarihi kişiliğin, ‘ev halini’ ve insan yanını da yansıtmayı başaran “Lincoln”, titiz ve düzgün bir iş. Tarihsel detaylara önem veren yapım tasarımı ve görüntü büyücüsü Janusz Kaminski imzalı görüntü yönetimi ayrıca dikkat çekiyor. (3 / 5)
MUTLU AİLE DEFTERİ
Sert ve otoriter emekli Albay Yıldırım Taşyumruk’la, kendisinden uzaklaşmış üç çocuğu yeniden bir araya gelince, saklanan yalanlar ve sırlar bir bir ortaya çıkar. 1990 tarihli, başrolünü Marcello Mastroianni’nin üstlendiği Giuseppe Tornatore filmi “Herkesin Keyfi Yerinde / Stanno Tutti Bene” gerçekten çok sağlam, ‘hakiki’ ve etkileyici bir dramdı. Eşini yitirmiş Sicilyalı emekli bürokrat, uzun zamandır haber alamadığı beş çocuğunu bulmak için yollara düşüyor, biz de dokunaklı bir ‘işte hayat’ öyküsü izliyorduk. Hollywood, orijinal filmin İngilizce ismiyle 2009 yılında ‘hoş’ bir uyarlama yaptı. Başrolde bu kez Robert De Niro vardı ve Kirk Jones imzası taşıyordu “Herkesin Keyfi Yerinde / Everybody’s Fine”. Yönetmenliğini, 2006 tarihli ilk sinema filmi “İlk Aşk” ile tanıdığımız Nihat Durak’ın üstlendiği “Mutlu Aile Defteri”, “Herkesin Keyfi Yerinde” öyküsünden yola çıkıp, başka öykücüklerle ilerleyen bir komedi. Fakat çok mutlu ettiği söylenemez. Yeni beyazperde uyarlamasını yakın zamanda izlediğimiz Tolstoy’un klasiği ‘Anna Karenina’nın başlangıç cümlesi olan ‘Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’ın epey uzağında gelişen bir mutluluk/mutsuzluk öyküsü duruyor perdede! Konuyu dağıtmayalım; “Herkesin Keyfi Yerinde” bütünüyle uyarlansaymış keşke diye geçirdim içimden filmin ardından. İyi bir adaptasyon şansı kaçmış adeta. İyi oyuncu kadrosu, eldeki olanaklar filan boşa gitmiş kanımca. Filmin genelinde bir ‘TV dizisi / filmi’ atmosferi var. Geçiştirilmiş, içi doldurulmamış, havada kalmış hüzün/neşe – komedi/dram anları kalıyor zihinde. Naif oluşlar ve gidişat, daha basit, içi hakkıyla doldurulmayan, ‘uçucu’, ayakları yere basmayan, kolaycı gelişmelere kapılıp, kayboluyor; geçiştiriliyor sanki. Hiçbir duygu geçmiyor perdeden. Oyuncu kadrosu ise elinden geleni katmaya çalışıyor filme: Tuncel Kurtiz, İlker Aksum, Binnur Kaya, Büşra Pekin, Bülent Emrah Parlak, Öner Erkan ve Goncagül Sunar. Eldeki malzemeden yararlanılmadığı kesin. Projenin yolu, bir TV dizisi olarak daha açıkmış sanki! (1,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN