05 AĞUSTOS 2011
Vizyondaki film sayısı altı. 1968 tarihli ünlü klasik “Maymunlar Cehennemi / Planet of the Apes”in köklerine inme çalışmaları yapan ve son derece gelişmiş bilgisayar efektleriyle, seriye modern bir yorum getiren “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”, basın gösterimine katılamadığımız için notlarımız arasında yok. Sürükleyici film, bilimkurgu hayranları başta olmak üzere sinemaseverler tarafından kaçırılmamalı. Ünlü çizgi dizi “Şirinler / The Smurfs”ün beyazperde versiyonu, özellikle küçük izleyiciler için. Peyo (1928-1992) tarafından yaratılan sevimli karakterler, meraklısıyla üç boyutlu olarak buluşacak. Haftanın diğer filmleri ise notlarımız arasında. Japonya yapımı melankolik dram “İmkânsızın Şarkısı”, haftanın en iyisi. İyi seyirler herkese!
İMKÂNSIZIN ŞARKISI
“Yeşil Papaya’nın Kokusu” ve “Bisikletçi” ile tanıdığımız Vietnamlı sinemacı Tran Anh Hung’un yeni filmi, 30. İstanbul Film Festivali’nde, aralarında olduğum FIPRESCI (Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu) jürisi tarafından ‘Uluslararası Yarışma’nın en iyi filmi seçildi bu yıl. Orijinal adını, The Beatles’ın ünlü şarkısı “Norwegian Wood”dan alan duygusal film, Japon yazar Haruki Murakami’nin çok satan kitabından yine Anh Hung tarafından uyarlanmış perdeye. Gençlik, yaşamın omuz başında ilerleyen ölüm, masumiyetin yitirilişi, aşk, cinsellik, özlenen ten kokusu, üşüyen yerlerimiz, kırık kalpler krallığı ve 60’ların son döneminde Tokyo’da geçen melankolik öykü. Hikâyeye eşlik eden zarif plastik ve dudakta yer etmiş o yürek söken melodi… Bir de Arkadaş Z. Özger’in dizeleri gibi hemen her şey: ‘…şimdi senin uzanıp yattığın otlarda yarın yeni bir yeşillik büyüyecek’. (4 / 5)
AKILALMAZ
2001 tarihli eleştiri yüklü kara komedi “Buffalo Soldiers / Acemi Askerler” ile tanıdığımız Gregor Jordan imzalı film, çok parlak olmasa da; vasat çizgisinin altına düşmüyor. Samuel L. Jackson, Carrie-Anne Moss ve Michael Sheen’in başrolleri paylaştıkları yapım, psikolojik ve politik yanları ağır basan bir kapalı mekân gerilimi. Bir FBI ajanı ve her türlü ahlaki kaygıdan sıyrılmış, CIA’ye bağlı çalışan ve kimliği saklı yaşayan bir sorgu uzmanı, üç şehre nükleer bomba yerleştirdiği düşünülen Amerikan vatandaşı bir terör zanlısını sorgulamak için bir araya gelirler. Zaman daralmakta, her üç kişi de kendi bildikleri şekilde direnmektedir. İşkence, terör, inanç, ahlak, görev, yalanlar ve gerçekler arasında süregelen öykü, kırılma anlarıyla; izleyicinin tahammül noktalarını zorlayacak yerlere götürüyor kendini. Ne var ki, gayet iyi bir fırsat kaçar gibi oluyor, film ‘hafif’ sarktıkça. Dağılan mesele ve öykü, dağ-fare ilişkisine yol açıyor. Yine de izlenir olmayı başarıyor orijinal adıyla “Unthinkable”. (2,5 / 5)
ANNELER GÜNÜ
Yönetmen koltuğunda “Saw / Testere” serisinin ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerini yöneten Darren Lynn Bousman’ın oturduğu gerilimin başrolünü Rebecca De Mornay üstlenmiş. 80 ve 90’lı yıların aranan aktrisi De Mornay’e; çoğu genç isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Hastanelerden çocukları kaçırıp, onları azılı birer suçlu olarak yetiştiren ‘fedakâr!’ anne ve çocukları, bir soygun sonrası eski evlerine sığındıklarında, yalnız olmadıklarını fark ederler. Evin yeni sahipleri ve onların misafirleri şimdi kendi evlerinde birer tutsaktırlar. Gerilim yüklü saatler birbirini izledikçe; olaylar tamamen kontrolden çıkar. Geçmişin vamp yıldızı De Mornay’in artık tamamen ‘anne’ olduğunun altını çizen gerilim, tahmin edilmesi çok kolay öykü akışı, yaratılamamış atmosfer, kötü oyunculuklarıyla sırıtıyor. Türün yüzlerce benzerini izlediğimiz için; lezzeti epey yavan, beklemiş bir esnaf lokantası yemeği tadı bırakıyor film damakta. (1 / 5)
RUHLAR KASABASI
Fransa yapımı korku gerilimin yönetmen koltuğunda, ilk uzun metrajını çeken Fouad Benhammou oturuyor. Bir grup arkadaş hafta sonu tatili için yollara düşerler ve karşılarına çıkan kasabada zorunlu bir mola verirler. Kasabanın sakinleri, geçmişin ruhlarıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda açılan film, kurbanlarını; tarihin çeşitli karanlık tarihlerinden günümüze uzanan ruhlarla karşılaştırıyor. Fransız yapımı, klasik korku unsurlarına yer veriyor vermesine ama fazlasıyla yüzeyden değiniyor belki de derinlere dalınabilecek meselelere. Sonuçta, birçok benzerini izlediğimiz, çığlık çığlığa, öylesine bir seyirlik kalıyor geriye. (1 / 5)
MURAT ERŞAHİN