Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

05 ARALIK 2014

04 Aralık 2014 Perşembe 21:26
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftanın beraberinde getirdiği film sayısı altı. İlk filmini 2011’de izlediğimiz, komedi yoğun suç öyküsünün yeni halkası ‘Horrible Bosses 2 / Patrondan Kurtulma Sanatı 2’ ile iki yerli film, Murat Şeker’in popüler bir seriye dönüşen komedisinin üçüncü bölümü olan ‘Çakallarla Dans 3: Sıfır Sıkıntı’ ve vizyona tek kopya olan girecek ‘Sivil’ adlı dram, notlarımız arasında yer alamıyorlar. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

KESİK
Fatih Akın’ın Venedik’te ‘Altın Aslan’ için yarışan yeni filmi, özünde dünyayı tıka basa dolduran acı üzerine… Güçlü olanın, zayıf olanı ezmesi, ötekine duyulan nefret, yüreği dolduran kötülük, dinmek bilmez faşizm, iyilikle kötülüğün mücadelesi ve insanın çekisi; uzun yıllara uzanan bir arayış hikayesinde işlenmiş. Filmde geçtiği üzere, 1915’te, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlıların Ermenilere yaptığı kıyımdan, Mardinli demirci ustası Nazaret ve ailesi de etkilenir. Ailesini, konuşma yeteneğini ve inancını yitiren Nazaret, ikiz kızlarının yaşadığını öğrendiğinde, onları bulmak için kıtaları aşacağı bir yolculuğa çıkar. Fatih Akın ile ‘Raging Bull / Kızgın Boğa’, ‘New York New York’ ve ‘Mean Streets’ gibi Martin Scorsese başyapıtlarının senaristlerinden Mardik Martin’in kaleme aldıkları dramın başrolünü, Jacques Audiard imzalı ‘Un prophète / Yer altı Peygamberi’ filminden anımsayacağınız yetenekli aktör Tahar Rahim üstlenmiş. Ürdün, Küba, Kanada, Malta ve Almanya’da çekilmiş çok uluslu (Almanya, Fransa, Türkiye, İtalya, Kanada, Polonya, Rusya) yapımda diğer önemli rolleri, Kevork Malikyan, Makram Khoury, Simon Abkarian, Hindi Zahra, Akın Gazi ve Türkiye’den, Bartu Küçükçağlayan ile uluslararası Alman aktör Moritz Bleibtreu üstleniyorlar. Fatih Akın filmleriyle tanıdığımız İsviçreli görüntü yönetmeni Rainer Klausmann ve müzisyen Alexander Hacke, mutfaktaki isimler. Western motifleri ile donanmış ve yol filmi olarak da bakılabilecek dramın bazı sahneleri gerçekten iyi çekilmiş. Kimi sahnesi de, adeta bir okul temsilini andıran film, fazla mekanda gerçekleşen çekim sürecinin ve planlanmasında bir takım sorunlar olduğu hissini veren yapım tasarımının zaaflarını içeriyor. Bir dağınıklık, savrulma hissi ile izliyorsunuz son jenerikleri. Epik filmin, büyük prodüksiyonların zorluğu belki de, bu hissi veren. Hikayenin ağırlığı altında ezilen bazı oluşlardan, yaptım-oldulardan söz edebiliriz. Politik taban sağlam olmadığından, önemli tarihsel noktalar vurgulanırken, kaybolmaktan bahsedebiliriz örneğin. Epik yapımların önemli ustalarından David Lean değil tabii kamera ardındaki isim. Fatih Akın’ın sineması, daha ufak ölçekli, sınırları belli ama düşleri geniş, mütevazı, bağırmayan öyküleri kotarıyor başarıyla. Sokakların, bozuk düzen kaldırımlarının, bir şekilde bulaşılmış küçük harfli suçların ruhunu yansıtıyor. Bu yüzden en iyi filmi halen ‘Duvara Karşı’ örneğin ya da ‘Kısa ve Acısız’ ve ‘Temmuzda’. İster Anadolu’da, ister Avrupa’da, ister Afrika’da, isterse Amerika’da, nerede olursanız olun, ‘ötekine’ duyulan nefretin ve yapılan kötülüğün değişmediği fikri üzerinden, insanın dinmek bilmez kederinin ve kadersizliğinin öyküsü, fazla büyük ve hırslı anlatılmasaymış keşke! Daha küçük ama daha etkili, sert bir tespit ve eleştiri mümkünken. Nicolas Roeg imzalı 1971 tarihli ‘Walkabout / Sonsuz Çöl’ü düşünelim örneğin. (2,5 / 5)

SESİME GEL
33. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma kapsamında, Altın Lale için yarışan ‘en iyi müzik’, ‘cineeuropa.org’ ve ‘Radikal Gazetesi Halk Ödülü’nü kazanan ‘Sesime Gel’, ‘Gitmek: Benim Marlon ve Brandom’ adlı bol ödüllü ilk filmiyle tanıdığımız Hüseyin Karabey’in ikinci uzun metraj yönetmenlik denemesi. Silah sakladığı iddiasıyla tutuklanan oğlunu kurtarmak için, torunu ile birlikte silah arayan Berfe Nine’nin yaşadıkları. Nine ile torununa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ozanlığa denk gelen, ‘sese’ biçim, hayat, renk veren dengbej’lerin eşlik ettiği serüven, hüzün ile tebessümü barındıran içli bir öykü. Karşımıza sıkça çıkan bildik, zorlama, ‘kaba’ oluşlara ve hikayedeki savrulmalara rağmen, kendini izleten filmde, başlıca rolleri, Feride Gezer, Melek Ülger, Tuncay Akdemir ve Ali Tekbaş üstleniyorlar. Karabey’in filminin ayrıca, geçtiğimiz hafta, Arjantin’de düzenlenen prestijli film festivali Mar Del Plata’dan ‘Büyük Ödül’, ‘İzleyici Ödülü’ ve ‘Kiliseler Birliği Ödülü ile döndüğünü belirtelim. (2,5 / 5)

UZUN YOL
İlk kez, geçtiğimiz yıl, 50. Antalya Altın Portakal’da ‘Ulusal Yarışma’ kapsamında izleyiciyle buluşan ve festivalden en iyi erkek oyuncu ile en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülleriyle ayrılan dram, Nihat Seven imzalı. Türkiye-İngiltere ortak yapımı, bu yıl İngiltere’nin ‘yabancı dilde en iyi film’ dalında Oscar aday adayı! Gülten, deli gibi aşık olduğu kamyon şoförü Fariz’e kaçar. İki genç için başta her şey güzel gitmektedir. Bebek bekleyen Gülten ve artık serseri alışkanlıklarını geride bırakmak isteyen Fariz, yeni bir başlangıç için sevgi dolu bir yuva kurmuşlardır. Ama Fariz, kısa sürede, sıcak aile ortamından sıkılıp, vazgeçemediği en büyük tutkusu olan kumar yüzünden müthiş belalara bulaşınca, yuva çatırdamaya başlar. Bu arada, Gülten’in ailesi de genç kızın peşine düşmüştür. Çok önemli bir sosyal yaraya, namus meselesine, dolayısıyla namus cinayetlerine değinen öykü, gerçekten iyi başlayıp, nedense bir kamu spotu öyküsü biçiminde sonlanmayı seçmiş. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’a çok benzeyen, aşk-emek seçimi gidişatı, başka başka şeylere evrilip, ciddi bir namus meseli üzerinde karar kılıyor. Bu evrildiği meselenin üzerinde güçlü dursa da, keşke, töre ve namus cinayeti sahneleri yansımasaydı perdeye diye geçiriyor insan içinden. Kapkara, netameli, gerilimli yapı, bir ölçüde başarılı. Performansı ile öne çıkan Hakan Yufkacıgil, Nil Günal Çakıroğlu ve Murat Muslu´nun başlıca rolleri üstlendikleri filmde, Ahmet Özarslan da hatırı sayılır, son derece başarılı bir oyunculuk sergilemiş. Elde etme, kaybetme, sahip olma, kumar, fedakarlık, emek, değer bilme, tutku, aşk ve namus, öykünün kavram ve paragraf başları. Özetle, izlenir bir film olmuş İngilizce adıyla ‘Little Happiness’. (2,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar