Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

08 AĞUSTOS 2014

07 Ağustos 2014 Perşembe 18:16
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni vizyonun beraberinde getirdiği film sayısı beş. Yerli yapım ‘Ceza’ ve Fransa-Belçika ortak yapımı üç boyutlu animasyon ‘Kayıp Karıncalar / Minuscule - La Vallée des Fourmis Perdues’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

HAFTA SONU
Kocaman yürekli, cesur, fikri ve vicdanı hür bir film karşımızdaki. Aslında son derece ‘kahraman’ bir yapım Andrew Haigh’in yazıp yönettiği romantik dram. Eşcinsel bir aşkı bütün detayları ve en ufak nüanslarıyla apaçık anlattığı için değil, anlatısında, gereken doğallık, dürüstlük ve içtenlikten taviz vermediği için. Kıvırmadan, samimiyetle altını çizdiği için meselesinin! Öylesine tanışan Glen ve Russell’ın, birbirlerini tanıyıp, ‘sevdikten’ sonra, aşık olmalarının hikayesini incelikli anlatıyor İngiliz yapımı. Nottingham’da geçiyor öykü. İki günlük kısa bir sürede, birer sevgili, dost ve arkadaş olan iki insanın duygusal hikayesi, toplum tarafından ‘farklı’ görünen bir ilişkinin röntgenini çekiyor adeta. Muhafazakar tepkiler, kabullenilmesi zor bir ilişkinin satır başları, öteki konumundaki bireylerin ruh halleri ve bireyin omuz başından akıp giden hayat. Cuma akşamı başlayıp, Pazar günü sona eren anlatı, bizi serin geçen Ekim ayının, hüzün yoğun Nottingham sokaklarında dolaştırırken, Glen’in, Russell’ın evinden çıkıp ilerlediği toprak yolu çakıyor zihnimize. Her aşk hikayesi gibi duygusal ve en önemlisi; sahici olmuş ‘Hafta Sonu’. Geçiştirmeden, üzerine basa basa, doğallık ve insancıllıkla, meselenin ‘normalliğine’ parmak basıyor Andrew Haigh! Tutucu ve durumdan korkan izleyici için bile, alışılan aşk öykülerinden bir farkı yok orijinal adıyla ‘Weekend’in! İnsani normalliğin sınırlarının bir milimetre olsun dışına taşmadan, üstelik tamamen içerden bir öykü anlatılan. Galli aktör Tom Cullen ve Chris New, karşılıklı döktürüyorlar. Kabulleniş, önyargılar, soru işaretleri, aidiyet, cinsellik, tutku, dostluk, güven ve alabildiğine kırılganlık! (4 / 5)

LUCY
Fransız tüccar-sinemacı Luc Besson imzalı bilimkurgu aksiyon, ‘fare doğuran bir dağ’! Scarlett Johansson, Morgan Freeman ve Güney Kore’nin haklı gururu, müthiş aktör Min-sik Choi’i buluşturan ticari yapım, Tayvan ve Paris’te geçiyor. Sıradan bir kadın, karanlık işlerle uğraşan erkek arkadaşı yüzünden, müthiş bir belaya ulaşır. Ufak bir kuryelik işi, son derece tehlikeli ve vahşi bir mafya- uyuşturucu şebekesinin ağına düşmesine neden olur. Farklı bir sentetik uyuşturucu, ameliyatla genç kadının midesine yerleştirilir ve beklenmedik bir şekilde kana karıştığında Lucy adlı kadın, artık yüzde olarak beyninin daha fazla kısmını kullanabildiğini fark eder. Kazandığı insan üstü yetenekler, onu sadece acımasız ve gözü pek bir savaşçı yapmaz, varoluş hakkında da düşündürür! İşte bu varoluşun gizi meselesinde ilkokul üç seviyesinde çakılıp kalıyor iyi başlayan ama son derece sıradan ilerleyip, berbat biçimde sona eren Luc Besson filmi. Ağırlıklı olarak görsel efektlerle süslü öykü, tanıdık ve bayat bir atmosferle ilerlerken, kurtarıcı olarak kadroya dahil edilen Min-sik Choi’de ilaç olmaktan uzak kalıyor meseleye ve bir bilimkurgu-aksiyon çorbası halini alıyor Fransız yapımı. ‘Yaptım-oldu’ bir iş havası kalıyor son jeneriklerde zihinde. Varoluş, tanrı ve yaratılış üzerine bütün zorlama açılımlar, bitse de gitsek bir yaz hevesine dönüştürüyor, içi boş seyirliği! Scarlett Johansson paralansa da, inandırıcılıktan oldukça uzakta bir yerde duruyor perdede. Beyin gücünüzün %1 fazlasını kullansanız uzak durmanız gerektiğini fark edeceğiniz filmde, beyninin %100’ünü kullandığında, içinde kainatın ve yaratılışın hemen her gizinin yer aldığı bir USB’ye (evrensel seri veriyolu) dönüşen kahramanı gördüğünüz an, çaresiz yıkılıyorsunuz! 1,5 / 5)

LİSELİ POLİSLER 2
Bir seriye dönüşen komedi aksiyonun ilki, 2012 tarihliydi. 1987-1991 yılları arasında yayımlanan popüler TV dizisinin aynı adlı beyazperde uyarlaması, eğlenceli bir gençlik komedisi olarak tasarlanmış olsa da; sıkıcı bir yavanlıktan kurtulamıyordu. Belki, yaşadığımız günlerin hızlı ve yok edici popüler kültüründen fena halde sıkılmış bir yetişkin yorumuydu bu ama maalesef filmin üzerimde uyandırdığı etki buydu! Johnny Depp’in yıldızı olduğu dizinin sinema filminde, Jonah Hill ve Channing Tatum, başrolleri üstleniyorlardı. Polis Akademisinden yeni mezun olan iki kafadar, lise öğrencisi kılığına girerek bir uyuşturucu şebekesini ortaya çıkarmak üzere görevlendiriliyorlardı. Kendilerini, yeniden liseli olmanın dayanılmaz hafifliğine kaptıran iki arkadaş, macera yüklü bu süreçte dostluklarını da sınıyorlar ve alınlarının akıyla çıkıyorlardı işin içinden. Aksiyon içeren komedinin yönetmenliğini ise, iki isim; Phil Lord ve Chris Miller üstlenmişlerdi. Film, daha ziyade, popüler müzik kanalı MTV izleyicilerine sesleniyordu ve devamı çıkageldi! İki yönetmen koltuklarını korumuşlar 2014 tarihli devam filminde. Lisede yürüttükleri başarılı operasyonun ardından bir kez daha bir araya gelen polis memurları Schmidt ve Jenko yine gizli görev tanımıyla bu kez üniversite yollarını tutuyorlar. Yerel üniversiteye kayıt olan ikilinin ilişkileri, ortama göre değişiyor tabii. Jenko, okulun futbol takımında, Schmidt ise bir tiyatro topluluğuna üye olduğunda, görev ve dostluk tanımlarını bir kez daha sorgulamaya başlıyorlar. Jonah Hill ve Channing Tatum, kendi kulvarlarında düz koşuya devam ediyorlar. Yeni bölümün kötü adamı Peter Stormare’in canlandırdığı ‘hayalet’ lakaplı suçlu! İki kafadarın koruyucusu ve patronları Ice Cube, yeni filmde de yer bulmuş kendine. Sözün özü, eğlenceli olmak adına, yavan ama bir şekilde izlenir, mizaha bulanmış, tanıdık bir aksiyon duruyor perdede. (2 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar